Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''Bundan böyle her Türk vatandaşı e-devlet üzerinden usule uygun başvurduğu zaman evinden, iş yerinden, arabasından nerede bulunursa bulunsun oradan Adli Sicil Bilgi Sistemine erişme ve adli sicil kaydını öğrenme, alma ve oradaki kayıtların silinmesini, silinme şartları oluşursa talep etme hakkına sahip olacaktır. Bizzat bunu uygulayarak bunun rahatlığını, hızını, kolaylığını kendi hayatında görme imkanı olacaktır. Dakikalar içerisinde belki kısa bir süre içerisinde buradaki kayıt sildirme başvurusu kendisine netice olarak dönecek SMS’le de kaydının silindiği kendisine bildirildiği gibi kendisi de kaydının silindiğini görme imkanına kavuşmuş olacaktır. Daha hızlı bir sistem, daha rahat bir sistem, daha masrafsız bir sistem, daha kolay bir sistem vatandaşımızın hayatına kolaylık katacak pek çok haksızlığın önlenmesine yol açacak bir adımı bugün burada hayata geçirmiş oluyoruz.
Bürokrasi artık devre dışı, kırtasiyecilik artık devre dışı. Hız ve kolaycılık ve güven içerisinde işi yapma sonlandırma devreye alınıyor ve bu da vatandaşımıza çok büyük bir katkı sağlayacaktır. Tabii burada önemli bir başka şey var o da şu, bazı sicil kayıtları da yasalarımız gereği belli süreler dolduktan sonra otomatik silmeye de tabii. Süre doluyor, vatandaşımız müracaat ediyor işte onu yasa öngörüyor 30 yıl 40 yıl neyse rakamlar farklı her adli sicil kaydını gerektiren suçtan cezadan dolayı o süreler dolduğu zaman adli sicil kaydının silinmesi gerekiyor. Fakat vatandaşlarımız bu silinme ile ilgili müracaatı yıllar yılı bazı suçlar için örneğin şu anda yanılmıyorsam 30 yıl gerekenler var. 30 yıl cezanın infazından sonra bekleyince tabi insanlar bunu unutuyor ama o sicil bir yerde onun karşısına geliyor ve onunla yüzleşmek durumunda kalıyor.
Şimdi bugün devreye sokacağımız yeni bir uygulama da bu sürelerin, yasal sürelerin dolması üzerine vatandaşın talebi olmaksızın re’sen Adli Sicil Ve İstatistik Genel Müdürlüğümüz bu adli sicil kayıtlarını silecektir. Bugün bu burada bunun ilk uygulamasını yapacağız ve 208 bin vatandaşımızın adli sicil kaydını buradan birazdan düğmeye basarak otomatik yeni kurduğumuz düzen çerçevesinde silmiş olacağız ve bu da vatandaşımızın devletin oradaki kayıtları silme konusundaki eksikliği, ihmali veya vatandaşın süreci takip edememesi nedeniyle uğradığı kayıpları, zararları, sıkıntıları ortadan kaldıracaktır. Bu da son derece önemli bir adımdır. Buradan aziz milletimize hepimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Tabii adli sicil verileri aynı zamanda kişisel verilerdir. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını istemesi Anayasal bir haktır. Bildiğiniz gibi anayasanın 20. maddesine eklenen bir fıkra ile bir Anayasal hak olarak bunu düzenledik biz ve Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü, kişisel verileri milletimizin Anayasayla kendisine verilen hakka uygun bir şekilde güven içinde koruduğunu ve bunun gereğini yerine getirdiğini ve buradan aziz milletimize ifade etmek isterim. Tabii kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı çok kıymetli bir haktır. Kişinin yaşam hakkı kadar onun toplum içinde saygın, onurlu bir birey olarak yaşaması için kıymetlidir. Kişilerin itibarını, haysiyetini ve diğer pek çok özelliğini korumanın başında ona ait verilerin korunması ve bunun güven içerisinde olduğunu, her bir vatandaşın bilmesi, yaşam hakkının güven içinde olduğunu bilmesi kadar kıymetlidir. O yüzden Anayasamıza böylesine büyük bir reformu yerleştirdik ve bu maksatla da Kişisel Verileri Koruma Kurumu kuruldu ve burada da bir Kişisel Verileri Koruma Kurulu oluşturuldu. Amaç, kişisel verileri koruma konusunda hem yasanın sağladığı hem de Anayasanın sağladığı yetkileri kullanmak, verdiği görevlerini yerine getirmek suretiyle vatandaşlarımızın kişisel verilerini hukuk devletinin gereklerine uygun bir şekilde korumak, bunu ihlal edenler varsa bunlarla ilgili yasal yaptırımları uygulamak hem kamu kurumlarının hem de özel sektörün ve bütün bireylerin kişisel verileri koruma ve bunları güvenliğini sağlama konusunda bilinçlenmesini artırma ve bunları milletimizin her bir ferdi tarafından benimsenmesini sağlamaktır.
Bu hak kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı bir defa her kişinin kendisiyle ilgili kişisel verileri öğrenmeyi, kişisel verileri erişmeyi, bu verilerin silinmesini veya düzeltilmesini talep etmeyi ve bu verilerin amacı doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsamaktadır. Kişinin verileri ancak kanunda öngörülen veya kişinin rızasıyla ancak işlenebilir. Eğer kanun yazmamışsa, kişinin rızası yoksa herhangi bir kişisel verinin işlenmesi kanuna aykırıdır ve suç olarak Türk Ceza Kanununda ve ilgili özel yasalarda tanzim edilmiştir. Bu büyük bir hak büyük bir olaydır. Kişinin kendisiyle ilgili devlette olan kişisel verilerine erişme, bunları öğrenme, amacı doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını bilme yanlışsa düzeltilme, öyle bir veri yoksa sildirme çok kıymetli bir haktır.
Bizim hukukumuzu, onurumuzu, kişiliğimizi, saygınlığımızı koruma altına alan bir haktır. Ama maalesef görüyoruz ki, kişisel verilerin korunması konusunda bilinçli bir çabayı yasa ortaya koyduğu halde Anayasa ortaya koyduğu halde bu konuda kurumlar olduğu halde bazı kişiler şirketler bazı değişik vakıflar dernekler bu kişisel verilerin korunması konusunda Anayasanın ve yasaların kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmediklerini görüyoruz.
Kişisel verilerin hukuka aykırı bir şekilde elde edilmesi kanunlarımız nezdinde suç olduğu gibi hukuka aykırı elde edilmiş kişisel verilerin kullanılması da suçtur. Maalesef pek çok şirket, ticari ilişkilerinde veya başka başka şekillerde değişik kişiler, siyasiler pek çok farklı yöntemlerle bu kişisel verileri kullanıyorlar. Benim herkese çağrım, hukuka uygun hukukun içinde kalarak bu kişisel verilerin elde edilmesi ve hukuka uygun bir biçimde kullanılmasıdır. Hiç kimsenin bu konuda bir imtiyazı, bir ayrıcalığı yoktur. Kişisel verileri hukuka aykırı elde etmek, herkes ve her kesim için suçtur. Kişisel verileri hukuka aykırı kullanmak herkes için suçtur. Bunun herhangi bir istisnası yoktur.
Onun için bu konuda kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde elde eden ve kullananlar hakkında kişisel verileri koruma kurumunun daha dikkatli olmasında ve bu konularda yasanın kendilerine tanıdığı yetkileri kullanmakta görevleri yerine getirmekte tereddüt etmediğine inanıyorum. Buradan da çağrıda bulunuyorum. Bizim milletimizin her bir ferdinin kişisel verilerini korumak, onların yaşam hakkını korumak kadar kıymetlidir. Buna tecavüz edenler, buna hukuka aykırı bir şekilde el uzatanlar veya hukuka aykırı bir şekilde elde edip kullananlar hakkında kurumun gereğini yapmasında ve yetkilerini kullanıp görevinin gereğini yerine getirmesinde en ufacık bir tereddüdünün olmaması lazım. Kim olursa olsun kim ki bu milletin kişisel verilerini hukuka aykırı bir şekilde elde ediyor ve kullanıyorsa onlarla ilgili yasal işlemleri yapmak gerekiyorsa Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunmak da dahil yasa hangi yetkiyi veriyor, hangi görevi tanımlıyorsa elbette bunu yapacağız, yapmamız lazım. Aksi takdirde bu düzenlemeler Anayasada yer almasına rağmen kağıt üzerinde kalır. Hâlbuki bunlar Anayasa’da yer alsın, insanlar bunları konuşurken övsün diye buraya konulmuş değil. Kişilerin hakları, hukuku, onuru ve saygınlığı korunsun, haksızlıklar karşısında kişiler muhafaza edilsin ya da kişisel verileri üzerinden kişiler herhangi bir haksızlığa, hukuksuzluğa, ithama muhatap kalmasın. Kişinin verilerini içerisinde pek çok şey olabilir. Ama onların tamamı o kişiyi ilgilendirir. Onların dışındakilerini ilgilendirmez.
Maalesef görüyoruz ki pek çok kişisel veri, çok değişik maksatlarla o kişileri yıpratmak, itibarsızlaştırmak kamuoyunun gözünden düşürmek veya başka başka hesaplarla kullanıldığını da görüyoruz. Bu hem bir ahlak sorunudur, hem de aynı zamanda bizim hukukumuz bakımından suç olan bir durumdur. Kamu kurumlarının da kişisel verileri koruma konusunda veri sorumlularını aktif hale getirmelerin de ve bu beni sorumlularının da yasanın kendine yüklediği sorumluluklarının gereğini yerine getirmesinde özel sektöründe dahil şirketler de dahil buna. Çünkü veriyi korumak sadece kamunun vazifesi değil. Veriyi alan, işleyen muhafaza etmek zorunda ve veriyi verenin hukukunu koruması gerektiği bilinciyle, onun için her türlü koruma tedbirini almak zorundadır. Eğer bir kuruma verilmiş kişisel veriler, birtakım mail gruplarının elinde veyahut da internetten alışveriş merkezlerinden mesajlar yağmur gibi geliyorsa, derneklerden, vakıflardan, şuradan buradan. Vatandaş soruyor, benim bu verim bunların eline nasıl geçti? Benim telefonumu ben biliyorum işte yakınlarım biliyor, dostlarım, kardeşlerim, arkadaşlarım biliyor. Hiç merhaba olmayan insanın elinde benim telefon numaramın ne işi var diyor. Hiç tanımadığım insanlardan mesajlar alıyorlar. Nereden gidiyor bu? Bu verileri koruma konusunda görevli olanların görevlerini yasaya uygun yapmamalarının bir sonucudur bu. Eğer yasaya uygun bu görevler yapılmış olsa, bu veriler insanların eline geçemez. Geçtiği zaman da Cumhuriyet Savcılıkları Kişisel Verileri Koruma Kurulu, ilgili hukuken görevli ve yetkili yerler gereğini yapar. Yapması da onların Anayasal ve yasal görevidir. Onun için kişisel verileri koruma konusunda Türkiye’yi farklı farklı tartışmaların içerisine çekmeye kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır. Siyasi partilerin elinde de kişisel veriler efendim YSK’nın verdiği seçmen kütükleri belli bir dönemde verilebiliyor. Yasa buna amirdir. Partiler de kendine verilen bu kişisel verileri o kişilerin hukukunu, canını, yaşamını, onurunu korur gibi koruması lazım. Niye veriyor? Parti YSK yasa emrettiği için veriyor. Yasa niye emrediyor? Bu veriye ihtiyacı var seçimde onu kullansın ama bu verileri alıp üçüncü, dördüncü, beşinci kişilerle veya hiç alakasız olanlarla paylaşsın diye hiç kimseye bu veriler verilmiyor. Bu veriler üzerinden fişleme yapılsın. Bu veriler üzerinden insanlar A’ya, B’ye, C’ye göre tasniflere tabi tutulsun diye de verilmiyor. Onun için kişisel verilerin korunması konusunu Türkiye’nin bu yeni hukuk sistemine uygun, Anayasanın sağladığı bu hakka, kişisel verileri koruma kanununa ve diğer mevzuatımıza uygun bir şekilde yerine getirmesinde herkesin bu konuda hassasiyet göstermesinde fayda vardır. Bir kez daha söylüyorum, yaşam hakkını korumak ne kadar kıymetliyse, kişinin onurlu, saygın, itibarlı bir birey olarak yaşamasını sigortası olan kişisel verileri korumakta o kadar kıymetlidir. Her ikisi de hem hepimizin vazifesi, hem de her bir vatandaşımızın, her bir şirketin, her bir kamu kurumunun, herkesin ve her kesimin ortak vazifesi. Bu konudaki yasal düzenlemelere uymak ve yasal düzenlemelere uygun hareket etmek bizim hem insanlık, hem de vatandaşlık görevimizdir.
Türkiye’de en iyi uygulayan yer neresi derseniz pek çok yer var ama onların içinde birisi de Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüdür. Onun için bu konuda insanlarımızın kişisel verilerini, onların güvenini sağlayacak şekilde koruyan Adli sicil ve istatistik Genel Müdürlüğümüzün Genel Müdürü başta olmak üzere bütün çalışanlarına da buradan teşekkür ediyorum. Biz bakanlık olarak kişisel verileri koruma konusunda her türlü yasa ve Anayasanın emrettiği tedbiri aldık ve uyguluyoruz. Diğer bakanlıklarımızda uyguluyor bu tedbirleri. Ama bu tedbirleri biraz daha sıkılaştırmak da fayda olduğu da tartışmadan uzak bir konudur. Bunu sıkılaştırmaya da ihtiyacımız olduğunu buradan ifade etmek isterim. Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde olan biten her şey hem insanımızın, hem de hukukun, hem de yasamanın denetimine açıktır. Bizim ülkemizde öyle yasaların denetimine açık olmayan Türkiye’de hamdolsun hiçbir şey yok. Birkaç istisna dışında her şey Anayasal olarak yargısal denetime açıktır. Aynı zamanda halkın denetimine açıktır, işte kişisel veriler bir nevi halkın hem kamuyu denetlemesi hem de özel sektörü denetlemesi bakımından her bir vatandaşa bu verilerin korunmasını isteme bir haktır.
Yargı bir karar verdiğinde itiraz yolu var, itiraz bir eleştiridir o karara ama o eleştiriyi değerlendirecek bir merci var, oraya gider o merci ona cevabını verir, o da karar olarak verir. Sonra istinaf edersiniz istinafta esasında verilen kararla bir itirazdır, bir eleştiridir istinaf onu değerlendirir. Sonra temyiz edersiniz, onu da beğenmezsiniz temyiz de verilen karara bir itirazdır bir eleştiridir. Yargı içinde verilen kararlara, itirazların, eleştirilerin yargı içinde yeniden yeniden görüşülmesi, değerlendirilmesi, yanlışlık varsa düzeltilmesi karar doğruysa da kararda ısrar edilmesi bizim Anayasamızın ve yasalarımızın kararı veren yargı görevlilerine emridir. Ama siz itiraz ettiniz bütün bu aşamaları geçti veya daha birinci aşamada bir karar çıktı diğer aşamaların hiçbirini görmeden kararı veren savcıya, Cumhuriyetin savcısı eğer lehinize karar veriyorsa, eğer aleyhinize karar veriyorsa sarayın savcısı. Eğer lehinize karar veriyorsa hakim Cumhuriyetin hakimi, milletin hakimi, Ankara'da İstanbul'da hakim var aleyhinize karar veriyorsa sarayın hakimi. Bu yargıya düpedüz ve yargı görevi yapanlara aleni bir iftiradır. Bunu yapanlar da müfteridir. Buradan bunları telin ettiğini ifade etmek ister. Savcılarımızın hepsi Cumhuriyetin savcısıdır. Hakemlerimizin hepsi bu milletin hakimleridir, Cumhuriyetin hakimleridir. Hakimlerimiz, savcılarımız görevlerini yaparken Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun vicdani kanaatlerine göre görev yaparlar ve kararlarını da bu bağlılık içerisinde verirler. Dosyadaki delille bakarlar, tarafların beyanlarına, savunmalarına bakarlar, Anayasaya, yasaya, hukuka bakarlar olup biteni bir de bu Anayasa, hukuk, kanun dosya içerisindeki delil çerçevesinde vicdan terazisinde de tartarlar sonra bu bağlılıkla edindikleri kanaatle hükmedenler karar verirler. Bu karar lehimize olabilir, aleyhimize olabilir. Lehimize olduğu zaman hakimleri, savcıları öve öve bitiremeyip aleyhimize olduğu zaman da kara kara bitiremezsek o zaman biz evvela baştan adil değiliz. Adalet beklediğimiz insanlara karşı biz adil olmazsak o zaman kim adil olacak?
Eğer Türkiye'nin yönetimine talip olanlar, Türkiye'de siyaset yapanlar veya bir kamu gücünü kullananlar, birtakım görevlerde bulunanlar, hakim ve savcılarımızın yaptığı bu büyük görevler nedeniyle kendilerine teşekkür etme, yerine hakimliğe, savcılığa soyunurlarsa o zaman o ülkede hukuk devletine de bahsedemeyiz Kimse savcılığa soyunmasın, kimse hakimliğe soyunmasın, kimse mahkeme reisliğine soyunmasın, kimse istinaf olarak kendini Yargıtay olarak kendini Anayasa Mahkemesi olarak kendini görmesin. Hukuk devletinde ana muhalefet partisi veya grubu olan siyasi partiler, meşru siyaset yapanlar kendilerini mahkeme yerine koyabilirler mi? Böyle bir üslupla konuşabilirler mi? Konuşamazlar böyle bir kendilerine de niteleme yapamazlar. Siyasi taraftarlara göre verilen kararları bizim taraftarlığımıza uygun olursa hukuka uygun Anayasaya uygun yasaya uygun ama bizim taraftarlarımıza uygun kararlar vermezlerse hukuka, Anayasaya ve kanuna aykırı dersek o zaman verilen kararları hangi terazide tartıyoruz, Anayasa, hukuk ve kanun delil terazisinde değil, taraftarlık terazisinde tartıyoruz. O zaman taraftarlık terazisinde biz bunları tutarsak adalet terazisinin ayarı nasıl dosdoğru tartacak.
Hepimiz canımızı acıtsa da çok hoşlanmasak da, tepki göstereceğimiz kararlar da olsa nihayetinde bu kararlara uyuyoruz, uyguluyoruz. Kararları eleştirmek ayrı şeydir kararları verenlere hakaret etmek, saygısızlık etmek ayrı şeydir. Kararlar eleştirilmez, kutsal metinler değildir. Elbette ki her mahkeme kararı eleştirilebilir, bu demokratik bir haktır. Hukuk devletinin de teminatı altındadır. Ama biz ne yapıyoruz kararı eleştirmek yerine kararı vereni eleştiriyoruz, eleştirsek o da iyi hakaret ediyoruz, iftira ediyoruz. Böyle bir şey olur mu? Ben bir yandan hukuk devletine inanıyorum diyorsun öte yandan da hukuk devletinin gereği olan bir usul uygulandığında da o gerekliliği yapanlara karşı hukuk devletinin ortaya koyduğu standartlarının dışına çıkıp ifadelerde kullanılıyor. Gelince biz işte hakimleri, savcıları şöyle müdahale edeceğiz, böyle ödüllendireceğiz diye de konuşuyor. Yani bir yandan yargı bağımsız, tarafsız şimdiden nasıl ayrımcılık yapacağını, nasıl haksızlık yapacağını, nasıl taraftarlarını koruyacağını, kollayacağını adalet terazisini taraftarlık terazisi olarak nasıl ikame edeceğini aleni olarak söylüyorlar. Ben utanıyorum bir Adalet Bakanı olarak bundan.
Adalet Bakanı olarak bundan. Olmaz böyle şey. Olmaz kimse bunu diyemez. Onun için son olarak diyorum ki, kimse bu ülkede savcılığa soyunmasın. Hakimliğe soyunmasın. Mahkemeye olmaya, istinafın yerine geçmeye, temyizin yerine geçmeye kalkmasın. Bu ülkenin kurumları var. Yargı organları var, yargı mercileri var, Anayasamız var, yasalarımız var. Her şey Anayasa ve yasalar çerçevesinde yürüyecek, işleyecek ve herkeste Anayasa ve yasaların kendilerine verdiği yetkileri kullanma hakkı var, onu kullanacak. Biz hepimiz buna saygı duyacağız. Önce bizim bu saygı temelli yaklaşımı hayata geçirmemiz lazım. Defalarca söyledim. Bir daha ifade etmek isterim. Türkiye'nin 2021 dosya rakamlarına baktığımızda sadece adli yargıda bulunan hukuk ve ceza dosya sayısı yaklaşık 8 milyon. Ya hakimlerimiz yılda 8 milyon dosyaya bakıyorlar. Savcılarımız bunları inceliyorlar ceza ile ilgiliyse. 8 milyon dosya üzerinde milyonlarca dosya hakkında da karar veriyorlar. Vatandaşlarımızın bir kısmı istinaf bile etmiyor, bir kısmı istinaf ediyor. İstinaf karar verince temyiz hakkı olduğu halde temyize gitmiyor. Karardan razı adil olduğuna inanıyor. Bir kısmı temyize gidiyor. Orada kesinleştikten sonra bireysel başvuru hakkı olduğu halde gitmiyor. Karardan razı. Bir kısmı bireysel başvuruya AİHM’e kadar gidebiliyor. Bütün yollar açık.
Ama şimdi bu kadar büyük dosyalara, milyonlarca dosyaya bakan, gece gündüz çalışan hakim ve savcılarımızı taraftarlık üzerinden kimsenin tartmaya hakkı yoktur. Kimse tartamaz. Adalet terazisinin ayarlarını korumak sadece yargıcın görevi olarak da görülemez. Yargıcın zaten değişmez, değiştirilemez görevi o. Ama öte yandan adalet algısının doğru işlemesi, adalete güvenin olması, adalet hizmetlerinden memnuniyetin olması için de bizim adaletle ilgili konuşurken kendi dilimizin de terazisini aklımızın, vicdanımızın da terazisini, dosdoğru tutmamız lazım. Ben buradan herkesi yargıya karşı ve yargı görevi yapanlara karşı temiz bir dille konuşmaya, saygın bir dille konuşmaya, haksızlığı hak gibi takdim etmekten vazgeçmeye bir kez daha davet ediyorum. Umarım bundan sonra daha temiz bir dille daha hakkaniyetli ve saygın bir dille bu konularda eleştiri ve değerlendirmeleri yaparız.'' dedi.