Öne Çıkanlar Mahmut Özer BİM Milli Eğitim Bakanlığı yüz yüze eğitim A101 7 Eylül 2023 Aktüel Ürünler

Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru Hakkını Getirdik

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''AB üyesi ülkelere baktığımızda terör suçlarından bugüne kadar 893 talebimiz olmuş. Bunlardan sadece dördünü kabul etmişler, beşyüzünü reddetmişler, diğer bir kısmı hitam bulmuş, ölüm veya Türk mahkemelerinin davayı sonuçlandırması nedeniyle vesaire. Ortada durum 4 tane kabul 500 tane ret. ABD’ye baktığımızda ABD’den ise bugüne kadar 2012-2022 arası, 236 tane terör suçlarından biz iade talebinde bulunmuşuz. Şu ana kadar 20 tanesine ret vermişler. Hiçbir tanesini kabul etmemişler. Söz konusu adli yardımlaşmada teröristler ya da terör suçlarıyla ilgili iade talepleri olduğu zaman, Avrupa maalesef Türkiye'nin taleplerine kör ve sağır kalıyor. Çok himayekâr davranıyor ve terör suçlularını, terör örgütlerinin argümanları ila muhafaza ettiği gibi Türkiye'ye karşı da müdafaa ediyorlar. Burada büyük bir haksızlık var.

FETÖ elebaşı Fethullah Gülen ile ilgili ABD’ye sunduğumuz dosya dünyanın yeterli delil bakımından çok net söylüyorum en donanımlı dosyasıdır. ABD’nin yetkilerini de sayın bakanımız defalarca söylemiştir. Ben de bizzat o zaman gittiğimde iki defa muhataplarına söyledim. Bu dosyadan iade yapılmazsa başka hiçbir dosyadan iade yapılmaz. Bu dosyadaki deliller yeterli delil görülmezse başka hiçbir iade talebindeki delil yeterli delil görünmez. Bize dediler ki biz iade için adli makamlara göndermiyoruz, dosyayı reddederler. Biz Türkiye'yi koruyoruz. Yani siz gönderin dedik adli makamlara korumayın, Türkiye'yi ABD adli makamlarına gönderin. Bu delilleri görünce onlar ne karar verecek hep beraber görelim. Adli süreçleri biz takip ederiz. Bizim istememize rağmen Türkiye'yi korumak için adli makamlara göndermediğini iddia eden bir anlayış var. Çok net bir şekilde adli yardımlaşma talebine konu suç işledikleri müdellel Türk yargısı tarafından sabit olan pek çok teröristi ve terörist başını hem ABD hem de AB üyesi ülkeler çok net bir şekilde bu rakamlar gösteriyor ki koruyorlar, kolluyorlar, iade yoluna gitmiyorlar.

Bu noktada ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu buradan da ifade etmek isterim. Adi Suçlarla ilgili konuda iade talepleri konusunda bir sıkıntımız yok. Orada iyi bir yardımlaşma var ama söz konusu terör suçları olduğu zaman karşımızda bir duvarla karşılaştığımızı ifade etmek isterim. AİHM kararları konusunda da bir hususa dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına bu mahkeme kararlarına uymayı taahhüt eden ülkeler içerisinde oran itibariyle en yüksek oranda uyan ülkedir. Avrupa insan Hakları Mahkemesi kararlarını uymayı ve uygulamayı taahhüt eden ülkelerin toplamının uyma oranı yüzde 80,14’tür. Türkiye'nin uyma oranı yüzde 87,90’dır. Yaklaşık yüzde 88. Biz bugüne kadar AİHM’nin kararlarına uyduk ve uyguladık. Osman Kavala hakkında AİHM’nin verdiği hak ihlali kararını da Türk mahkemesi uygulamış ve uymuştur. Başka bir suç nedeni ile yargılama nedeni ile tutuklamış ve yargılaması devam etmiş, şimdi hüküm özlüdür.

Bu ülkenin yargısını iki tane dosya üzerinden yargılayıp bu ülkenin adalet anlayışını iki siyasal taraftarlara göre yargılama yapan sosyal medya veya siyasetçilere göre değerlendirip, dosyayı delilini bilmeden Türkiye’nin adalet sistemini ve yargısını, yargı görevi yapanları mahkum etmek adil midir? Adil değildir. O yüzden ben hakim ve savcılarımızın üzerine haksız bir şekilde eleştiriler yönelten siyasi taraftarla göre yargı kararlarını değerlendirip siyasi anlayışlarının terazisinde tartıp dosya ve delil bilmeksizin karalayanlara buradan kınadığımı ve Türkiye’ye ve Türk milletine büyük zarar verdiklerini ayrıca ve özellikle ifade etmek istiyorum.

Bir ülke düşünün, 8 milyona yakın her yıl mahkemelerinde davalar görüşülüyor, karara bağlanıyor, idari yargıda bunun içinde yok. Onu koyduğumuzda bu rakam daha da büyük.  Ama tartışılan dava sayısı bir, iki, üç. Ama bunlara baktığınızda terörle ilgili irtibatlı olan davalarla alakalı. Peki biz hüküm verirken, 8 milyon dosyadan iki tane dosya tartışılıyor eleştiriliyor, ‘şöyle böyle’ deniyor diye, 8 milyon dosyada verilmiş hakkaniyete, adalete uygun bütün bu kararları veren hakimleri göz ardı mı edeceğiz?  Dışarıda da bunu açıkça söyleyelim bizim mahkemelerimizde bu kadar olay var iki tane gündem var. Tabii, Türkiye’nin yurt dışından da takip edilen davalar var. Sayın Dışişleri Bakanımız en çok ona muhatap oluyor. Büyükelçilerimiz zannedersem en çok ona muhatap oluyor ve bana da geliyorlar zaman zaman ben de kendilerine soruyorum. Geçen geldi birisi iki kişiyi soruyor benden. Yani isimlerini vermeyeceğim. Siz zaten ezberlemiş durumdasınız. Ben de dedim ki, bak Türkiye’de 8 milyona yakın şey var ve içeride de bizim yaklaşık 315 bin civarında cezaevlerimizde tutuklu ve hükümlü var. Ama Avrupa’dan gelen herkes ya bir kişi soruyor ya iki kişiyi soruyor. Bazen bu artıyor. Siz madem hak ihlalleriyle ilgileniyorsunuz size bu kadar bizim ceza evimizde insan var, yargılanan var onlardan şikâyet gelmiyor mu hiç? Onlarla ilgili bana soracağınız sorular yok mu? Neden onlarla ilgilenmiyorsunuz dediğimde bize bunları sormamızı söylediler diyor. Yani bu adil durum değil, önce onlar kendi vicdanlarında ki adalete baksınlar. Bir ülkede 8 milyondan fazla dava var cezaevlerinde binlerce insan var. İki kişiyle ilgileniyorlar. Adil midir bu? Gel bana başkalarını da sor. Bunu yapmıyorlar.

Uzun zamandır hem ülkemiz içinde hem Avrupa Konseyinde hem de pek çok uluslararası platformda ülkemizi yıllarca başarıyla temsil etti. Şimdi de Dışişleri Bakanımız olarak zorlu dönemde dış politikamızı ustalıkla yönetmekte büyük bir başarıyla ülkemizi her alanda temsil etmektedir. Ben bu vesileyle dış politikamızın değerli mimarı, değerli kardeşim dostum Mevlüt Çavuşoğlu Bakanıma, huzurlarınızda şahsım ve milletim adına ayrıca yaptığı hizmetlerden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Türkiye'nin Adalet Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı, belki diğer bakanlıklarla da çok iyi bir işbirliği var. Dışişlerinin en çok işbirliği olan bakanlıklardan birisi Adalet Bakanlığıdır. Belki yurt dışında görev yapan büyükelçilerimizin de en çok takip ettiği konulardan bir tanesi adalet, hukuk yargıyla ilgili konulardır. Hiç şüpheniz olmasın Türkiye hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve adalet konularında gerçekten büyük mesafeler kat etti.

Her ne kadar muhataplarımız bizim kat ettiğimiz mesafeleri layıkıyla takdir etmeseler de biz bu mesafeleri kat ettik ve büyük yargı reformlarını, hukuk reformlarını, demokratik reformları, adalet reformlarını bir bir hayata geçirdik. Türkiye'de pek tartışılmıyor ama son yirmi yıl içerisinde atılan adımlarla Türkiye'mizin hukuk devleti vasfının, demokratik devlet vasfının, insan haklarına saygılı ve dayalı devlet vasfının nasıl güçlendirildiğini sizin de yakından takip ettiğiniz reformlarla burada bir hatırlatma yaparak tekrar izah etmekte, gündeme taşımakta fayda görüyorum.

Son yirmi yıl içerisinde hukuk devletiyle bağdaşmayan pek çok hukuk ayıbını biz Anayasa’mızdan ve hukukumuzdan temizledik. Hak aramanın yargılamanın önünde Anayasal pek çok engel vardı. Bunları bir bir ortadan kaldırdık. Nedir derseniz, bildiğiniz gibi Türkiye darbeler geçmişi çok olan bir ülke Anayasa’nın geçici 15. maddesine göre, darbenin yapıldığı tarihten seçimden sonra oluşan ilk Meclis Başkanlık Divanı’na kadar geçen süre içerisinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya aykırılığını iddia etmeyi yasaklıyordu. O zaman tabii defi yoluyla bunlar ancak gündeme gelebilirdi. Defi yoluyla dahi bir hükmün Anayasaya aykırı olduğunu iddia edemezsiniz. Ne zamana kadar işte bu 2010 yılına kadar böyle geldi. Darbe dönemi yasa çıkarmış, Anayasaya aykırı ama hak arayacak vatandaş oradan hak ihlali var ama sen Anayasa Mahkemesine bunun Anayasaya aykırı olduğunu iddia edemezsin, kaldırdık. Şimdi darbe döneminde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler defi yoluyla eğer vatandaşımızın hakkını ihlal ediyorsa bir zarar oluşuyorsa anayasaya aykırılığı iddiasındaysa Anayasa Mahkemesine taşıma imkanı verdik.

Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) uyguladığı ve uyduğu sözleşmeye uymuş olsaydı bu şekli bir denetimdir. Çünkü karar var uymuş mu, uymuş bitti. Siz niyet okuyarak, muazza yaptınız diyerek başka bir kararı önceki kararı yok sayan bir karar olarak değerlendiremezsiniz. O karar başka bir ihlal iddiası başvurusuna konu olabilir, önüne geldiğinde de mahkeme bunu değerlendirip karara bağlayabilir. Ama uygulanmış bir karara uygulanmamış diyemez. Bizim Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği kurumlarından beklediğimiz şey Türkiye'ye karşı adil ve tarafsız olmalarıdır. Biz bize karşı biraz görmezden gelin duymazdan gelin demiyoruz. Bize karşı adil olun diyoruz. AİHM kararına uymamış bir sürü ülke var, rakamlar burada ama bakın Osman Kavala konusunda Türkiye kararı uyguladığı halde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine müracaat edildiğinde, Bakanlar Komitesi yıllar yılı bekleyen bu dosyaların hiçbirini görmezden geldi, sıraya koysa sıra gelmez bu kadar bekleyeceksin. Nerede adaletleri hemen toplandılar, karar aldılar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine görüş sordular. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de buna maalesef jet hızıyla karar verdi. Bizim istediğimiz eğer bir ihlal varsa elbette Türkiye uyacaktır, uygulayacaktır ama başkalarına yaptığınız muameleyi Türkiye'ye yapmanızdır. Türkiye'ye karşı adil ve tarafsız olmalarıdır. Maalesef bize karşı adil ve tarafsız bir yaklaşım ortaya koyamadıklarını buradan açıklıkla ifade etmek isterim.

Darbe yapanların yargılanması yasaktı. Yine geçici 15 ile biz ne yaptık, yargılamanın önündeki engeli kaldırdık. Hukuk devletinde demokratik bir devlette şunlar yargılanamaz diye bir hüküm anayasalarda olmaz olmaması da lazımdır ve kaldırdık ve hem 12 Eylül Darbesini yapanlar hem 28 Şubat darbesini yapanlar ülkemizde yargının önüne çıktılar. Millet adına orada hesap verdiler, millet adına hesap soruldu kendilerinden. Bu bizim hem hukuk devleti vakfımızı hem de demokratik devlet vakfımızı güçlendirdi.

Ayrıca Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin hiçbiri aleyhine yargı yoluna başvurulamıyordu. Kapalı yargı yolu ve şimdi Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin tamamına yargı yolunu açan anayasa değişikliğini yaptık. Hukuk devleti böyle güçlendirilir, demokratik devlet böyle güçlendirilir, yargı denetimi dışında olan mekanizmaları yok ettiğinizde her şeyi, milletin ve yargının denetimini açtığınızda güçlenir. Biz de bunu yaptık. YAŞ kararlarının tamamına karşı yargı yolu kapalıydı. Yüksek Askeri Şuranın aldığı kararlar ne kadardır kanunda yazar ama yargıya gidemezsiniz, haksızlığa uğradım diyemezsiniz ve biz burada da büyük bir değişiklik yaptık. Kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayrılma hariç YAŞ kararlarının ihraç kararlarının yargı yolunu sonuna kadar açtık. Hakimler ve Savcılar kurulunun kararlarına karşı da yargı yolu kapalı bizim sistemimizde şimdi ihraçlara karşı da yargı yolunu açtık.

Tabii bir başka konu bilgi edinmeyi bir hak olarak düzenledik ilk defa. Anayasamızda dilekçe hakkı var. Dilekçe hakkı ayrı bir şey, bilgi edinme hakkı ayrı bir şey. Kişinin kendisiyle ve kamuyu ilgilendiren konularla ilgili bilgi edinmesi Anayasal bir hak haline getirildi. Kamu kurumlarına da bu bilgi edinme taleplerini 30 gün içinde cevaplama zorunluluğu getirdik. Yani biz hem kişisel verilerle, hem de bilgi edinme hakkıyla biraz sonra anlatacaklarımla devleti, yürütmeyi, yasamayı, her şeyi milletin açık denetimine açtık. Her bir fert bu yollardan birini kullanarak devleti, yürütme organını, idare makamlarını, kamu kurum ve kuruluşlarını denetleme hakkını elde etti Anayasal düzeyde ama hakkı vermekle kalmadık.

Anayasanın 10’uncu maddesinde ‘kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir, Devlet bu eşitliği hayata geçirmekle yükümlüdür’ derken, gördük ki kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliği kaldırmak için devlet eşitlik ilkesine aykırı düzenlemeler, kanuni düzenlemeler, idari düzenlemeler yapmadıkça ya da tedbirler almadıkça bu eşitliği hayata geçirme imkanı yok. Eşitlik ilkesine istisna koymadığımızda da bu adımlar Anayasaya aykırılık ile karşı karşıya kalacak. O yüzden pozitif ayrımcılığı Anayasamıza koyduk. Kadınlar, engelliler, yaşlılar, şehitlerimizin geride bıraktığı bize emanet dul ve yetimleri ile gazilerimiz lehine alınacak, çıkarılacak kanunların, alınacak tedbirlerin, eşitlik ilkesine aykırı değerlendirilemeyeceğini Anayasamıza koyduk.

Öte yandan Anayasa’da yaptığımız bir düzenleme ile yine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını getirdik. Türkiye'nin taraf olduğu insan haklarına ilişkin sözleşmelerdeki vatandaşlarımızın sahip olduğu haklardan biri kamu gücü tarafından ihlal edildiği takdirde yargı zaten buna bakacak. İdare zaten buna bakacak. Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla bunları inceleyecek dedik. Bütün yargıda verilmiş kararların, hak ihlali oluşturup oluşturmadığı konusunda insan haklarıyla ilgili kısımlarının Anayasa Mahkemesi’nin denetimine açtık. Anayasa Mahkememizi adeta bir İnsan Hakları Mahkemesine dönüştürdük.'' dedi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.