Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''Yol gösterici olan şey sizi güçlü kılacak hakkı doğru tespit ettirecek ve doğru isme teslim ettirecek yegane şey sizin sahip olduğunuz vasıflardır. Bizim bugün sık sık dile getirdiğimiz esasında hakim ve savcılığın fiili Anayasasında donanımınız ne kadar iyi olursa, güvenilirliğiniz ne kadar iyi olursa, eminliğiniz, cesaretiniz ne kadar iyi olursa, dürüstlüğünüz ne kadar iyi olursa, Anayasa ve yasalara sadakatiniz ne kadar yüksek olursa ve ne kadar aklınızı muhakemenizi dosdoğru kullanırsanız, hakimlik ve savcılık vakarını sadece kürsüde, adliyede değil hayatınızın her anında taşımayı bir vazife bilirseniz, ben eminim ki her biriniz çok başarılı olacak ve çok güzel işlere imza atacak, çok hayır dua alacaksınız. Bunları ihmal ettiğinizde de kararlarınızda da pek çok hatalar olabilir ve o zaman da siz pek çok eleştiriye muhatap olabilirsiniz. Onun için ben bütün genç hakim ve savcılarımıza hayatlarının her döneminde öğrenci gibi meslekteki donanımlarını arttırma konusunda gayret ve çaba içerisinde olmalarını, kıdemli olan hakim ve savcılarımızdan, istinaf ve Yargıtay üyelerimizden, akademisyenlerimizden sormaktan çekinmemelerini istifade etmelerini sorarsak kınarlar, ayıplarlar ‘Hakim olmuş, savcı olmuş, daha bunu bilmiyormuş’ derler diye düşünürseniz hatanın büyüğünü yaparsınız. Bizim bilmek, öğrenmek ve bunu her türlü kararlarımıza yansıtmak ana vazifemizdir. Herkes de eksik olabilir bizde insanız bizde de olabilir. Bu eksiklerimizi görüp tamamlamaktan asla çekinmeyelim, asla kaçınmayalım.
Adalet, mülkün temelidir. Adalet, Allah’ın evrene koyduğu ölçüdür, dengedir. Adalet, bir ülkeyi mamur ettiği gibi o ülkenin her bir vatandaşını da bahtiyar eder. Büyük alim İbn-i Haldun adaleti insanların hak etmiş oldukları durumlara göre muamele yapmak, herkese hakkı ne ise onu vermek, adaleti budur diye tarif ediyor. İşin doğrusu sizin yapacağınız iş esasında tam da budur. Adalet savcının ya da hakimin ihsanı değildir. Çünkü adalet hakimin görevidir. İhsan yapmıyoruz biz. Herkese hak ettiğini veriyoruz. Zira adil olmak ve adaletle hükmetmek hem bizim dinimizin, hem bizim medeniyetimizin, hem de bizim kültürümüzün her birimize ortak emridir. Onun için emirlere uyanlar eğer adalet dağıtırken ikramda bulunduğunu, ihsan yaptığını düşünüyorsa o asla adil bir hakim de, adil bir savcı da olamaz. Çünkü adaletle hak ile hükmetmek bizim vazifemizdir. Biz vazife yapıyoruz. Kimseye ihsan yapmıyoruz, yapmamız da söz konusu değil. Adaletle hükmetmek Anayasa’mıza yasalarımıza demin de söylediğim gibi bizi biz yapan değerlerimize uygun davranmak demektir aynı zamanda.
Tabi yargı görevi yapanlar büyük takdir hakları kullanıyorlar. Özellikle ceza mahkemelerinde suçu vasıflarken cezayı bireyselleştirirken alt sınır üst sınır arasında tayin yaparken hukuk mahkemelerinde pek çok konuda ihtilafı kesin çözme kararı verirken taktir hakkı kullanıyorlar. Şunu unutmamak lazımdır. Takdir hakkı keyfilik hakkı değildir. Eğer biz takdir hakkını keyfimize göre kullanırsak o zaman hakim de olsak, savcı da olsak verdiğimiz karar adalete hakka, hakkaniyete değil sadece zulme hizmet eder. Bizim takdir hakkımızı Anayasa 138. Madde nasıl kullanacağımızı çok net tarif ediyor. Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak bir vicdani kanaatle biz takdir hakkımızı kullanabiliriz. Biz vicdan sahibiyiz. Ben vicdanıma göre karar verdim dediğimiz de de vicdan bizi doğru noktaya götürmeyebilir. Çünkü Anayasa vicdanı başı boş bırakmıyor. Ne diyor? Anayasa’ya, kanuna ve hukuka bağlı bir vicdanla biz karar veririz. Dosyaya, delillere de bakarak kararda vereceğiz. Yoksa ben vicdanım bana böyle söylüyor, o zaman benim cezamda şu veya benim kararımda bu dersek, haksızlığın büyüğünü bizden adalet bekleyenlere karşı yapmış oluruz. O yüzden biz her zaman vicdanımızı Anayasa, yasa ve hukuka bağlı dosyadaki delilleri bu çerçevede takdir ederek yönettiğimiz de kararlarımızdaki isabet oranı artar. Eğer vicdan Anayasa, yasa ve hukukla bağlı olmazsa o zaman değişik meşreplere bağlı olabilir. Konjektüre bağlı olabilir, ideolojilere bağlı olabilir, çok kötü şeylere de bağlı olabilir. Böyle bir vicdandan ideolojinin emrinde veyahut da değişik fırtınaların tesirinde olan bir vicdandan kimse adalet beklemez.
Onun için vicdanımızın sadece hür olması yetmez, aynı zamanda vicdanımızın Anayasa, hukuk ve kanunla bağlı olması şarttır. Vicdanlarını ve akıllarını kiraya verenler cübbeleri hakim ve savcı cübbesi de olsa asla hakim ve savcı vasfını özde taşıyamazlar. Onun için ben genç kardeşlerime diyorum ki vicdanınız sizin gibi hür olsun. Aklınız hür olsun. Hiçbir ideolojinin hiçbir şeyin emrine vicdanınızı ve aklınızı tahsis etmeyin. Aksi takdirde hürriyetinizi kaybedersiniz. Bizim vicdanımızın bağlı olduğu yer Anayasa, yasa ve hukuka sadakat ve ona bağlılıkla hareket etmektir. Onun dışındaki bütün bağlılıkları bizim vicdanımız da, aklımız da reddetmektedir.
Türkiye Fetullahçı Terör Örgütü nedeniyle büyük bedel ödedi. Yargı da ödedi, aziz milletimiz de ödedi. Onun içinde bütün hakim ve savcılarımızın milletimize ve devletimize yeni bedeller ödenmesine izin vermemesi asli vazifelerindendir. Burada tekrar tekrar ifade etmek isterim. Yargının, hakim ve savcılarımızın işin doğrusu bağımsız ve tarafsız olmasının en önemli yönü kendilerinin bağımsız ve tarafsız olmasından geçer. Vicdanına ve aklına karşı kendimizin hepimizin bir dünya görüşü var, hepimizin bir siyasi görüşü var, başka başka görüşlerimiz olabilir. İşte esas bağımsızlık bizde ait olan görüşlere, ideolojilere, bakışlara karşı da aklımızla hareket edip yasalara sadakatten ayrılmadan dimdik durabilmektir. Kendi sahip olduklarına karşı dimdik duramazsanız başkalarına karşı da dimdik duramazsınız.
Hakim ve savcılarımızın sahip olduğu dünya görüşlerine karşı da onlara karşı da kendileri koruması ve kararlarına dünya görüşlerini ve olaylara bakışlarını yansıtmamaları lazım. Dosya nedir, delil nedir, yasa nedir? Biz ona bakacağız ve terazimizi ona göre tartacağız, kararımız ona göre oluşturacağız. Bunu yapmadığımızda pek çok sorunla hem biz hem ülkemizi maalesef karşı karşıya bırakmış oluruz. Tabi bağımsızlık ve tarafsızlık konusunun üzerinde daha çok durmakta fayda vardır. Medyaya karşı bağımsız, tarafsız. Dosyanın taraflarına karşı bağımsız, tarafsız. Siyasete karşı bağımsız, tarafsız. Bölgeciliğe karşı bağımsız, tarafsız. İnançlara karşı bağımsız, tarafsız. Bizim kararlarımızı olumsuz etkileyecek her şeye karşı bağımsız ve tarafsız olmamız icap eder.
Davanın taraflarından biri güçlü, biri zayıf veya biri bilinir biri bilinmez, taraflara bakarak pozisyon alırsak, o zaman biz adaleti ayakta tutan değil, zulme su veren hakim ve savcı oluruz. Buna asla izin vermeyin. Eğer bir hakim ve savcının huzurunda yargılama sırasında ya da odasında güçlülerle zayıflar eşit muamele görmüyorsa, eğer zayıflar sizin adaletinizden ümitsizliğe düşmüş ise, eğer güçlüler de sizden taraftarlık ummaya başlamışsa, orada hakim, savcı, adalet firar etmiş demektir, yok demektir. Buna izin vermeyin, güçlüler sizden taraftarlık beklemesin, zayıflar sizin adaletinizden ümitsizliğe düşmesin, herkes sizin huzurunuzda yargılama sırasında da, odanıza ziyarete geldiğinde de eşit olsun. İşte o zaman sizin eminliğinizde, o zaman sizin müstakimliğinize ve işte o zaman sizin mekin ve metinliğinize o insanlar hükmeder. Hakimlik ve savcılık mesleğinin onurunu, bakarını koruyor, doğru dürüst işini yapıyor, güvenilir, cesur, etraftan gelenlere göre hareket etmez diye sizin hakkınızda güzel notlar verir ve sizin için hayır duada bulunurlar. Onun için de ben bütün arkadaşlarıma hayatları boyunca mesleklerinin onuruna uygun davranacaklarını inanıyorum, buna gölge düşürmelerine izin vermeyeceklerine yürekten inanıyorum. Sizi güçlü kılacak, ülkemizi güçlü kılacak da esasında budur, buna lütfen hayatınız boyunca özen gösterin dikkat edin, burada şunu da ifade etmekte fayda görüyorum, zaman zaman kurula pek çok şikayet geliyor, bakanlık olarak bize de geliyor.
Biz halkla ilişkileri ya çok abartıyor ya da çok daraltıyoruz. Hiç kimseyle görüşmeyip bana laf söz gelmesin, ben tarafsızım, bağımsızım, kapım kapalı; hatta birisi “Görüşme kabul edilmez”, bir diğeri kapısına “Avukatla görüşme yapılmaz” diye yazmış. Bu abartının alasıdır. Hakim-savcı, kendinden adalet beklenen, ümitsizliğe düşenin imdadına koşacak diye baktığı yerdir. Vatandaş size geldiği zaman adalete geldiğini düşünüyor, adaletin kapısına geldiğini düşünüyor, gelen vatandaşı dinlemek sizi taraf yapmaz, sizin tarafsızlığınıza gölge düşürmez, dinlersiniz ama herkesi huzurunuzda eşit dinlersiniz. Herkese aynı değeri verin, size anlattığı zaman kararınız ne olursa olsun, onlar mutlu olur. "Ben savcı beye gittim, savcı hanıma gittim, hakime gittim, derdimi anlattım. Beni dinledi" der. Emin olun karar ne olursa olsun sizin dinlemeniz o karardan daha fazla ona etki edebilir. Onun için kapılarını adalet talep edenlere kapatanlar, kulaklarını adalet talep edenlerin sesine kapatanlar ve adalet talep edenlerle göz göze gelmekten korkanlar, yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını koruyacağım derken, yargıya en büyük kötülüğü yaparlar, lütfen bundan çekinmeyin. Siz dürüst, müstakim olduktan sonra, mekin olduktan sonra, metin olduktan sonra, kiminle görüşürseniz görüşün size herhangi bir zarar vermez, veremez. Onun için de bu konuda akademide eğitim veren hocalarımızla da görüştüğümüzde, halkla ilişkiler konusunu halktan kopuk, sırça köşklerde oturan, adalet talep edenlere kulaklarını tıkayan, gözlerini kapayan hakim ve savcılar, adalet tam anlamıyla dağıtamazlar. Onun için de buradan tekrar tekrar genç meslektaşlarımıza diyoruz ki lütfen bu hususlara dikkat edin. Kulağınız, "haksızlığa uğradım" diyeni, makamınıza geldiğinde dinlemeye hazır olun, dinleyin çekinmeyin.
Özellikle dikkat çekmek isterim, savcı arkadaşlarımıza ve ceza mahkemelerinde görev yapacaklara, deliller tam toplanmadan eğer bir savcıl iddianame düzenlerse, o zaman iddianameyi muhatap mahkeme, eksik delilli iddianameyi kabul ederse, işin içinden çıkamaz. Emniyet mensuplarıyla bir araya geldiğimizde de hep söylüyorum. Eğer bir dosyada, savcının huzuruna gelen dosyada eksik evrak varsa, getirenin önüne dosyayı koyacaksınız, ‘Şunları şunları tamamla dosyayı bana öyle getir.’ Hakimsiniz, mahkeme başkanısınız, önünüze bir iddianame geldi, baktınız gördünüz eksik, hiç gözünün yaşına bakmayın iade edin, tamamlasın getirsin, o zaman iki duruşmada işiniz biter. Savcılık yapmaya hakim veya mahkeme yasalarımız izin veriyor o ayrı ama hakim veya mahkeme reisi, savcılığın yapması gerekenleri yargılama sırasında başlarsa o mahkeme bitmez.
Örnek olarak söylüyorum, geçenlerde medyaya da yansıdı, İstanbul’da bir olayda işte bir kadına karşı şiddet uygulayan bir erkek var. Savcıya getiriliyor, serbest bırakılıyor. Sonra birkaç gün veya hafta sonra görüntüler çıkıyor ortaya, o görüntülerde de çok şiddet, dozu yüksek, yani kabul edilemeyecek, yasaları çiğneyen bir davranış ortada var. Bunun üzerine de hemen apar topar yakalanıyor, gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Bu arada da bu ilkinde karar veren savcımız, Sulh Ceza Hakimimiz kamuoyundan çok ciddi eleştiri alıyor. Ne yapmak lazımdı. Halbuki şunu yapsaydı. Getirdi dosyayı önüne kolluk getirdi, dese ki “görüntü var mı dosyada yok”. “Araştırdınız mı yok, araştır, fotoğraf var mı, yok.” Araştırdınız mı, bak bakayım, getir”. “Mobese kayıtları var mı, e yok”, “araştırdın mı, yok, tamamla getir”. “İş yerinin güvenlik kayıtları var mı, komşu binalarda kayıtlar var mı veya üçüncü şahısların elinde çekim var mı, getir.” “Parmak izi veya da silah veya başka başka şeyler var mı, getir.” “Öte yandan HTS kayıtları var mı, bak getir.” Savcı bir adli vaka olduğunda kolluktan isteyeceği on kalemi, alt alta yazacak. Bunları tamamlamadığında dosyayı gönderin kolluğa. Tamamlayıp getirince sizden iyi savcı olmaz. Hakim de rahat eder, mahkeme de rahat eder, işler hızlı biter.
Ama dosya eksik getirilip, hele ben bir açayım da mahkeme karar versin dediğinizde çok büyük haksızlıklara siz kendiniz vesile olmuş olursunuz. O yüzden hakimlerimize de buradan sesleniyorum. İddianamenin iadesi müessesesini hem siz yeni başlayacak genç hakimlerimize, hem de görevde olanlara lütfen sağlıklı uygulayın, yargılamayı hızlandıracak adaleti zamanında tecelli ettirecek en önemli unsurlardan bir tanesi bu. Yargıtay’ımızın da tabi burada iddianamenin iadesi müessesesini ciddi bir şekilde inceleyip bunu işletmeyen mahkemesini savcılık gibi çalıştıranlarla ilgili bozma kararını vermesi bu müessesenin yerleşmesi için şarttır. Bunun üzerinde özenle durmak icap eder.
Sonra sosyal medya mahkemeleri ortaya çıktı. Sosyal medya savcının görevini yapıyor, hakimin görevini yapıyor, sonra sosyal medya mahkemeleri mahkum ediyor, biz onları takip ediyoruz. O zaman biz niye varız. Biz onlardan, herkesten önce olacağız. Elimizde imkanlar var. Devletin verdiği bir sürü imkan var, kolluk var. Demin saydığım on kalemi, kollukta ayrı birimler var. İstediğinizde hepsi bir saatte çıkar.
Dosyanın delillerinin toplanması, diğer iş ve işlemlerinin yapılması yargıda verilen kararlarının zamanında tecellisi için önemlidir. Öyle bakıyoruz ki, aylarca işlem görmeyen dosyalar var. Yarın başsavcı olacaksınız, komisyon başkanı olacaksınız. Aylarca birisi dosyada işlem yapmıyorsa siz ona işlem yapacaksınız. Kusura bakmasın, ne demek bir dosya var önünde aylarca işlem görmüyor. Sonra vatandaş şikayet ediyor. HSK müfettiş gönderdiği zamanda kıyamet kopuyor. Bu noktada HSK hemen hemen böyle işlem görmeyen dosyalarla ilgili kararlı bir şekilde disiplin işlemlerini uyguluyor. Bunu da uygulamasında fayda var. Çünkü aksi takdirde işlem görmeyen dosyalar nedeniyle hak ve adalete olan güven de büyük bir kayıp yaşanmaktadır.
Türkçe bizim anadilimiz. Esasında hukuk mezunları, yargı görevi yapanlar Türkçe’yi en güzel kullananlar olmalıdır. Bizim verdiğimiz kararların gerekçeleri yeterli olmalı, doyurucu olmalı, dışardan baktığında o davayı haksız görenler bile sizin kararınızı okuduğu zaman, “ben bunu yanlış görüyordum ama bu konuda yanılmışım, bu kişi bu suçu işlemiş ya da hukuksa bu konuda haklı biliyordum, haksızmış” sizin gerekçeli kararınızı okuyan ikna olmalıdır.
Onun için hakimler ve savcılar kararları ile konuşur diyoruz. Siz bizi anlatan en önemli metin, savcıysanız iddianameniz verdiğiniz mütalaa, hakimseniz verdiğiniz karar ve bunun için gerekçelerdir. Ben hep söylüyorum, burada tekrar etmek isterim. Binlerce sayfa iddianame düzenleniyorsa ortada bir sorun var demektir. Manas Destanı gibi iddianameler olur mu? İfadeleri kopya, kes, yapıştır. Bir okuduğum zaman iddianameyi 10 yerde aynı ifadeyi kopya, kes, yapıştır yapmış. Olmaz yahu bu. Bu işi bilenler diyor ki, “bu gerekçeli karar yazmayı bilmiyor.” Lütfen gerekçeli karar yazmak konusunda kendinizi iyi yetiştirin ve gerekçeli kararınızı okuyanlar sizin ne kadar iyi bir hakim veya savcı olduğunuza kanaat getirsinler. Sizin verdiğiniz kararı kendi canını acıtsa dahi yerinde ve doğru bir karar olduğuna inansınlar. Bu sizi yüceltir.
Türkçemizi çok iyi kullanalım. Yani Türkçe’nin lezzeti, sizin kararınızı okuyana geçmelidir. Çok uzun cümleler kurmayın lütfen. Uzun cümle, özneyi de yüklemi de, ana konuyu da okuyana uymakta zorlandırır. Sizin kararınızın doğruluğuna ikna etmekte de insanları zora sokar. Onun için de bu konularda hassas olmanızı, her bir arkadaşımızdan hassaten rica ediyorum. Kararlarınıza özen gösterin, kararlar sizin aynanızdır. Bu lafımı unutmayın. Bir gün kararınızı açıklamak zorunda kalırsanız bilin ki ya kararınız yanlış ya da sizin gerekçeniz doğru kararı izah etmekten aciz. Doğru kararı izah etmekten aciz bir gerekçe size yol aldırmaz.
Son olarak sosyal medya ile ilgili bir tavsiyem tabi dikkate alır, almazsınız. Sosyal medyayı kullanan hakim ve savcılarımız milletimizin gözündeki saygınlığına gerçekten zede veriyorlar. Orada yazdıkları, çizdikleri, siyasi konular başka başka konular. Ben ne kadar tarafsızım dese de bir şey yazıyorsunuz. Birisi rahatsız oluyor. Ben siyasetçi olmasam, ben hiç sosyal medya filan kullanmam.
Ben hakim veya savcılarımıza kullanmayın demiyorum. Ama lütfen dikkat edin, mecbur değilseniz kullanmayın. Kullanacağım, ihtiyacım var, diyorsanız ona göre kullanın. Siyasi görüşlerinizi, olaylara bakışlarınız... “Ben bu siyasi görüşüm değil, bu konuda bakışım” doğru ama senin bakışın öyle, ben başka türlü bakıyorum, öbürü başka türlü bakıyor. Sizin o bakışınızdan da sizi herhangi bir siyasete ciro edebilirler. Onun için de mümkün mertebe bizim konuştuğumuz yerin kararlarımız olduğunu unutmadan konuşma ihtiyacımızı muhteşem karar gerekçeleri yazarak orada konuşalım, orada söyleyelim. Sosyal medya sizin için de büyük bir zarara, büyük bir sıkıntıya yol açabilir. Bu konuda hakim ve savcılarımızın özellikle dikkat etmelerini kendilerinden hassaten istirham ediyorum.
İnşallah her biriniz başarılarınızla, milletimize, devletimize güzel hizmetler yaptınız gibi mesleğinizin de zirvesine bir gün çıkacaksınız. Sizlere de böyle yüksek yargıya seçildiğiniz de mazbata veren insanlar olacak, şimdiden o günlerin hayırlı olmasını hepiniz için temenni ediyorum ve Danıştay’a seçilen çok kıymetli üyelerimizi huzurlarınızda ayrı ayrı tebrik ediyor onlara da görevlerinde başarılar diliyorum.'' dedi.