Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ''Dünyanın geri kalanının canı, kanı, gözyaşı, yeraltı kaynakları pahasına bir avuç mağrurun refahını devam ettirmek üzerine kurulu bu çarpık yapı kökünden çatırdıyor. Soğuk savaşın bitmesiyle barış, istikrar ve özgürlükler adına yeşeren umutlar son yıllarda yerini tekrar korkuya, endişeye hatta kimi ülkelerde faşizme bırakmaya başladı. İçinde bulunduğumuz yüzyıl, daha önce yapılan tahminlerin aksine refah, huzur, adalet asrı olmaktan ziyade bir nevi çatışmalar çağına dönüşüyor. Bu yeni dönemde bilhassa eşitlik, adalet ve hakkaniyet duygusu ağır yara almaktadır. Zengin daha da zenginleşirken, tüm dünyada yoksulluk yaygınlaşmakta, farklı toplum kesimleri arasındaki uçurum giderek büyümektedir. Dünya nüfusunun yüzde 1'ine tekabül etmeyen bir kesim parasına para, refahına refah katarken, Afrika'dan Asya'ya milyarlarca insan temel gıda maddelerine dahi ulaşmakta zorluk çekmektedir. Ekonomik krizle birlikte bu vahim tablonun fakir ülkeler ve toplumlar aleyhine daha da kötüleştiğine şahit oluyoruz.
Yaklaşan kış mevsimiyle beraber bu ülkelerde enerji ve gıda güvenliği konusundaki endişeler giderek tırmanıyor. Nitekim son Prag Zirvesi’nde tüm liderlerden bunu dinledik. Hepsi 'bu kışı nasıl atlatacağız, nasıl geçireceğiz' hep bunu anlatıyorlar. 'Bizim böyle bir sorunumuz yok' dedim. Liderler sadece anı düşünüyorlardı.
Her ne kadar Rusya-Ukrayna savaşıyla gündemin gerisine düşmüş olsa da önümüzdeki dönemde dünyada köklü siyasi değişimlerin yaşanması kaçınılmazdır. Az gelişmişin gelişmişe, yoksulun zengine, mazlumun zalime, çoğunluğun azınlığa hizmet ettiği, altta kalanın adeta canının çıktığı mevcut yapının devam etmesi mümkün değildir. Atalarımız bu gerçeği 'zulüm ile abat olunmaz' diyerek ifade etmişlerdir. Biz de bir süredir 'dünya beşten büyüktür' tespitimizle aynı hakikati tüm platformlarda dile getiriyoruz. 'Daha adil bir dünya mümkün' diyerek tüm sıkıntılara rağmen insanlığın çaresiz olmadığını vurguluyoruz. Son dönemde yaşananlarla birlikte Türkiye'nin verdiği mücadelenin, hiç hesap gütmeden yaptığı samimi çağrıların küresel barışı tesise yönelik çabalarının daha fazla makes bulduğunu, takdir topladığını görüyoruz. Şu anda 7 milyon tonu aşkın tahıl bizim üzerimizden dünyaya servis ediliyor. Diğer ülkelerde herhangi bir ses yok. Ama Türkiye bu konuda üzerinden bütün bu imkânları seferber ederek, insanlığa bir soluk, nefes aldırmanın gayreti içerisinde. Derdimiz var ama diğerlerinin derdi yok. Şüphesiz bu sadece bir başlangıçtır, yapacağımız daha çok iş var.
Türkiye Yüzyılı ifademiz inşallah hemen her alanda vücut bulacak ve kısa sürede gerçeğe dönüşecektir.
Birileri, şairin ifadesiyle 'oyunda oynaştayken' biz, bir satranç oyuncusu ustalığıyla tarihten, ecdattan ve medeniyetimizden aldığımız ilhamla milletimizi bugünlere hazırladık. Politikalarımızı belirlerken, ülkemize yapılan dayatmalara değil, hep neye ihtiyaç duyulduğuna, insanımızın neyi talep ettiğine baktık. Günü kurtarmak yerine geleceği şekillendirmek niyetiyle hareket ettik. Ne günlük siyasetin geçici tartışmalarının ne vesayet güçlerinin tehditlerini ne de üzerimize salınan envaiçeşit terör örgütünün bizi hedeflerimizden ve ideallerimizden koparmasına müsaade ettik. Yurt dışında yazılmış reçetelerle sorunlara çözüm aramak yerine, kendi göbeğimizi kendimiz kestik, 10 yıllık, 20 yıllık programlarla ülkemizin zengin potansiyelini ortaya çıkarmanın mücadelesini verdik.
Birileri bizimle dalga geçti. Biz, 76 üniversiteden 209 üniversiteye çıkarken, 'ne gerek var' dediler. Ama bilmiyorlardı ki bugün Iğdır'da, Muş'ta, Kars'ta, Ağrı'da üniversite olmazsa, oradaki yavrularımız, gençlerimiz nerede üniversite tahlisini yapacak? Parası, pulu, imkânı varsa Ankara'ya, İstanbul'a gelecek, yoksa üniversite okuyamayacak. Ama şimdi profesörlerimiz, doçentlerimiz, tüm akademisyenlerimiz Kars'a da gidiyor, Ağrı'ya da gidiyor, Muş'a da gidiyor, Hakkâri’ye de gidiyor ve yavrularımızı evlerinin yanı başındaki üniversitelerde okutuyor. Ufuk budur, ufkunuz varsa işte bu nesli yetiştirirsiniz. Ufkunuz yoksa o zaman yapılacak herhangi bir şey de yok.
Varsa ufkunuz bu işi başarırsınız, yoksa yaya kalırsınız. Artık bunlar aşıldı. Artık "Türkiye Yüzyılı' diyoruz ya, işte Türkiye'nin yüzyılı bu altyapıyla güçlendi.
Biz de dedik ki, 'Bu tespiti bizler de yaptığımız için şu anda başarılıyız ve her geçen gün daha da iyiye gidiyoruz, gideceğiz.' Hele hele inşallah bu yılsonu önümüzdeki yılbaşı gibi Karadeniz'den doğal gazı da çıkardığımız anda bunun tadına doyum olmaz. Bizim bir zamanlar öyle sondaj gemimiz falan yoktu. Şimdi bizim iki tane sismik araştırma gemimiz, beş tane sondaj gemimiz var. Bütün sondaj gemilerimiz 12 bin metreye kadar sondaj yapabiliyor. Bunlara ulaştık. Hatta burada işimiz bittiği zaman uluslararası sularda da dünyanın değişik ülkelerinde gidip, bu sondaj çalışmalarını yapabilecek kabiliyete, güce sahibiz. Öyle çok büyük rakamlarla da bunlara ulaşmadık. Uygun rakamlarla bunları aldık ve şimdi bir taraftan sismik araştırmalar, bir taraftan sondaj çalışmaları yapılıyor. Daha iyi olacak, daha güçlü olarak bu yola devam edeceğiz. Gerek sismik araştırmalarla gerek sondajla doğal gazda da petrolde de artık imkânlarımızı bu sularda bulacağız.
Benim polisimi, kızlarımızın ağzını kapatmak ve okula sokmamak, tekme tokat onları dışarı atmak gibi uygulamalara tabi tuttular. Benim kızım imam hatipte okudu. Ama ben kızımı ne yazık ki imam hatipten almak zorunda kaldım. Arkadaşımın müdürü olduğu farklı bir şehirde imam hatibe göndermek durumunda kaldım. Bana sordular yabancılar. 'Niye' dediler? Dedim 'Maalesef biz bu sıkıntıları yaşadık ama şimdi artık bu sıkıntıları aştık.' Şimdi böyle bir derdimiz yok. Şimdi artık hocalarımızın arasında başörtülüler var mı? Var. Öğrencilerimizin içinde aynı şekilde rahat rahat üniversiteye gidebilen kızlarımız var mı? Var. Bütün bunlarla beraber artık emniyet teşkilatında, silahlı kuvvetlerinde hâkim, savcı başörtülü olarak görev yapabiliyor mu? Yapabiliyor. Asıl özgürlük budur.
Diyorlar ki hak ve özgürlük... Uygulamayı göster bize? Ne yaptınız hak ve özgürlükte? Tekme tokat dışarı attınız. Kendi milletvekilin, genel başkan yardımcın ikna odalarında bizim yavrularımızın başörtülerini çıkartarak o odalara aldılar. Bunları yaşadık, gördük. Burası halkının yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye. Burada bunları yaptınız. Ama şimdi bunlardan artık sıyrıldık. Şimdi özgürlük, hürriyet var. Eğitimde, öğretimde bunu yakaladık.
Mevcut yükseköğretim yurtları taleplere cevap veremiyor' diye bağırıp durdular. İnsaf edin, şu anda bizim 850 bin öğrenci kapasiteli yurtlarımız var ve ihtiyaçlara rahatlıkla cevap verir hâldeyiz. Talep yok, bu noktaya geldik" ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle devam etti: "Ne diyordu bir tanesi. 'Ben 1 yılda bu sorunu çözerim' diyordu. Hayatınız yalan. Akşam yalan, sabah yalan. Biz uygulamadayız uygulamada. Şu anda modern yurt binalarımız bütün bunlarla beraber üniversitelerimiz hepsi birbirinden güzel. Şu anda dünyaya örnek gösterebileceğimiz altyapısıyla her şeyiyle üniversitelerimiz var. Ortaöğretimde okullarımız var. Buralara geldik. Attığımız adımlarla Türkiye ve Türk üniversitelerine yakışmayan bu kötü manzaraya biz son verdik.
Yasal düzenlemeye şu anda ihtiyaç yokken, çıktı 'yasal düzenleme yapalım' dedi. Yasal düzenlemeye ihtiyaç yok. Senin yanında hiç hukukçu yok mu? Bu işler aşıldı artık. Burada yapılması gereken bir şey var. Eğer samimiysen, eğer dürüstsen, gel anayasa değişikliğini yapalım ve bunu tamamen masadan kaldıralım.
Biz niye varız? Milletimizin devletine yapmış olduğu bu ödemelerle biz, gerek öğrencilerimizi gerek lisansüstü, doktora öğrencilerimizin çok daha huzurlu şartlarda okumalarını, eğitim öğretimi devam ettirmelerini sağlayalım diye varız.
Üniversite mezun sayımızın 2022 yılı itibarıyla toplam 13 milyon 266 bine ulaşmasından da iftihar ediyoruz, memnuniyet duyuyoruz. Yine bütün bunlarla beraber doğusu, batısı, güneyi, kuzeyiyle akademik anlamda genişlemeyi Türkiye adına, ülkemizin geleceği adına büyük bir kazanç olarak görüyoruz. Bu yıl yükseköğretimde önemli bir adım daha atarak baraj uygulamasını biliyorsunuz kaldırdık. Kısa süre önce açıklanan tercih sonuçlarıyla üniversitelerimizin kontenjanlarının yüzde 99'unun dolduğunu memnuniyetle gördük. Çok çileler çekildi biliyoruz ama şimdi bu da aşıldı. Gençlerimizin üniversite tahsiline bu yoğun ilgisi, halkın evlatlarını ırgat olarak görmeye alışmış kimi çevreleri rahatsız ediyor. Bunun da farkındayız. Bunlar, kendi tekellerinde gördükleri her imkân gibi yükseköğrenimin yaygınlaşmasını da içlerine sindiremiyor. Üniversite mezun sayılarının artmasıyla ilgili bir kısmı iyi niyetli ama çoğu art niyetli olarak yapılan eleştirilerin bilimsel hiçbir temeli yoktur.
Geçtiğimiz yılın son çeyreği itibarıyla lise mezunları için yüzde 53,5 düzeyinde olan iş gücüne katılım oranı, yükseköğretim mezunlarında yüzde 77,3'ü buluyor. Yükseköğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 68,1 iken genel lise mezunlarının istihdam oranı yüzde 46,5. Yani Türkiye'de yükseköğretim mezunlarının genel lise mezunlarına göre istihdam oranı yaklaşık 20 puan daha fazladır.
Zaman zaman mağduriyetlere yol açan Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'ni de özgürlükçü bir bakış açısıyla değiştiriyoruz.
Teknolojinin hayatımızın vazgeçilmezi hâline geldiği günümüzde bu yüksekokullarda yetişecek gençlerimiz, siber güvenlik alanında ara eleman değil, inşallah aranan eleman olacaklardır. Bir diğer önemli yenilik ise kadınlarımızla ilgilidir. Hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğumuz yeni çalışma ile 35 yaş üzeri kadınlarımıza yükseköğretimde yeni bir kapı açıyoruz. Buna göre, 35 yaş üzerinde olan kadınlarımız için ön lisans ve lisans programlarında ek kontenjan tanımlayacağız.
YÖK, 1981 yılında Türkiye'de 20 civarında üniversite varken kurulmuştu. Hâlihazırda 208 yükseköğretim kurumuyla büyük bir yapıya dönüşen YÖK'ün etkinliğini daha da artırmayı hedefliyoruz.'' dedi.