Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''Avukatlar bir yandan savunmayı, diğer taraftan hak aramayı, öte yandan hakları müdafaayı, öte yandan adaletin vaktinde dosdoğru tecellisinde önemli rol üstlenmeyi vazife edinmiş, adaleti ayakta tutmak, hak sahiplerinin haklarını tespit ve haklarını onlara teslim etme son derece önemli görevi ifa etmektedirler. Yargı görevini yapan hakim ve savcılarımız ile avukatlarımız milletimizin hak arama mücadelesinde adalet beklentisinde ve tecellisi noktasında gerçekten fedakar bir şekilde gayret etmektedirler. Bu vesileyle 5 Nisan Avukatlar Gününüzü tebrik ediyorum. İnşallah bundan sonraki süreçler içerisinde savunmayı güçlendirmek, hak arayanların peşinde koşan avukatlarımızı desteklemek, hakkını arayanın yargıda ve diğer her yerde müdafaasını yapanların yanında durmak, Adalet Bakanlığımızın öncelikleri arasında yer almaya devam edecektir. Avukatlarımızın stajdan başlayarak meslek hayatındaki sorunları bir bir tespit edip bunları çözüme kavuşturmak, avukatlarımızı memnun edecek adımları atmak Bakanlığımızın öncelikleri arasında yer almaktadır.
Hakim ve savcılarımız ne kadar kaliteli olursa elbette ki soruşturma ve kovuşturmalar iyi gider. Avukatlarımızı aynı derecede iyi yetiştiremezsek o zaman üçlü sacayağından birisi eksik olur ve biz arzu ettiğimiz neticelere ulaşamayız. O nedenle hakim ve savcı yardımcılığı müessesesini yeni dönemde hukuk sistemine kazandırırken öte yandan da stajdan başlamak suretiyle avukatlarımızın da daha iyi yetiştirilmesi için yeni projeleri hayata geçirme kararlılığındayız. Cumhurbaşkanımızın İnsan Hakları Eylem Planında (İHEP) açıkladığı politikaları hayata geçirme noktasında ciddi çalışmalar yürüttüğümüzü buradan ifade etmek isterim.
Yeni dönemde staj döneminde desteklerin verilmesi, bürolarını yeni kuran genç avukatlarımızın desteklenmesi, meslek içerisinde olan avukatlarımızın kendi alanlarında uzmanlaşmalarının ve daha ileri adım atmaların konusunda ihtiyaçlarının karşılanması konularında önemli adımlar atacağımızı buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Hukuk sigortasını Türkiye’ye kazandırmak konusunda bir iradenin de sahibi olduğumuzu buradan ifade etmek isterim. Dünyanın değişik ülkelerinde hukuk-u himaye sigortası denilen bir sigorta sistemi var. Tabi bu sistem sağlıklı işlediği zaman ücret konusundaki tartışmaların pek çoğu sona ereceği gibi avukatlarımızın da mesleklerini daha iyi icra etmelerine büyük destek sağlayacaktır. Önceki dönemdeki görevim sırasında hukuk sigortasını, dünyadaki uygulamalarını görmek ve Türkiye’de bunu hayata geçirmek için neler yapacağımızı görüşmek üzere bir bilim komisyonu kurmuştuk şimdi bu bilim komisyonuna yeniden start vereceğiz. İnşallah çalışmalarını tamamladıktan sonra barolarımızla, barolar birliğimizle görüşmek üzere hukuk sigortasını hukuk sistemine kazandırma konusunda önemli ve tarihi bir adımı atacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Belki bu adım bugünden yarına yetişmeyebilir ama 2023 seçimlerinden sonra hükümetimizin üstünde ciddiyetle duracağı adımlardan birisinin bu olduğunun altını burada bir kez daha çizmek istiyorum.
Arabuluculuk ile tartışmaları yakından takip ediyorum. Tabi bir yandan arabulucu avukat, bir yandan arabulucu olmayan avukat ayrımı avukatlar arasında yeni bir statü ve hiyerarşinin de olduğunu gösteriyor. Bu doğru bir şey değil. Bu konuda yeni bir sistemi de hayata geçirme konusunda bir irademiz var, bir kararlılığımız var. Bunun detayları netleştikten sonra kamuoyuyla paylaşacağız. Belki arabuluculukta eğitimi yerine getirmek kaydıyla belli bir kıdem şartını hayata geçireceğiz ya da kadro ve kota ilanını sona erdirip sadece başarı çıtası olan yüzde 70’i elde eden herkesin arabulucu olmasına imkan veren bir adımı atacağız. Bununla ilgili hazırlıklarımızı devam ettirdiğimizi bilmenizi istiyorum. Çünkü arabuluculukta sadece bilgi ile yapılan bir iş değil aynı zamanda bir tecrübenin bir görgünün ve birikimin de olması lazım. Yargıtay Başkanının arabulucu olamadığı bir yerde sınavla daha az kıdemli olanların arabulucu olmasını izahta da elbet zorlanıyoruz. Öyleyse biz bir yandan Yargıtay Başkanının, bir yandan 30 yıllık hukukçularımızın, avukatlarımızın, bir yandan da genç ve dinamik avukatlarımızın birlikte bu sürecin içinde yer almaları milletimize hizmet etmeleri konusunda olumlu ve ortak bir iklimi oluşturma konusunda da ifade etmek isterim. Arabuluculuk ile ilgili bu adımı bu sene içerisinde hayata geçireceğimizi buradan ayrıca ilan etmek isterim.
Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk devletinin sağlıklı işlemesi elbette herkesin üzerine düşeni hukuka uygun bir biçimde yapmasıyla mümkün olur. Anayasamıza, yasalarımıza ve hukuka uygun bir biçimde hareket eden her iş ve eylemini bu çerçevede hayata geçiren bir ülke, elbette hukuk devletini her anlamda ve her alanda tahkim eder. Türkiye’nin bu alanda yaşadıklarını hep beraber takip ediyoruz.
Bir yandan siyaset kurumu, bir yandan yargıdan beklentileri olanlar bir yandan değişik hesapları olanlar sürekli bir biçimde yargı görevi yapan hakimlerimizi, savcılarımızı hedef tahtasına koyuyorlar, her gün veya belli aralıklarla sürekli haksız eleştirilerle onları yıpratmaya çalışıyorlar. Bir yandan biz yargıya güven artsın diyoruz, bir yandan yargı hizmetlerinden memnuniyet artsın diyoruz. Ama öte yandan hiçbir meslek grubunun, yargıda görev yapan avukatlar hakimler ve savcılar kadar yıpratılmaya ve haksız eleştirilere ve muamelelere tabi tutulduğunu görmüyoruz. Büyük bir haksızlık yapıldığını buradan ifade etmek isterim. Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu görülmekte olan bir dava ile ilgili bir tweet atıyor, eğer istediği gibi bir karar çıkarsa nasıl öveceğini, istediği gibi bir karar çıkmazsa nasıl itham edeceğini üstü kapalı bir şekilde ifade ediyor. Eğer kararlar istediğimiz gibi gelirse “Ankara’da ve İstanbul’da hakimler var" eğer kararlar istediğimiz gibi gelmezse “Sarayın hakimleri var”...
O zaman oturup hepimizin bir karar vermesi lazım. Hangi karar İstanbul’un kararı, İstanbul’daki hakimin kararı ya da Ankara’daki hakimin kararı... Maalesef her Salı bakıyorum, acaba bugün grupta mahkeme kuruldu mu, acaba bugün grupta Sayın Kılıçdaroğlu ağır ceza reisi gibi hüküm açıklıyor mu, ya da bir başkası başka itham da bulunuyor mu diye emin olun tedirgin oluyorum. Yine bu hafta gördünüz, hakimlerimizi suçlayan adımlar atıldı. Anayasa çok açık, hiç kimse hiçbir organ makam merci yargı yetkisinin kullanılması konusunda hakim ve savcılara emir ve talimat veremez. Tavsiye ve telkinde bulunamaz. Genelge ve talimat gönderemez. Açık ama baktığınızda karar öncesi nasıl karar verileceğine dair büyük laflar yapıyor. Bu tavsiye de telkinde bulunmak değil mi. Bir yandan hukuk devleti bir yandan hak bir yandan adalet diyeceksiniz. Öte yandan da hukuk devleti diyen Anayasamızı, Anayasamızın 138’inci maddesini ayaklarınızın altına alıp çiğneyeceksiniz. Fiiliniz ve sözleriniz öte yandan dilinizde ve kalbinizde olanı tekzip ediyorsa biz neye inanacağız. Türkiye’nin burada ciddi sorunları var.
Öte yandan “Ben gelirsem şunu serbest bırakacağım. Bunu serbest bırakacağım.” Sanki mahkeme, tutuklama kararını sen mi verdin, yargılamayı sen mi açtın, nasıl yapacaksın. Bir yandan diyor ki “siz yargıya müdahale ediyorsunuz”, öte yandan soruşturmanın başından sonuna kadar yargılamanın her aşamasına müdahale etmek için elinden ne geliyorsa onları sonuna kadar yapıyor. Bir tane doğru var. Yargıya müdahale yanlışsa hep beraber bunun karşısında duracağız.
Yargı kimsenin şamar oğlanı değildir. Herkes konuşurken hangi konu da konuştuğuna özen göstermelidir, dikkat etmelidir. Bugün Türkiye de hakim ve savcılarımızın baktığı davalara baktığımızda milyonlarca davayı görüyorlar. Ankara’dan İstanbul’dan 81 ilimizde ve adliye olan her yerde ama dikkat ederseniz tartışılan davalar iki elin parmağını geçmez. İki elin parmağını geçmeyen davalar üzerinden milyonlarca davaya bakan hakim ve savcılarımızın avukatlarımızın onca emeğini adaleti ayakta tutma gayretini hak ve hukuka riayet etme çabasını verdiği emeği görmemezlikten gelmek büyük bir haksızlıktır.
Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bir başkası Türk Yargısı şaibelidir diyor. Bir siyasi partinin genel başkanı "Türk Yargısı şaibelidir" diye konuşursa, batıda veya başka bir yerden bakan Türkiye’ye ne diyecek. Sizin partilerinizin genel başkanları “Türk Yargısı şaibelidir” diyor. Bunun gider tutar yanı var mı. Türk yargısına "şaibelidir" diyenler, Türk Yargısına iftira atanlardır. Kimsenin Türk Yargısına iftira atmaya hakkı yoktur.
Türk Yargısı bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Uluslararası taahhütler konusunda üzerine düşenleri yerine getiren yargıdır. AİHM'in verdiği pek çok kararı Türkiye infaz etmiş, yaklaşık 4 bin civarı, Bakanlar Komitesine gitmiş Avrupa Konseyi Onlar da Türkiye kararlarını infaz ettiğine dair tespitlerde bulunmuştur. Şu an da infaz ettiğimize dair tespiti devam eden 500 civarında karar da var. Onların da Türkiye’nin infaz ettiği şekliyle sonuçlanacağına yürekten inanıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası taahhütlerine de sonuna kadar bağlıdır ve bugüne kadar bu taahhüttün gerekleri bir bir yerine getirmiştir. Ama örnek vereyim, Batı Trakya da Türklerin açtığı davalarda AİHM ihlal kararı verdi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine gerekli bildirimler yapıldığı halde Bakanlar Komitesi yıllar geçti daha o konuyu gündemine dahi almadı. Ama Türkiye ile ilgili yeter ki olumsuzluk değil olumsuz bir hava olsun hemen anında gündem. Nerede sizin tarafsızlığınız, nerede sizin adilliğiniz.
Yunanistan, Fransa, İngiltere, Almanya pek çok yerde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin şikayet edilmiş ve infaz denetimine gitmiş pek çok konuyu maalesef hala gündemlerine dahi almadılar. Yeri gelince bize hukuk diyorlar. Biz de diyoruz ki "herkese hukuk". Size nasılsa bize de öyle olsun. Bize nasılsa size de öyle olsun. Türkiye’ye karşı ikili tutum takınanların tutumlarını haklı görmemiz mümkün değildir. Biz hak diyoruz, biz hukuk diyoruz, biz adalet diyoruz ama bunların herkese aynı şekilde uluslararası alanda da uygulanmasını talep ediyoruz. Türkiye’ye karşı uygulanan çifte standartları kabul etmemiz mümkün değildir.
Uluslararası örgütlerin Türkiye ile ilgili insan hakları raporunu hazırlayan raportörleri, Türkiye’ye geldiği zaman Türkiye hakkındaki dosyalarını teşekkül ettiriyorlar, o dosyaları Bakanlığımıza da gönderiyorlar, biz onlar üzerinden bir inceleme yapıyoruz. Yaptığımızda gördüğümüz şey şu, terör örgütlerinin dile getirdikleri ne kadar şey varsa bu raportörlerin taslak raporunda aynen yer almış. Türkiye olarak bizde görüşlerimizi ifade ediyoruz. Ama rapor yayınlandığı zaman geçen cümle şu, "Türk hükümet yetkilileriyle görüşüldü, Adalet Bakanı ile de görüşüldü" ama bizim görüşlerimize zerre kadar yer vermiyorlar. Ondan sonra biz objektif rapor yayınladık diyorlar. Tekzip ettiğimiz aslı olmayan iftira olduğunu ortaya koyduğumuz nice şeyi raporlarına koyup Türkiye’ye gönderiyorlar sonra da bizden buna uymamızı bekliyorlar. Ya senin iftirana başkalarının iftiralarını dile getiren haksız raporuna biz niye uyalım. Siz doğrusunu yazın, biz o zaman uyarız. Hakkaniyetli olun, o zaman gereğini yerine getiririz ama sadece raporların meşruiyetini arttırmak için Türk Hükümeti ile Türk yetkililerle görüşüldüğünü söyleyip ondan sonra hakkaniyetten ve gerçeklikten uzak bilgilerle doldurulan raporların bizim katımızda bir kıymeti olmadığını bir kez daha buradan ifade etmek isterim. Ama doğru veri varsa sonuna kadar gereğini takip ettik edeceğiz. Ama gerçekten uzak şeyler varsa gerçek olmayan bir şeyi bizim hayata geçirmemizi de kimse bizden beklememelidir.
Bir örnek daha vereceğim Birleşmiş Milletlerden gelen bir heyet ceza infaz kurumlarını gezdiler, gezdikten sonrada benimle görüştüler. Dediler ki "ceza evlerinde işkence var." Ben de dedim ki “peki nerede var”, isim vermediler. Şöyle şöyle işkence olmuş, "kime olmuş", isim vermediler. "Ne zaman olmuş", isim vermediler. "Nerede olmuş", isim vermediler. O zaman söyleyin ki, biz bunu tahkik edelim. Doğru ise bunun faillerini yargıya teslim edelim, hak ettiği ceza ne varsa onu alsın. Ama eğriyse, iftiraysa Türkiye Cumhuriyet Devletini böyle bir iftiranın karalamasına izin vermeyelim.
"Bizim çalışmalarımız gizli biz bunu söyleyemeyiz." O zaman çalışmalar gizli bunu söyleyemezsen iftirayı raporuna koyarsan Türk Hükümetine kendini savunma, işin hakikatini arama ve bulma konusunda yardımcı olmazsanız, Türkiye’yi suçlayamazsınız. Biz TCK’nın 94’üncü Maddesine işkence suçlarının zamanaşımına tabi olmadığını yazmış bir ülkeyiz. Kendimize öyle güveniyoruz. Sadece bugün değil 10 sene, 20 sene, 50 sene sonra dahi böyle bir iddia varsa bu iddianın failleri, şüphelileri elbette hukuk önüne çıkar biz ülke olarak kendimize güveniyor, infaz sistemimizin dünyanın en iyi infaz sistemlerinden biri olduğunu, en önemli karakterinin de şeffaflık olduğunu her yerden ifade ediyoruz. Bir yandan denetlenen, denetleyen mekanizmalar var ve sivil oluşturulmuş mekanizmalar var.
Avrupa Birliği'nden, Birleşmiş Milletler'den, dünyanın pek çok yerinden denetime biz bunları açık tutuyor ve Türkiye olarak kendimize sonuna kadar güveniyoruz. Böyle bir şeye izin vermemiz asla mümkün değildir. Ama günde bakarsanız yüzlerce asılsız haber yayınlanıyor. Biz bu haberleri biz anında tekzip ediyoruz, araştırarak eğri mi doğru mu hakikatine inerek tekzip ediyoruz. Doğruysa gereğini yapıyoruz ama şu ana kadar çok net söylüyorum yüz tane çıkan haber varsa bunlardan neredeyse tamamının asılsız olduğunu her defasında gördük. Yalan söylemekten Türkiye’yi karalamaktan bıkmayanlara bir kez daha söylüyorum, Türkiye yalanlara da karalamalara da izin vermeyecek, teslim olmayacaktır. Biz yaptıklarımızı biliyoruz. Ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin her birinin ailelerinin Türkiye Cumhuriyet Devletine birer emaneti olduğuna inanıyoruz. Onların canlarından sıhhatlerinden, ihtiyaçlarından, barınmalarından Türkiye Cumhuriyet Devleti sorumludur ve bu sorumluluğun gereği de Anayasa ve yasalarımız çerçevesinde hukuk devletine uygun bir biçimde yerine getirmektedir. Bundan sonra da tavizsiz biçimde biz bu vazifemizi yerine getirmeye devam edeceğiz ama doğruları da söylemeye, iftiracıların iftiralarını da yüzüne çarpmaya devam edeceğiz.'' dedi.