Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Çakırcı ve Genel Sekreter Talat Yavuz imzalı resmi yazıda ''Ülkemiz mevcut yükseköğretim sistemi 2547 sayılı Kanun ile 1981 yılında teşekkül ettirilmiş, daha sonraki yıllarda önce Yükseköğretim Personel Kanunu ile akademik personelin özlük hakları belirlenmiş, sonrasında çıkarılan 124 sayılı Yükseköğretim Üst Kuruluşları ile Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile yükseköğretim kurumlarının idari teşkilat yapısı şekillendirilmiştir.
Ne var ki, üniversitelerde akademik alan ile idari alanın iç içe geçmiş olması nedeniyle genel idare hizmetleri grubundaki yönetici şekillenmesi de Fakülte, Yüksekokul, Meslek Yüksekokulu, Rektörlük gibi birimlerin kendi işleyişine göre ve birbirinden bağımsız olarak belirlenmiştir. Rektörlük bünyesinde Genel Sekreterden başlayan idari hiyerarji, fakültelerde fakülte sekreteri, yüksekokul ve meslek yüksekokullarında yüksekokul sekreteri ile teşkil edilmiştir.
Üniversitelerdeki bu hiyerarji karmaşası merkez birim olan Rektörlük birimleri ile Fakülte, Yüksekokul, Meslek Yüksekokulu ve Enstitü idari teşkilatları arasındaki ast üst ilişkisinin sağlıklı bir zeminde buluşamamasına neden olmuştur. Bununla birlikte mali haklar anlamında da aynı karmaşa kendini göstermektedir. Şöyle ki; 3600 ek göstergeye sahip olup Üniversite merkez teşkilatında görev yapan genel sekreter yardımcısı, fakültede görevli fakülte sekreteri ile aynı grupta yer almaktadır. Daha da vahim olan husus ise, Üniversite daire başkanları 4200 ek göstergeye sahip iken kendilerinin üstü pozisyonda olan genel sekreter yardımcılarının daha ait bir gösterge oranında bırakılmasıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında sadece belirlenebilir bir özellik veya ''statüye'' dayanan farklı muamelelerin ayrımcılık oluşturmaya müsait olduğunu saptamıştır. Mahkemeye göre ayrımcılık yasağı noktasında, görece benzer kişiler arasında bir farklı muamele bulunmalıdır. Bu tür bir farklı muamele, nesnel ve makul bir gerekçeye sahip olmaması halinde, ayrımcıdır; diğer bir deyişle, eğer meşru bir amaç taşımıyorsa veya kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmuyorsa, bu tür bir muamele ayrımcılık oluşturur. Mahkemenin, ''makul bir dayanaktan yoksun olduğu açıkça anlaşılmadıkça'' genel olarak yasama ve yürütme organının uygulanacak politika konusundaki tercihlerine saygı göstereceği ifade edilmiştir.
AK Parti'ye gönderilen yazıya https://www.ebs.org.tr/ebs_files/files/header/akparti%20u%CC%88nv_genel%20sekreter%20yard%C4%B1mc%C4%B1lar%C4%B1%20ek%20go%CC%88stergesi.pdf linkinden ulaşabilirsiniz.
YÖK'e gönderilen yazıya https://www.ebs.org.tr/ebs_files/files/header/yo%CC%88k_u%CC%88nv_gnel%20sekreter%20yard%C4%B1mc%C4%B1lar%C4%B1%20ek%20go%CC%88stergesi.pdf linkinden ulaşabilirsiniz.