Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ''Tüm kademelerinde bu memleketin evlatlarının, çocuklarının eğitime erişimi kolaylaştı. Bu dönem, eğitim literatüründeki karşılığıyla eğitimde kitleselleşme, evrenselleşme sürecidir. Beş yaştaki okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranı, 2000'li yıllarda yüzde 11 idi. Yani 100 çocuğumuzdan sadece 11'i okul öncesi eğitime erişebiliyordu. Bugün bu oran yüzde 93'e çıktı. Ortaöğretimde yüzde 44 olan okullaşma oranı, yüzde 90'ların üzerine çıktı. Yükseköğretimde yüzde 14 olan net okullaşma oranı yüzde 48'lerin üzerine çıktı. Yani eğitim sistemimiz büyüdü. Şu anda 19 milyon öğrencinin olduğu dev bir eğitim sisteminden bahsediyoruz. Bizim eğitim sistemimiz yaklaşık 150 ülkenin toplam nüfusundan daha fazla öğrenciyi bünyesinde barındırıyor.
Eğitime erişimdeki en önemli engellerden biri, başörtüsü yasakları. Bu ülke bunu çok hızlı unuttu. Başörtüsü yasaklarından dolayı özellikle yükseköğretim aşamasındaki gençlerimiz, kızlarımız, kadınlarımız yurt dışına gittiler. O da imkânı olanlar gidebildiler. Katsayı uygulaması, imam hatip liselerinin ve mesleki eğitimin önünü kesmek için akademik olarak başarılı öğrencileri bu iki okul türünden uzaklaştırmak için katsayı uygulaması 1999 yılında yürürlüğe girdi ve 2012 yılına kadar bu ülkede katsayı uygulandı. Bu da bu dönem kaldırıldı. Yine başörtülü öğretmenlerin öğretmenlik yapabilme imkânı da bu dönem yerine getirildi. Yine imam hatip liselerinin dışındaki bu coğrafyada isteyen öğrencilere seçmeli ders olarak Kur'an-ı Kerim, peygamberimizin hayatı ve temel dinî bilgiler dersleri bu dönem kondu. Yani bu dönem iki boyutlu iyileşmenin gerçekleştirdiği bir dönem...
Peki, eğitim gerçekten kalitesiz mi? O zaman nereye bakacağız? O zaman uluslararası öğrenci başarı araştırmalarına bakacağız. OECD'nin yapmış olduğu 15 yaş grubundaki PISA araştırmasına bakacağız. Uluslararası eğitim araştırma kurulunun yapmış olduğu TIMSS 4 ve 8. sınıftaki matematik ve fen okuryazarlığıyla ilgili araştırma sonuçlarına bakacağız. Türkiye son 20 yılda girmiş olduğu PISA ve TIMSS öğrenci başarı araştırmalarında her döngüde bir önceki döngüden çok daha yüksek puan almış ve sıralamasını sürekli yükseltmiş. O halde problem yok. Eğitimin kalitesi sürekli artıyor ve son PISA araştırmasında OECD'nin raporu şunu gösteriyor; özellikle vurguda bulunmuşlar, diyor ki dünyada bunun örneği yok. Niye 15 yaş grubunda yapıyorlar, biliyor musunuz? OECD ülkelerinde zorunlu eğitim yaşı 15'tir. 15 yaştan sonra iş gücü piyasasına veya ileri eğitime geçiyor öğrenciler. Oraya geçerken ana dil, matematik ve fen okuryazarlığına nasıl bakıyor? Ülkeler kendi performanslarını gelişmiş ülkelerin performanslarıyla karşılaştırabilme imkânına sahip oluyor. Orada Türkiye'yle ilgili çarpıcı bir ifade var: '15 yaşta öğrenci sayısını en fazla artıran ülke olmasına rağmen matematik ve fen okuryazarlığında puanlarını istatistiksel olarak anlamlı artıran birinci ülke Türkiye'dir.' diyor.
Son 20 yılda öğretmenlerimizin sayısı inanılmaz arttı, 500 bin civarında öğretmenden 1.2 milyon öğretmene geldik. 500 bin öğretmenin yüzde 40'ı kadın iken 1.2 milyon öğretmenin yüzde 59 - yüzde 60'ı kadın öğretmen. Artık bu ülke; farklı bir dil inşa ederek referansını kültürü, tarihi ve medeniyetinden alan, tüm hatalarına rağmen yeni bir dil inşa ederek ve vatandaşını ve lise türlerini imam hatip, fen lisesi diye ayırmadan oraya giden herkese eşit davranarak ve beşeri sermayesini güçlendirerek yeni bir dil inşasıyla yoluna devam ediyor.
Bu kaderimizi bir öğrenelim. Bu coğrafyada dil nedir, tarih nedir? Biz nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz? Buralarda ne olmuş, hangi mücadeleler verilmiş ve hâlâ hangi mücadeleler veriliyor? Hangi dil konuşuluyor? Bizim tarihimize, kültürümüze, medeniyetimize ait bir dil mi? Yoksa bizim ablamız, kardeşimiz olsa bile farklı bir dil mi kullanılıyor ve bu dilin kullanılması için ne kadar emek verilmiş. Neler yapılmış? Bunları hep birlikte bir elden geçirelim istiyoruz. İşte bugünkü seminerden, seminerlerden muradımız budur. Kültürümüze bakış sağlamak, tarih ve medeniyet bilincimizle ilgili bir harmanlama yapmak ve oradan alacağımız enerjiyle, bilinçle yeni şeyler söyleyebilmek bu coğrafyada... Bu coğrafya, çok basit bir coğrafya, sadece bir kara parçası değil. Buranın yiğitleri var, gönül erleri var. Ebul Hasan Harakani Hazretleri var, Mevlâna, Sadrettin Konevi, Davud Kayseri, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayramı Veli, Hayrettin Tokadi, İsmail Hakkı Bursevi'si var... Burayı gönül coğrafyası yapmışlar. Bunları tanımamız gerekiyor. Ne demişler, hangi yollardan geçmişler? İşte eğer biz kültürümüzle, tarihimizle, medeniyetimizle bu bağlantıyı kurabilirsek eminim ki sadece Batılı anlamda ekonomik olarak kalkınmış bir ülke değil, aynı zamanda tüm dünyaya farklı şeyler söyleme potansiyeli olan bir ülke olacağız.'' dedi.