KamuMeb

Yakın Zamanda Bir Dijital Platformu Sizlerle Tanıştıracağız

EĞİTİM PERSONELİ

Tarih, Kültür ve Medeniyet Bilinci Semineri kapsamında ilkokul ve ortaokullarda görev yapan okul yöneticileri ile İstanbul'da bir araya gelen Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, önemli açıklamalarda bulundu.

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ''Mütevazı bir başlangıçla başlamış olduğumuz bu serüven, 5'incisi ile devam ediyor. Şu ana kadar 3 bin okul yöneticimizi İstanbul'da bu seminerler kapsamında buluşturduk. Yöneticilerimizden çok önemli geri beslemeler aldık. Millî Eğitim Bakanlığı olarak okul yöneticilerimizle ne kadar fazla istişare edebilirsek ne kadar birlik beraberliğimizi arttırabilirsek o kadar güçlü bir şekilde eğitim sistemimizi yüksek noktalara taşıyabiliriz.

Bir ülkenin en kalıcı sermayesi, beşeri sermayesi. Dolayısıyla beşeri sermayesinin niteliğini arttırmanın da tek enstrümanı eğitim. Bu nedenle tüm ülkeler rekabet güçlerini arttırmak için okul öncesinden ortaöğretime, ortaöğretimden yükseköğretime eğitimin tüm kademelerinde gençlerinin, çocuklarının eğitimle buluşması için devasa bütçeler ayırıyor. Özellikle OECD ülkeleri okul öncesinden ortaöğretime kadar eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını yüzde 90'ın üzerine çıkarmak, yüzde 100'e eriştirmekle ilgili çok önemli mesafeler aldılar ama biz bu süreçlerde uzun süreli bir gecikmeye tanıklık ettik. 2000'li yılların başlangıcındaki okullaşma oranları ile şu andaki okullaşma oranlarına baktığımız zaman gerçekten son 20 yılda ne kadar büyük bir mesafe aldığını çok rahat bir şekilde görebiliyoruz. Okul öncesi 5 yaştaki okullaşma oranları 2000'li yıllarda yüzde 11 idi, şu anda bu oran yüzde 94'e çıktı. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 44'lerde idi şimdi yüzde 90'ları geçti. Yükseköğretimdeki net okullaşma oranları yüzde 14'lerden yüzde 44'lere ulaştı. Yani son 20 yıl, okullaşma oranlarının OECD ülkelerinin 50 yıl önce ulaştırdıkları rakamlara ulaştığını görüyoruz. Aslında 50 yıllık bir gecikmeyle biz bu süreci yakalamış bulunuyoruz.

Eğitimin önünde bariyer oluşturan antidemokratik uygulamalar ortadan kaldırılarak eğitim sistemimiz çok daha demokratik bir hâle getirildi ama bu sürecin en önemli başarı hikâyesi, eğitim sistemi kitleselleştirilip öğrenci sayısı artırılırken kaliteden taviz verilmemesidir. Ortaöğretimde 2.3 milyon öğrenciden 6 buçuk milyonluk rakamlara ulaşılıp okul öncesinde 200-250 bin çocuğumuzdan 2 milyonlara yaklaşırken uluslararası öğrenci başarı araştırmalarında görüyoruz ki Türkiye her girdiği araştırma döngüsünde puanını ve sıralamasını bir önceki döngüye göre artırarak, iyileştirerek çıktı. Bu, neyi gösteriyor? Bu dönemde sadece eğitim sistemi evrenselleşmedi, kitleselleşmedi, aynı zamanda kalite odaklı bir şekilde bir büyüme gerçekleşti. Derslik başına düşen öğrenci sayısı 2000'li yıllardan öncesinden çok daha iyi noktaya getirildi. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı çok daha iyi noktaya getirildi. Normalde tam tersinin olmasını beklenir ama son 20 yılda eğitim sistemine giren yeni okullar, yeni öğretmenler sayesinde ilk kez OECD ortalaması yakalandı. 500 bin civarında öğretmen varken şu anda 1.2 milyon öğretmenin olduğu bir eğitim sistemimiz var. Eğitimin tüm kademelerinde öğretmen başına düşen öğrenci sayıları 20'lerin altına düşmeye başladı. İşte bu son yirmi yıl, beşeri sermayenin niteliğinin devasa yatırımın yapıldığı bir döneme tekabül ediyor. Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi sürekli artıyor. Bu seneki bütçe 300 milyarın üzerine çıktı ek bütçeyle birlikte. Her zaman diğer bakanlıklara göre en fazla payın verildiği bakanlık, Millî Eğitim Bakanlığı oldu.

Bir eğitim sistemi öğretmeni kadar güçlüdür. Bir toplum öğretmeni kadar güçlüdür. Bu bağlamda Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizim yapmamız gereken öğretmenlerimize, okul yöneticilerimize her türlü desteği vermek ve onların kişisel ve mesleki gelişimlerini sürekli desteklemek. Bu konuda iki önemli adım attık. Birincisi; öğretmenlerinizin kişisel ve mesleki gelişimlerine destek olmak... Bunun için öncelikle mevcut durumu inceledik. Bu durumu iyileştirmek için baktık ki en fazla şikâyet edilen konu, eğitim planlamasının eğitimlerin merkezi olarak Bakanlık düzeyinde gerçekleşmesi. O zaman dedik ki biz artık politikamızı değiştireceğiz ve okul temelli mesleki gelişim eğitimine geçiş yapacağız. Bu ne demektir? Her okul kendi hedeflerine göre okulda bulunan öğretmenlerimizin hangi talepleri varsa eğitimle ilgili, kişisel gelişimleriyle ilgili o talepleri toparlaması, Millî Eğitim Bakanlığının da gerekli bütçeyi okullara göndermesi. İkinci adımımızda Türk eğitim sisteminde olağanüstü güzel uygulamalar var. Okul öncesinde, ilkokulda, ortaokulda, lisede, mesleki eğitimde, fen lisesinde, sosyal bilimler liselerinde... Bunların yaygınlaşmasını sağlamak... Bunun için de 'Ne yapabiliriz?' dedik. Bunun için de öğretmenlerimiz ve yöneticilerimizin iyi uygulanmaları görmeleri için hareketlilik programını başlatmak. Okul yöneticilerimiz, öğretmenlerimiz ve oradaki iyi uygulamayı yerinde görsünler ve kendi okuluna devşirsinler. Üçüncüsü de mesleki gelişim programları.

İstedik ki okullar aktif olarak bunu kullansınlar. Millî Eğitim Bakanlığı 2020 yılını merkezden ve mahallesindeki eğitimlerde öğretmen başına 44 saatlik bir eğitimle tamamladı. 2021 yılında bu yaklaşımlara da yeni yeni dercetmeye başladık sisteme. Öğretmen Bilişim Ağı'nı devreye soktuk, okul temelli mesleki gelişim eğitimleri için... Bir anda öğretmenlerimizin ve okul yöneticilerimizin inanılmaz bir teveccüh gösterdiğini gördük ve 2021 yılını öğretmen başına 92 saatle kapattık. 2022 yılındaki hedefimiz, öğretmen başına eğitim saatini 120 saate taşımaktı. Onuncu aya yeni girdik ve şu anda öğretmen başına düşen eğitim saati tarihin en yüksek oranına çıktı, 192 saat. İşte bundan güç alarak artık her geçen gün yeni yaklaşımlarla öğretmenlerimizi desteklemeye devam edeceğiz ama burada okul yöneticilerimize ayrı bir bölüm açıyoruz. Aslında öğretmenlerin eğitiminin haricinde okul yöneticilerimizi sürekli desteklememiz gerekiyor Bakanlık olarak. Aynı zamanında okul yöneticilerimizin özellikle liderlik özelliklerinin güçlendirilmesi, rol model olarak okullarında kendilerini gösterebilmeleri için kişisel gelişimlerine çok daha fazla ağırlık vermemiz gerektiğine karar verdik ve İstanbul'da Yönetici Akademisi kurduk. İnşallah, yakın zamanda da binasını aktif hâle getireceğiz.

Bu ülkede 60 yıldan beri tüm şûralarda, formal ve informal eğitimle ilgili tüm platformlarda sürekli dile getirilen, öğretmenliğe has bir kanunun olması özleminin tezahürüdür.

Öğretmenlik Meslek Kanunu bu hâliyle son değildir, sadece bir başlangıçtır. 'Yani öğretmenlik meslek kanunu bu kadar mı?' diye zihinlerde bazen sorgulamaya yol açabiliyor. Biz de diyoruz ki bu bir başlangıçtır, ilaveler ve iyileştirmeler elbette yapılacaktır. Önemli olan, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun olmasıdır. Kanun, eğitimde 20 yıllık dönüşümün taçlandırılmasıdır. Hükûmetimizin de Millî Eğitim Bakanlığının da öğretmene ne kadar değer verdiğinin en somut göstergelerinden biridir. Öğretmenlik Meslek Kanunu'ndaki haklar ve kariyer sistemiyle ilgili düzenlemeler de inşallah 2023'te, bu yılın sonunda, 2024'te yeni ilavelerle öğretmenlerimizi ve eğitim sistemimizi çok daha güçlü hâle getirecek şekilde yeni açılımlarla güçlenmeye devam edecek.

Şartları tutan öğretmenlerimizin yüzde 95'i eğitimlere başvurdu. Başvuran öğretmenlerin yüzde 99'u eğitimlerini tamamladı. Eğitimlerini tamamlayan öğretmenlerimizin bugün itibarıyla yüzde 96'sı sınava başvurdu. 2023'te çok sayıda uzman ve başöğretmenimizle eğitim sisteminde çok daha güçlü bir şekilde yolumuza devam edeceğiz.

Yıllardan beri 'Okullara bütçe gönderilmesi lazım.' diye konuşuldu. Çalışmalar, çalıştaylar yapıldı. Bu hükûmet en büyük bütçeyi MEB'e verirken okulları tek başına bırakabilir mi? Onların ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz duruma düşebilir mi? İlk kez, eğitim öğretim 17 Haziran'da bittikten bir hafta sonra 2022-2023 eğitim öğretim yılı için çalışmalara başladık. Temizlik malzemesini kendisi alsın, kırtasiye malzemesini kendisi alsın, küçük onarımlarını kendisi yapsın ve okulun donatımıyla ilgili eksiklikler varsa onları gidersin diye Türkiye'deki tüm okullarımıza 3.9 milyar lira bütçe gönderdik. Şu ana kadar kullanılan miktar 2.5 milyar lira. Hala okullarımızda 1.4 milyar liranın okul yöneticilerimizce kullanılmasını bekliyorum. İhtiyaca göre, inşallah, biz o 3.9 milyar lirayı dört beş milyar liralara çıkaracağız. Biz istiyoruz ki okullarımızın imkân farklılıkları minimum olsun, okul yöneticilerimiz dimdik ayakta olsun, hiçbir paydaşa muhtaç olmasın.

Orada da öğrenci ve öğretmenin eğitim süreçlerinde özellikle öğrencilerin bireysel kazanımlarını değerlendirmeyle ilgili yeni bir mekanizmaya geçeceğiz. Şu anda kazanımlarla ilişkisi ne olursa olsun tüm öğrencilere aynı yardımcı kaynaklar gidiyor. Ama yeni geliştirdiğimiz sistemde öğrenci, derslerden hangi seviyede olduğunu kendisi ölçecek. Öğretmen de öğrencisinin o gelişimini elektronik ortamda sürekli izleyebilecek.

Göreve başladığımız zaman tüm Türkiye'deki bağımsız anaokulu sayısı 2 bin 782 idi, 2022'nin sonuna kadar 3 bin yeni anaokulu yapıyoruz, 3 bini de geçeceğiz. Bunu, bu ülkenin beşeri sermayesinin verimli bir şekilde niteliğinin arttırılması için yaptık. Eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi, herkesin en nitelikli eğitim erişiminin sağlanması için yapıyoruz. Sadece bilişsel beceriler olarak değil, bilişsel olmayan becerilerden de psikolojik, sosyal, duygusal becerileri anlamında da farklar ortaya çıkmasın diye okul öncesi eğitime devasa yatırımlar yapıyoruz çünkü okul öncesi eğitim; uzun vadeli getirisi maksimum, yatırım maliyeti minimum olan bir eğitim politikasıdır. Ben inanıyorum ki bu devasa yatırımlarla ülkemizin geleceğe çok daha müreffeh olacak. Ülkemizin bölgesindeki ve dünyadaki duruşu çok daha sağlam temeller üzerinde yükselecek, rekabet gücü çok daha iyi noktalara gelecek. Yıllardan beri eğitim sisteminin sorunlarının çözülmesi için yapmış olduğunuz tüm fedakârlıklar, emekler ve katılımlarınız için hepinize çok teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.'' dedi.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.