KamuMeb

Yardımcı Personel, Öğretmen Liseleri, Mülakat Açıklaması

EĞİTİM PERSONELİ

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilişinin 100. Yılı anısına 27-29 Eylül 2024 tarihlerinde düzenlediği “Türk Asrı ve Türkiye Yüzyılında Milli Eğitim Çalıştayı”na katılan Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, önemli açıklamalarda bulundu.

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, ''Tevhid-i Tedrisat adından da anlaşılacağı gibi, eğitimin birliği ilkesini benimsemiştir. Böylece farklı grup, anlayış ya da oluşumların kendi sistemlerini kurarak, Türk kimliğine ve Türk devletine zararlı olabilecek programlarla çocuklarımızı eğitme emellerinin önüne geçmiştir.

KPSS puanına göre yapılan sıralamaların mülakatlarda bozulması, öğretmen adayları arasında büyük bir haksızlığa yol açmaktadır. Oysaki eğitimde liyakat esastır ve öğretmenlerimizin hak ettikleri yerlere, hak ettikleri şekilde gelmeleri gerekmektedir.

Yeni Milli Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin ‘Mülakat gibi mülakat yapacağım. Atamaları yüzde 50 mülakat, yüzde 50 KPSS puanına göre gerçekleştireceğiz’ dedi. Hatta Sayın Bakan izahatlarda bulundu. Komisyonlar kuracaklarını, adayların aralarında uzman ve başöğretmenlerimizin de bulunduğu komisyon üyeleri huzurunda seçilen konuya dair bir ders saati yani 45 dakika ders anlatacağını, kamera kaydı alınacağını söyledi. Mülakatlar geldi, çattı. Ancak mülakatların Sayın Bakanın ifade ettiği gibi gerçekleşmediği görüldü. Mülakatlar son dört yılda nasıl yapılıyorsa, aynı şekilde gerçekleşti. Adaylara üç soru yöneltildi, kimisi 10 dakikada, kimisi 15 dakikada soruları cevapladı. Mülakat komisyon üyeleri de puanlama yaptı. Bu puanlamayı yaparken de takdir hakkını kullandı. Biz en başından beri şunu söyledik; takdir hakkının kullanıldığı bir mülakat sürecinde birebir, motomot adaletin sağlanması mümkün değildir.

Ama ne yazık ki mülakatlarda çatır çatır kul hakkı yendi. Asla kimseyi itham etmiyoruz, zan altına bırakmıyoruz, komisyon üyeleri torpil yapacak, torpil listeleri havada uçuşacak demiyoruz ama takdir hakkının kullanıldığı bir süreçte adaletin sağlanması bu işin tabiatına aykırıdır. Mülakat komisyonu üyesinin bilgi birikimi, lisans eğitimi, algı kapasitesi hatta o günkü psikolojik durumu dahil üyenin takdir hakkını etkileyen temel unsurlardır. Ve iddia ettik; iki farklı komisyon aynı adayı mülakata alsın vereceği puan aynı olamaz. Bu işin doğası budur’ dedik. Hal böyleyken on binlerce adayın yarıştığı mülakat sürecinde 0,01 puanlık sapmanın dahi sıralamayı yukarı taşıyacağı ya da aşağı çekeceği göz önüne alındığında hak gaspını önlemek mümkün değildir.

Kimisi adaya KPSS puanını yuvarlayarak mülakat puanı verdi, kimisi artı 5 puan verdi, kimisi artı 8 puan verdi. 20 artı puan veren komisyon üyeleri dahi oldu. Hal böyle olunca, KPSS’de ilk 20 bine girmiş arkadaşlarımızın bir kısmı kapsam dışı kaldı. Geçtiğimiz günlerde bir öğretmen arkadaşımız yanıma geldi. ‘Ben tarih branşındayım. Tarihten 619 kişi alınacak. Benim sıram 618. Hatırlarsanız geçenlerde yanlışlıkla sonuçlar açıklanmıştı. Sonra kapattılar. Buna göre kapsam dışı kalmışım. Çünkü benim komisyonum mülakat puanlarını KPSS puanına eşit şekilde verirken, başka komisyonlar artı puanlar verdiği için 618. sıradan daha gerilere düşerek, atama hakkını kaybettim’ dedi. Şimdi soruyorum: Bu vebalin altından kim kalkacak? 20 bin arkadaşımızdan bir tanesinin kapsam dışı kalması vebaldir, kul hakkı gaspıdır. Ancak şunu da belirtelim, geç kalınmış değildir. Sayın Bakan adaylara KPSS puanına mütenasip mülakat puanı verileceğine dair talimat versin, böylece atama hakkı kazanmış tüm meslektaşlarımız sınıflarıyla bulusun!

Danıştay kararının bekleneceği ifade ediliyor. Danıştay, 6 ay ya da 1 yıl sonra karar verirse ne olacak? 2023 KPSS’ye girmiş, başarılı olmuş 20 bin arkadaşımız göreve başlatılmadı, ne zaman başlayacakları da meçhul. Bu ilk kez oluyor. Sayın Bakana bu vesileyle bir kez daha çağrıda bulunuyoruz: Danıştay kararını beklemenize gerek yok. Bütün adaylara KPSS puanına mütenasip puan verirsiniz, Danıştay kararı ne olursa olsun ister onasın ister iptal etsin atama sonuçlarını etkilemeyecektir. Bu işin başka çıkar yolu yoktur.

Öğrencilerimiz ‘öğretmen olma arzu ve hedefi’ ile öğretmen lisesine yerleşsin. Aynı arzu ve hedefi koruyorsa eğitim fakültesine yerleşsin. Eğitim fakültesinin staj sürecini -tıp fakültesinde intörnlük eğitiminde olduğu gibi- son yıl tam zamanlı okulda geçirsin. Okulda öğrenci, veli ve idareciyle muhatap olsun. Hala öğretmen olma arzu ve hedef taşıyorsa, KPSS’ye girsin, on binlerce adayla yarışsın, başarılı olsun, atansın. Zaten bu sistem ile yetişen öğretmen, nitelikli öğretmendir.

ÖMK ile ilgili Türk Eğitim-Sen ne varsa ortaya koydu. Çok mücadele etti. Ancak kanun eksik olarak çıktı. 3 Şubat 2022’de dedik ki; ‘Eksik de olsa, içi boş da olsa meslek kanunu adıyla çıkmış olsa da meslektaşlarımız adına bir kazanımdır, şimdi sıra bu kulvarda yürüyerek bu kanunun içini doldurmaktır’ demiştik. Nitekim geride bıraktığımız yasama döneminde ikinci bir süreç başladı. 43 maddelik bir kanun teklifi TBMM’ye geldi, 22 maddesi kabul edildi. İnşallah 1 Ekim’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında tamamlanacak. TBMM’ye getirilen kanun teklifinde Türk Eğitim-Sen’in yıllardır dile getirdiği talepler karşılık bulmaya başladı. En büyük talebimiz, öğretmenlerin kariyer planlamasının sınavla yapılması hususuydu. Biz buna 2006 yılından beri karşıyız. Bu talebimiz karşılık buldu. İkinci önemli talebimiz 20 yıl ve üzerinde hizmeti olan tüm meslektaşlarımıza uzmanlıkta bekleme süresi aranmaksızın başöğretmen olma imkanı tanınmasıydı. Şayet yasalaşırsa 230 bin meslektaşımız daha başöğretmen olacak ve 10 bin 400 TL tazminat almaya hak kazanacak. Bir başka önemli talebimiz eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik kanun çıkarılmasıydı. 2019 ve 2023 yıllarında konuyla ilgili kanun teklifi hazırladık ve milletvekilleri aracılığıyla TBMM’ye ilettik. Bu teklifte yer alan hususların büyük kısmı kanunda yer buldu. Buna göre şiddet hadisesi vuku bulduğunda cezalar yarı yarıya, yani yüzde 50 oranında artırılacak, faile hapis cezası verilecek ve hapis cezası ötelenmeyecek. Bunlar ciddi kazanımlardır.

Öğretmenlik Mesleği Kanunu tüm taleplerimize karşılık vermese de, kanunun getirdiği yeni kazanımlar önemlidir ve bu kazanımların büyük çoğunluğu Türk Eğitim Sen’in girişimleri neticesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu sürece sahip çıkacağız.

Adaylık eğitimini öğretmen yetiştirme sürecinin nihai aşaması olarak değerlendirmek doğru değildir. Bu, eğitim fakültelerini tahkir etmektir. Milli Eğitim Akademisi aday öğretmenler bakımından sadece adaylık eğitiminin bir karşılığı olabilir, bunun da süresi bir yıl olmaz, 3-4 ay olur. Umarız süreç içinde bir düzenleme yapılır.

Türk Eğitim-Sen’in geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında yaptığı araştırmaya göre 79 ide norm açığı 101 bin 350, ücretli öğretmen sayısı ise 72 bin 723’tür. Bu sayının yeni eğitim-öğretim yılında daha da artmasını öngörüyoruz. Çünkü yeni atama yapılmadı. Haziranda ise 20 bin öğretmen emekli oldu. Dolasıyla öğretmen açığı hayli fazla.

Öte yandan ücretli öğretmenlerin önemli bir kısmı bırakın eğitim fakültesi mezunu olmayı, fakülte mezunu bile değil! İki yıllık yüksek okul mezunları ücretli öğretmen olarak derslere giriyor. Böyle eğitim olmaz!

Şu an ülkemiz ekonomik anlamda içinde bulunduğu konjonktüre göre tasarruf tedbirleri uyguluyor. Tasarrufa evet, her anlamda tasarrufa evet ama eğitimde tasarruf olmaz. Bir başka alanda ortaya çıkacak arazları bir fazla çalışır telafi ederiz ancak eğitimdeki yapacağımız tasarrufların ortaya çıkaracağı arazların telafisi nesillere sirayet ediyor. Dolayısıyla eğitimde tasarruf olmaz, eğitimdeki ihtiyaçların mutlaka giderilmesi lazım. Giderilmesi gereken ihtiyaçların başında da öğretmen açığı gelmektedir. Bu vesile ile bir kez daha hükümete çağrıda bulunuyoruz: En azından ücretli öğretmen sayısı kadar kadrolu bir şekilde öğretmen ataması bir an önce yapılmalıdır.

MEB ile İş-Kur arasında yapılan protokole göre 120 bin yardımcı hizmetli personel tahsis edileceği ifade edildi. Süreç başladı, başvurular açıldı ama yeterli sayıda başvuru olmadı. Olmaz tabi! Çünkü bu personel ilk ay haftada 5 gün, sonraki aylarda haftada 3 gün çalışacak, alacağı ücret ise aylık 6 bin 800 TL olacak. Soruyorum: 6 bin 800 TL’ye kim çalışır? Hadi çalıştırdınız, 3 gün çalıştı, geriye kalan 2 gün ne olacak? Bu personelin yapacağı işi öğretmenler, veliler, öğrenciler imece usulüyle mi yapacak? Bu ülkede asgari ücret 17 bin 02 TL. İster kamuda, ister özel sektörde olsun asgari ücretin altında personel çalıştırırsanız SGK ve Maliye tepenize çöker. Çünkü mevzuatımıza göre asgari ücretin altında personel çalıştırmak suçtur. Ama bu suçu şu anda kamu işliyor. Dolayısıyla bu noktada; okullarımızın temizliği için yardımcı hizmetli, okul öncesi sınıflarımız için de yardımcı personel tahsisi eksiksiz şekilde kadrolu olarak yapılmalıdır.'' dedi.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.