Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, ''Türkiye Kamu-Sen’in 30. Yılını kutlama toplantısında bir aradayız. Bir sivil toplum kuruluşu için 30 yıl kısa bir süre değil. Bu mücadelede emeği geçen bütün dava arkadaşlarımızı kutluyorum. Sivil toplumun Türkiye’de güçlenmesi 12 Eylül rejimine rağmen olmuştur. Türkiye Kamu-Sen ve birçok diğer sivil kuruluşun gelişmesi de 12 Eylül rejiminin ortaya getirdiği engellere rağmen bugünlere kadar gelmiştir. Türkiye Kamu-Sen, Türkiye’nin sivil kuruluşları Türkiye’nin sivil haklarını, hukukunu savunan, amaçları bu sivil alanda Türkiye’nin demokratikleştikçe sosyal haklarının iyileşmesine katkı yapan kuruluşlardır. Tüm sendikaların da aslında bu yolda yürümesi gerekiyor, demokratik bir toplum bunu gerekli kılıyor. Bütün sivil kuruluşların bu sosyal mücadelenin yanında mutlaka sahip olmaları gereken değerler vardır. Bu değerlerin başında Türkiye’nin bağımsızlığı gelmektedir. Türkiye bağımsız olmazsa, güçlü olmazsa, başka ülkelerin etkisi altında olursa burada yapacağımız sosyal mücadelelerin hiçbir anlamı olmaz.
Eğer son ekonomik saldırılar, askeri kuşatmalar vesaire olmasaydı bunun 10 bin Doları aşacağını tahmin etmek zor değil. Türkiye elbette buraya kolay gelmedi. Bu gelişmenin içerisinde bugüne kadar Türkiye’yi yöneten birçok ismin katkısı vardır. 2000’li yıllardan sonra Türkiye’nin bilhassa toplumsal yapısındaki değişiklik, buradaki girişimci ruhu, sanayi bölgeleri politikaları, sanayileşme stratejisinin yeniden düzenlenmesiyle birlikte bütün bunlar bir devlet siyasetine dönüştürülerek Türkiye 1 Trilyon Dolarlık bir ekonominin eşiğine gelmiştir. Türkiye artık batının kredi musluklarını açarak, yeşil ışık yakarak onay verdiği dövizlere muhtaç değildir. Türkiye ekonomisi kendi dövizini üretiyor. Sorun büyük ölçüde bu büyümeyi sürdürmekle ilgilidir. Geçtiğimiz iki yıl çok büyük bir kriz yaşandı. Salgın denilen olay tüm dünyayı etkiledi. Türkiye bu salgın sürecini başarıyla yöneten ülkelerden birisi oldu. Türkiye’nin sağlık sistemi, sosyal sistemi buna karşı büyük bir mücadele verdi. Biz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, sosyal desteklerimizle çalışma hayatının ayakta kalmasına büyük destek verdik. Kısa Çalışma Ödeneği, İşsizlik Sigortası Fonu destekleri, bütün imkanlarımızı seferber ederek o günün şartlarında 85 Milyar destek vererek Türkiye’nin üretim gücünü ayakta tuttuk. Türkiye’nin bu süreçten çıkarken ümidimiz hızlı bir şekilde büyümesini devam ettirerek 10 bin dolar eşiğini aşıp Türkiye’nin ekonomik, siyasal, toplumsal ve sosyal gelişmesini ileri taşımak.
Bu ekonomik krizin Türkiye’ye iki yansıması oldu: döviz fiyatlarının dalgalanması ile enerji fiyatlarındaki artış ve fiyat yükselmesidir. Enerji fiyatlarının artması ve Dolardaki dalgalanma ekonomideki en temel yansıması enflasyon. Bu Türkiye’nin üretim gücüyle aşılacak. Sanayi Üretiminde büyümemiz geçtiğimiz ay yüzde 13. Türkiye’nin 1. çeyrekteki büyümesi yüzde 7.3, geçtiğimiz yılsonu ekonomik büyüme ise yüzde 11.7. Dünyadaki krizin Türkiye’ye yansımış olan etkilerini nasıl aşacağını biliyoruz. Büyüyerek bunu aşacak, sanayide, sanayi ürünlerinin ihracatında büyüyerek aşacak. Büyümemizin içerisinde ihracatın payı giderek artıyor, dolayısıyla esas problemin çözümü buradadır. Ekonomik olarak bildiğimiz bir şey var nedir? Türkiye’nin büyümesi, devam ettikçe, artarak devam ettikçe Türkiye ihracatını artarak devam ettirdikçe, Türkiye’nin dövize bağımlılık oranı azalacak demektir. Cari işlemler, bazında baktığımız zaman, cari gelirlerimiz ile giderlerimiz arasında enerji dışı harcamalarda cari fazlamız var. Demek ki sorunun en önemli kaynağı burada düğümleniyor. Evet, enerji fiyatlarını ayarlamak bizim elimizde değil buna bir de savaşla eklendi bunu da dikkate almamız lazım. Üretimimizi daha fazla ileriye taşımak bizim elimizde. İnşallah bu sene tarımdaki üretimdeki, iklim ve mevsim şartlarının da uygun gitmesiyle beraber tarımda da bir üretim patlaması yaratarak dünyada endişe uyandıran gıda krizine karşı da Türkiye üretimi ile bir cevap vererek endüstriyel üretimine tarımsal üretim katarak bu sorunun aşılmasında önemli bir mesafeyi kat edeceğiz.
Türkiye’nin ücretlerinin durumu ne olacak? Emekçilerinin durumu ne olacak? Kamu çalışanlarının durumu ne olacak? Benim sorumluluk alanım bu, bu tabloyu bu gerçekleri dikkate alarak cevap vermemiz gerekir. Bizim bütün hazırlıklarımız buna cevap vermek üzeredir. Geçtiğimiz yıl enflasyon yüzde 36 iken biz asgari ücreti yüzde 50’nin üzerinde artırdık. Asgari ücrete yüzde 50’lik artış yapıldığı zaman şöyle bir endişe vardı: Bu işsizliğe yol açar mı? Biz rakamları takip ediyoruz, işsizlik yaratmadı, tam tersine Türkiye yüzde 5’in üzerinde her büyüdüğünde ekonomi yaklaşık 750 bin istihdam yaratıyor, yüzde 7 büyüdüğünde 1 milyonun üstünde istihdam yaratıyor. Geçen yıl Türkiye bunu gerçekleştirdi, 1 milyon 400 bine yakın istihdam yarattı. Türkiye genç nüfuslu, iş sürecine, üretim sürecine katılmak isteyen, iş gücüne katılma oranı hızla arttığı için işsizlik oranımız da aşağı yukarı sabit bir yerde duruyor, çok küçük bir artış var. Buna göre; yüzde 7’nin üzerinde daha fazla büyüyeceğiz, yani yüzde 7,3 değil de yüzde 8 büyüyeceğiz, çözüm yolu burada, ekonominin büyümesini artırmakta ama biz ekonomideki bütün gelişmeleri sosyal politikalarla desteklemek mecburiyetindeyiz.
Yaklaşık 5,3 milyon kamu çalışanı bu ek gösterge düzenlemesiyle yeni haklara sahip oldu. Daha önce hiç göstergesi olmayanlara gösterge verdik, dolayısıyla Temmuz’da yapacağımız düzenlemelerle birlikte bu rakamlar kamu çalışanlarımıza enflasyon karşısında bir nefes aldıracak. Enflasyon diyelim ki yüzde 37, yüzde 40, ne gerçekleşirse gerçekleşen enflasyonun üzerinde kamu çalışanlarımızı koruyan bir oran, onlara sosyal bir koruma ilave zammı yapacağız. Dolayısıyla Türkiye’nin emekçileri, Türkiye’nin çalışanları endişe etmesinler, Türk Devleti onların yanındadır. Türk Devleti sosyal bir devlettir ve sosyal devlet çalışanlarını koruyan, gözeten bir devlettir. Türkiye bu Temmuz’dan itibaren sadece çalışan memurlarının, kamu çalışanlarının değil, aynı zamanda emekli olan kamu çalışanlarını 3600 ek göstergeyle koruduğumuz gibi, onlara ilave haklar verdiğimiz gibi, bu defe da enflasyona karşı aynı oranlarda koruyucu sosyal düzenlemeyi onları da kapsayacak şekilde gerçekleştireceğiz. Sadece kamu çalışanlarını mı, memurları mı? Hayır, işçilerimizi de, emekli işçilerimizi de aynı şekilde koruyacağız. Peki, çalışan işçilerimizle ilgili bir düzenleme yapacak mısınız; sık sık sorulan sorulardan biri bu. Elbette çalışan emekçilerimizi korumak bizim görevimizdir. Önceki hafta sendikacılarımızla işçi sendikalarıyla, bugün sabah işveren sendikalarımızla görüştüm, bu konuda da çalışmalarımız sürüyor. Çalışmalar tamamlandığı zaman önümüzdeki hafta başında veya hafta ortasında bunu da kamuoyuyla paylaşacağım. Daha birçok düzenleme yapıyoruz, birçok koruyucu düzenleme yapıyoruz.
Yaklaşık 5,3 milyon kamu çalışanı bu ek gösterge düzenlemesiyle yeni haklara sahip oldu. Daha önce hiç göstergesi olmayanlara gösterge verdik, dolayısıyla Temmuz’da yapacağımız düzenlemelerle birlikte bu rakamlar kamu çalışanlarımıza enflasyon karşısında bir nefes aldıracak. Enflasyon diyelim ki yüzde 37, yüzde 40, ne gerçekleşirse gerçekleşen enflasyonun üzerinde kamu çalışanlarımızı koruyan bir oran, onlara sosyal bir koruma ilave zammı yapacağız. Dolayısıyla Türkiye’nin emekçileri, Türkiye’nin çalışanları endişe etmesinler, Türk Devleti onların yanındadır. Türk Devleti sosyal bir devlettir ve sosyal devlet çalışanlarını koruyan, gözeten bir devlettir. Türkiye bu Temmuz’dan itibaren sadece çalışan memurlarının, kamu çalışanlarının değil, aynı zamanda emekli olan kamu çalışanlarını 3600 ek göstergeyle koruduğumuz gibi, onlara ilave haklar verdiğimiz gibi, bu defe da enflasyona karşı aynı oranlarda koruyucu sosyal düzenlemeyi onları da kapsayacak şekilde gerçekleştireceğiz. Sadece kamu çalışanlarını mı, memurları mı? Hayır, işçilerimizi de, emekli işçilerimizi de aynı şekilde koruyacağız. Peki, çalışan işçilerimizle ilgili bir düzenleme yapacak mısınız; sık sık sorulan sorulardan biri bu. Elbette çalışan emekçilerimizi korumak bizim görevimizdir. Önceki hafta sendikacılarımızla işçi sendikalarıyla, bugün sabah işveren sendikalarımızla görüştüm, bu konuda da çalışmalarımız sürüyor. Çalışmalar tamamlandığı zaman önümüzdeki hafta başında veya hafta ortasında bunu da kamuoyuyla paylaşacağım. Daha birçok düzenleme yapıyoruz, birçok koruyucu düzenleme yapıyoruz.
Türkiye’nin bütün sanayi şehirlerinde, İstanbul’da başlattık, Gaziantep’te başlattık, büyük sanayi şehirlerinde önümüzdeki günlerde de Bursa’da açıklayacağım, bütün sanayi bölgelerine yayacağız bu projeyi. Bu proje çerçevesinde çok kısa süre içerisinde 50 bin yeni büyük kuruluşa büyük sanayi kuruluşunda 50 bin yeni işçi istihdamı yaratacağız. Eğer bir sanayi kuruluşu bizden 1000 işçi, 500 işçi alıp bunu üç ay eğitim için desteklememizi, eğitim vermemizi istiyorsa destekleyeceğiz. Üç ay bunun eğitim masraflarını, ücretini, sigorta primini biz vereceğiz ama üç ay istiyorsa bu desteğin karşılığında en az 1 yıl istihdam garantisi istiyoruz. 6 ay istiyorsa, en az 2 yıl. Bu proje başlattığımız yerlerde büyük yankı yarattı, yılsonuna kadar 50 bin yeni istihdam sağlayacağız. Üstelik bunun önemli bir kısmı da, yarısından fazlası da yükseköğrenimli gençlerden oluşacak. Biz üretimi, istihdamı ve çalışanların emeğini koruyan sosyal politikaları uygulamakla görevliyiz.
Kamuda sendikalaşma oranı çok yüksek. Kamunun işçi sendikaları bakımından da kamu iş yerlerinde örgütsüz iş yeri yok ama özel sektörde ciddi bir sorun var. Türkiye’nin yaklaşık 15 milyon civarında emekçisi çalışıyor işçi statüsünde, bunların yaklaşık 1,5 milyona yakını ancak örgütlü, sendikalaşma oranı yüzde 13, bunu değiştirmek mecburiyetindeyiz. Bunun için Türkiye’nin işverenleri sendikalara karşı tavır almasınlar. Emekle sermaye sosyal bakımdan bir araya gelmeden, sosyal uzlaşma sağlamadan bu üretimi devam ettiremeyiz. Bu süreçte, pandemi sonrasında Türkiye’nin sanayi üretiminde sağladığı başarı, ortaya koyduğu performans, ihracatta gerçekleştirdiği rakamlar ve oranlar, bunları daha ileriye taşımak istiyorsak, emekçilerin örgütlenme özgürlüğüne Türkiye’nin özel sektörünün saygı duyması lazım. İşçilerimizin karşısında durmayın, örgütlenme özgürlüğünün arkasında biz varız. Bizim hukukumuz bunu işçilerimize vermiştir, o hukuku uygulatmak da benim görevimdir.'' dedi.