Haber Global canlı yayınına katılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, ''Ücretleri değerlendirirken Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu şartlar içerisinde bakmak lazım. Türk ekonomisi pandemiden sonra dünyada büyümeye devam eden birkaç ekonomiden birisi oldu. Bu sene de dünyada büyümeye devam eden iki ekonomiden birisi oldu. Son açıklanan verilerde de sanayiye dayanarak büyümemiz fevkalade önemlidir. Dünyada yaşanan sorunlar Türkiye’ye ağır bir enflasyon olarak yansımıştır. Biz iki yıldır bu sürecin meydana getireceği sorunları görerek açık bir politika izledik. Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir. Emekçileri koruyan, çalışanları gözeten bir yaklaşıma sahiptir. Biz bu yaklaşımı pandemi sonrasında kararlılıkla sürdürdük. Geçen sene asgari ücrete yüzde 50 artış yaptık sonra enflasyon artınca yılsonu itibariyle aritmetik olarak yüzde 80’in üzerinde, kümülatif olarak yüzde 94 oranında bir artış yaptık ama enflasyon hız kesmedi. Geçtiğimiz ay enflasyon hız kesmeye başladı, önümüzdeki aylarda da kesecek, bizim tahminimiz yüzde 35 ile 40 arasında Mayıs’a gireceğiz. Bu genel tablo içerisinde asgari ücretin belirlenmesi çok önemlidir. Yüksek belirlenmesi çok daha önemlidir, biz bu şartlar içerisinde yüksek belirledik. 8 bin 500 TL rakamını açıklarken elimizde hem bir bilimsel çalışma vardı hem de derinlemesine gözlem araştırma teknikleri olan bir araştırma yaptırdık. Orada büyük ölçekte, küçük ölçekte ve orta ölçekte çalışan işletme sahiplerine, profesyonel yöneticilere, varsa sendika liderlerine ve işçilere sorduk. Türkiye kamuoyuna sorduk. Bu elde ettiğimiz verileri değerlendirerek belirlediğimiz rakam oldukça önemli bir rakam. 8 bin 500 TL tarihsel olarak da baktığımızda dolar bazında da baktığımızda çok ciddi bir rakamdır ve bazılarında panik yaratmıştır. 7 bin 500- 8 bin arasında beklentileri olanlar bundan rahatsızlık duymuşlardır ama bu olacak, biz sosyal bir devletiz ve sosyal devletin gerekliliklerini yerine getirmek durumundayız.
Biz sendikalarımızla çalışmaya çok önem veriyoruz çünkü sendikalar emeği temsil eden kuruluşlardır. Türkiye’de sendikalaşma oranı maalesef çok düşüktür. Türkiye’de 17 milyonu aşan işçinin yüzde 14’ünün sendikalı olması çok küçük bir orandır. Sendikalaşmanın önünü açacak çalışmalar yapmamız gerektiğini defalarca söyledim. Sendikalarımızla işbirliği yaparak güçlü sendikacılık Türk ekonomisinin sosyal temelini, büyümenin sosyal tabanını genişletir. Ben güçlü sendikacılığın ve örgütlenme özgürlüğünün önünün alabildiğine açılması gerektiğini söylüyorum. Bunu teşvik edecek başka projelerimiz var. Hem toplu sözleşme düzeninde bir takım problemler var onları aşacak düzenlemeler yapmak istiyoruz hem de işkolu barajı ile işyeri barajı arasındaki sorunları yasal olarak çözeceğiz. İşkolu tespitleri ile ilgili yönetmeliği değiştirdim, kanuna uygun bir şekilde örgütlenmenin önünü açacak düzenlemeler yapmak istiyorum. Asgari Ücret Tespit Komisyonu üç bileşenlidir; işveren, işçi kesimi eşit sayılarda orada temsil edilirler, bir de devlet Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak 15 kişilik bir komisyondur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı orada taraf değildir, sosyal devletin çalışma şartlarını devam ettirecek bir asgari ücreti belirlemek temel amacımızdır. Bu defa işçi temsilcilerimiz katılmadılar. Çok yüksekten başladıkları bir pazarlığa ‘9 bin olmazsa imzalamayız’ dediler ve katılmadılar, o da onların takdiridir. Biz üçlü mutabakat içerisinde bu imzanın atılmasını çok arzu ediyorduk.
Birçok işyerine giderek bir araştırma yaptık. Küçük işletmelerde örgütlenmek çok zor. Oralarda örgütlenmiş küçük sendikalar var. Derinlemesine araştırmalarda oralardaki sendikacıların bize aksettirdikleri buydu. Sendikalar bunu araştırma kapsamı içerisinde istediler. Benimle görüşen sendikaların, üç büyük konfederasyonun böyle bir talebi olmadı. Küçük sendikalar zor örgütlendikleri, yüksek ücretli toplu sözleşmeler yapamadıkları, işyerinin kapanması ya da işçilerin toplu çıkarma yaşamasından endişe ettikleri için böyle bir talepte bulundular. Biz buradan şunu çıkardık: Örgütlenmenin önünü açarak güçlü sendikacılığa gitmemiz lazım.
Avrupa’daki resesyonun etkileri Avrupa ile ihracat açısından bizi zedeleyebilir. İhracatımıza bir miktar fren koyabilir ama Türkiye yeni pazarlar arama konusunda çok etkin. Avrupa’yı hemen ikame edemeyebilir ama zaman içerisinde bunu ikame edecektir. Türk ekonomisinin rekabet edebilir şartlarda üretim yapmasının çok önemli iki sebebi var; Türkiye’deki demokratik istikrar ve Türkiye’nin özellikle genç sanayi ile en ileri teknolojilerle sanayileşmesi. Gittiğim şehirlerde sanayi tesislerini geziyorum, buralarda dünyada bir veya iki diyebileceğimiz rekabet edebilir teknolojiler var. Türkiye’nin yaptığı yatırımlar sadece savunma sanayiinde değil başka sanayilere de girdi üretiyor. Bilhassa iletişim teknolojileri ve üretim teknolojilerinin entegre olduğu alanlarda dijital endüstrileşmenin etkisiyle bu genç sanayii de verimlilik artıyor. Türkiye bundan etkilenmez demiyorum, etkilenebilir ama sınırlı kalacağını ümit ediyorum. Son sanayii rakamları da bunu ortaya koymuştur diye düşünüyorum.
Yaş aralığının olması ihtimal dahilinde değerlendirilecektir. Kamuoyunda muhtemel yaşlar tartışıldı, bizim önümüzde de muhtelif yaş aralıklarını kapsayacağı, hangi yıllarda ne kadar maliyet yansıtacağı, bunlar Türkiye ekonomisi içerisinde bir hesap meselesidir. Yaş şartı olacak veya olmayacak demiyorum ama imkanlar nispetinde en kapsayıcı olanını yapacağız.
EYT’liler ağırlıklı olarak özel sektörde çalışıyorlar. Onlar işverenlerden kıdem tazminatlarını alacaklar, işverenler onlar adına bir kredi alacaklar ama biz ödemeyi işverene değil doğrudan işçiye yapmayı düşünüyoruz. Sayın Maliye Bakanımız bu konuda hızlı bir hazırlık yaptı, bu soruna dönük bir çözüm üretti. Emekli olanlar çalışmaya devam ederlerse sosyal güvenlik destek primini emekli olmadan çalışanlarla aynı seviyeye getirmeyi düşünüyoruz. Şu anda Aralık ayının başındaki rakamlarla sayıları 1milyon 900 bini buluyor. Bu rakamlar aydan aya artıyor, Ocak ayı başında 2 milyonu geçebilir. Yaş şartı olmasaydı diğer iki şartı yerine getiren 1 milyon 900 bin kişi aynı anda emekli olabilecekti. Bunların yaklaşık 400 bini memur, yaklaşık 480 bini bağ-kurlu, 1 milyona yakını da 4/A’lı dediğimiz sigortalılar. Hiç işi olmayan, bir yerde çalışmayan ama yaşı bekleyenlerin sayısı da 274 bin kişi. Prim gün sayılarını doldurmuşlarsa, emeklilikte sigorta sürelerini doldurmuşlarsa onlar da kapsam içinde. Hemen emekli olacakların toplam kapsamı bu. Eğer yaş şartı olursa da bu rakamın aşağı yukarı yarısı bu sene yarısı seneye emekli olacak. 99’da reform adında yapılan bu düzenlemeyle aslında bizim emeklilik sigorta sisteminin kendisini sürdürmesini sağlayacak bir düzenleme yapmış devlet. Bu düzenlemede belli bir aşamaya gelinmiş, en az 3 çalışanın bir emeklinin sigorta primleriyle emeklilik maaşlarını finanse etmesi. O bizde 1.7’ye kadar düşmüştü şimdi 2.1’in üstünde. Biz bu düzenlemeyi yaparsak muhtemelen 2 ya da 1.9’a düşer ama bundan sonra kademeli olarak yaş yükseleceği için Türkiye’de hala genç nüfusun işgücüne katılım oranı da yüksek olduğu için onu belli bir noktaya 2.5 ya da 3’e çıkarabiliriz diye düşünüyorum.
Geçtiğimiz sene kamu çalışanlarımıza, memurlarımıza enflasyonun üzerinde artış yaptık. Bu sene de çalışmalarımız devam ediyor. Bunu da çok kısa bir süre içerisinde, yılbaşından önce veya hemen sonra kamuoyuyla paylaşırız.'' dedi.
Habertürk canlı yayınına katılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, ''Sendikaların, 'Çok iyi oldu, çok mutluyuz' demelerini, zaman zaman söyleyebilirler ama beklemek çok kolay değil.
Böyle bir açlık sınırını kendileri tespit ediyorlar, söylüyorlar. Rahmetli Kemal Tahir'in 'yürür gezer yalanlar' diye bir tabiri var. Birisi bir şey söylüyor, ondan sonra da o tekrar edile edile doğruymuş gibi algılanıyor. Sendikaların bu tür şeyleri, kendi taleplerini güçlendirmek için yaptıkları çalışmalar olarak kabul edilebilir ama bunu bir gerçeklik olarak takdim etmeye başladıkları zaman gerçeklik algısını tahrip eder. Böyle bir açlık sınırı onların tamamen keyfi olarak yapılan, bilimsel olmayan tespitleri üzerine yapılmış bir çalışma. Kendi yüzlerine de söylediğim için rahatlıkla söylüyorum. Yoksulluk sınırı belirlemişler 25 bin lira. 'Genel başkanlarınızın dışında sendikalarınızda çalışan kaç kişi var? 25 bin lirayı kaç kişi alıyor?', soruyorum bunu. Bende rakamları var, primleri bildirdikleri için biliyorum. Koca konfederasyonda bir kişi yok. Sadece Türk-İş'in değil, birçok kurumun yaptığı bu tür çalışmaları bilimsel bulmuyorum. Bu, gerçekliği tahrip ediyor.
TÜİK'in rakamlarına büyüme, enflasyon başta olmak üzere itiraz ediyorlar. 'TÜİK, neden yoksulluk sınırı araştırması yapmıyor?' Bu, saçma bir soru, kendi içinde sorunlu bir soru. Onu bir tarafa bırakalım. Onu TÜİK'e sormak lazım. Her kurum yapabilir bunu, yaptırabilir. Yıllarca yoksulluk ve gelir dağılımı araştırmaları yaptık. Bu arkadaşlarımızın bunu bilmediğini de bilen birisiyim. Arkadaşlarımız şimdi size bağlansınlar, 'Konfederasyonumuzda, sendikamızda bizim açıkladığımız yoksulluk sınırının üstünde şu kadar adama ücret veriyoruz.', söylesinler. Genel başkanları, sendika başkanları hariç kaç kişiye veriyorlarmış? Rakamlar bende var.
Türkiye ortalaması ise daha düşüktü. Anadolu'nun muhtelif illerinde 7 bin 600 küsur istediler.
Bana gelen en önemli şey, bakın bu Türkiye'deki sendikacılığın toplu sözleşme düzeninin bu konuda bir anlamda kendisini eleştirel şekilde değerlendirmesi gerektiğini vurgulayan bir sonuçtan bahsedeceğim. O da şu: 'Siz, 8 bin liranın ne kadar üzerinde asgari ücret verirseniz biz o kadar zor durumda kalırız.' İşçi sendikaları. Neden? 'Çünkü bizim toplu sözleşmelerde aldığımız ücreti aşmanızı istemiyoruz, o zaman sendikalar fonksiyonsuz hale gelirler.' Bunu, Türkiye'de ilk defa söylüyorum.
Bazı konfederasyonlarımız 10 bin, 15 bin, 13 bin gibi rakamlar açıkladılar. Aynı konfederasyonlara da sesleniyorum: Türkiye'de en yüksek toplu sözleşme yaptıkları yerde 10 bin liranın üzerinde kaç iş yerinde toplu sözleşme yaptılar? En yüksek rakamı söyleyen konfederasyonumuzun başkanı bağlansın, söylesin. Lütfen sendika başkanlarına sorun, siz bu ücreti talep ediyorsunuz ama toplu sözleşmenizde bahsettiğiniz ücretler bir tane yerde var mı? Mesele şu, talep ettikleri asgari ücretle yaptıkları toplu sözleşme ücretleri arasında böyle bir fark olmaz. Yani gerçeğe çağırıyorum onları. Asgari ücret asgari ücrettir, toplu sözleşme ücreti asgari ücret değildir, onun içinde refah payı vardır, geçim payı vardır, sosyal yardımlar var, her şey vardır. Bu talepte bulunan arkadaşlarımız, sendikacılarımız çok kıymetli iş yapıyorlar. Asgari ücret talep ederken kendilerinin yaptıkları toplu sözleşme, asgari ücret sözleşmesi değil.
İçlerinde ciddi olanlar var ama kamuoyunu belirleyen düzeyde ortaya çıkanlar bilim dışıdırlar. Bilimsel hiçbir araştırmanın mantığına dayanmamaktadır. Ankara'da 15 marketten alınan fiyatla, Türkiye'nin açlık sınırı algısını yönetmek nasıl bir sorumsuzluktur? Bunu şiddetle reddediyorum. Bizim belirlediğimiz asgari ücret, işçilerimiz, işçi sınıfının büyük çoğunluğu tarafından makul bulunmuş, değerli bulunmuştur. Bu, çok yüksek bir ücret midir? Değildir ama bu bugünkü şartlarda verilebilecek asgari ücrettir.
Ben doğrusu o tedirginliği yaşamıyorum. Şimdi kur sabitlenmiş vaziyette, aşağı yukarı 6 aydır aynı düzeyini koruyor. Enerji fiyatlarında yükseliş yok hatta bir miktar düşme eğilimi var. Asgari ücretin değişmesinin genel fiyatları değiştireceğini, bütün fiyatlara yansıyacağını söylemek sektörden sektöre değişebilir ama bunu, bu ortalamaları dikkate aldığımız zaman doğru bir tespit değildir.
Sosyal medya bu konuları çok yaygın kullanıyor, abartıyor da olabilir. Sosyal medyaya bakmamak lazım, genel fiyat eğilimlerine bakmak lazım.
Öyle bir tuzak yok. Rakamları izliyorum. Gerçek olmayan nedir? Bazı ücretler asgari ücret düzeyinden vergilendirilmek, prim yatırmak için oraya sıkıştırılmıştır. Asgari ücret yüksek belirlendikçe reel olarak yukarıdaki ücretler de yüzde 100 artmıyor ama yüzde 60, yüzde 70, yüzde 80 artıyor. Aşağıdan yukarıya artıyor. Nitelikli emekte bu artış daha yüksek. Daha düşük usta, işçi asgari ücretin bir kademe üzerinde yer alıyor. Türkiye'de enflasyon dizginlenirse, asgari ücret politikası da bu kadar reel artışlara tekabül edecek şekilde sürdürülürse tam tersine ücretlilerin milli gelirden aldığı payı yukarıya doğru tırmandırır ama enflasyon burada düşmanımızdır. Şimdi kontrol altına alındı. Enflasyonun önümüzdeki yılsonunda yüzde 20'lere düşeceğini hesap ediyoruz. Mayıs, haziran itibarıyla yüzde 30 ile yüzde 40 arasında. Tahminim yüzde 35-36 olacak. Düşecek, mayıs ve haziranda yüzde 35, yüzde 40'a düşmesini bekliyoruz. Şimdi bu düşüş devam ederse asgari ücretin bu etkisinin daha fazla ön plana çıkacağını düşünüyorum.
Bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın desteği var. Sayın Cumhurbaşkanımız, 'Tedirgin olmayın, endişe etmeyin, önümüzdeki yılsonu itibarıyla yüzde 20'leri göreceğiz enflasyonda.' ama bütün şartlar farklılaştı, olağan dışı şeyler oldu. Bir yıl önce savaş, iki yıl önce pandemi olacağını biliyor muyduk? Olağan dışı şeyler olursa bu şartlarda devreye girer. Yoksa enflasyonun üstünde, bizi yılsonuna kadar götürecek bir asgari ücret belirledik ama o açık, Sayın Cumhurbaşkanı'mızın da ifade ettiği gibi o açık. Geçen sene nasıl temmuzda müdahale ettik, aynı şekilde.
Bu konuyu çalışıyoruz. Biliyorsunuz, enflasyon rakamlarıyla fiyat artışları arasında bir ilişki var ama enflasyon eşittir fiyat artışı demek değil. Enflasyon bir eğilimi, fiyat artış hızını ifade ediyor. Tüm bunları değerlendirerek alım gücünü destekleyecek oranda karar vereceğiz.
Şimdi bir başka şey daha yapılıyor. Hazine ve Maliye Bakanımızla talepleri birlikte değerlendirdik. Hazine ve Maliye Bakanlığı, vergi dilimlerinde düzenlemeyle ilgili bir çalışma yapıyor. Hazine ve Maliye Bakanımız açıkladığı zaman bunun da çok olumlu etkisi olacaktır. Çalışanları çok rahatlatacak. Yani 'Ocak ayında aldığımız maaşı niye temmuzda, ağustosta alamıyoruz' eleştirisini cevaplayacak bir düzenleme çalışması yapılıyor.
Nasıl ki sosyal devlet, 'Gelirsiz kimseyi bırakmayalım' diye bir düzenleme yaptıysa aynı şekilde bunların gelirlerini yeniden ele alarak düzelteceğiz.
Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) dediğimiz hadise de onunla ilgili. 1999'daki bu o kadar kopmuş ki hiç olmazsa bunu rasyonel temele dayandıralım demişler. Neredeyse bir kişinin çalıştığı ve bir kişinin emekli maaşını ödediği duruma gelinmiş. Şu anda 2,1. EYT uygulamasıyla muhtemelen 1,9'a falan düşer.
Emekli maaşlarında izlenecek yöntem ne olacak?" sorusuna "Yöntemimiz şuydu, en alttakilere seyyanen bir zam yapmak. Muhtemelen bu defa da benzer bir şey yapılır. Yukarıdakilere de enflasyon farkını dikkate alan bir düzenleme yapılır. Hangi oranda refah payı verilebilir diye hesaplar yapıp ona göre bir rakam belirleyeceğiz.
Önümüzdeki çalışma, teknik çalışmaları tamamlanmamış bir çalışma. En çok sorulan soru, 'Prim gün sayım şu kadar eksik, bunu borçlanabilir miyim? 8 Eylül 1999'dan önce işe girmemişsen ne kadar borçlanırsan borçlan olmaz. Mevcut yasamızda olan haklar devam edecek. Bir başka konu, yurt dışında çalışanların durumu. Yurt dışında kurumlarımıza olağanüstü müracaat edenler var, kuyruklar oluşmuş. Orada da benzer kafa karışıklıkları var. Onlar da 'Hemen gidip prim gün sayılarımızı tamamlayalım, emekli olalım' diye kuyruklar oluşturuyor. Onlarda da aynı şeyler geçerli. EYT, 8 Eylül 1999 öncesi işe başlamayı zorunlu kılıyor. Dünyanın neresinde olursanız olun.
Bu, 'Evet' ya da 'Hayır' diye yanıt verilecek bir konu değil. Bu aya kadar yaklaşık sayı, 1 milyon 900 bin kişi. Ocak ayında 2 milyon civarında veya biraz geçer. Prim günü sayısı ve hizmet yılı süresi şartlarına uyanların sayısı bu. Eğer hiçbir yaş sınırı olmazsa bunlar kapsama giriyor. Bütün bu çalışma bittikten sonra, toplam tabloyu gördükten sonra onu değerlendireceğiz. Yaş sınırı konusunda henüz karar verilmedi.
Şu anda onları belirlemeye çalışıyoruz. Kişi müracaat ediyor, 'Ben daha önce de Bağ-Kur'lu, SSK'lı olarak çalışmıştım, yurt dışında çalışmıştım' diyor. Onlar müracaat etmeden biz keyfi olarak dosyaları birleştiremiyoruz. Müracaat sonucu bu dosyalar birleştiriliyor. O çalışmayı yapıyoruz ve bu hummalı bir çalışma.
Tabloyu tam olarak tespit etmeye çalışıyoruz. Hizmetler birleştirildiği zaman hangi yaşta kaç kişi bulunuyor, yaş aralığı nereden nereye geliyor... Şu anda elimizdeki verilerden şunu biliyoruz, emeklilikte yaşa takılanların yaş ortalaması 49,9. Bu hafta çalışmayı bitirmeye çalışıyoruz. Büyük bir kitleyi heyecanlandırdığımı biliyorum. Birçok müracaat var. Müracaat edenlerin dosyalarını birleştireceğiz. Tahmin ediyorum, bu ay sonuna kadar Meclis'e götürürüz. Bitirebilirsek bu ay içinde, bitiremezsek ocakta. Sayın Cumhurbaşkanımıza 26 Aralık'ta son durumu arz edeceğim.
Bu Meclis'in iradesine bağlı. En geç ocak ayında Meclis'e intikal ettirdiğimiz zaman Meclis'in kararlaştırma sürecine bağlı olarak tamamlanır.
Bu haberlerin doğruluk payı sıfır. Buradan Sayın Nureddin Nebati Bey'e, kıymetli bakan arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Maliyet artışının nereye ulaşabileceğini gördüğü halde bu problemin çözülmesi konusunda enflasyona, ekonominin bütün ağır yüküne rağmen çok fedakarca davrandı. Kıdem tazminatı konusunda da inisiyatif aldı.
Biz oraya asla müdahale etmiyoruz. O günkü şartlar neyse ona göre emekli olacaklar. Prim günü ve hizmet süreleri değişmiyor.
Bu tazminat doğrudan doğruya işçinin hesabına yatırılacak” dedi. EYT'lilerin aylık bağlanma oranlarında bir değişiklik yapılıp yapılmayacağı sorusu üzerine ise Bilgin, "Bu oranlarda bir değişiklik yapmayı düşünmüyoruz.
Türkiye, Avrupa'nın en iyi bütçe dengelerine sahip ülkelerinden biri. Türkiye'nin bütçe gelirlerindeki artış, tahminlerin üzerinde olmuştur. Bütün bunlar hesaba dayalıdır. 'Seçim ekonomisi uyguluyorlar' diyorlar. Biz seçim ekonomisi uygulamıyoruz, gerçekçi ekonomi uyguluyoruz. Bütçe dengelerini gözeterek bütün bunları yapıyoruz. Popülizm yapmayan, gerçekçi, yurttaşımızı enflasyon sarmalına sokmayacak, denge politikasıyla bunları sürdürecek yaklaşıma sahibiz.
Milli gelirin binde biri veya onun birkaç puan üzerinde. Burada yaptığımız hesaplar, önümüzdeki dönem memur ve emeklilerin ücret farkı artışları, EYT ile ilgili gelecek mali yüklerin her biri bizim bütçe geliri dengesini gözeten uygulamalar olarak ortaya çıkacak. Ondan hiç endişeniz olmasın.
Onların yoğun çalışmalarını ödüllendirmeyi düşünüyoruz.
Yeni talepler var. Onları değerlendireceğiz. Onunla ilgili acelemiz yok. Ne zaman tamamlanırsa Meclis ne zaman uygun görürse... Biz teknik çalışmalar yapıyoruz, siyasi karardır bu. Süreç işliyor.'' dedi.