KamuMeb

Başörtüsü Teklifi ve Süresiz Nafaka Açıklaması

GÜNCEL

24 TV canlı yayınına katılan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, CHP'nin başörtüsü ile ilgili kanun teklifi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''Türkiye'de başörtüsü sorunu, başörtüsü zulmü nedeniyle başörtülü kadınlar aleyhine kadınlar arasında yapılan haksızlık ve ayrımcılık sona ereli yıllar oldu. Başörtüsü sorunu çözüldü ama galiba Sayın Kılıçdaroğlu bundan yeteri kadar haberdar değil. Şimdi merak ediyorum, neden bugün gündeme geldi? Bütün Türk milleti de bunu merak ediyor. Esas önemli olan başörtüsü zulmünün olduğu döneminde, başörtüsü zulmünü uygulayan zalimlere karşı o zulmün muhatabı mazlum kadınların yanında olmaktır. Doğru olan odur. Geçmişte başörtüsü zulmü uygulandığı dönemlerde bu zulmün hem Meclis'teki savunucusu hem Meclis bu zulmü kaldırmak için adım attığında bu zulmü mahkeme kapılarına götürüp devam ettirmek için, devamını sağlamak için oradan karar talep edenleri görüyoruz. Bu yeni bir konu değil. Rahmetli Özal zamanında 1988 yılında Yüksek Öğretim Kanunu'nda bir değişiklik yapıldı. Gerçi bir ek madde 16 kondu ve o dönemde kadınların dini inançları gereği baş ve boyunlarını örtmesini serbest olduğuna ilişkin düzenleme yapıldı. Kenan Paşa darbeci Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi başörtüsü zulmünü katmerleyen 1989'da bir karar verdi. Sonra rahmetli Özal yine bu sefer 1990 yılında bir değişiklik yaptı. Bu sefer de Kenan Paşa yok. Ama ondan bu görevi devralan SHP Genel Başkanı merhum Erdal İnönü ve arkadaşları konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi 1991'de bu değişikliği iptal etmedi. Çünkü dedi ki 1989'da verdiğim kararı bu değişiklik ortadan kaldırmıyor. Benim kararım ve gerekçesini bu kararda da yineliyorum ve ona uyulmak kaydıyla bu kanunu iptal etmiyorum dedi. Ve başörtüsü zulmü katmerlendi, 28 Şubat'ta zirveye ve bu zulme karşı mücadele eden Refah Partisi bu yüzden kapatıldı, Fazilet Partisi bu yüzden kapatıldı. 28 Şubat postmodern darbesi bu yüzden yapıldı. Pek çok başarılı genç kızımız bu yüzden 6. sınıfta tıbbı bırakmak, 4. sınıfta hukuku bırakmak, pek çok kişi eğitimiyle, inancı arasında tercih yapmak zorunda bırakıldı ve inancını tercih okullarından ayrılmak zorunda.

Bunun sebebi benim gördüğüm kadarıyla, en önemli sebebi, hükümet sistemi değişikliğinin ortaya koyduğu sonuçtur. Hani başkanlık sistemine karşı çıkıyorlar ya. Bu başkanlık sisteminin doğurduğu bir sonuçtur. Çünkü iktidar olmak için artık 25 yetmiyor. Koalisyon ortağı olmak için 30-40 yetmiyor. İktidar yolu 50+1'den geçiyor. Cumhuriyet Halk Partisi 25'e oynadığı zaman 50+1'i bulma imkanı yok. 50+1'i sağlamak için başkalarının da oyuna ihtiyacı var. Bir defa bunun altını çizelim. Eğer Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçmemiş iktidar için yüzde 50+1 büyük bir meşruiyet ve halk desteği seçimde aranmamış olsaydı CHP ne yedili masayı kurardı, ne Saadet Partisi'nin toplantısına gider, merhum Erbakan Hocamızı anma törenine katılırdı, ne Saadet'e katlanırdı ne de diğer operasyon partilerine katlanırdı. Ne de bugün olmayan yasağı yasal bir dayanakla daha farklı bir şekilde 'ortadan kaldıralım' diye bir teklif verme noktasına gelebilirdi. Bir tanesi bu. İkincisi, yaklaşan seçimle muhafazakar kesimde mütedeyyin insanlarda 'bunlar gelirse acaba Ayasofya durumu ne olur? Acaba ortaöğretim yüksek öğretimde başörtüsü zulmü yeniden avdet eder mi? Acaba bu ülkede mütedeyyin insanlar kazanımlarını kaybeder mi? Muhafazakar, milliyetçi insanlar kendi inançlarıyla kavga etmekle karşı karşıya kalırlar mı?' diye onlar görüyor. Böyle bir endişe var ve bu endişeyi gidermek için sadece seçime endeksli bir olarak değerlendiriyorum. Geçmişte hatırlarsanız CHP Mersin'de ve başka yerlerde seçimin arifesinde, seçime tekaddüm eden günlerde çarşaflı rozetler taktılar. Seçimden sonra çarşaflarını yırttılar. Şimdi bu zihniyet, bildik zihniyet.

Bu teklif, bu zihniyetin değiştiğini değil, seçime dönük kamufle edildiğinin ifadesidir.

Şimdi çok net ifadelerle bakın şu hâlâ CHP’nin partisinin sitesinde yer alıyor. Bakın ne diyor diyor ki Kılıçdaroğlu, 'Türkiye'nin bütün dünyada yasaklarla, insan hakları ihlalleriyle anılır bir ülke hâline getirenler 9 yaşındaki kız çocuklarının başörtüsü takmasını, kıyafet özgürlüğü meselesi gibi sunuyorlar.' bu gülünçtür, CHP bu. Bakın bir başka aynı CHP’den bu da sayın Kılıçdaroğlu'nun bir başka şeyi bakın buradan da bizi izleyenlere göstermek istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu burada, 'Sonunda ilkokulda başörtüsü de olacak. Döndük yine ilk noktaya çağdaşlık ödülü alındı, kafa yine aynı kafa.' Esasında aynı kafa Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP zihniyeti. Bir televizyon kanalında onu da getirdim. Konuşuyor, Sayın Kılıçdaroğlu ve ondan sonra 'Okulun kuralı var' diyor, 'Avukatın kuralı var, hakimin kuralı var. Bu kurala uyacaksınız' diyor. Başörtüsünü hakkını ve kadınların böyle bir kıyafet tercihi, hürriyetini din ve vicdan hürriyetini, eğitim, hak ve hürriyetini, hukuk devletini, insan haklarına bir tarafa koyuyor. 'Kural varsa hakları çiğnese de o kurala uyacaksın' diyor ve sonra programda sunucu diyor ki 'Aslında ben türban kelimesini kullanmayı kendime yediremiyorum. Yıllardır çul derim.' Bunun için 'çuldur' diyor o. Kılıçdaroğlu orada 'Bir metrekarelik bez parçası' diyor. Şimdi bildik CHP bu. Yine Fikri Sağlar geçenlerde daha yeni bu. 'Ben türbanlı hakimin karşısına çıktığımda adaleti sağlayacağından kuşkuluyum.' Bir başka Parti Meclisi üyesi diyor ki, başörtülü birine, 'Senin kafanda şu şey varken ben sana nasıl güvenebilirim? Beni zehirlemeyeceğini nereden bilirim?' Başörtüsü var diye kendi gibi düşüneni zehirleyeceğini düşünüyor. Biz bütün bu sorunu çözmek için 2008’de MHP ile Anayasanın 10 ve 42. maddesini değiştirdik, Meclis'te ve sadece yükseköğretimde başörtüsü hürriyetini getiren bir adım attık. Bizi eleştirdiler ve bu değişiklik 411 oyla kabul gördü. Daha sonra CHP, Anayasa Mahkemesine 110 vekille götürdü. Bunun içinde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun da imzası var. O zaman o zaman CHP'nin Grup Başkanvekili idi, aldı götürdü. CHP’nin yazdığı gerekçelerden sadece birkaç başlığını söyleyeyim, başörtüsüne nasıl baktıklarını anlatıyor, Anayasa Mahkemesi'ne ve diyor ki, 'İnsanlar arasında örtünen örtüşmeyen, inançlı, inançsız, Müslüman olan, olmayan şeklinde din eksenli ayrışmalar yapmak, toplumun huzuru ve adalet anlayışı içinde' (Anayasa’nın ikinci maddesi var ya oraya bu ilkeye) 'aykırı' diyor. Arkasından 'Dini inançlara dayalı örtünme, benimsenen dini kıyafetleri giyen yaklaşım toplumda ayrışmalara neden olacağı, diğerleri üzerinde de baskı kuracağı için' diyor ki, 'Bu da insan haklarına saygılı devlet ilkesine aykırı, toplumda kıyafet aracılığıyla din eksenli kutuplaşmaya yol açacağı için Atatürk milliyetçiliğine bağlılığa aykırı, laiklik ilkesine, dini geleneğe dayalı ifadelerle gelmek yanlış olacağından' diyor ki, 'Başlangıçta belirtilen temel ilkelere' başlangıcı var ya 'Oraya aykırı kuralların, dinsel giysilerin zamanla ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına yayılmasına da olanak sağladığı için Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma ilkesine aykırı' ve son olarak da diyor ki, 'Çağdaş bir demokrasinin en temel özelliği olan çoğulculuğa ve hoşgörüye tehdit oluşturuyor.' Yani başörtülü olmak, çoğulculuğun gereği hoş görülülüğün gereği ve 'Tehdit oluşturuyor' diyor. CHP'nin zihniyeti bu ve en nihayetinde de 'Siz bunu yapamazsınız' diyor. 'Anayasa'da yetki gaspı yaparsınız. Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez bir hususta Meclis yetki gaspı yapamaz. Hile yapıyorsunuz' diye Meclis'e karşı çıkıyor. CHP’nin zihniyeti bu. Bu teklif, bu zihniyetin değiştiğini değil, seçime dönük kamufle edildiğinin ifadesidir.

Helalleşme üzerine yaptığım değerlendirmeler var. Siyasette bazen söylenen, yazılanlardan öte söylenmek ve yazılmak istenenleri de doğru okumak esastır. Helalleşmeyi kazıyın, altından hesaplaşma çıkıyor. Bunların derdi helalleşmek değil. Bu, seçim stratejisi, seçim propagandası gereği yapılan bir faaliyet, kullanılan bir dil. Eğer samimiyet varsa o zaman bu samimiyeti dilde değil bizim davranışta ve bütün eylemlerde bunu görmemiz lazım. ‘Siz inanmadıklarınızı, yapmadıklarınızı niye söylüyorsunuz?’ diye bizim inandığı güzel bir söz var. Yapmadığını söylememesi lazım. CHP'nin inandırıcılığı olması için, seçime dönük çalışmalardan öte bu dedikleri konusunda ‘Biz yanlış yaptık’ diyor. Ne yanlış yaptın? Söyle bakayım. ‘Başörtüsü zulmüne destek vererek hata ettik. Başörtülü kadınlardan, haklarını kaybedenlerden, hayallerinden vazgeçmek zorunda olan kadınlardan, onların annelerinden, babalarından özür diliyorum. Bu zulme destek veren CHP zihniyetini de kınıyorum. Biz yanlış yapmışız.’ böyle denir. Ondan sonra da şimdi şu anda CHP'de buna karşı çıkanlara da aynı tavrı ortaya koyması lazım. Şimdi bunu görüyor muyuz? Görmüyoruz. Seçim olmasaydı görür müydük?

CHP yüzde 25. İYİ Parti'ye ne veriyorlar? İşte ‘10, 11 diyorlar. 12, 13, hadi 13 diyelim yüzde 38. Operasyon partilerini topla etti yüzde 39. Şimdi yüzde 50+1’i nasıl alacaklar? Bırakın cumhurbaşkanlığını kazanmayı cumhurbaşkanı seçiminde iddia sahibi olmaları için dahi HDP’lilerin oyuna ihtiyacı var. Şimdi bu hakikat, bu matematik ortada. Böyle olduğu zaman ‘Biz kalkıp alacağız.’ Nasıl alacaksın? Matematik ortada. Bütün sizin oylarınız bir araya gelse, istediğiniz bütün anketörler sizin dediğinizi anketlerine yansıtsa sandıktaki resmi sonuç bunu tekzip ediyor. Öyle olunca HDP'siz kazanmaları mümkün mü? İddia sahibi olmaları mümkün mü? Çok net söylüyorum, CHP, HDP'yle kol kola. Öbürü de HDP'ye karşı bir duruşla milliyetçi muhafazakar seçmeni kendi koltuğunun altında tutma gayreti içerisinde. Ben bunun bir danışıklı dövüş olduğunu düşünenlerdenim.

Bizim tavrımızı sormak, öğrenmek veya demek bile bizim açımızdan çok büyük bir ayıp olur. Bizim tavrımız ortada. Bizim tavrınız bu konuda nettir, tartışmasızdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın yarın muhtemelen önemli değerlendirmeleri olacak. Bizim tavrımızın belki genel çerçevesinde, Beyefendi çizecektir. Ama bu teklife gelince iki cümleyi teklif üzerinden söylemek isterim; Teklifin içerisindeki maddeye baktığınızda, şimdi orada sadece çalışanlarla ilgili, çalıştıkları yerdeki kılık kıyafete ilişkin bazı mesleğin gerektirdiği şeyleri giyme konusunda, bunlara uyması kaydıyla başka bir yasak konamayacağına dair bir değerlendirme yapılıyor. Bu ne yapıyor? Çalışan. Meslek sahibi olmayanlar bunun içerisine girmiyor. Peki, ‘Bu mesleğin icrası için gerekli kıyafet, başı açık olmayı gerektirir’ diye birisi yazsa, onlara da yasal dayanak oluşturuyor bu teklif. Çünkü onu kim belirleyecek? İdare belirleyecek. Gördük. Geçen Kayseri’de orada bir fabrika müdürü, kendini bilmez bir albay, kalktı ‘Çember sakal, pardesü, başörtülü hem çalışan hem de akrabaları, misafirleri bu fabrikaya giremez, gezemez’ dedi. Bu onlara yasal bir dayanak oluşturuyor bir boyutuyla.

Biz yönetmelikleri değiştirdik ve hürriyet oradan geldi. Esasında kanunda yasak yok, Anayasa’da yasak yok. yönetmelikte Anayasa ve yasalara aykırı bir yasak var, biz bunları kaldırdık. Şu anda vekilimiz var, şu anda bakanımız var, hakim, savcı, subay her meslekte insan var. Bir sorun yok. Ama bu düzenleme, bu haliyle yasalaştığı zaman sorun çıkarmak isteyenler için yasal bir dayanak. Örneğin, ‘Bu mesleği icra için burada başörtüsü takamazsın’ derse, yazarsa böyle, adam kep giyiyor, ‘Kepin altında başörtüsü olmaz’ veyahut ta kask giyiyor… Bu, buna dayanak oluşturur. İkincisi, ortaöğretim, yükseköğretimde ve eğitim hakkı hürriyetini kullanmayla ilgili kısımda da hiçbir düzenleme içermiyor. Bir defa orayı es geçiyor. Üçüncüsü de, bu, bütün bizim yaptığımız iyi işlere ‘Sahibi benim’ bir anlayışı da CHP’de var. Ayasofya’yı müzelikten 86 yıl sonra çıkardık mı? İlk cuma namazıyla 2021’in 24 Temmuz’unda ibadete açtık mı? Yarın, ‘Ayasofya’nın ibadete açılışını garanti altına alan bir yasa değişikliği yapalım, Cumhurbaşkanı Kararı yetmez’ diye bir yasa da getirebilirler. Şehir hastanelerine yıllar yılı karşı oldular, ‘Şehir hastaneleri olmazsa olmaz, biz bunu garanti altına alan’ şehir hastaneleri için bir yasa teklifi de verebilirler. Hızlı tren için, İstanbul Havalimanı için… Bu tamamıyla bu anlamda siyasal manevralardır. Eğer samimilerse o zaman bu samimiyeti manevranın ötesine taşıyan adımlar atması lazım. Onu da yarın göreceğiz Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısı üzerine bakalım ne diyecekler?

Anayasa konusu, Türkiye’nin değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez ana gündemidir. Bugüne kadar Meclis’te grubu bulunmuş ya da hala grubu bulunan partilerden, parti programına ve seçim beyannamesine yeni anayasayı koymayan parti yok. Hüsamettin Cindoruk Meclis Başkanı iken 1993’te 10 parti genel başkanı, bir tanesi genel başkan yardımcısı düzeyinde Meclis’te toplantı yapılmış, her parti önerisini vermiş, Meclis’te duruyor, yasalaşmamış. Sayın Köksal Toptan 2008’de Meclis Başkanı, yeni anayasa için her partiden 2 üye istedi bütün partiler, o zaman HDP, MHP, CHP vardı, CHP üye vermedi komisyon kurulamadı. Sayın Cemil Çiçek Meclis Başkanı iken 2011’de bir uzlaşma komisyonu kuruldu her partiden 3 kişi ve oy birliği getirdi ki kimse kimseye bir şey dayatmasın. Günlerce çalışıldı. 14 bin 973 sayfa tutanak tutuldu, 500 küsür saat çalışma yapıldı. 172 madde müzakare edildi, 60 maddede uzlaşıldı, 112 maddede uzlaşılmadı fakat CHP, ‘Parlementer sistem benim kırmızı çizgim, bundan ileri gitmem, geri de durmam’ dedi. O nedenle Meclis Başkanı sonlandırmak durumunda kaldı. Sayın İsmail Kahraman, Anayasa Mutabakat Komisyonu kurdu, bunun ömrü 12 gün oldu. 4 Şubat 2016’da kuruldu, 16 Şubat 2016’da yine CHP’nin ‘kırmızı çizgisi’ yüzünden bitti. Bu, şunu gösteriyor, Türkiye’de yeni anayasa konusunda herkes mutakabık, partiler de mutabık, halk da mutabık. Ama yeni anayasa konusunu, yeni anayasa yapmak için Türkiye’de henüz uzlaşma zemini oluşmuş değil. Böyle bir iklim Türkiye’de yok. Çünkü dayatmalarla, ‘Şu olursa ben varım, şu olursa ben yokum. Şunlar benim olmazlarım, bunlar olurlarım’ dediğinizde o masadan dayatma masası olur, uzlaşma masası olmaz ve uzlaşma sonucu da çıkmaz. Bu sorun zamanla çözülecek. Çünkü siyaset bu ideolojik dayatmaların dışına taşındıkça, halkın taleplerine daha fazla kulak kabarttıkça, halkın isteklerini önemsemeye başladıkça olacak.

Sayın Cumhurbaşkanımız bu dönemde de çağrı yaptı, ‘Biz bir taslak hazırladık, siz de hazırlayın. Türkiye kamuoyuna bu teklif taslaklarını açıklayalım, halk üzerinde tartışsın. Seçimden sonra da biz bunun üzerinde konuşalım.’ Bizim her zaman gündemimizde ve gündemimizde de olmaya devam edecektir.

Bakın bizim bu mevcut Anayasa, 1982’den bu yana 19 değişim paketi gelmiş. Tam 179 maddesinde değişiklik olmuş, 44 maddesi yürürlükten kalkmış. Müdahale edilen noktalara bakınca tam 223 noktasına müdahale edilmiş. Bizim Anayasa 40 yamalı bohça değil, 220 yamalı bohça. Artık bu, Türkiye'yi taşıyamıyor. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken yeni yüzyıl, Cumhuriyet’in yeni yüzyılı, ‘Türkiye yüzyılı’ olsun derken bunun anahtarını da görmemiz lazım. Türkiye yüzyılının anahtarı yeni anayasadır. Yeni anayasa olmadan yeni Türkiye'yi de kuramayız, büyük Türkiye'yi de inşa edemeyiz, Türkiye yüzyılını da arzu ettiğimiz şekilde şekillendiremeyiz. Ön şart, yeni anayasa.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin yaptığı icraatların hepsinin sebebini en iyi kendi bilir. Bizim uzaktan yaptığımız değerlendirmeler, Cumhuriyet Halk Partisi'nin ortaya koyduğu somut örneklikler üzerinden gidiyor. CHP'nin yayınladığı bu rapordaki gazeteciler, kimlerdir? Biz inceledik. Hangi suçlardan yargılanmışlar? Hangi suçlardan hüküm giymişler? Nedir? diye baktığımızda çoğunluğu PKK, KCK terör örgütü DHKP/C ve diğer terör örgütleriyle ilgili olduğunu görüyoruz. Ve bunlarla ilgili isnatlar o raporda da yazıyor. Diyor ki ‘PKK şeyi’ işte ‘İsnat edilen suç şu. Aldığı ceza şu.’ Fakat buna rağmen onlar diyor ki ‘Bu suçlar uydurma anlamına geliyor. Bunlar esasında bunları işlemediler. Gazeteciler ama hükümete muhalif şöyle böyle. O yüzden bu isnatlarla haksız ve hukuksuz yere içeride duruyorlar.’ Bakın birkaç örnek vereceğim isimlendirmeden, bu raporda yer alanlardan birisi 1999 yılında Sinop Kültür ve Yardımlaşma Derneğine bombalı saldırı eylemini gerçekleştiriyor.

Süresiz nafakanın adil olmadığına inanan bir Adalet Bakanıyım. Bunun Türkiye için şu anda ciddi bir sorun olduğunu görüyoruz. Bakanlık olarak da bunun üzerinde çalışıyoruz. Fakat şu aşamada seçimden önce gündeme gelme durumu söz konusu değil. Seçimden sonra gündeme alacağımız maddelerden birisi olacaktır. Çünkü bu konu önemli bir konu. Başka birtakım boyutlarıyla da biz araştırıyoruz. Şu anda yaklaşık 700 bin civarında vatandaşımızı ilgilendiren büyük bir sorun. Çünkü yıllara sari, topladığınızda yaklaşık 700 bine tekabül ediyor. Biz onların yaşadıkları sorunların farkındayız. Bunu kadınlarımızı da onların hukukunu da koruyacak bir şekilde adil bir çözüme kavuşturacağız. Dünya örnekleri var. Türkiye'mizin tecrübesi var. Biz bunların içerisinden her iki tarafın da hukukunu koruyan, kadını da erkeği de mağdur etmeyen adil bir çözüm üreteceğiz. Seçimden sonraki dönemde bu sorunu çözecek formülü masaya koyacağız.'' dedi.

Yorumlar (5)

Ben ve sen 2 Yıl Önce

Her secim akparti ve reise oy attim.secimden once suresiz nafaka zulmu son bulmazsa Allah a yemin ederim ben ve ailem ne reise ne akpartiye oy atacaz.oylar baska partiye

Mustafa 2 Yıl Önce

Hep seçimden sonra deniyor. Yıllardır ha şu pakette ha bu pakette yeter artık çıkacaksa çıksın çıkmayacaksın bu yasa bizde umutlanmayalim

Fatih 2 Yıl Önce

Valla suresiz nafaka mağduru 700 bin değil 2 milyon insan var hep Ak partiye oy verirdik suresiz nafaka yüzünden size oy veren 2 milyon oyu kaybediyorsunuz haberiniz yok seçimi kazanırsan yaparsın başkada birsey demiyorum Allah kanunu 3 Ay diyor Biz seni Allaha havale ediyoruz Sayın Cumhurbaşkanın haberi yok bu 2 milyon insandan haberi olsa bu işi anında bitirir ama adalet bakanı Sayın Cumhurbaşkanımıza doğruları anlatmıyor

Çelik 2 Yıl Önce

Sizin Süresiz nafakayı kaldıramayacanız belli oldu cokdan

Şuayip demirci 2 Yıl Önce

Yeter artık 2018 den beri kandırılıyoruz sözler tutulmadı süresiz nafaka sözü yutul Du bana karsı bir yükümlülüğü bulunmayan birine ben yükümlü tutuldum bozuk bir adalet sistemimiz var önem veriyoruz diyorlar ama hiçte önemsenmiyor seçimden önce çözüm yoksa oymoy yok

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.