KamuMeb
2024-05-13 11:37:41

İnsanı Düzelt ki Ülke Düzelsin

İrfan ERTAV

13 Mayıs 2024, 11:37

Güncellenen, değişen programlar üzerine eleştiriler, yorumlar almış başını gidiyor. Haklı ya da haksız bu eleştirilere kulak vermek, kızmadan gücenmeden sabırla bu süreci doğru yönetmek gerekir. İnsanın fıtratı gereği; değişen, gelişen ve dönüşen bir hayatın içindeyiz. Bu doğrudan hareketle eğitim politikalarında, eğitim programlarında da değişikliklere yer verilmek zorundadır. Dünün ihtiyaçları, bugünlerde çok fazla değişkenlik gösteriyor. Dünün değişim hızıyla bugünün değişim hızı bir değil! Ve yarının ne getireceği ile ilgili net bilgilere sahip değiliz. Sadece öngörü üzerine tedbirler almaya ve yeni neslin kendisinin yaşayacağı yarınlara onları hazır hale getirmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de yine mevcut elimizdeki tecrübelerden, gelişen değişen teknolojiden faydalanıyoruz. Bizim en büyük gücümüz inancımız, bunu da iyi biliyoruz. İlahi kitabımız Kuran-ı Kerim’den beslenmeye ve ilmin ışığında yol kat etmeye mecburuz. Zira gelişmiş ülkelerin izlediği yolun bizim sahip olduğumuz inanç örüntüsünden etkilendiğini ve ilahi kitabı kılavuz edinerek yola revan olduklarını görüyoruz. Günümüzde biz maalesef kısır çekişmeler etrafında enerjimizi boşa harcıyor, birbirimizi sürekli aşağılara çekmekle uğraşıyoruz. Evrensel değerlerin ışığından haberdarız ama egolarımız, dünya çıkarlarımız bu yola yoldaş olmamızı engelliyor. O zaman diyoruz ki tüm eğitim politikaları ve eğitim müfredatları öncelikle insanı düzeltmek üzerine inşa edilmelidir. Eğitim müfredatlarını yapanın da insan olduğu düşünülürse öncelikle program hazırlayıcıların sağlam ve donanımlı bireyler olması arzumuzdur. Ayrıca en önemli unsurlardan biri de işi bilen insanların bu alana hizmet üretmesidir. Yani nasıl tıp biliminde işin mihmandarı doktor, adalet biriminde işin başındaki hukukçu ise eğitimin başında da eğitimci ve alan uzmanının olması beklenir. Ne acıdır ki bizim ülkemizde bu işletim sistemi maalesef çok fazla dumura uğramış ve yozlaştırılmıştır. Nasrettin Hoca’nın “bana damdan düşeni getirin” mesajı tüm eğitimciler için ne büyük anlam ifade etmektedir. Benimle aynı bam teline vurmayan, aynı duyguları paylaşamayan, sınıfın havasını koklamayan, öğretmenler odasının sohbetine ortak olmamış, okul iklimini bilmeyenlerin çizdiği gelecek ülküsü yeni nesil için çok anlamlı durmuyor. Hal böyle olunca da eğitim camiasının yüreğine işlemiyor. Bu defa baskı yoluyla yeri geliyor müfredatı, yeri geliyor programları, yeri geliyor re ’sen yapılan etkinlikleri kabul etmeniz isteniyor. İstenmiyor emrediliyor ve zorlanıyorsunuz. Hep derim “atı zorla suya götürebilirsiniz ama asla zorla su içiremezsiniz”. Önce tüm politika belirleyicileri, eğitim programlarının hazırlanmasına katkı sunanlar ve bizatihi emrediciler kendi aynalarına bakmalıdırlar. Yapmadığınız, inanmadığınız şeyleri başkalarına dikte edemezsiniz. Bu defa gerçekten bütünün içinde bulunan güzellikler de, sizin bu tavrınız neticesinde zayii olup gider.

Haftanın tam ortası, günlerden Çarşamba… Akşam yemeğinde yorgun argın eve dönmüş babasına seslendi evin 10 yaşındaki oğlu. Babacığım beni Pazar günü sinemaya götürür müsün? Baba on beş saniye kadar düşünüp tereddütsüz “tabi ki götürürüm oğlum” dedi. Çocuk sevgiyle “yaşasın” dedi ve yemeğini iştahla yedi. Babanın içinden geçen “ nasılsa hafta sonuna çok var, unutur”, oldu. Ama zaman akıp geçti ve Pazar günü sabahı kahvaltısına oturuldu. Hava sisli-paslı, dumanlı… Dışarı çıkılacak bir hava yok. Baba eline taze doldurduğu keyif çayı bardağını aldı, gazeteleri kaptığı gibi misafir odasının yolunu tuttu. Hanım ellerine sağlık çok güzel bir kahvaltı demeyi de unutmadı. Hafta ortasında verdiği sözü çoktan unutmuştu. Kahvaltısını yapan çocuk dişlerini fırçalardı ve koltuğa yarı uzanmış gazetesini okuyarak çayını yudumlayan babasının başında belirdi. Babacığım bana söz vermiştin beni sinemaya götürecektin, ben hazırım, dedi. Baba başından soğuk sular dökülmüş gibi irkildi. Ve söz vermişti gerçekten. Ama sözünü unutmuştu. Tam da bu arada gözü gazetenin ekine takıldı. Orada kocaman bir Türkiye Haritası vardı. Bir hışımla onu eline aldı ve sekiz on parçaya böldü, yırttı. Sonra oğluna dönerek,” evladım git bu Türkiye Haritasını düzelt, ondan sonra seninle sinemaya gideceğim” dedi. Çocuk ama fakat diyecek oldu. Babası “haydi hemen iş başına bakalım ”dedi. Çocuk çaresizce eline yırtılan gazete parçalarını aldı ve odasına gitti. Babası içinden “oh be, nasılsa akşama kadar yapamaz bu parçaları bir araya getiremez” diye geçirdi. Ve keyifle çayını yudumladı, gazetelerini okumaya devam etti. Daha bir bardak çayı bitirmemişti ki çocuk karşısında beliriverdi. Ne oldu yapamadın değil mi? Hayır baba yaptım hazır dedi çocuk. Adam ikinci şokunu yaşamıştı. Nasıl yani, diye sordu. Babacığım yırtıp bana verdiğin gazetenin arkasında bir insan resmi vardı. Onu düzelttim, tüm Türkiye düzeldi, dedi. 

Gerek siyasetçiler, gerek yasa yapıcılar ve tüm paydaşları, bakanlar ve üst akıl öncelikle herkes kendi aynasına bakıp kendine çeki düzen verecek ki sonrasında toplum bu güzel örneklemlere ayak uydursun. İnsan önce kendini düzeltecek, önce kendinden başlayacak en güzel işe… Sonrasında başta STEM çalışmaları olmak üzere evrensel ihtiyaçlara cevap verecek programların hayata geçirilmesi sağlanacak ki, insan kendi kabuğunu kırarsa bu ziyadesiyle kolay olacak. Ayrıca cemaatler, tarikatlar, gerekli gereksiz STK’lar, Hak-hukuka riayet etmeyen vakıflar disipline edilmeli. Ülke hepimizin ortak değeri dünya hepimizin ortak evidir. Fatih Sultan Mehmet Han’ın bizlere öğretisini bir kez daha hatırlatarak yazımıza son verelim. Ne diyordu Yüce Gönüllü İnsan Fatih Sultan Mehmet Han: “ Siz ey üst tebaa, yöneticiler, Siz! Allah’ın kuluna soracağı soruları (namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun? Vb.) sormayacaksınız. Siz, kulun kula soracağı soruları( aç mısın, tok musun? Yakacak kışlığın var mı, geçiniyor musun? Bir derdin ihtiyacın olur mu? Vb.) soracaksınız. 

Kendi dindarlığı ile uğraşanlara Müslüman başkasının dindarlığı ile uğraşanlara ise dinci demek doğru olacaktır. Maalesef bugün kendi yaptıklarına bakmayanlar karşısındakinin her yaptığına tü-kaka diyor ve yine ne acıdır ki bu tür insanlar günümüzde itibar görüyor. Öncelikle “Allah’ın ayetine kulak vereceğiz.” Hiç düşünmez misiniz, hiç akletmez misiniz?” Aklımızı başkalarının aklına köle olmaktan kurtarmak zorundayız ki düzelelim inşallah. Hâsılı, başkasının dindarlığı ile uğraşan tebaadan tez zamanda kurtulup kendi dindarlığımız ile uğraşanlar olmak dileğiyle…

Saygılarımla 

İrfan ERTAV

Yazar

İnstagram: @yazar.irfan_ertav

Facebook: Uzman Muallim

G-mail:irfanertav@gmail.com

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.