Cengiz Aytmatov, Türkiye’de çok tanınan yazarlardan biridir. En çok sevilen ve seyredilen Türk Filmlerinden biri olan “Selvi Boylum Al Yazmalım” da O’nun bir eserinden sinemaya uyarlanmıştır. Aytmatov’un eserlerinin iki yüz kadar dile çevrildiği iddia edilmektedir. Dünya da kitapları en çok satan yazarlar arasındadır. Ayrıca Dünya da en çok okunan romancı olduğu da söylenir. Kendisi hakkında yüzlerce doktora tezi ve yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Bu satırların yazarı da üniversite yıllarında, yazarın o zamana kadar yayımlanmış bütün eserlerini okumuştur. (Ki; o zaman en son “Kassandra Damgası” yayımlanmıştı.)
Bazı eserleri pek meşhurdur. “Dişi Kurdun Rüyaları”, “Gün Olur Asra Bedel”, “Cemile”, “Toprak Ana”, “Cengiz Han’a Küsen Bulut”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Elveda Gülsarı”… Ünlü Fransız yazar Louise ARAGON, “Cemile” adlı hikâyesi için; “dünyanın en güzel aşk hikâyesi” demiştir.
Ülkemizde Aytmatov’a farklı düşüncelere sahip kesimlerce sahip çıkılmaktadır. Bu kesimler arasında, milliyetçiler ve sosyalistler öne çıkar. Türklerin birliğini isteyen “Turancı” düşünce sahipleri ile sosyalistler öne çıksa da Aytmatov’un hangi düşünceyi benimsediği de açık değildir. Aytmatov’un ilk eserlerinde kolektif yaşama övgüler vardır. Bu durumu günün şartlarında değerlendirerek yazar buna mecburdu diyenler, Aytmatov’un Sovyetlerin dağılmasından sonra kaleme aldığı eserlerini bu görüşlerine delil olarak gösterirler. Aytmatov’un son dönemlerinde demokrasiyi öne çıkardığını görürüz.
Kırgız Türkü olan yazarın eserleri, değişik zamanlarda farklı yayınevlerince ve bazen farklı adlarla Türkçe’ye çevrilmiştir. Aytmatov’un fikirlerinin oluşmasında Kırgız Tarihi ve Kültürü önemli bir yere sahiptir. Yazarın anlattığı doğa, bizlerin de içerisinde yaşadığı Sivas bozkırına ne kadar da çok benzer. Özellikle, İç Anadolu İnsanı Aytmatov’un doğasında, aslında kendi doğasını bulur.
Cengiz Aytmatov’un fikirlerini tek kelimeyle özetlemek mümkün olsa, herhalde bu sözcük “MANKURT” kelimesi olurdu. Her ne kadar mankurtlaşmış bazı gençler, kelimeyi anlamına uygun kullanmasa da; Aytmatov bazen dolaylı yönden bazen de açık olarak, kendi kültürüne yabancılaştırılmış, öyle ki; öz anne-babasını öldürecek kadar düşman edilmiş, örfünden, dininden, özünden koparılmış halkına “MANKURT” kelimesi ile seslenir.
Mankurt Efsanesine göre; göçebe Türklerin düşmanları olan Juan-Juanlar, savaşlarda aldıkları esirlerin güçlü olanlarını kendilerine ayırarak dayanılmaz işkencelerle (çölde kuma gömüp, kafasını tıraş ederek üzerine yaş deve derisi geçirmek suretiyle Güneş’e maruz bırakarak) mankurtlaştırdıktan sonra geçmişlerini unutturarak köle olarak kullanıyorlardı. Bu mankurtlar efendilerinin emriyle ailelerini dahi öldüren bir çeşit robot gibidirler. *(Ayzazoğlu, İst, 1997)
Aytmatov’a dair daha çok şey söyleyebiliriz. Fakat bu yazımızda sözü özellikle “mankurt” kavramına getirdik. Günümüzde adı Juan-Juanlar olan bir kavim vardır-yoktur mesele değil. Lâkin Juan-Juanlara neredeyse rahmet okutturacak ne toplumlar, ne devletler, ve alçaklar vardır. Belki hasımlarını çölde kuma gömüp, kafasını tıraş ederek üzerine yaş deve derisi geçirmek suretiyle Güneş’e maruz bırakarak mankurtlaştıranlar yoktur. Ya da mankurtlaştırmak için bu ilkelliklere hacet yoktur. Bunun yerine gazeteler vardır, tele-düşmanlar vardır, internet vardır, Hollywood Sineması vardır, kültür emperyalizmi vardır, kapitalizm vardır… Sonu “izm” ile biten; ilahi değil, beşeri olan bir yığın din-dışı hayat anlayışı yâni. Kendi kendilerini dahi mankurtlaştırmış, materyalist batılıların tanzim ettiği bir dünyada, mankurt mankurt nefes alıyoruz.
Kendisinin mankurtlaştırılmamışlardan olduğunu zanneden insanlar, başta kendi nefsim olmak üzere, aynaya bakmanızı öneririm. Bakalım sıfatımıza, kıyafetimize, yaşamımıza. Olmadı, bakalım beynimize, düşüncelerimize. Haydi, itiraf edelim: hepimiz birer MANKURTUZ. Hepimiz Ermeniyiz derken de, hepimiz Charlie Hebdo’yuz derken de. Ve geçmişimize, örfümüze, âdetimize, değerimize, tarihimize küfrederken de…
Es-selam...
Not: Yazının hazırlanmasında, Ömer DOĞAN, “Cengiz Aytmatov’da İnsan-İnsan İlişkileri adlı lisans tezi’nden yaralanılmıştır. Cumhuriyet Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Haziran 2001, Sivas.
Ömer Emir DOĞAN