Anlatacaklarım külliyen hayalidir.
Yani kurgudur.
Kurgular, gerçekleri göz önüne sermek içindir...
Şöyle ki:
Büyük büyük müdür, oturduğu yerden ivedi herkes kitap okumalı dedi.
Çalışmalar tamamlandı. Ve projeler geliştirildi.
Proje metinleri, uzun uzadıya... Mufassal...
Bilahare okullara havale edildi.
Büyük büyük müdürün ağzı yoruldu. Zira talimat vermişti. Projeyi hazırlayanların kafası, elleri, sırtları ağrıdı. Bilgisayar ve masa başı emek vardı.
Okula erişen proje metinlerine üstünkörü göz attı sorumluluk sahibi idareci. Çünkü bekleyen başka evraklar mevcuttu. Gelen proje evrakı, öncelik sıralamasında şampiyonlar ligindeki Young Boys'un sırasıydı. O da ne yaptı?
Şıpıdık Türkçe öğretmenine gönderdi bir öğrenci ile. Sonra elinde evrak, idareye geldi öğretmen. Nöbet mahallini terk etmişti. Metruktu an itibarıyla nöbet yeri. İdareci, öğretmene yazının çok çok aciliyetinden dem vurdu. Abarta abarta... Yazıda "acil" yazısı en okunaklı ve göz alıcı olandı. O da orayı okumuştu. Ne yapabilirdi ki mübalağa etmeyip? Türkçe öğretmeni yazının tamamını okumak için idareden izin istedi. Hay, hay denildi kendisine. Nöbet bölgesi boş kalmıştı. Öğrenciler, o boşlukta nöbet mekanının altını üstüne getirmek için birbirleriyle adeta yarışıyordu. At koşturan koşturana ve cirit atan atana... Bir başka idareci, bu vaziyetten rahatsız olup vazife çıkararak başını kaşımaya biraz ara vermesi akabinde odasından dışarı fırladı. Çocuklara bağırıp çağırdı. Cık, cık, cık diye homurdandı. İçinden geçen "bu nöbetçi nerede" iç sesini okul öğretmen vatsap grubunda yazıya döktü. Cümlerle esip gürlüyordu. O anlarda Türkçe öğretmeni, çok çok acil olan yazı ile meşguldü. Bundan mütevellit koyu sohbete dalmış diğer öğretmenler bir bir eklenirken o, idarecinin vatsap mesajını görenler listesine eklenemedi. Oysaki vatsaptan gelen iletilere bakacak saniyesi bile yoktu o zaman diliminde Türkçe öğretmeninin. Öğretmen zilinin çaldığını dahi zor işitti. O derece dalmıştı yani. Öyle ki koşa koşa derse giderken yazının son paragrafını okuyordu. Sınıfa girer girmez başını kaldırdı. Öğrencilere selam verdi, başını indirdi ve sınıf defterini doldurdu. Yerinden kalktı. Başını kaldırmış, öğrencilerine bakıyordu, derse başlayacaktı ki "cık, cık" eden idareci çağırdı. Malum idareci; cık, cık ettikten sonra odasına girmiş ve işaret parmağı ile panosundaki nöbet listesi üzerinde gezinmişti. Listeden nöbetini terk eden ögretmeni bulmak için gecesini gündüzüne katmış ve soluk soluğa kalmıştı. Sonunda bulmuştu ve burnundan soluyordu artık. Hemen bir öğrenci bulup öğretmene yolladı. Huzuruna gelecekti ve o da koltuğuna kaykılarak hesap soracaktı. Öğretmen, kapıyı tıklattı. İdareci gür bir sesle "gel" diye seslendi. Sesine kızgınlık çökmüştü. Öğretmen bunu fark etti. Ezildi büzüldü, alttan aldı. İdareci nasihat ettikçe ve onun o halini de gördükçe gevşedi. Ders zili çalarken huzuruna çıkılan idarecinin telefonu çaldı. Projeden sorumlu idareci, Türkçe öğretmenini çağırıyordu. İçini döken malum idarecinin odasından çıktı, koşa koşa projeden yükümlü idarecinin odasına gitti. Sineye çekiyordu her şeyi. Soluk soluğa kulak kesildi. Yine bir yazı tutuşturuldu eline. Bu sefer de büyük büyük müdür, acilen çocuklara nezaket ve sabır aşılayacağız demişti. Hemencecik bu talimat da projeye çevrildi. Okullara havale edildi. Yine Türkçe ögretmeni muhatap alındı. Türkçe Öğretmeni 3.ders başını kaldırıp dersini anlatabildi. Aklı projelerde idi lakin. Acildi. Çocuklara proje kapsamında dürüstlük, ahlak, ve daha nice değerler gösterilmeye çalışıldı. Proje görüntüleri, okul internet sitelerinde yayımlandı. Fotoğraf karelerinde herkes gülerken bir kişinin gülecek mecali kalmamıştı hatta gülmeyi unutmuştu. O da Türkçe öğretmeniydi. Bunu gören büyük büyük müdür, bu sefer personele yönelik gülme projesi fikrinin projeye çevrilmesini talep etti. Çevrildi, çevir kazı yanmasın hesabı ve bu da Türkçe öğretmenine havaleydi. Yani Türkçe öğretmeninin bu kez anasını ağlatacaklardı. Kaş yaparken göz çıkarmak... Güldüre güldüre gözünü sulandırmak... Trajikomik...
Büyük büyük müdür, proje adamı olarak nam saldı. Makam atladı. Popüler oldu. Ekranların müdavimiydi. Yaptığı projelerdeki hedefler kendisine hiç uğramadı. Ne kitap okuyordu ne dürüsttü ne de nezaketi ve sabrı vardı.
Her şeyi yapalım bombardımanından kurtulursa idareciler ve öğretmenler ve öğrenciler sadede gelecek. Ve hayata döneceklerdir sadede gelirlerse. Yoksa masa ve bilgisayar başı masalları, okulların pestilini çıkarıyor. Her şey dostlar alışverişte görsün 'e dönüyor ki bunu kimsenin içi almıyor. Millet içiyle değil, dışıyla proje rolüne soyunuyor. Projenin kapağı olmak için... Bence bundan kurtulmalıyız. Yoksa herkesin bildiği gerçekleri yok sayarak birbirimizi kandırmayı sürdüreceğiz. Çocuklar da alet olacak bu durumda. Onlar da her şeyin farkında... Ve nasıl dürüst olabilecekler? Keşke Allah'ın ve herkesin bildiğini kuldan saklamasak... Daha gerçekçi adımlar atarız. Ayağı yerden kesilen değil, ayağı yere sağlam basan...
Saygılarımla...
Yusuf Sevingen