Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''Anayasamız ve yasalarımız, yaptıkları işler dolayısıyla aldıkları kararlar nedeniyle hakim ve savcılar için ne tür bir teminat öngörüyorsa hekimler, diş hekimleri ve sağlık çalışanları için de aynı güvenceyi, teminatı öngören tarihi adımı atmalıyız.
Sağlık alanında dünyaya örnek adımlar atan Türkiye Cumhuriyet Devleti büyük örnekliğini pandemiyle mücadelede de başarıyla göstermiştir. Hakikaten dünyanın dört bir yanında pandemiyle mücadele edilirken, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, hekimlerimizin, sağlık çalışanlarımızın ortaya koyduğu başarılı mücadele Türkiye’yi bu noktada bir kez daha dünyaya örnek yapmıştır. Bu vesileyle pandemi döneminde hayatını kaybeden hekimlerimize, sağlık çalışanlarımıza ve her bir vatandaşımıza Cenab-ı Haktan ayrı ayrı rahmet diliyorum. Şu anda pandemiyle mücadele eden insanların her birine de ayrı ayrı şifa temenni ediyorum. İnşallah onlar da şifa bulur yakında aramıza katılırlar diye dua ediyorum.
Hastalıkla mücadele olduğu gibi pandemiyle mücadele olduğu gibi pek çok haksızlıkla ve hukuksuzlukla da mücadele lazım ki dünyamız daha güzel olsun yaşadığımız toplumda insanlar daha mutlu ve huzurlu olsunlar. Haksızlıkla, hukuksuzlukla her yerde her biçimde amasız fakatsız bir mücadele hepimizin boynunun borcudur. Eğer biz bu mücadelede esneme gösterirsek o zaman haksızlığın ve hukuksuzluğun bize tahakküm etme ihtimalini gözden ırak tutmamalıyız. İşte yanı başımızda Ukrayna’ya Rusya’nın saldırısı sonucunda büyük bir yıkım ve acı devam etmektedir. Çocuklar, kadınlar, engelliler, hekimler, sağlık çalışanları herkes bu yıkıcı ve öldürücü savaşın tehdidi altında büyük bir zorlukla mücadele etmektedir
Bu savaşta hayatını kaybeden her bir Ukraynalı çocuğun, kadının, yaşlının, hekimin ve insanın hayatını kaybetmesinden elbette saldırıyı yapan Rusya sorumludur ama bütün bunlara sebebiyet veren ve üzerlerine düşeni yapmayan uluslararası toplum da bu noktada mesuliyetten kurtulamaz. Haksızlıkla sadece ülkemiz içinde değil komşu coğrafyalarda da dünyanın dört bir yanında da gözümüzü kapatmadan, kulağımızı tıkamadan suskunluğa bürünmeden etkin bir mücadeleyi yapmak zorundayız. Umuyor ve diliyorum ki bu kanlı savaş çabuk biter, silahlar susar, ateşkes ilan edilir. Silahların yerini diploması alır ve konuşarak bu mesele kısa zamanda çözüme kavuşur. Zira bu meselenin yakıcılığı sadece Ukrayna’yı değil, dünyanın dört bir yanını da etkiler düzeydedir. Daha da etkileyeceğe benzemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanlığımızın liderliğinde bu konuda en etkin politikayı ortaya koymakta, her iki tarafında güvenini kazanan bir ülke ve lider olarak cumartesi günü Antalya’da önemli toplantıya ev sahipliği yapmaktadır. İnşallah Antalya’da ki toplantı da bu konuda haksızlık ve hukuksuzluğun sona ermesinde, silahların susmasında, barışın gelmesinde, önemli ve tarihi bir adım olur. Türkiye bu noktada ki tutumunu sürdürecektir. Temennimiz budur, bu vesileyle tekrar bu savaşın durmasını barışın gelmesini temenni ettiğimizi bir kez daha tekrar ediyorum ve buradan çağrı yapıyoruz. Lütfen kanı durdurun. Lütfen savaşı durdurun. Lütfen sürgünlere, göçlere, yerinden yurdundan insanların edilmesine son verin. Lütfen insanların yaşamasına izin verin. Diyor ve herkesi bu noktada duyarlı olmaya davet ediyorum.
Şehir hastaneleri ilk yapılmaya başladığında, Sayın Akdağ’da burada Türkiye’de çok değişik tartışmalar yapıldı. Ne gerek var bunlara. Bu kadar büyük hastanelere ihtiyacımız mı var. Niçin bunlar yapılıyor. Bu paralar niçin veriliyor. İşte 3-5 müteahhit zengin olsun diye bunlar yapılıyor gibi saçma sapan, akla ziyan pek çok haksız eleştiriler yapıldı. Gelinen noktada şuanda Türkiye’de faaliyette bulunan Şehir Hastaneleri pandemi sürecinde, milletimizin her bir ferdinin, derdine deva merkezleri oldu. Ve oradan insanlarımız şifa buldular. Her yerde hastaneler pandemi dolayısıyla ve başka nedenlerle şifa arayan hastalarımızın adeta imdadına yetişti. Yenilenen teknoloji hekimlerimizin uzmanlığı, cefakarlığı, fedakarlığı, sağlık çalışanlarımızın gayretiyle buraların ne kadar gerekli faydalı olduğu ve doğru bir yatırım olduğu bütün milletimiz tarafından kabul edildi. Ama hala şehir hastanelerini kapatacağız diyen ilkel zihniyeti görmeye devam ediyoruz. Siz ne gelirsiniz ne de bunları kapatmaya gücünüz yeter. Çünkü şehir hastaneleri artık milletin hastaneleridir. Şehir hastanelerinin sahibi görünüşte Sağlık Bakanlığı olsa bile esasında Türk Milletinin ta kendisidir. Türk Milleti kendi yararına ve hayrına olan hizmetlerin durmasına da durdurulmasına da asla izin vermeyecektir. Böyle zihniyeti taşıyanları da hizmetleri budamayı biçmeyi hizmet zanneden ilken anlayışın sahiplerini de iktidara taşımayacaktır. Taş üstüne taş koyanlara, memleketi bir adım daha ileri götürenlere büyük destek vereceklerine ben yürekten inanıyorum.
Kaç defa yurtdışından hemşerilerimizle ilgili veya başka illerden olan vatandaşlarımızla ilgili talebimiz olsa Almanya’ya da gitti ambulans uçak oradan vatandaşımızı aldı Ankara’ya getirdi, tedavisini yaptı. Bugün böyle bir Türkiye sağlıkta böyle güçlü ve kudretli bir ülke var hamdolsun. Bu büyük reformlar sağlıkta devam edecektir. Buna ben yürekten inanıyorum. Bugüne kadar Türkiye’de sağlık alanında çok önemli reformlara imza attı ve sağlıktaki başarı çizgimizi bir adım daha ileriye taşıdı. Tabi Recep Akdağ Bakanım da burada. O da AK Parti’nin sağlık temellerini atan kudretli bakanlardan. Ona da huzurlarınızda ayrıca teşekkür ediyorum. Allah her ikisinden razı olsun. Yollarını açık etsin, bizde onların yardımcısıyız. Sağlık çalışanlarının sorunlarını çözmek ve oradaki haksızlık ve hukuksuzluklara son vermenin çok önemli olduğuna yürekten inanıyorum.
Hakimler ve savcılar bizim haklarımız ve hürriyetlerimiz hakkında karar tesis ederken hekimler ve sağlık çalışanları bizim yaşam hakkımız ve daha kaliteli daha iyi yaşama hayatımıza devam etmemiz için büyük görev yapmaktadırlar. Biri haklar ve hürriyetler öbürü yaşam hakkı bakımından tarihi öneme sahip önemli görevler ifa etmektedir. Esasında yaşadığımız zaman temel hak ve hürriyetleri kullanma ve onlardan istifade etme imkanı var. Ama yaşam hakkını kaybeden birinin sahip olduğu temel hakları kullanma ve onlardan istifade etmesi de mümkün değildir. Esasında haklarımızı ve hürriyetlerimizi sağlık içinde güvenle kullanmamızın sigortalarından bir tanesi de hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız, diş hekimlerimiz ve bu alanda emek veren ter dökenler. O yüzden ben hekim kelimesi ile hakim kelimesinin köken birliğinden birbirine benzerliğinden öte ikisinin hizmet ettiği değerlerin hepimizin hayatı için son derece anlamlı ve yüce olduğuna inanıyorum. O nedenle de diyoruz ki bizim Anayasamız ve yasalarımız yaptıkları işer dolayısıyla aldıkları kararlar nedeniyle hakim ve savcılar için ne tür bir teminat öngörüyorsa hekimler, diş hekimleri ve sağlık çalışanları içinde aynı güvenceyi teminatı öngören tarihe adımı atmalıyız. Hekimlerimiz de hakimlerimiz gibi korunmalı ikisi de bizim hayatımızı bizi koruyan bizi kollayan bize değer veren önemli görevleri ifa ediyorlar. Zira sağlık çalışanlarının ben Bakanlık olarak da emrindeyim, vatandaş Bekir Bozdağ olarak da emrindeyim her türlü desteği sınırsız vermeye hazırız.
Tazminat davaları karşısında hekimlerimizin, diş hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarını korumanın çift yönlü bir faydası olduğuna inanıyorum. Bir taraftan da vatandaşımızı koruyacağız bu yolla. Öbür taraftan da hekimlerimizin standardını yükseltme ve onların cesur kararlar alarak vatandaşımızın şifasını hızlandırma yolunda hızlı adımlar atmasını sağlayacağız. Eğer bir hekim verdiği bir kararda muayene sırasında teşhis sırasında, tedavi sırasında verdiği bir kararda hataya düşerse veya herhangi bir nedenle eksiklik olur karşısında da milyonlarca Tl’lik tazminatlara muhatap olduğunu düşünürse o kararları vermekte çekingen davranır. Hatta TUS sınavına girerken meslekleri tercihlerde bile tercih edenler pratisyen hekimlerimiz tazminat risklerini göze alarak riski daha az olan alanları tercihe yönelebilirler ki şuanda da öyle bir risk zannedersem var. Bu korku ve baskı altında hekimlerimiz bizim sağlığımız için istenilen adımları cesurca atabilir mi? Bazıları belki bu gelen tazminat davalarına karşı tedbiri yanlış değerlendirebilirler. Biz bir yandan hekimlerimizi, diş hekimlerimizi, sağlık çalışanlarımızın hakkını, hukukunu koruyacağız öte yandan da bu yolla vatandaşlarımızın yakalandığı dertten hastalıktan hızlıca kurtulmasının yolunu açacağız.
Hem vatandaşımıza hizmeti, hem de hekim ve sağlık çalışanlarımıza hizmeti bunla güvence altına aldığımızı düşünüyorum. O nedenle bu adımın tarihi bir adım olduğuna yürekten inandığımı buradan ifade etmek isterim. Tabi bu kanunla ilgili sağlık bakanlığının meclisteki sağlık komisyonumuza, adalet komisyonumuza yardımcı olsun diye mutfakta yaptığı destek çalışmalarında elbette bütün bunlar gözetiliyor. Tıbbın gereklerine aykırı davrandığı kasten aykırı davrandığı sabit olmadıkça tazminata konu olmayacaktır. Bununla ilgilide zaten kurullar var. Onlar karar verecektir. İçtihatta hata edebilir hepimiz yaparız. Ama bile bile tıbbın gereklerine aykırı olduğunu bile bile davrandığı takdirde bu da yargı kararı ile sabit olduğu takdirde ancak tazminata konu olabilecek. Onunda rücusu mesleki sorumluluk kurulu yanılmıyorsam öyle bir kurul karar verecektir. O kurulun kararı ile rücu edip etmeme sağlanacaktır. Bu büyük bir güvencedir. İnşallah bu güvence hekimlerimiz için hayırlı olur, vatandaşlarımız için de hayırlı olur diye temenni ediyorum.
Hepimiz hastaneye ya kendi sağlımız için ya eşimizin, çocuklarımızın, anamızın, babamızın, akrabalarımızın, sevdiklerimizin, komşularımızın, dostlarımızın acısı dinsin diye gideriz. Ben şunu gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Hastaneye iyi olsun diye yavrusunu götürmüş canı yanan bir adam çok sevdiği evladına elleriyle şifa dağıtacak bunun için biraz müsaade et şunu bir muayene edeyim diyen hekime orada ki ona yardımcı olan sağlık personeline nasıl öfkelenir onun üzerine hücum eder ona şiddet tatbik eder ben bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Benim mantığım da almıyor vicdanım da almıyor. Yani benim ciğer paremi hayata tutturmak için uğraşıyor hekim, öbür yandan baba veya akrabalardan biri öfkeleniyor ondan sonra hücum ediyor. Senin evladına sen onun elini kırarsan sen ona şiddet uygularsan kim şifa verecek. Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Onun için buradan hakim ve savcılarımıza da büyük görevler düştüğünü ifade etmek isterim. Zira bu kanunları biz ne yazarsak yazalım sonuçta kanun uygulayıcının kararına kalıyor.
Yargı görevi yapanların yorumu içtihatı oluşturuyor. Bu içtihatların doğru olması son derece önemli. Kararları verirken de merhamet değil adaleti esas almak lazım. Eğer bir demin gördük yansıda hekimlerimize uygulanan şiddeti böylesi bir halde gelmiş. Sağlık hizmetleri temel kanununda bunu tutuklama nedeni sayılan hallerden olacağı yazmış ama buna rağmen efendim hemen ifadesini alıp bırakıyorsa ben ne diyebilirim. Takdir onun ama biz ancak eleştirebiliriz. Hepimize çok iş düşüyor. Çünkü aşağıda görev yapan hakim ve savcılar kanuna göre rota tayin ediyor ama Yargıtay’a göre esas rotayı oradan çiziyorlar. Birkaç böyle içtihatta bunlara dikkat çekerse Yargıtay’ımız ben eminim ki aşağıdaki aksaklıkların önemli bir kısmı bu içtihatlar çerçevesinde yeni bir düzene kavuşacaktır. Her bir hekimimizin ve sağlık çalışanımızın 14 Mart Tıp bayramını gönülden tebrik ediyorum.'' dedi.