Lise öğrencisi idim 2000'lerin başında.

Öğretmenlerimiz tamdı.

Bence o dönem için bu bir şanstı.

Zira epey fazlaydı öğretmen açığı.

Öğretmenlerimizden duyardık öğretmenlerin hemen atandığını. Sınav mınav yok tabii.

Hatta işletme, ziraat mezunlarının bile öğretmen olduğunu işittik.

O dönem takıldığım internet kafenin sahibi şöyle diyordu: "Ben de öğretmendim. Ziraat mezunuyum. MEB kadrosuna atandım. Birkaç yıl öğretmenlik yaptım. Sıkıldım. Sonra öğretmenlikten ayrıldım. Bu işe başladım."

Elbette insan şaşırıyor.

Yıllar yıllar geçti ve öğretmenlik bölümleri  açılan üniversitelere paralel olarak çoğalmaya başladı.

Çoğaldı, çoğaldı, çoğaldı. Önü alınamadı. 

Nasıl alınsın ki... Bir tarafta illerin ileri gelenleri... Üniversite açın ilimize, dayatması...  İllerin ekonomisi... Diğer tarafta gençlerin istismara maruz hayalleri... Hayallere ellerini ovuşturan esnafı ve kafesi... Siyasiler ise pusuda bekleyerek seçim arifesini tasarlayanı... 

Neyse... 

Artık öğretmenlik mezunları sınavla atanacaktı.

Ecevit hükümetinin bir armağanıydı.

Yine öğretmen açığı gündemdi TV kanallarında.

Öğretmensiz çok okul vardı.

Tayyip Erdoğan hükümetleri çok öğretmen atadı.

Yiğidi öldür hakkını ver abisi.

Gelgelelim, planlama zafiyeti had safhadaydı.

Varsa yoksa siyasi kaygı... Siyasi kaygının üzerinde ne olabilir ki! Seçimlerde halk el üstünde akabinde siyasiler kendi aralarında el ele, ele gelmez halkın hiçbirine. Seçim düzleminde en ağır safha... Seçim ertesi çarşamba...

Neyse...

Mezun öğretmen sayısı, norm kadro sayısı, atanan öğretmen sayısı hiçbir zaman üçü bir arada düşünülmedi.

Üçü bir arada keyifti siyaset için.

Hayatlar ve hayaller üzerinde oynanan keyfiyet içeriyordu yukarıdaki üçü bir arada.

Oyna babam oyna... Çocuklar gibi... Gençlerin hayalleri yıkılacak ama... Amannn, olsun!

Öyle olunca ölçü ve denge hak getire...

Gelecek, güne yeniliyordu.

Hem de göz göre göre...

Halbuki öngörerek hareket etmek bu kadar zor değildi.

Siyaset günü ve kendini kurtardı.

Halkın çocukları kurbandı.

Lakin halkın çocuklarından bazıları atandıkça bayram ediyordu.

TV ekranlarını bu bayram havası süslüyordu.

Acı değil sevinç gözdeydi.

Neyse...

Atamalar, sınava bağlandıktan sonra belli branşlarda iyi öğretmen atandı.

KPSS puanı geçerliydi.

Bilahare atamalar seçime endekslendi.

4-C, 4-B statüleri başına sarıldı öğretmenin.

Kaldırıldı ve geri getirildi.

4-B kaldı, 4-C'yi anımsayan yok şimdi.

Hüseyin Çelik'in imzası idi.

Yusuf Tekin de Hüseyin Çelik yoluna girmedi mi?

Neyse... 

Öğretmen kadroları giderek doluyordu.

İl içi ve il dışı hatta ve hatta özür atamaları bile zorlaşmaya yüz tuttu.

KPSS 'ye alan sınavı çomağı sokuldu.

Herkes atanmayacak idi.

Her öğretmenlik mezunu öğretmen olmasın idi.

Gitsin kendisine iş bulsundu.

Bu seslere kulak verildi.

Öğretmenlik mezunları soluğu A-101 ve BİM'de aldı.

Nereden nereye idi bunun adı.

2000'lerin başı...

Ve plansızlık kaynaklı sonrası...

Ataması olan kurtuldu, olan gelecek nesillere oldu.

Siyasiler zaten Üsküdar'ı geçti.

Ah ülkem insanı ah!

Her seferinde kabak senin başına patladı.

Ecri siyasilere, ceremesi sana kaldı.

Mülakatlar ve akademi şimdi cabası...

Ve dün ülkeyi böler gibi böldü Resmi Gazete’deki bir yönetmelik maddesi:

Öğretmen olmak için yüzde 50 sınav, yüzde 50 mülakat ey ahali!

Bu iş niye zorlaştı?

Nihai noktada öğretmenlik bölümü öğretmen olmak için okunmayacaktı.

Oysaki yıllar yıllar önce bir ziraat mühendisi öğretmen olmak için okumamış fakat öğretmen olmamış mıydı?

ATAMALARDA SON DURUM:

Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı...

Saygılar...

Yusuf SEVİNGEN

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.