Söylemlerin eylemlere galebe çaldığı bu dönemde; kulaklar ziyadesiyle vatan, millet, bayrak kavramlarıyla dolup taşıyor. Yüreklere serpiştirilen birkaç iyilik tohumu siyasetin gölgesinde, çıkarcıların çöllerinde sararıp soluyor. Hiç kimsenin ders almaya niyeti yok! Anadolu çocukları, ey güzel evlatlar, bir tutam kır çiçekleri gibi elden ele gönülden gönüle savrulup gidiyor. Bu ülkenin öz mayası, mihenk taşları, adaletin temsilcileri, bir lokma bir hırka ile geçimin temsilcileri memleket çocukları… Didine didine tüm adaletsizliklere meydan okuyarak yükseliyor kendi hayal kurgularının yer aldığı geleceğe… Ahh bu köy can evlatlar! Dirsek çürütüp göz nuru akıtarak taşıyorlar kendilerini mesleğinin tam ortasına ve yönetim kademelerine… Çıkar ilişkilerinin, hırsızlığın, ötekileştirmenin, adaletsizliğin kol gezdiği, sırtlanlar sofrasında haram ile helal arasındaki keskin kılıçtan ibaret köprünün üstünde yürümeye çalışan memleketimin güzel çocukları… Coğrafyası gibi cömert kır çiçekleri, Bozkırın Tezeneleri! Vatan deyince kalan her şeyi teferruat kabul eden can parçaları vatan çocukları… Üreten, biriktiren, paylaşan yüz yıl, bin yıl öncesinden belirlenen vizyonun peşinde; bıkmadan, usanmadan, yorulmadan koşturan Anadolu’nun bağrından yetişen göz bebeği evlatlar… Bir dağ köyünden, bir küçük kasabadan ya da şehrin kenar mahallelerinden işine dört elle sarılmış, aşına emeğine haram katmamış Anadolu çocukları, Mezopotamya çocukları… Bütün güzel çalışmaların temsilcisi, ülkenin namuslu bekçileri çamurlu yolların güzel çocukları yenik düşüyor bir grup burjuvanın çıkarlarına… Liderine sevdalı yürekler, Onun etrafında çelik zırh oluşturmuş çıkarcıların entrika dolu oyunlarında kaybolup gidiyor. Hak arama merkezleri haksızlığın nirvanalarına yol almışken savruluyorlar kendi içinde hüzün kokan dağlarına… Onca birikmiş tecrübe, yapılan onca güzel çalışma ve bunların karşılığı olarak takdim edilmiş onlarca özel belge… Hepsi boş, hepsi iç edilmiş, yok sayılmış…
Ya darbe girişimi, ya da iktidar değişikliği çıkarcılar için fırsatların en büyüğü... Üstü çizilecek, altı oyulacak, kin ve nefretin yürekleri kuşattığı sözüm ona insan görünümlü zatların sahnede başrol oynadığı dönemlerde harcanıyor duyguların en samimi hali… Ve bütün güzel gayretler, ülkenin muasır medeniyetler seviyesinin ötesinde bir hayatı yaşamanın hayali baltalanıyor ulu orta. Köy çocukları, edebi terbiye ile çekiliveriyor kendi kabuklarına, kendi topraklarına… Alınları secdede, yürekleri kıblede, dilleri duada hüzün yüklü gönüllerin sahibi etiketsiz, katıksız köy çocukları… Hayatı boyunca ona buna payanda olmamış, görev takdir edildiğinde hakkını vere vere yüzünü ak etmiş bu güzel Anadolu çocuklarını bir çırpıda toplumun dışına iterek ötekileştiriyor; çıkarcı, fırıldak, dümenci toplumun yüz karaları. Daha acısı ise buna göz yuman siyasetçilerin ve sivil toplum örgütlerinin aymaz tavırları... Tüm olup bitenlerin neticesi olarak bu çıkarcı azınlığın çoğunluğa galebe çaldığı, nicelik kavramının nitelik kavramını iç ettiği bir dönemin yaşanmasını kaçınılmaz kılıyor. Değerler eğitiminin dillere pelesenk olduğu ama uygulamada hayat bulmadığı, çocukların saygı kavramından bi-haber olduğu, öğretmenin toplum nezdindeki duruşunun yeknesak edildiği, yönetici seçimlerinin etiketle yapıldığı bu sığ devrin son bulması er ya da geç gerçekleşecek. Ama çok üzücü olan mazlumun korunması adına zalimin zehirli çıkar oklarını yine mazluma zerk ediliyor.
Eğitim hiç kimsenin, hiçbir grubun tekeline bırakılacak, hoyratça kullanılabilecek bir mecra değildir. Eğitim; yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etmek demektir. Ülkeleri; müreffeh yaşam alanlarına taşıyacak, istikbalini garanti altına alacak olan eğitim örnek davranışlarla söyleme dönüştürme sanatıdır. Yoksa söylemin eylemle destelenmediği bir alan değildir. Ülkemizde son yıllarda eğitim öğretim faaliyetleri sürekli bakan değişimleri neticesinde bir sistem halinde yeni nesle sunulamıyor. Her gelen bakan, önce ekibini sonra da bir önceki dönemin uygulamalarını değiştirme cihetine gidiyor. Hal böyle olunca da üzerine siyaset gölgesi düşmüş ebeveynlerin nitelikten yoksun nicelik deryasında kalmalarına zemin hazırlanıyor. Eğitim paydaşlarını bir küme etrafında toplanmak gerekirse merkeze öğretmeni almak zorundayız. Onun hemen yanı başına öğrencileri ve halkanın en dışında da velilerimizi görmek gerekir. Aksi takdirde merkeze oturan veliler; öğretmenleri çocuklarının emir eri, kendilerinin ise yaveri zannediyor. Buna çanak tutan, zemin hazırlayan her türlü yapılanmaların nihayete erdirilmesi Devletimizin yönetiminde bulunan hükümetlerin birinci derece görevi olmalıdır.
Dün 31 Mart 2024 Pazar günü idi. Ülke genelinde yerel seçimler yapıldı. Benim okulumda da bu seçimler yaklaşık 2500 seçmenin katılımı ile yedi salonda gerçekleşti. Seçim öncesi, sınıfların tertip düzenleri, okulun baştan aşağı temizlenmesi, tuvaletlere sıvı deterjanların, havlu kâğıt ruloların yerleştirilmesi tamamlandı. Mutfak, emniyet güçlerimizin kıymetli evlatlarına, özel durumu olan salon başkan ve üyelerinin kullanımına açıldı. Heyecanı yüksek seçim başladı. Bina sorumlusu olarak her yarım saatte bir birimleri kontrol etmek için tüm okulumu gezdim. Özellikle vatandaşlar tarafından kullanılan tuvaletler insan olma onuruna yaraşmayacak kadar pis kullanılmıştı. Her defasında okul çalışanlarımızı uyararak temiz kalmalarını sağlamaya çalıştık. Ancak ikindi namazı için abdest almaya gittiğim lavaboda sigara içen bir vatandaşla karşılaşınca bütün enerjimi kaybettim. Biraz sitem edince özür dileyerek çıktı vatandaş oradan. Bu ne aymazlıktır. Bu ne saygısızlıktır. Burası Devlet-i Alinin kurumudur, okuludur. Çocuklarımız burada talim terbiye görmektedir. Hayatımda şahit olmak istemediğim gerçekten atalarımızın “ inek bağlasan durmaz” diye tarif ettikleri mekâna çevirdiler koskoca okulu. Ve bugün 01 Nisan 2024. Üç elemanla okulu temizlemeye çalışıyoruz. Bu okulda her gün 500 öğrenci eğitim öğretim faaliyeti içinde buluyor ve tüm birimlerini kullanıyor binanın. Bu kadar pislik oluşmuyor. Bu seçim heyecanı değil! Bu olsa olsa egoların tatmini, güç sarhoşluğu, cehaletin insan sıfatına girmiş hali… Bu sebeple diyoruz ki, çocuğu bırak anne babaya bak. Eğitimcileri eğitimin merkezinden alır yerine velileri yerleştirirseniz bunu da bir oy uğruna yaparsanız yakın zamanda daha büyük sorunsallar bizi bekliyor demektir. Zira eğitim disiplinler bütünüdür. Herkesin rolü açıkça yazılmıştır. Tanımları yapılmıştır. Japonya, Kore, Finlandiya başta olmak üzere eğitimde çığır açmış ülkeleri örmek göstermek, geçmişi Selçuklu, Osmanlı olan bir nesle yakışmıyor. Lakin 21.yüzyılın veli profili sıkıntılı bir hal almaya devam ediyor. Tez zamanda eğitimin paydaşlarının kendi mecralarına çekilmesi dileğiyle…
İrfan ERTAV
Yazar
İnstagram: @yazar.irfan_ertav
Facebook: Uzman Muallim
G-mail:[email protected]