Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Raporumuzda, Türkiye’de okul öncesi din ve ahlak eğitimi politikalarına yönelik üç model önerisi bulunmaktadır. Bu modellerin ilki, ‘Din ve Ahlak Eğitimi’ modelidir. Bu modelde, uzun yıllardır ilk ve ortaöğretimde uygulanan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi müstakil bir ders olarak okul öncesi eğitimin bir parçası hâline getirilebilir. Böylelikle uzun uygulama deneyimine sahip ve kapsamının neler olduğu hususunda tecrübe kazanılan bu ders okul öncesi çocuğun duygusal ve bilişsel açıdan gelişimine uyarlanarak okul öncesi programa dâhil edilebilir. İkincisi, ‘Çoğulcu/Tercihli Din ve Ahlak Eğitimi’ modelidir. Bu model, okul öncesi eğitim kurumlarına iki seçenek sunmaktadır. Bu seçeneğin ilki ‘okul öncesi ahlak eğitimi’dir. Bu derste çocuklara dinî referansı önceleyen bir ahlak eğitimi önerilmektedir. İkinci seçenek ise ‘okul öncesi din/İslam eğitimi’ modelidir. Burada İslam dini ve değerleri öğretisinin eğitim konusu yapılması esastır. Şüphesiz soyut dinî konular okul öncesi dönemin gelişim seviyesine uyarlanarak ve/veya daha somut konular bu konuda geliştirilen pedagojik yaklaşımlardan yararlanarak öğretim konusu yapılacaktır. Bu modele göre okul öncesi ahlak eğitimi seçeneğinin resmî okul öncesi eğitim kurumlarında ve isteyen özel okullarda uygulanması önerilmektedir. Okul öncesi İslam/din eğitimi modelinin ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nca 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarının okul öncesi eğitim formatına dönüşmüş şeklinde uygulanması önerilmektedir. Bu modeli, isteyen özel okullar da uygulayabilir. Üçüncü model, ‘Değerler Eğitimi’ modelidir. Mevcut okul öncesi eğitim programında ilk ve ortaöğretimle kıyaslandığı takdirde değerler eğitimine özel bir atıfta bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Değerler eğitimi modeli ile okul öncesi programın içerisinde değerler eğitimine ayrı bir alan olarak yer verilmesi önerilmektedir. Böylelikle okul öncesi pedagojisine uygun bir şekilde hangi değerlerin öncelikli olarak eğitim konusu yapılacağı ve değerler gerekçelendirilirken kullanılacak referanslar konusu açıklığa kavuşmuş olacaktır.” dedi.
Türkiye'de Okul Öncesi Din ve Ahlak Eğitimi Raporu
Bu rapor okul öncesi eğitimle ilgili genel anlamdaki gelişmeleri inceledikten sonra dünyadaki okul öncesi din ve ahlak eğitimine yönelik ülke örneklerini, eğitim yaklaşımlarını ortaya koymakta ve Türkiye’de okul öncesi din eğitimine yönelik olumsuz algının oluşmasına yönelik görüşleri bilimsel açıdan değerlendirmektedir. Bu değerlendirmeler ışığında Türkiye’de okul öncesi din ve ahlak eğitiminin imkânını tartışarak bu konuda yeni eğitim politikası geliştirilmesine yönelik öneriler sunmaktadır. Bu rapor, konuyla ilgili literatür analiz ve değerlendirmesine dayalı teorik bir çalışmadır.
Rapor, giriş ve sonuç hariç beş bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde, raporun ilerleyen bölümlerindeki konuların ve değerlendirmelerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak amacıyla okul öncesi eğitim kavramı ve önemi, dünyadaki gelişimi, ülkemizdeki tarihsel gelişimi, hukuki dayanakları, okul öncesi öğretmen yetiştirme, okul öncesine erişim ve okul öncesi eğitim programları konusunda temel bilgiler verilmiştir. Modern eğitime paralel olarak erken çocukluk dönemi eğitiminin kişinin farklı alanlarda gelişimi için hayati öneme sahip olduğu görülmektedir. Bu nedenle 1960’lı yıllardan itibaren son yıllarda dünyada okul öncesi eğitime yapılan yatırımların oranı giderek artmaktadır. Okul öncesi eğitime erişim ve eğitimin niteliğinin artması için çalışmalar yapılmaktadır. 2018 yılı itibarıyla OECD ülkelerinde 3-5 yaş arası okul öncesi eğitime erişim oranı ortalaması %87’ye ulaşmıştır.
Türkiye’de ise son yıllarda okul öncesi eğitime erişim konusundaki ümit veren gayretlere rağmen bu yaş grubunda okullaşma oranı %43 civarındadır ve bu oran ile OECD ülkeleri arasında son sıradadır. Üniversite düzeyi dahil diğer eğitim kademelerinde nicel açıdan hızlı mesafe alan Türkiye’nin okul öncesi eğitime erişimde de alması gereken ciddi bir mesafe bulunmaktadır.
Türkiye’de 2019-2020 öğretim yılı özel okul öncesi kurumlardaki öğrencilerin oranı %17,7 düzeyindedir. Aynı tarihteki genel eğitim içerisinde özel okullarda okuyan öğrencilerin oranın %8,8 olduğu dikkate alındığında özel sektörün okul öncesi kurumlarındaki payının genel eğitime göre iki kat daha fazla olduğu görülecektir. 2010 yılında toplam okul öncesinde görev yapan öğretmen sayısı 48.330 iken bu rakam yıllara bağlı olarak istikrarlı bir şekilde artış göstererek 2019 yılında 98.835 ulaşmıştır. Diğer bir ifade ile on yıl içerisinde istihdam edilen öğretmen sayısı iki katına çıkmıştır. Türkiye’de toplam Eğitim Fakültesi sayısı 96 olup bu fakültelerin 78’inde Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı” bulunmaktadır. 2019-2020 öğretim yılında okul öncesi öğretmenliğindeki toplam öğrenci sayısı ise 27.103’tür.
İkinci bölümde, Türkiye’nin yakın ilişkiler içerisinde olduğu üç Avrupa ülkesinde okul öncesi eğitim ve bu dönemde din ve ahlak eğitimi ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Bu kapsamda seçilen örnek ülkeler; Belçika, İngiltere ve Almanya’dır. Belçika ve Almanya’da din dersi ilkokulların ilk sınıfından itibaren eğitim sistemi içerisinde anayasal referansı olan bir derstir. Okullarda din dersi mezheplerin ve dini grupların inançlarına göre ayrı ders şeklinde yer verilmektedir. Okullarda mezhebe bağlı din dersini tercih etmeyen öğrencilerin seküler ahlak dersine alması gerekmektedir. İngiltere’de ise okullarda din dersi devlet okullarında bütün öğrencilerin katılması gereken zorunlu dersler arasında yer almaktadır. Ancak bu ders bir din veya mezhebe bağlı olmayan ve farklı inanç gruplarını kapsayan çoğulcu bir içeriğe sahiptir. Her üç ülkede de okul öncesi devlet okullarında din dersine doğrudan yer verilmediği anlaşılmaktadır. Ancak okul öncesi eğitim sahasında kilise ve dini kurumlarının ilk ve ortaöğretim kurumlarına göre payı oldukça yüksektir. Bu oran Belçika’da %40, Almanya ve İngiltere’de %70’ler civarındadır. Kilise veya dini kurumlara bağlı bu okul öncesi eğitim kurumlarında din eğitimi okulu işleten kilisenin benimsediği inançla uyumlu bir şekilde verilmektedir.
Üçüncü bölümde, dünyada okul öncesi için geliştirilen seçili din eğitimi yaklaşımları incelenmektedir. Okul öncesi eğitimde yaygın olarak kullanılan Montessoria ve Waldorf yaklaşımlarının çocukların genel eğitimine yönelik tasavvur, uygulama ve metodun yanı sıra din eğitiminin bu yaş grubuna nasıl verileceğine yönelik öneri ve yaklaşımları da bulunmaktadır. Montessoria, Katolik dini geleneğinden gelen birisi olarak “Çocukların Kilisesi” adını taşıyan okul öncesi din eğitimi yaklaşımını geliştirmiştir. 1952’de Montessoria’nın ölümünden sonra onun yorumcularından Sofia Cavaletti Hz. İsa’nın Öğretileri (Catechesis of Good Shepherd) din eğitimi yaklaşımını ortaya koymuştur.
Montessoria’nın kilise merkezli yaklaşımının pedagoji ve içerik olarak zenginleştirilmiş şeklidir. Bu ekolün diğer bir yorumcusu olan Jerome Berryman tarafından günümüz erken çocukluk din eğitiminde etkin yaklaşımlarından biri olan İlahi Oyun (Godly Play) modeli geliştirilmiştir. Bu yaklaşım din diline ayrı bir önem vermekte ve hayal gücünün gelişimi ile din arasında ilişki kurulmasını savunmaktadır.
Okul öncesi eğitim yaklaşımlarından bir diğeri olan Waldorf yaklaşımı ise 1919 yılında Rudolf Steiner tarafından geliştirilmiştir. Bu yaklaşımın isteyen okullara uygulaması için bir din ve ahlak eğitimi modeli önermektedir. Steiner, din ve ahlak eğitimini bir bütün olarak ele almaktadır. Din bilgisinin din olmadığını söyleyen Steiner esas olanın ahlaki ve dini duyguların doğru bir şekilde duygu dünyasında yaşanması olduğunu ifade etmektedir. Eğitimde hayal gücünün gelişimine ve hikayeler yoluyla din eğitimine vurgu yapmaktadır.
İngiltere’de ise 1987-1993 arası Birmingham Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyeleri tarafından “Gift to Child” adı verilen ve 3-11 yaş arası çocukları kapsayan bir din eğitimi yaklaşımı geliştirilmiştir. Devlet okullarında rahatça uygulanabilecek çoğulcu bir anlayışla hazırlanan bu yaklaşım tematik bir din eğitimini öngörmektedir. Yahudilik, Hrisitiyanlık, İslam, Hinduizm ve Sihizm dinlerinden belirli temalar seçilerek bunların çocuklara nasıl etkin bir şekilde öğretileceğini ortaya koymaktadır.
Bu konuların sınıf ortamında nasıl uygulanacağını gösteren kılavuz ve seçilen konularla ilgili geliştirilmiş ders materyallerini de içermektedir. Ayrıca Amerika Birleşik Devletlerindeki Müslümanların kurduğu IQRA Vakfı tarafından 1993 yılında “Iqra Okul Öncesi İslam Eğitimi Programı” geliştirilmiştir. Bu anlayışın felsefesini klasik medrese eğitimi ile modern eğitimi sentezlemeye çalışan bütünleştirici eğitim programı oluşturmaktadır. Günümüzde bu program Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Güney Asya’daki birçok İslam okulunda uygulanmaktadır.
Dördüncü bölümde, Türkiye’de ilkokul öncesi din eğitimi uygulamasını, Diyanet 4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursu incelenmektedir. 2011 yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığınca açılan Yaz Kur’an Kurslarına katılım için ilkokulu bitirme şartı kaldırılmıştır. Bu gelişme sonucu 2013 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “4-6 Yaş Kur’an Kursları” açılmaya başlanmıştır. Pilot uygulama sonrası 2014-2015 öğretim yılında 15.265 olan 4-6 Yaş Kur’an kursu öğrenci sayıları her yıl olağanüstü denebilecek sayıda artmış ve 2019 yılı sonuna doğru sayı 150 binlere ulaşmıştır. Türkiye’de halkın yüksek talebi bizlere bu okul öncesi din eğitimine ihtiyacın olduğunun en somut göstergelerinden biri olarak düşünülebilir.
4-6 yaş grubu Kuran kursları öğrencilerin düzeylerine uygun olarak Kuran okuma becerisini kazandırma, temel dini bilgileri öğretme ve İslam dininin temel değerlerini benimsetmeye dönük çocuğu dini ve ahlaki açıdan geliştirmeyi hedeflemektedir.
2013 yılında ilk olarak hazırlanan Diyanet 4-6 yaş grubu Kur’an kursu öğretim programı Kur’an-ı Kerim ve Dini Bilgiler öğrenme alanı kazanımlarında ağırlıklı olarak bilişsel gelişimi esas almıştır. Bu yaş grubundaki çocuklar için daha önemli olan duyussal ve psiko-motor alanlarına daha fazla yer verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Programın uygulamasından gelen geri dönütler ve bilimsel eleştiriler neticesinde 2018 yılında 4-6 yaş grubu Kur’an kursu öğretim programı güncellenmiştir. Öğretim programının kısa sürede güncellenmesi önemli ve olumlu yönde bir gelişmedir.
2015-2016 Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) istatistiklerine göre 4-6 yaş grubu Kur’an Kursları “Toplum Temelli Kurumlar” kategorisine girmiştir. Bu gelişme ise bu kursları okul öncesi eğitim kapsamında resmen değerlendirmenin ilk işareti sayılabilir.
İsimlendirme ve fonksiyon açısından bu kursların mevcut uygulamada olduğu gibi Kur’an Kursu eğitim felsefesinin bir devamı mı yoksa okul öncesi eğitimin din eğitimi boyutuna evrilecek bir model mi olacağı konusu tartışılması gereken bir husustur.
4-6 yaş grubu Kur’an Kurslarında görev yapan öğreticilerin yeterliliklerinin geliştirilmesi üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. 2013 yılında bu kurslar eğitim faaliyetine başladığı zaman okul öncesi din eğitimi konusunda eğitilen bir öğretmenlik alanı yoktu. Bu kurslara öğretici temin etmek için mevcut sistem içerisindeki imkanlardan yola çıkılarak çözüm üretilmiştir. İlahiyat Önlisans ve İlahiyat Fakültesi mezunu Kur’an Kursu kadrolu ve sözleşmeli personelinden 2017 yılına kadar 296 saatlik Çocuk Gelişimi ve Eğitim Alanında Uzaktan eğitim alanlar bu kurslarda görevlendirilmiştir. 2017 sonrası ise MEB Hayat Boyu Öğretim Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokol çerçevesinde “Çocuk Gelişimi ve Eğitim” konusunda sertifika veya kurs bitirme belgesi alanlar okul öncesi Kur’an kurslarında görevlendirilmektedir. 2019 yılsonu itibarıyla 3166’sı kadrolu, 3144’ü sözleşmeli ve 2729’u da geçici olmak üzere toplam 9.039 öğretici görev yapmıştır.
Beşinci bölümde ise, özellikle Türkiye bağlamında okul öncesi din ve ahlak eğitimi gündeme geldiğinde temel konu başlığı olan bu kademede din ve ahlak eğitiminin din özgürlüğü ile uyuşup uyuşmadığı, çocuğun bilişsel gelişimine uygunluğu, bu alanda yeterli akademik birikimin olup olmadığı ve halkın bu alana yönelimi bilimsel açıdan değerlendirilmiştir.
Cumhuriyet dönemi boyunca okullarda din öğretiminin varlığı ve niteliği tartışma konusu olmuştur. Geçmişte din dersinin varlığı ve neliği konusundaki eleştiri gerekçeleri ise günümüzden farklıdır. Geçmiş tartışmalar incelendiğinde laiklik, bilimsel anlayış ve Atatürkçülükle bağdaşmayacağı iddiaları üzerinden yapılırken günümüzde insan hakları, din özgürlüğü, çoğulculuk gibi argümanlar üzerinden yapılmaktadır.
Avrupa ülkelerinde Fransa, Makedonya ve Arnavutluk istisna olmak üzere diğer ülkelerin tamamında okullarda seçmeli ve zorunlu olarak müstakil bir din dersinin var olduğunu görmekteyiz. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)’nün 2002 yılında dünyada eğitim konusunda yaptığı araştırmaya cevap veren 142 ülkeden 73’ünde okullarda din dersinin olduğu görülmektedir. Bu araştırmaya göre okullarda din dersine yer veren ülkelerin tamamına yakını Müslüman veya Hristiyan nüfusa sahip ülkelerdir. Uluslararası kuruluşların raporları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve akademik çevrelerdeki literatür incelendiğinde okullarda din öğretimi konusunda hakim düşünceyi şöyle özetlemek mümkündür:
Okullarda din öğretimine yer verilmelidir. Ancak din öğretimi insan hakları ve demokrasi söylemi ile uyumlu olmalıdır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Toledo Okullarda Din Hakkında Öğrenme Raporunda ve AİHM kararlarında devlet okullarında din dersinin verilme kademesi hakkında bir öneri ve kısıtlama içeren bir değerlendirme mevcut değildir.
Erken çocukluk dönemi din ve ahlak eğitimi verecek öğreticilerin niteliklerini artıracak bir gelişmeden de bahsedelim. Şu ana kadar Yüksek Öğretim Kurumu tarafından İnönü Üniversitesi, 29 Mayıs Üniversitesi ve Hitit Üniversitesine bağlı “Erken Çocuklukta Ahlak ve Değerler Eğitimi” tezsiz yüksek lisans programını onaylanmıştır.
Erken çocukluk döneminde din eğitimi verilmesine olumsuz bakan düşünce temelde iki kaynaktan beslenmektedir. İlki, J. J. Rousseau’nun din eğitimi ile ilgili görüşleridir. Rousseau çocuğa on beş yaşına kadar din eğitiminin verilmemesi gerektiği düşüncesini savunmaktadır. İkincisi ise, bilişsel gelişim psikolojisi kapsamında yapılan deneysel araştırma sonuçlarını referans göstererek erken yaşların din ve ahlak eğitimi açısından uygun bir dönem olmadığı düşüncesidir. Rousseau’nun görüşleri konuya felsefi açıdan bir bakış olup gelişim teorileri açısından bu söylemi destekleyecek bilimsel bir veri söz konusu değildir. Bilişsel gelişim teorilerini dini alana uygulayan Goldman ve Elkind, erken çocukluk, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde din eğitiminin bilişsel gelişimle uyumlu olmak koşuluyla verilebileceğini savunmaktadır. Dünyaca ünlü dinler tarihçisi Otto, kutsallığın ister rasyonel isterse irrasyonel olsun kompleks bir şekilde insanda a priori olarak bulunduğunu iddia etmektedir.
Ona göre herkes aynı düzeyde olmasa da insan doğuştan zihinsel tahayyülünün en derin yapısından gelen dini bir bilinç ve farkındalığa sahiptir. Bilimsel araştırmalar ve çevremizde yaptığımız gözlemler bizlere ailelerin dini mensubiyeti ne olursa olsun erken çocukluk döneminden itibaren çocukların dini kavramlar hakkında konuştukları, fikir yürüttükleri ve sorular sorduklarını göstermektedir. Çocukların her alanda olduğu gibi dini konulara da merakının yüksek olduğu dönemde dini alandaki sorularını bilişsel açıdan soyut işlemler dönemine erişmedikleri gerekçesiyle cevapsız bırakmak ne derece pedagojiktir ve çocuğun gelişimine uygundur? Sorulara cevap verilmesinin aileye bırakılması mümkünse de bu bilimsel açıdan okul öncesi öğretmenin cevap vermesinden daha isabetli bir tercih midir? Şeklindeki soruların çocuğun yüksek yararı gözetilerek cevaplandırılması gerekmektedir.
Okul öncesi din ve ahlak eğitimine yönelik itirazlardan birisi de Türkiye’de okul öncesi din eğitimi konusunda gerekli akademik birikimin olmadığına yöneliktir. Aslında bu iddialar doğruya oldukça yakın ancak eksiktir. Türkiye’de okul öncesi din eğitimini farklı boyutlarıyla inceleyen akademik çalışmalar son derece sınırlıdır. Eğitim uygulamalı bir sosyal bilimdir. Bu nedenle bir ülkede okul öncesi din eğitimi örgün eğitim içerisinde yoksa bu sahada akademik birikiminde olmaması anlaşılabilir bir durumdur. Son yıllarda ülkemizde bu alanda akademik çalışmalarda kayda değer artış söz konusudur. Ayrıca okul öncesi din ve ahlak eğitimi konusunda dünyada zengin bir literatürün olduğunu söyleyebiliriz.
Veliler ve okul öncesi öğretmenlerin din eğitimine yönelik yaklaşımlarını belirlemeye yönelik literatürde tespit edilen ve 2006 yılında gerçekleştirilen tek anket çalışmasına göre okul öncesi eğitimde değerler eğitimine öğretmenler ve veliler %96 gibi çok yüksek düzeyde ihtiyaç duyulduğu görüşündedir. Din eğitimine ise veliler %90 oranında ihtiyaç duyarken bu oran okul öncesi öğretmenlerde %79’dur.
Sonuçta, bu raporun okul öncesi din ve ahlak eğitimini farklı açılardan ele alan içeriği bizlere Türkiye’de okul öncesi eğitime dini ve ahlaki gelişime yönelik bir boyut eklemenin imkân dâhilinde olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede Türkiye’de okul öncesi din ve ahlak eğitimi politikalarına yönelik üç model önerisine yer verilmektedir. Bu modellerin ilki, “Din ve Ahlak Eğitimi Modeli” dir. Bu modelde uzun yıllardır ilk ve ortaöğretimde uygulanan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin müstakil bir ders olarak okul öncesi eğitimin bir parçası haline getirilebilir. Böylelikle uzun uygulama deneyimine sahip ve kapsamının neler olduğu hususunda tecrübe kazanılan bu ders okul öncesi çocuğun duygusal ve bilişsel açıdan gelişimine uyarlanarak okul öncesi programa dahil edilebilir.
İkincisi ise “Çoğulcu/Tercihli Din ve Ahlak Eğitimi” modelidir. Bu model okul öncesi eğitim kurumlarına iki seçenek sunmaktadır. Bu seçeneğin ilki “okul öncesi ahlak eğitimi”dir. Bu derste çocuklara dini referansı önceleyen bir ahlak eğitimi önerilmektedir. İkinci seçenek ise “okul öncesi din/İslam eğitimi” modelidir. Burada İslam dini ve değerleri öğretisinin eğitim konusu yapılması esastır. Şüphesiz soyut dini konular okul öncesi dönemin gelişim seviyesine uyarlanarak ve/veya daha somut konular bu konuda geliştirilen pedagojik yaklaşımlardan yararlanarak öğretim konusu yapılacaktır. Bu modele göre okul öncesi ahlak eğitimi seçeneğinin Milli Eğitim Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi resmi okul öncesi eğitim kurumlarında ve isteyen özel okullarda uygulanması önerilmektedir. Okul öncesi İslam/din eğitimi modelinin ise Diyanet İşleri Başkanlığınca 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarının okul öncesi eğitim formatına dönüşmüş şeklinde uygulanması önerilmektedir. Bu modeli isteyen özel okullarda uygulayabilir.
Üçüncü model de “Değerler Eğitimi Modeli”dir. Mevcut okul öncesi eğitim programında ilk ve ortaöğretimle kıyaslandığı takdirde değerler eğitimine özel bir atıfta bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Değerler eğitimi modeli ile okul öncesi programın içerisinde değerler eğitimine ayrı bir alan olarak yer verilmesi önerilmektedir. Böylelikle okul öncesi pedagojisine uygun bir şekilde hangi değerlerin öncelikli olarak eğitim konusu yapılacağı ve değerler gerekçelendirilirken kullanılacak referanslar konusu açıklığa kavuşmuş olacaktır.
Sonuç bölümünde bu üç modelin avantaj ve dejavantajları üzerine Türkiye’nin mevcut eğitim uygulaması ve dünyadaki benzer örnekleri göz önüne alınarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Ayrıca bu üç modele göre bu ders veya gelişim alanına göre okul öncesi öğretmenin mi yoksa Din Kültürü Ahlak Bilgisi (DKAB) öğretmenin mi vermesi gerektiğine yönelik öneriler sunulmuştur.
https://www.ebs.org.tr/ebs_files/files/yayinlarimiz2021/Turkiyede_Okul_Oncesi_Din_ve_Ahlak_Egitimi.pdf