Geçen haftadan devam..
Geçen hafta 'Asiye" metaforundan hareket ederek eğitimin açmazlarını ele almıştık.
Bu hafta ise tedavi için önerilerimiz nelerdir?
Haydi gelin beraber satırların üzerinde gezinelim.
Ortadoğu coğrafyasında gezindiğimiz satırlardan bahsetmiyorum, onlar kanlı oluyor.
Edebi satırlar, edebi dizeler edepsizlere belki de en güzel cevap oluyor.
'Asiye Nasıl Kurtulur?" yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın üstlendiği 1986 yapımı Türk filmi. Film, Vasıf Öngören'in aynı adlı eserinin uyarlamasıdır. *
Asiye'nin yaşadığı hayatta çözüm önerisinde bulunanların hiçbirisi aslında Asiye'nin sorunları ile ilgilenmemektedir. Herkes Asiye'den nasıl faydalanacağını düşünmektedir.
Türkiye'mizde eğitimi çözmek için yola çıkanlar ise bu yolda çok para kazandılar, koltuk kazandılar, itibar kazandılar.
Bizim eğitim camiası ise özne olmaktan nesneye evrildi, kaybetti, kaybettik, kaybettiler.
Getirdiğimiz çözüm önerileri anlaşılamayabilir. O nedenle isterseniz önce Picasso'dan bir anekdotla başlayalım;
Bir adam Picasso'ya şöyle der:
-Renkleri karıştırmaktan ve içiçe geçmiş çizgiler yapmaktan başka resim yeteneğin yok gibi geliyor bana...
Picasso fırçasını alır ve yere bir buğday tanesi resmi çizer. Öyle gerçekçi olur ki bir tavuk yemek için gagalamaya başlar.
Gördüğü durumdan şaşkına dönen adam Picasso'ya:
-Bu kadar mükemmel resimler yapabiliyorken niçin bu garip resimleri yapmakta ısrar ediyorsunuz?
Picasso yanıtı yapıştırır:
-Çünkü ben resimlerimi tavuklar için yapmıyorum...
Benim yazılarımı da çok değerli öğretmenlerim velilerim çok kıymetli dostlarım okuyor.
Yazmak tarihe not düşmektir.
O halde çözüm önerilerimize geçelim.
Milli Eğitim'de yapılması gereken ilk şey eğitimin öznesi olan öğretmenin güçlendirilmesidir.
Hem sosyo ekonomik yönden hem güvenlik hem de toplumsal itibar yönünden.
Öğretmenler odasında huzur varsa o okulun iklimi de huzurludur.
Öğretmenler odasına huzuru getirecek olan ise o okulun liderliğini yapan okul müdürüdür.
İdeolojik ve yapay ayrılıklar okullara kesinlikle girmemelidir.
Cimer denilen şikayet mekanizması ile okul yöneticileri ve öğretmenler artık yıpratılmamalıdır .
Cimer denilen sistemde görevli olan arkadaşların filtreleme yeteneği olan iletişim yeteneği olan bireylerden seçilmesi gerekmektedir.
Veli odaklı ve çocuk odaklı eğitimde son 20 yılda nasıl çuvalladığımızı ne yazık ki örnekleriyle görüyoruz.
Bu sürecin yönetilememesi ve kötü yönetilmesi sonrası okullarda şiddet olayları artmıştır.
Özellikle eğitimciye yönelen şiddetin bir numaralı sebebi filtrelemeden bütün şikayetlerin dinlenilmesi ve bu sürecin eğitimciyi aşırı yıpratmasıdır.
Şu anda okullarda sadece disiplin amiri vardır.
Sicil amirleri yönetmeliği yerine bir şey konulmadığı için ödül ve cezada adalet ne yazık ki yoktur.
Bir önceki sayın bakan bile herkese başarı belgesi vermiştir. Eğer bir belge herkese veriliyorsa o artık bir ödül değildir.
Öğretmenin öğretmenler odasından çıkması gerekiyor.
Öğretmenin sosyal medya bataklığından kurtulması gerekiyor.
Öğretmenevlerinin öğretmenlere kazandırılması gerekiyor.
Öğretmenlerin haftada bir sinema ayda bir tiyatro izlemesi gerekiyor.
Öğretmenlerin artık kitap okuması gerekiyor.
Öğretmenlerin rahatlıkla tatile gitmesi gerekiyor.
Öğretmenlerin de kurumsal deformasyonu önlemek için mutlaka rotasyona gitmesi gerekiyor.
Öğretmene itibar kazandırarak onun belli aşamalarda risk alması için cesaretlendirilmesi gerekiyor.
Bir kriz anında öğretmen yalnız bırakılıyorsa bir veli öğretmeni hem de kutsal dediğimiz okulda derdest ediyorsa, tehdit ediyorsa öğretmen neden risk alsın ki?
Öğretmeni yanımıza almadan asla eğitimi kurtaramayız.
Coğrafyamız şu anda çok sıcak.
Bir savaşın belki de arifesindeyiz.
Emperyalist güçlerin taşeronları coğrafyamızda çocuk kanı dökmeye devam ediyor.
O zaman Türk çocuğuna verilmesi gereken ilk şey tarih bilincidir.
Tarihini bilmeyenin coğrafyasını başkaları çizer çünkü...
Çocuklarımıza zorunlu din eğitimi veriyoruz güzel ama esas vermemiz gereken zorunlu DÜN eğitimidir.
Yine güzel ülkemde maalesef öğrencilerimiz test ile tost arasında sıkışmış durumdadır.
Ailelerin uyku mahmurluğu ile hazırladığı tostla okula gönderilen çocuklar test ile eve gönderilmektedir.
Ülkemde akademik başarı baskısı eğitimi ve öğrenciyi özgürleştirmenin önünde bir engeldir.
Öğrenci örneğin "test çözmek ile kitap okumak, test çözmek ile spor yapmak, test çözmek ile sosyalleşmek" arasında kalmaktadır...
Öğretmen de öyle...
Bir değer kazandırana kadar bir soru çözeyim durumuna geliyorsunuz.
Yapılması gereken şey mutlaka mesleki ortaokulların açılması olmalıdır, çocuklar hem okuyacak hem de çalışacak el becerileri kazanacak ve lisede branşa yönelecektir.
Eğitimciler (öğretmenler) bunu savunuyor.
Neden?
Okumak istemeyen sınıfın huzurunu bozmasın. Mesleğe yönelsin. Akademik başarı düşmesin=rayting düşmesin.
Orası mesleki ortaokul ve akademik başarı beklemeyecek.
Her hafta test olmayacak.
Konular basitleştirilerek anlatılacak.
Müdür ve öğretmen "kaç tane proje okulu kazandırdınız" türü ahiret suallerine maruz kalmayacaktır.
Yine bir başka önerim 4+4+4 eğitim sisteminden vazgeçilmelidir.
Olumsuz sonuçları YKS ve LGS sonuçları ile somut olarak ortadadır.
Birçok disiplin sorununun temelinde de araştırılsa zorunlu eğitim çıkar.
Çünkü çocuk okumak istemiyor ve sen zorla okulda günde 7 ders tutuyorsun.
Şunun araştırılmasını isterdim:
İlkokulda ders dinlemeyi sevmeyen, sorun çıkarmaya meyilli öğrenciler, acaba ortaokul ve lisede daha başarılı ve kurallara uymayı sever saygılı bir birey haline geliyor mu?
Geliyorsa bunun oranı yüzde kaçtır?
1+5+3+3 şeklinde düzenlenmeli eğitim.
İlkokulda sınav kesinlikle olmamalı.
Ve okullar proje çöplüğü olmaktan kurtarılmalıdır. Taşra yöneticileri üst yöneticilere Şirin gözükmek için okullara proje dayatmasından vazgeçmelidir okullar artık asli işlevini yapmaktan artık uzaklaşmıştır.
Okullarda güzel yazma ve okuma alışkanlığı edinilmesi ve Türkçe'nin mükemmel öğretilmesi ilk şart olmalıdır.
Bununla birlikte;
Temel yaşam becerilerinin kazandırılması
Teknoloji ve tasarım dersi Kodlama
Temel hak ve hürriyetler
Tarih
Coğrafya
Matematik
Fen
Görsel sanatlar
Müzik
Beden eğitimi dersleri verilmeli ve mümkünse belli derslere bu bölümden mezun olan öğretmenler girmelidir.
Çocuk ilkokul son sınıfta yeteneğine ve ilgisine göre mesleki ortaokullara yönlendirilmeli temel derslerle birlikte meslek dersleri almalıdır.
Meslek ortaokulundan çıkan çocuk aynı şekilde isteği doğrultusunda lisesine devam etmeli + çıraklık kalfalık uygulamaları olmalıdır.
Okulunu bitirdiği gibi doğruca mesleğine yönelmelidir.
Bir çocuğu zorla okulda tutmak belli dersleri dayatmak ne olduğu belli olmayan sınavlarla oyalamak zulümdür, haksızlıktır.
Esnaf artık çırak, kalfa, usta bulamamaktadır.
Tüm devlet okulları çağın gerekliliklerine göre düzenlenmeli yaşayan üreten okullara dönüştürülmelidir.
Eğitim fakültelerinin kontenjanları mutlaka düşürülmelidir.
Atanacak kadar öğretmenlik bölümlerine öğrenci alımı yapılmalıdır.
Yeni nesil evlenmiyor ,yeni nesil çalışmıyor, yeni nesil masa başı iş istiyor, yeni nesil 30 yaşını geçene kadar üniversitede vakit geçiriyor.
Üniversite kafelerinde öğrencilik oynuyor, hayata atılmak için çok geç kalıyor.
O nedenle apartman üniversiteleri kapatılmalıdır.
Eğitimin açmazlarından bir tanesi de "Benim Müdürüm işini bilir, okul müdürü kadar okul" dedikten sonra velilerden bağış aldığı için soruşturma geçiren okul yöneticilerinin haykırışının duyulmamasıdır.
Devletimiz en yoksul semtlere bile depreme dayanıklı, son derece modern akıllı binalar yapmıştır.
Ancak okulların en büyük sorunu personel sorunudur, güvenlik sorunudur ve donanım sorunudur.
Tüm eğitim öğretim yılı boyunca çalışanların maaşları, sigorta primleri, vergiler, kırtasiye ve temizlik malzemeleri temin masrafları ağırlıklı olarak kayıt döneminde velilerden alınan bağışlar sayesinde karşılanmaktadır .
Artık 'tavşana kaç tazıya tut' demeden okullardaki personel sorunu çözülmeli, okul aile birliği harcamaları vergiden muaf olmalı, devletimiz en azından çalışanların sigorta primlerini yatırmalıdır.
Bunlar yapılmayıp bir de eğitim müfettişlerinin Demokles'in Kılıcı gibi okul müdürlerinin başına terbiye edici bir şekilde gönderilmesi ne yazık ki bizi bir "Pirus Zaferine" doğru götürmektedir.
Haftaya yazı dizimize devam edeceğiz Mirim, görüş ve önerilerinizi bekliyorum vesselâm.
Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar
Hocam elinize yüreğinize sağlık, yıllardır eğitim sektöründe olan ve bireysel olarak değil konuya hep sosyal ve toplumsal problemlere kafa yormuş ve çevresini bu problemlere dikkat çekmek için teknolojiden de olumlu manada faydalanan biri olarak görüşleriniz ve önerileriniz muhakkak çok değerli, benimde naçizane görüşüm öncelikle idealist insanlar öğretmenlik vazifesine soyunmalıdır, sadece düzenli bir maaşa kavuşmak için değil, bir diğer önerim öncelikle beyaz yaka veya mavi yaka farketmekeizin öncelikle iyi bir insan yetiştirmek birincil amaç diğer eğitimler ise bu temelin üzerine inşa edilmeli zira temel insan olunca ahlak ve insan olabilme bilinci olmazsa olmaz bence bu nedenle de ezber yerine din ve ahlak eğitimlerinde konunun özüne inilmeye gayret edilmelidir.