Apokalipto Mel Gibson'ın bir filmi ve Mayaları anlatıyor
“APOKALİPS”!
Bu sözcüğü duyduğunuz zaman aklınıza ne gelir?
Kıyamet günü mü?
Bir katliam mı?
III. Dünya Savaşı mı?
Dünyanın sonu mu?
Birleşmiş Milletler Teşkilatının Genel Sekreteri Javier Pérez de Cuéllar, görevine başlarken, konuşmasında şöyle bir uyarıda bulundu:
“Apokalips bugün sadece Mukaddes Kitaptan alınan bir ifade değildir, gerçek bir olasılıktır. İnsan tarihi boyunca, felaketle sağ kalmak arasındaki dar alana bu kadar yaklaşmadık.”
Acaba neyi kastediyordu?
Tabii ki şimdiki silahlanma yarışının hızlandırılmasından doğacak nükleer bir çarpışmayı kastediyordu.
Birleşmiş Milletlerde yaptığı uyarısını pekiştirip şöyle devam etti:
“Dünya çapındaki 500.000’den fazla bilim insanı bilgilerini daha gelişmiş ve öldürücü silahlar yaratmak işine adamışlardır.”
New School for Social Research okulunda felsefe profesörü olan Hans Jonas, en korktuğu şeyin “...uygarlığın salıverilmesi istenmeyen teknik güçlerinin neden olabileceği apokalips” olduğunu söylemektedir.
Kendisine göre apokalips, “tükenme, çevre kirliliği, gezegenin harap edilmesi olduğu kadar, nükleer bombanın getirebileceği ani helak” ile de bağlantılıdır.
Tarihçi Golo Mann benzer bir görüşe sahiptir.
“Gözlerimiz yeni bir dünya savaşı görmesin. Savaş sözcüğü yanlış bir terimdir. ‘III. Dünya Savaşı’ teriminden vazgeçip onun yerine apokalips, ya da katliam demeliyiz.”—Die Zeit. Hamburg, 30 Ağustos 1985.
Evet, insan, kendini yok etmek üzere olduğunun farkındadır.
Özellikle şımarık İsrail "Tanrıyı kıyamete zorlamaktadır. "
Dünyada Amerika, Avrupa, Rusya ve Çin arasında hızlı bir kutuplaşma yaşanırken tüm bu olanlardan bihaber canım ülkem Türkiye"mde neler oluyor acaba?
Mülteci sorunu, ekonomik kriz, iç siyasi çekişmeler yapay gündemler arasında savrulup duruyoruz.
Ben bir eğitimci olarak konuya daha apolitik bakıyorum.
Nereye gidiyoruz, bu gidiş nereye?
15 gün düşünme ödevi veriyorum.
Küresel pandemi nedeniyle zihinlerimiz uyuşturulmuşken yeni nesil avuçlarımızdan kayıp gidiyor, farkında mısınız?
Evlatlarımızı kaybediyoruz farkında değiliz çünkü kendimiz hapsolduğumuz sanal labirentlerimizden memnunuz.
Sanal zamanların banal yalnızlığını yaşıyoruz.
Para sanal, arsa sanal, babam coin verse, yatırsam metaverse…
Zaman teknoloji zamanı.
Devir sanal yalnızlık devri.
Yıllar sonra arkeologlar kazı yaptığında ve antropologlar ölü bedenlerimizi incelediğinde başparmaklarımızın daha büyük olduğunu görecekler..
Akılsız zamanlarımızda akıllı telefonlarımızın ekranlarında gezinen, kas yapan başparmaklar…
Akranlarıyla değil ekranlarıyla büyüyen çocuklar..
Hayatı sürekli bir ekranın etrafında anlamlandıran talihsiz yetişkinler…
Kaçınılmaz ‘dijital bir kıyamete’ gidiyoruz.
Sosyal medya asosyalleştiriyor bizi ve cenin pozisyonunda kabuğumuza çekiliyoruz.
Sanal alemde tanışıp sanal alemde “trip atıp” sanal alemde ayrılıyoruz.
Sanal alemde beğenilmezsek ‘like’ almaz isek- , ‘fav’ almaz isek, paylaşımlarımız tıklanmazsa bunalımlara giriyoruz.
Pencere tıklanırdı komşularca şimdi paylaşımlar için ‘TIK’ istiyoruz.
Tıkanıyoruz..
Ah garip insanoğlu bir like ile adam oldun bir unfollow ile gidersin, neyin derdindesin?
Evet Mirim, boyunlar bükük, gözler mobil telefonların ekranlarında..
Besmele çekilmiyor artık yemeğe başlanırken, foto çektiriyoruz.
Özbakım becerisi olmayanların öz çekim dilemması..
Komşuya kokar diye paylaştığımız yemeğimizi şimdi sosyal medyada paylaşıyoruz.
Misafirliklerde hal hatır sormuyoruz, ‘wifi’ kablosuz ağ bağlantısı şifresini soruyoruz.
Prizin yerini soruyoruz..
Telefonun değil sanki bizim şarjımız bitiyor, yavaş yavaş ölüyoruz..
Büyük evlerimiz var ancak çekirdek ailemiz var.
Daha şatafatlı makamlar, daha az sağduyu var.
Gelişmiş ilaçlar, bozulan sağlığımız var.
Aya gittik de karşı komşuyu tanımıyoruz.
Yüksek gelirimiz, daha az huzurumuz var.
Yüksek zeka, daha az duygu var.
İyi bilgi var daha az erdemli insan var.
Sayısız ilişkimiz var, gerçek sevgi sıfır.
Sosyal medyada sürüyle arkadaş var, gerçekte dost yok.
Daha çok insan var daha az insanlık…
Daha büyük televizyon, daha az kitap var.
Pahalı saatlerimiz var hiç vaktimiz yok(!)
REÇETE..
Çocuklara 1 ay göz teması eğitimi
1 ay ‘Teşekkür ederim, özür dilerim, lütfen’ deme eğitimi
Sonsuz merhamet eğitimi
Babalar daha çok dinleyecek.
Anneler daha az konuşacak..
Babalar annelerle ilgilenirken öğretmenler çocuklara yön verecek..
Mutlaka akşam yemeğinde tüm aile fertleri aynı masa etrafında buluşacak..
Ve ZORUNLU DÜN DERSİ verilecek..
Tarihini bilmeyenin coğrafyası değişir çünkü..
Veliler ebeveynin John Wayne’nin (Con Veyn) ebesi olmadığını bilecek..
Ve miş gibi yapmayacak.
Biyolojik anne ve baba olmayacak..
Öğretmenler de çocukların kalbine dokunacak..
**Esse quam videri.
**Öyle görünmek değil, öyle olmak gerek..
Vesselam..
Erhan SANCAR
Eğitimci Yazar
En kötüsü gençliği ruhsuz, egoist Ve ahlaksız bir millet olduk.