Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ''Yeni öğretmen atamasında ihtiyaçlarımızı belirleyip hangi alanlarda ne kadar ihtiyacımız varsa oraya ağırlık vererek bir dağılımı ortaya koyacağız. Dar bir kesim açık öğretim üzerinden spekülasyon yapıyor.
Bu yıl da öğretmen atamasını yapacağız mutlaka. Atamalar, branş bazında kontenjan dağılımı ihtiyaç duyulan alanlara göre yapılır. Herkes müsterih olsun, çalışmalarımız tamamlandığında paylaşacağız.
6 Şubat'tan itibaren okul öncesi eğitimdeki bütün öğrencilerimize ücretsiz yemek vereceğiz. Aile Okulu projesinden 2,5 milyon kişi faydalanacak'' dedi.
Hane sayısı 10'un üzerinde olan tüm köylerde okulların açılacağını belirten Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "Son yirmi yılda öğretmen atamasının yapılmadığı hiçbir dönem olmadı. Bu yıl da mutlaka atama yapacağız. İhtiyacımız olan alanlara ağırlık vereceğiz. Herkes müsterih olsun, çalışmalarımız tamamlandığında süreci paylaşacağız" dedi.
DAHA ÖNCEKİ AÇIKLAMALAR
TRT Haber'in özel röportaj konuğu olan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ''Bu dönem 2022-2023 eğtim öğretim yılı hazırlıklarına çok erken başladık. 17 Haziran'da 2021-2022 eğitim yılı kapatıldıktan sonra tüm okul yöneticilerimiz ile bir araya geldik ve ilk startı verdik. Okullarımızın ihtiyacının karşılanması noktasında, bütçelerin aktarılması noktasında, okulların eğitim öğretime hazırlanması noktasında çok önemli çalışmalar gerçekleştirdik.
Bu dönem ilk defa 20 yıldan bu yana biliyorsunuz eğitimde fırsat eşitliği bağlamında dağıtılan okul ders kitaplarına ilave olarak yardımcı kaynaklar tüm sıralara yerleştirildi. Yaklaşık 136 milyon 2. sınıftan 12. sınıfa kadar tüm öğrencilerin bir dönem boyunca ihtiyaç duyabilecekleri tüm yardımcı kaynaklar okullara gönderildi.
Diğer taraftan ilk defa Milli Eğitim Bakanlığı orta öğretim kurumlarına bütçe gönderiyordu fakat temel eğitim, anaokulu, ilkokul ve orta okullara bütçe göndermiyordu. İlk defa temizlik, kırtasiye, küçük onarım ve eğitim ortamlarının zenginleştirilmesi bağlamında tüm okullarımıza bütçe gönderildi. Aslında bu sessiz bir devrimdir. 3,1 milyar bütçe tüm okullarımıza gönderildi. Buradaki amacımız şuydu; Okullarımızın okul iklimini güçlendirmek ve asıl önemlisi okullarımız okul yöneticilerimiz ve öğretmenlerimizin velilerle bir maddi ilişki zeminini ortadan kaldırmak. Biliyorsunuz yıllardan bu yana kayıt paraları, spekülasyonlar çok istisna durumlar olmasına rağmen sanki eğitim sisteminin yaygın bir problemiymiş gibi, sanki Milli Eğitim Bakanlığı okulların ihtiyacını karşılayamıyormuş gibi bir algı vardı. Biz bu algıyı bu dönem yıktık. Tıpkı velilerin üzerinde büyük bir yük olan yardımcı kaynaklar ile ilgili problemi çözdüğümüz gibi artık hiç bir okulda yardımcı kaynakla ilgili bir okul yöneticisinin, öğretmenin piyasadaki herhangi bir kaynağı refere etmesi mümkün değil. Çünkü tüm ihtiyaçları biz karşılayabiliyoruz.
Aynı şeyi okulların ihtiyaçları bağlamında da giderdik. En önemli hazırlık kısmımız buydu. Süreç içerisinde bazı okullarla ilgili basına yansımalar oldu. Yaklaşık 234 tane ihbar aldık. Bu ihbarlar bağlamında da gerekli işlemleri yaptık. 3 okul yöneticimize ceza verdik ve bizim gözlemlediğimiz geçen senelere göre çok daha az sayıda basında bağış ile ilgili haberler oldu. Yani bu yavaş yavaş tedrici bir şekilde inşallah eğitim sistemi gündemimizden ortadan kalkacak. Çünkü siz okulların ihtiyacını karşıladığınız zaman ve bunu hem okul yöneticilerine hem öğretmenlere hem de velilere gösterdiğiniz zaman gerçekten böyle bir ilişkinin zemini ortadan kalkmış olacak. Okul aile birlikleri daha rahat edecektir. Çünkü bağış almak zorunda kalmayacaklar. Fakat kayıt yapma ilişkisi bağlamında bağış, fakat veli isterse okul aile birliğine, okuldaki eğitim ikliminin daha güçlenmesi için yardımda, bağışta bulunabilir. Fakat kesinlikle kayıt yaptırmayla bağış arasındaki ilişkiyi bu dönem kopartmış olduk. En önemli hazırlığımız o oldu.
Biz yıllardan beri son 20 yılda eğitimde devasa yatırım yapıldı. Okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını artırmak ve beşeri sermayemizin niteliğini artırmakla ilgili inanılmaz yatırım yapıldı. 300 binlik dersliklerden 857 binlik derslik yani 1 milyon dersliğin olduğu bir eğitim sistemine kavuştuk. Öğrenci sayısı arttı, yaklaşık 19 milyon öğrencinin 1,2 milyon öğretmenin olduğu bir eğitim sistemine sahibiz şu anda. Bu kadar yatırım yapan bir iktidar, hükümet, Milli Eğitim Bakanlığı okulların ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz kalabilir mi? Kalamaz, önemli olan okulu merkeze alabilmek.
Artık Milli Eğitim Bakanlığı olarak ana odağımız okul. Okulun ihtiyaçlarını gidermek, okul yöneticilerinin sürekli mesleki gelişimi ve kişisel gelişimini desteklemek, öğretmenlerimizin mesleki gelişimini desteklemek, okul donatımlarını, öğretim materyallerini zenginleştirmek, kütüphaneyi sürekli zenginleştirmek, kütüphane merkezli bir şekilde kültür sanat etkinliklerini yapmak ve her geçen gün eğitimin kalitesini çok daha üst noktalara taşıyabilmek. Şu andaki odağımız bu ve bu konuda da çok başarılı şekilde süreçler devam ediyor.
Pandeminin panzehiri gibi süreç başladı fakat bizim asıl amacımız tüm eğitim sistemlerini incelediğiniz zaman aslında okullar eğitimde fırsat eşitliğinin yani eşitsizliklerin minimize edildiği yerler. Fakat yaz tatiline girildiği zaman ailelerin sosyo ekonomik seviyelerine göre öğrenciler bazı imkanlara sahip olabiliyor, bazı imkanlara sahip olamıyor. Dolayısıyla yeni eğitim öğretim yılı başladığı zaman aslında daralmış olan başarı farkı tekrar makas açılarak yeni eğitim öğretim yılına öğrenciler geliyor. Biz istedik ki tüm öğrencilerimizi bu süreçte destekleyelim yazın.
Özellikle pandemide sosyalleşme ile ilgili hareketlilikle ilgili, spor kabiliyeti ile ilgili mahrum kalan öğrencilerimize işte farkıl yaz kursları ile bir araya getirelim ve hem bu etkinlikleri zenginleştirelim hem de odağımızda olan alanlarda yaz okulunda öğrencileri buluşturalım. Bunun için 4 farklı yaz kursu açtık. Bilim sanat merkezlerimiz bizim özel yetenekli öğrencilerimizin yeteneklerini geliştirmek için farklı programlar uygulayan merkezler. Burada gerçekten çok nitelikli laboratuvarlarımız var bilimle ilgili, sanatla ilgili, robotik kodlama ile ilgili, tasarımla ilgili, dijital içerik üretimle ilgili inanılmaz laboratuvarlar var. Fakat bu laboratuvarlar yazın biliyorsunuz kapalı kalıyor. İstedik ki bilim sanat merkezlerinde bir bilim, bir de sanat yaz kursu açalım. Sayın Cumhurbaşkanımızın sıklıkla dile getirdiği gibi Teknofest gençliğinin alt yapısını güçlendirmek için bilim sanat merkezlerinin imkanlarını sadece oradan yararlanan öğrenciler değil tüm öğrenciler oradaki imkanlardan yararlandıralım.
İkinci basamak olarak da bizim öncelik verdiğimiz iki tane dil var. Bir matematik, ikincisi de yabancı dil ingilizce. İlk kez matematik ve yabancı dil ile ilgili 4. sınıftan 12. sınıfa kadar yaz okulları açtık. İnanılmaz rağbet oldu yaklaşık 1 milyon öğrencimiz yaz kurslarından yararlandılar. Bize gelen en büyük şikayet yaz okullarından yaz okullarının çok kısa olması oldu. Aslında öğrencilerimiz gerçekten oyun temelli bir şekilde bir öğrenme mekanizması ortamı iklimi oluşturulduğu zaman çok keyifli bir şekilde vaktin nasıl geçtiğini bile fark edemediler.
Sınav kaygısı yok, aslolan onların yaşam becerilerini güçlendirmek, eksikliklerini telafi edebilmek, matematik ve yabancı dildeki yeni yaklaşımlara adapte olabilmelerini sağlayabilmek. Bu bağlamda gerçekten çok verimli geçti bundan sonra da yaz okullarına devam edeceğiz. Bir de burada en kritik olan şey öğrencilerimiz istedikleri illerde bu yaz okullarına erişebildiler. Yani herhangi bir sınırlama olmadı, eğer Ankara'da öğrenci kayıtlı ise illa Ankara'daki yaz okullarının değil Hakkari'ye gittiyse Hakkari, Tokat'a gittiyse Tokat'ta, Marmaris'e gittiyse Marmaris'te istediği yaz okuluna rahatlıkla erişebildi.
Biz önümüzdeki yaz bu kapsamı çok daha genişletmeyi planlıyoruz. Yani özellikle bu dönemdeki alınan geri beslemelerle içerikler de zenginleştirerek çok daha iyi noktaya taşıyacağız. Bir de bu vesileyle TRT yönetimine çok teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz yabancı dil öğretimi ile ilgili TRT yönetimimizle çok anlamlı bir protokol imzaladık. Yabancı dil eğitiminde TRT World'ün içeriklerini kullanmayla ilgili bir iş birliğine gittik. İnşallah TRT'nin mevcut materyallerini içeriklerini de kullanarak yabancı dil ile ilgi Türkiye'deki bu sorunu da ortadan kaldırmış olacağız.
12 Eylül'de başlamasını planlıyoruz biliyorsunuz güvenlik soruşturması süreci var. Öğretmenlerimizin okulları belli oldu fakat Valiliklerimiz hızlı şekilde güvenlik soruşturmalarını tamamlayacaklar. Bizim hedefimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın da açıkladığı gibi 12 Eylül'de tüm öğretmenlerimizin sınıflarında hazır bulunmaları. Mutlaka gecikmeler olabilir, bazı illerde güvenlik soruşturmaları ile ilgili gecikmeler yaşanabilir fakat bir hafta önce bir hafta sonra tüm öğretmenlerimiz Eylül ayı içerisinde eğitim öğretime katkı vermeye başlayacaklar.
Bir de burada Sayın Cumhurbaşkanımıza özellikle teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten Türkiye'nin başardığı en büyük hikayelerden bir tanesi bir taraftan bu kitleselleşme evresi yani öğrenci sayısını tüm eğitimin kademelerinde artırırken öğretmen başına düşen öğrenci sayısında azaltması. Bu ikisini birlikte yapabilmek öyle kolay bir şey değil. Düşünün 2000'li yıllarda 500 bin öğretmen varken eğitim sisteminde şu anda özel öğretim kurumlarıyla birlikte 1,2 milyon öğretmenden fazla öğretmen eğitim sisteminde yer alıyor. Yani mevcut eğitim sistemindeki öğretmenlerin yaklaşık yüzde 75'i son 19-20 yılda eğitim öğretime katılmıştır. Bunların büyük bir çoğunluğu yüzde 59'u kadınlarımızdan oluşuyor. Aynı zamanda kadınlarımızın istihdamı ile ilgili de çok önemli bir açılıma yol açıyor. Bu kadar öğrenci sayısı artmasına rağmen öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 2000'li yılların çok altına düşdüğü gibi OECD ortalamasını yakaladı. Yani bu büyüme özellikle öğretmen istihdamı ile birlikte kalite odaklı bir büyüme olarak gerçekleşti.
Hiçbir yıl yok ki son 20 yılda öğretmen ataması olmasın. Yani ihtiyaca binaen özellikle Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeni açılımlarına odaklanarak mutlaka yeni öğretmen istihdamları da olacak. Mesela biz bu dönemde en fazla ağırlık verdiğimiz Milli Eğitim Bakanlığı olarak eğitim politikalarından bir tanesi okul öncesi eğitimin okullaşma oranını yükseltmek. Bunu ne için istiyoruz, birincisi eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek. İkincisi de tüm öğrencilerimizin, yavrularımızın sadece bilişsel becerilerini değil bilişsel olmayan becerilerini de geliştirelim istiyoruz. Bunun için çok önemli bir hedef koyarak 3 bin tane yeni anaokulu yapmak için yola çıkmıştık. Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı olarak okul öncesi eğitime ağırlık verince, 20 bin öğretmen atamasını da 7 bin 503 öğretmenimizi okul öncesi öğretmen olarak istihdam ettik. Yani Bakanlığın değişen politikaları, önceliklerine göre mutlaka dağılımı farklılaşan öğretmen atamaları gerçekleşecek.
Sayın Cumhurbaşkanımızın da sıklıkla değindiği gibi 60 yıllık bir özlemdi bu. Yani tüm Milli Eğitim şuralarında, çalıştaylarda öğretmenlere mahsus bir kanunun yürürlüğe girmesi hep arzulanan birşeydi. Bu arzu da tüm eğitimdeki evrenselleşme, kişiselleşme evresi gibi son 20 yıla nasip oldu. Yani 14 Şubat 2022 yılında 7354 sayılı mesleki Öğretmenlik Meslek Kanunu yürürlüğe girdi. Ben desteklerinden dolayı Cumhurbaşkanımıza, TBMM Başkanımıza ve destek olan tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum. Bununla ilk kez öğretmenlerle ilgili bir kariyer sistemi oluşturuldu. Yani aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmenlikten oluşan bir mekanizma inşa edildi.
Öncelikle şunu not olarak düşmemiz lazım; Öğretmenlik Meslek Kanunu başlangıç kanunu, yani mutlaka buna ilave edilerek zenginleştirilecek açılımlar mutlaka olacaktır. Önemli olan öğretmenlere mahsus bir kanun olmasıydı. Burada en önemli yenilik aday öğretmenlikte sınavın kaldırılması ve danışma öğretmen riyasetinde bir oryantasyon eğitiminin gerçekleşmesi. Aynı zamanda son zamanlarda kamuoyunda en çok tartışılan uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik. Bildiğiniz gibi bu yeni kanuna göre 10 yıl sistemde öğretmen olarak kalan ve belli eğitimleri tamamlanmış olan öğretmenlerimiz uzman öğretmenlik sınavına başvurabiliyorlar. Uzman öğretmenlikte 180 saatlik bir uzaktan eğitim alıyorlar ve bundan sonra da yapılan bir sınavda 70 ve üzerinde bir puan alması durumunda uzman öğretmen oluyor öğretmenimiz. Aynı şey başöğretmenlik için de geçerli. 10 yıl uzman öğretmen olan öğretmenimiz 240 saatlik bir eğitimden geçiyor. Yine bir sınav sonunda başarılı olduğu zaman da başöğretmen oluyor.
Öncelikle özlük hakkına değinelim. Uzman öğretmen olan her bir öğretmenimiz 1 derece alıyor ve uzman öğretmen eğitim öğretim tazminatı yüzde 20'den yüzde 60'a çıkıyor. Diğer taraftan başöğretmenlikte de yine ilave 1 derece yine yüzde 40 olan eğitim öğretim tazminatı 3 kat artarak yüzde 120'ye ulaşıyor. Birinci genel çerçevesi bu.
Şimdi bazı hatırlatmalar yapmamızda fayda var. Sistemde yaklaşık 75 bin tane uzman öğretmen, 90 tane de başöğretmen vardı. Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik ilk defa bu Öğretmenlik Meslek Kanunu ile vaz edilmiş bir kariyer sistemi değil. Zaten vardı, eğitim sisteminin içerisinde uzman öğretmen ve başöğretmen vardı. İlk defa kapsamı başvuranları da genişletecek şekilde bir mekanizma oldu. İkinci nokta yine 2005-2006 yıllarındaki uzman öğretmenlik ve başöğretmenlikle ilgili sınav vardı. Yine var, dolayısıyla bu yapılan düzenleme yeni bir düzenleme değildi aslında. Sadece çerçevesi ortaya konmuş olan bir kanuni düzenleme. Burada öncekinden farklılıklar var. Faktı, önceki düzenlemede kota vardı. Yani siz ne kadar uzman öğretmenliğe başvuran olursa olsun işte belli sayıdaki uzman öğretmen olarak atayabiliyordunuz. Dolayısıyla öğretmenler birbirleriyle rekabet etmek zorunda kalıyorlardı. Yeni sistematikte başarılı olan her öğretmen, 70 puan ve üzeri puan alan tüm öğretmenler uzman öğretmen veya başöğretmen olabilecek. Dolayısıyla öğretmenler birbirleriyle değil kendileriyle rekabet ediyor. Yani hiçbir sınırlama yok. Şu anda 614 bin öğretmen başvurmuş, hepsi başarılı olursa 614 bin öğretmenin büyük bir kısmı uzman öğretmen, diğer kısmı da başöğretmen olacak.
Burada bazı noktalar kamuoyunda sıklıkla tartışılıyor. Değinmekte fayda var. Bugün eğitim uyum haftası ile ilgili bir ilkokulumuzdaydık orada hem velilerle sohbet etme imkanımız oldu. Aynı zamanda öğretmenler odasında yaklaşık yarım saat öğretmenlerimize bu Öğretmenlik Meslek Kanunu hakkında konuştuk. Birinci nokta şu, bu düzenleme tüm öğretmenlerin özlük hakkını iyileştirmek için yapılan düzenleme değil. Eğer tüm öğretmenlerin özlük hakkı iyileştirilecekse zaten hükümetimiz bu tasarrufta bulunur işte yüzde 20-30 her ne oran belirlenirse tüm öğretmenlerle ilgili maddi iyileştirme özlük haklarında yapılır. Bunun için zaten sınav olması gerekmez tıpkı her yıl enflasyon farkı kadar memurlara zam yapıldığı gibi. Bu kariyer sistemi ve isteğe bağlı. Öğretmenler bu eğitime girmek zorunda değiller. İsterlerse bu süreçlere başvurabilirler. Görüyoruz ki bu şartları sağlayan öğretmenlerimizin yüzde 94'ü uzman öğretmen ve başöğretmenliğe başvurmuşlar. Bu ne demektir? Öğretmenlerimiz müthiş bir teveccüh göstermişler.
Biz öğretmenlerimizin yeterliliklerini ölçmüyoruz. Zaman zaman kamuoyunda 600 binlik bir kitle olduğu zaman siyasilerin bir şekilde istismarına, siyasi malzeme olarak kullanılmasına da yol açıyor bu Öğretmenlik Meslek Kanunu'na ilişkin süreçler. İsteğe bağlı ve öğretmenlik yeterliliklerini ölçen bir sınav değil sadece alınan 180 ve 240 saatlik eğitimin basit bir değerlendirmesinden oluşan bir sınav. Master yapan, ister tezli master yapsın yüksek lisans yapsın, ister tezsiz, ister eğitim alanında ister eğitim alanının dışında yapılsın. Buradaki tüm öğretmenlerimiz uzman öğretmenlik sınavından muaf. Aynı şekilde de başöğretmenlikte doktora yapmık olan öğretmenlerimiz başöğretmenlik sınavından muaf. Bu şekilde 90 bin öğretmenimiz var. Yani 614 bin öğretmenin 90 bini zaten sınava girmeyecek. Dolayısıyla geçenlerde de zaten örnek kitapçığı yayınladık. Önümüzdeki hafta tekrar yayınlayacağız. Öğretmenlerimiz ilk defa gireceği için nasıl bir sınav olacağı ile ilgili kaygılarını da minimize etmek için Milli Eğitim Bakanlığı olarak her türlü desteği vereceğiz.
Diğer bir konu, öğretmenler arasında bir ayrıştırma olacak diye bir spekülasyon var. Tabi o arkadaşlar şunun farkında değiller, eğitim sisteminde zaten 75 bin tane uzman öğretmen var. 90 tane de başöğretmen vardı. Yani eğitim sisteminde zaten vardı. Bu zamana kadar hiç duydunuz mu? Benim çocuğumu başöğretmen okutsun, uzman öğretmen okutsun diye. O kendi özlük hakkıyla ilgili süreç. Yeni olan hiç birşey yok burada. Hem mevcutta ünvan olarak eğitim sisteminin içerisinde uzman ve başöğretmenler var hem de sınavı yeni koymuş değiliz, ya da eğitim tamamlanırken kanun değişikliği yapılıp da sınav konmuş değil. Başlangıçtaki şartlar bunlardı öğretmenlerimiz bu şartlarla eğitimlerini tamamladılar şu anda yüzde 94 oranında öğretmenlerimiz eğitimlerini tamamladılar. İnşallah 19 Kasım'da da suhuletli bir şekilde süreci yöneterek öğretmenlerimizin büyük bir çoğunluğunu eğitim sisteminde uzman öğretmen ve başöğretmen olarak göreceğiz.
Eğitimde okullaşma oranlarında 70 yıl gecikmeyle yüzde 90'ın üzerine çıkardık. Bir defa bunu tarihe not düşmemiz lazım. OECD ülkelerine bakın, bizim rekabet ettiğimiz ülkelere bakın 1950'li yıllarda okul öncesinde, ilkokulda, ortaokulda, lisede okullaşma oranlarını yüzde 90'ın üzerine çıkartmışlar. Biz 2000'li yılların başında 5 yaştaki okullaşma oranı yüzde 11'di. Yani 100 çocuktan sadece 11'i 5 yaşta okullaşma eğitimine erişebiliyordu. Orta öğrenimdeki okullaşma oranı yüzde 44'dü bugün yüzde 90. 5 yaştaki okullaşma oranı yüzde 93'e çıktı. Bu dönem 70 yıl gecikmeyle eğitimde herkesin kendi çağ nüfusunda tüm çocuklarımızın, gençlerimizin eğitime erişebildiği ve ücretsiz bir şekilde erişebildiği bir dönem oldu.
Şimdi önümüzde kök bir sorun var. O geçmişten itibaren gelen okullar arası başarı farkı. Yani tüm okullarımızdaki başarı hemen hemen birbirine yakın değil. Bu neden kaynaklanıyor? Geçmişteki uygulamalardan kaynaklanıyor. Mesela katsayı uygulamasından kaynaklanıyor. 1999 yılındaki yürürlüğe giren katsayı uygulaması biliyorsunuz imam hatip ve meslek liselerinin yükseköğretime erişimini engelledi, kısıtladı. Kısıtlayınca akademik olarak başarılı öğrenciler nereye gitti? Fen lisesine, sosyal bilimler lisesi, Anadolu liselerine gittiler. Hiç bir yere yerleşemeyen öğrenciler meslek liselerine ve imam hatip liselerine gitti. Şimdi siz homojen olarak başarısız öğrencileri bir okul türünde, homojen olarak başarılı olan öğrencileri de bir okul türünde kümelerseniz ne olur? Makas açılır, işte okul arası başarı farkı dediğimiz şey bu.
Biz istedik ki bu okullar arası başarı farkını azaltmak, dolayısıyla eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için bu sorunun ortaya çıktığı kaynağa odaklandık. İşte bu okul öncesi eğitimdir. Okul öncesi eğitim tüm OECD ülkelerinin yüzde 100 oranına ulaştırmak istedikleri bir eğitim türü. 3 ile 5 yaş aralığındaki tüm çocukların bir şekilde bu okul öncesi eğitime eriştirip daha sonra eğitimin diğer kademelerine devam etmeleriyle ilgili bir mekanizma. Okul öncesi eğitim sadece çocuklarımızın bilişsel, akademik becerilerini artıran bir eğitim türü değil. Çocukların psikolojik gelişimlerini, sosyal gelişimlerini, birlikte hareket edebilme, ortak proje üretebilme, duygusal gelişimlerini, akran eğitimini ve son çalışmaların gösterdiği gibi suça meyilli olma oranında düşüklüğü, madde bağımlılığında daha az madde bağımlı olma, hayat boyu süreçte boylamsal çalışmalarda daha fazla eğitimde yer alabilme imkan oldu bir çok avantajı olan bir eğitim politikası.
Biz göreve geldiğimiz zaman 5 yaştaki okullaşma oranı yüzde 78'di. 4 yaştaki yüzde 35, 3 yaştaki okullaşma oranı yüzde 14 civarındaydı. Yani OECD ortalamasının çok altındaydık. Tüm Türkiye'de 2 bin 782 tane anaokulu vardı. Biz istedik ki eğitimin tüm diğer kademelerinde olduğu gibi okullaşma oranları nasıl evrenselleşme noktasına gelmişse okul öncesinde de bu farkı ortadan kaldıralım. Bu fakı ortadan kaldırmak için 3 bin tane yeni anaokulu yapmak için yola çıktık. 3 bin yeni anaokulu 40 bin yeni ana sınıfı. Var olandan daha fazlayı ve mümkünse bir yıl içerisinde yapmak üzere yola çıktık. Şu ana kadar bin 407 tane bağımsız anaokulunu yaptık. 10 bin 200 tane de bağımsız ana sınıfını yaptık. Böylece yüzde 78 olan 5 yaştaki okullaşma oranlarını yüzde 93'e çıkarttık.
Çok çarpıcı bir örnek İstanbul'dan vereyim. İstanbul'da bu projeyi başlattığımız zaman 5 yaştaki okullaşma oranı Tükiye'nin en düşüğü idi yüzde 45'di. Şu anda yüzde 87. Hedefimiz 2022 yılı sonuna kadar bu 3 bin anaokulunu yapmak ve 5 yaştaki yüzde 78 olan okullaşma oranını yüzde 93'e çıkarttığımız gibi yüzde 100'e ulaştırmak. 4'ü yüzde 70'e, 3'ü de yüzde 50'ye eriştirmek. Bunun için de 4 tane yaklaşım geliştirdik, birincisi yeni bina yapmak. İkincisi, atıl duran binalarımız vardı o binalarda hızlı bir onarım yaparak anaokul olarak hizmete sunduk. Üçüncü yaklaşımımız, bilim sanat merkezleri bağımsız binalar olan alt yapıları güçlü olan bilim sanat merkezlerimiz akşama kadar boş duruyordu. O boş alanlarda orayı anaokullarına dönüştürdük.
Dördüncü yaklaşım da, bunu İstanbul'da çok fazla kullandık. Çünkü İstanbul'da arazi bulma konusunda çok sıkıntı var. Eğer bir okulda boş derslikler varsa 4'ten fazla anasınıfı aşmışsak onu bağımsızlaştırdık ve bağımsız anaokulu halinde eğitim vermesini sağladık. Uzun vadede Türkiye'deki eğitim sistemimize yapılan en büyük katkılardan olacak. Çünkü iki boyutta iyileşme olacak. Birincisi tüm çocuklar okul öncesi eğitime erişebilecekleri için 1. sınıfa geldikleri zaman hazır bulunuşluklarında farklılık olmayacak. Şu anda ciddi farklılık var. Birisi 3 sene okul öncesi eğitime gidiyor, diğeri hiç gitmiyor. 1. sınıfa geliyorlar ciddi vark var. O farkı eğitim sistemi tolere etmediği zaman o fark giderek açılıyor. Tüm çocuklarınıza bu imkanı verdiğiniz zaman bu ne olacak? Tüm çocuklar mümkün olduğu kadar eşit 1. sınıfa başlayacaklar. Eğitimin ilerleyen kademelerinde okullar arası başarı farkı azalacak.
İkinci en önemli katkısı, sadece bilişsel beceriler değil psikososyal gelişimlere çok daha iyi noktaya taşınacak, suça meyilleri daha az olacak, eğitim içerisinde okul tekrarı azalacak, eğitim sistemi içerisinde çok daha fazla vakit geçirecekler. Gerçekten bu yatırım Türkiye'nin eğitim sistemine yapılan en büyük yatırımlardan birisi. Zaten okul öncesi eğitimle ilgili kullanılan bir ifade vardır, uzun vadede getirisi en fazla olan ama yatırım maliyeti en düşük olan eğitim politikasıdır. Çünkü ilerleyen kademelerdeki o farkları azaltmak için yapmanız gereken maliyet çok daha fazladır.
Mesleki eğitim katsayı uygulamasının aslında deforme ettiği eğitim türü. Bugün insanlar çok rahat konuşuyor, buna müsebbip olanlar üç tane maliyet ürettiler. Birincisi, iş gücü piyasası istediği beceride, nitelikte insan kaynağını bulamadı. İş gücü payasası kaybetti. Ekonomik kalkınmayla ilgili müthiş bir sekteye uğrama oldu. İkincisi, o homojen kümelenmelerden kaynaklanan okullar arası başarı farkı arttı. Üçüncü maliyet de siz dezavantajlı çocukları bir okul türünde kümelerseniz öğretmenin ve öğrenciden başarı beklentisi azalır. Eğitim çok daha dezavantajlı bir ortama dönüşür. Bu okul türlerinde okul tekrarı, devamsızlık ve madde bağımlılığı artmaya başladı. Basit bir uygulama gibi görüyorsunuz, dünya kadar faturayı ödemek zorunda kalıyor bu ülke. Garip olan şey bunu yapanlar şimdi eğitimin kalitesiyle ilgili genelde konuşan insanlar oluyor. Onun için bizim hakikatten kimseden öğrenecek bir şeyimiz yok.
Daha önceki Milli Eğitim Bakanlarımızın yaptığı gibi biz de mesleki eğitimi güçlendirmek için çok hızlı şekilde süreçlere yoğunlaştık. Bizim yaptığımız meleki eğitim Türkiye'de iki kanaldan veriliyor. Birincisi meslek liseleri ikincisi mesleki eğitim merkezleri. Mesleki eğitim merkezleri haftada bir gün okula gidilen diğer günlerde işletmede beceri eğitimi alınan eğitim türü. Meslek liselerindeki en büyük odağımız sektörü eğitimin tüm süreçlerine dahil etmek oldu. Yani sektör mezunları beklemiyor müfredatı birlikte güncelliyoruz, öğrencilerin işletmede beceri eğitimlerini birlikte planlıyoruz, öğretmenlerimizin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerini birlikte planlıyoruz. Sektör istihdamda öncelik sağlıyor. Bu adımımızla meslek liselerine olan rağbet inanılmaz derecede arttı.
Geçen sene 1,5 yıl aradan sonra 2021-2022 eğitim ve öğretim yılına kararlı bir şekilde yüz yüze eğitime devam ederek tamamladık. Oradaki geliştirmiş olduğumuz mekanizma okul kapatma değil derslik kapatma, vakanın olduğu yerlerde veya bulaş oranlarının belli bir oranı aştığı zaman sınıfın kapatılması şeklinde uyguladık. Elektronik bir sistem kurduk ve çok başarılı bir şekilde. Okullar gerçekten ilk açılması ve bu tip kriz durumlarında son kapatılması gereken yerler. Bizim en kalıcı ve tek sermayemiz aslında sürdürülebilir sermayemiz beşeri sermayemiz insan kaynağımız. Bundan taviz vermemiz mümkün değil. Şu anda Sağlık Bilim Kurulu'nun bu süreçle ilgili herhangi bir şeyi yok. Kapalı alanlarda maske kullanımı ile ilgili bir önerisi, kararı yok.
Dolayısıyla dersliklerde maske kullanımı söz konusu olmayacak. Ama isteyen öğrencilerimiz, hassasiyetleri olan ya da kendisini bir vaka olmasa bile korumak için hassasiyet gösteren öğrenci ve öğretmenlerimiz, istemeleri durumunda maskeleri, okullarımız tarafından ücretsiz şekilde temin edebilecekler. Okulların temizlik, küçük onarım ve donatımlar ihtiyaçları için 3,1 milyar lira gönderdik. Önceliğimiz hiçbir ara vermeden süreçleri yönetebilmek. Şu an alarm verecek bir durum söz konusu değil. Büyük oranda Kovid ile ilgili süreçler atlatılmış oldu. Yeni vakalar, yeni olağanüstü durumlar olabilir. Biz her türlü olağanüstü koşula karşı okullarımızı, gerekli önlemleri alarak açık tutma ile ilgili irademizin arkasında duracağız.'' dedi.