Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ''Gelişmiş OECD ülkelerinin İkinci Dünya Savaşından sonra başarmış olduğu okullaşma oranlarına biz 70 yıl gecikme ile ulaştık. Neden 70 yıl bekledik? Okul öncesinden orta öğretim ve yükseköğretime, bu ülkenin çocuklarının eğitime erişimini tam rakama; yüzde 100, yüzde 90'lara ulaştırabilmek için 70 yılı niye bekledik? Bunu bir kenara not ediyoruz.
Beş yaştaki okul öncesi öğrenci sayımız 2000'li yıllarda yüzde 14 iken bugün yüzde 90'a ulaştı. Orta öğretimdeki okullaşma oranı yüzde 44'ten yüzde 90'lara ulaştı. Yükseköğrenimdeki net okullaşma oranı yüzde 14'lerden yüzde 44'lere geldi. Bu eğitimin evrenselleşmesinden en fazla yaralanan iki kesim oldu. Sosyoekonomik olarak dezavantajlı kesim. Yani bizim günlük kullandığımız tabirle garip gureba. İkincisi de kız çocuklarımız. 2000'li yıllarda ortaokullardaki kız çocuklarımızın okullaşma oranı yüzde 39'du, bugün yüzde 88. Yükseköğrenimdeki okullaşma oranı ise çok daha dramatik. 2002'li yıllarda yüzde 11, bugün yüzde 48,5 ve ilk kez kız çocuklarımızın okullaşma oranı erkek çocuklarını geçti. Yani son 19 yılda eğitimde kitleselleşme sağlanıp okullaşma oranları artarken aynı zamanda yıllardan beri Türkiye'nin gündemini oluşturan, 'Kız çocukları okula gitmiyor. Kız çocukları okula erişemiyor.' retoriği de son 19 yılda tarih oldu. Artık Türkiye'nin, kız çocuklarını eğitime eriştirememe gibi bir sorunu kalmamıştır. Aynı zamanda kadınların istihdamı ile ilgili devasa adımlar atıldı.
Bugün eğitim sistemimizde 1,2 milyon öğretmenimiz var ve bunun yaklaşık yüzde 60'ı kadın öğretmenlerimizden oluşuyor. Eğitim sisteminin demokratikleşmesi, toplumsal taleplere duyarlı olması ile ilgili devasa adımlar atıldı. Bugün eğitim ile ilgili çoğu sorunu dile getiren insanlara bakın, geçmişte bugün eğitim sisteminin maliyet ürettiği eğitim politikalarının yapıcıları arasında yer almaktadır. Bunların başında da başörtüsü uygulaması, katsayı uygulaması gelmektedir. Bugün kadına şiddet ile ilgili konuşanlar, dün başörtüsü ile ilgili gençlerimizin, çocuklarımızın eğitime erişimi engellendiği zaman kadına şiddet ile ilgili hiçbir şey söylemediler. Onun için son 20 yıl eğitimde kitleselleşme, eğitimde evrenselleşme, eğitimde toplumsal talepleri yerine getirme anlamında demokratikleşmenin en önemli tarihî dönemi olmuştur. Elbette böylesi devasa adımın çok güçlü bir liderliğe ihtiyacı vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde son 20 yılda ülkemiz gecikmiş olan bu gelişmesini hızla tamamlayarak artık OECD ülkeleri ile eğitim sistemi olarak rekabet edebilir hâle gelmiştir. Son 19 yıla bakın, bütçede en büyük pay her zaman eğitime verilmiştir. 2022 yılında da en büyük bütçe, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi olmuştur.
Katsayı uygulaması sadece din öğretimini değil, mesleki eğitimi de tarumar etti. 1999 yılında yürürlüğe giren ve kesintisiz 10 yılın üzerinde uygulanan katsayı uygulaması; iş gücü piyasamızın gelişmesi, kalkınması adına toplumun ihtiyacını karşılamadığı gibi dünya ile de rekabet edebilme gücünü mahvetti.
Bir eğitim politikası uyguluyorsunuz. Güya mesleki öğretim öğrencilerini yüksekokula değil de iş gücü piyasasına yönlendirme ile ilgili masumane bir girişim yapıyorsunuz. En sonunda toplum çok ciddi maliyetler ödüyor. İşte biz, bizden önceki tüm bakanlarımız, mesleki öğretimi güçlendirmek için devasa adımlar attılar. "Eğitim, üretim ve istihdam" çevrimini güçlendirmek için çok ciddi seferberlik yaptılar. Gelinen noktada özellikle bizler iş gücü piyasasının, mesleki eğitimi tüm süreçlerine dâhil ederek ve mesleki eğitimin tüm müfredatını iş gücü piyasasının talep ettiği beceri, yetkinlik ve yeteneklerle ilişkilendirerek; öğrencilerimizin iş gücü becerilerine dâhil ederek, istihdamı önceleyerek çok önemli bir adım attık. Artık mesleki eğitim alanımızda sektörün tüm güçlü temsilcileri ile birlikte yol alıyoruz. 28 Şubat sürecinin mesleki eğitimden esirgemiş olduğu akademik başarılı öğrenciler, artık mesleki eğitimi tercih ediyorlar. Artık mesleki eğitimde yüzde 1'lik başarı diliminden öğrenci alan okullarımız var. Her geçen gün mesleki eğitimdeki öğrenci sayımız arttığı gibi, aynı zamanda puanlar da yükselmeye devam ediyor.
Üçüncü en önemli faydası, üretime yaptıkları katkı ölçüsünde öğrenciler asgari ücrete kadar, öğretmenler iki asgari ücrete kadar pay alabiliyorlar üretime katkılarından. 2018 yılında mesleki eğitimde üretimden elde edilen gelir, 217 milyondu 3 bin 574 tane meslek lisesinden. 2021 yılını 1 milyar 162 milyonla kapattık. 6 kat artırdık. Öğrencilerimize dağıtmış olduğumuz pay 2021 yılında 52 milyon, öğretmenlerimize dağıttığımız pay maaşları haricinde 112 milyon.
Sayın Cumhurbaşkanımız açıkladı, 2022 yılında hedefimiz 1,5 milyar liralık bir üretim kapasitesine erişebilmek. 2022 yılının ilk üç ayındaki üretim kapasitesi, 2021 yılına göre yüzde 200 arttı. Muhtemelen 1,5 milyar değil, 2 milyarın üzerinde bir üretim kapasitesine ulaşacak. Yani mesleki eğitimin bir taraftan kalitesi, üretim kapasitesi artarken bir taftan da öğrencisi ve öğretmenine kazandıran bir eğitim türüne doğru evriliyor.
Mesleki eğitimde son 10 yılda 3 patent, faydalı model, marka ve tasarım tescili yapılırken artık her yıl 200'ün üzerinde tescil yapılıyor. Bu, müthiş bir gelişme. Bu gelişmeyi yaygınlaştırmak için ülkenin her noktasına 52 araştırma geliştirme merkezi kurduk. Nasıl yükseköğretim kurumlarında AR-GE çalışması yapılıyorsa artık Millî Eğitim Bakanlığının meslek okullarında da AR-GE çalışması yapılıyor.
Bir zamanlar, 'Ne olacak bu meslek liselerinin hâli?' sorusundan gelinen nokta artık herkesin yer almak istediği, bir taraftan istihdam ile ilişkiyi güçlendiren, diğer taraftan gelir kazandıran, diğer taraftan ülkenin gelişmesine katkı veren bir duruma doğru evrildi.
Tüm dünya, hazırlık yapmadığı bir sürece girdi. Maske temininde bile güçlük yaşandığı dönemleri hatırlayın. Yine o dönemde meslek liseleri üretim kapasitelerini, Kovid-19 salgınının gerektiği malzemelerin üretimine kaydırdı. Maske, dezenfektan, yüz koruyucu siperlik, tek kullanımlık önlük üretti. Sonra solunum cihazı üretti, maske makinesi üretti, en son hızlı antijen kitini üretti. Mesleki eğitim şunu gösterdi: 'Bana değer verirseniz ben sadece iş gücünün ihtiyaç duyduğu insan kaynağı olarak yetişmem. Aynı zamanda olağanüstü durumlarda devletimin ve toplumun yanında yer alarak her türlü mücadelesine destek veririm.' Bir kara gün dostu olduğunu gösterdi.
İki buçuk ay içinde, haziran sonuna kadar bu öğrencilerimiz periyodik olarak gidecekler, yaşlı teyzemizin saç bakımını yapacaklar, evinin tamiratını yapacaklar. İlk defa bir farklılık daha yapacağız. Ramazan öncesi başlattık. Farklı illerde ekmek üretimi ile ilgili ciddi yatırımlar yaptık. Artık ramazan pidesini de ailelerimize götürecekler.
Bu topraklar, başkalarının derdi ile dertlenen insanların toprağıdır. Bu topraklardaki insanlar için diğeri cehennem değildir, cennettir. Ona iyilik yaparak, hayatını güzelleştirerek bizim insanlarımız mutlu olur. İşte bu sembolik projede kadim geleneğimizde yer alan hemhâl olma ve diğerkamlığın mesleki eğitimdeki kara gün dostu, meslek liselerindeki melek öğrenciler. Başkasının ardına koşan, sıkıntı olduğu zaman onun yanında yer alan öğrencilerimiz ile çok daha farklı bir evreye taşınacaktır.'' dedi.