Son yıllarda erişim oranı artsa da özellikle ortaöğretim düzeyinde bölgelere ve cinsiyete göre farklılıklar olduğu görülmektedir. Bundan dolayı özellikle ortaöğretimde okullaşma oranının düşük olduğu dezavantajlı bölgelerde genel olarak okullaşma artırılmalı, özelde de kız çocuklarının okullaşmasını artırmaya öncelik veren projeler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
Okul öncesi kademesindeki okullaşma oranı son yıllarda artmasına rağmen, halen ulusal hedefler ve OECD ortalamasından düşüktür. Bu kapsamda özellikle okul öncesi eğitim kurumlarının az olduğu yerlerde yeni okul öncesi kurumların açılmasına öncelik verilmeli ve sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı ailelerin çocuklarının okul öncesi eğitime katılımını artırmak için bu çocuklardan ücret alınmamalıdır.
Açık öğretimdeki öğrenci sayısı halen oldukça yüksek ve örgün öğretime alternatif olarak tanımlanmaktadır. Açık öğretim sistemi, başarısız öğrencilerin yerleştirildiği bir okul türü olmaktan çıkarılmalı ve yüz yüze eğitim imkânlarının kapasitesi artırılmalıdır.
İlköğretime göre ortaöğretimde, kızlara göre erkeklerde özel eğitim alan öğrenci sayısı fazladır. Kızlara ve ortaöğretim düzeyine öncelik verilerek, özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara yönelik kapasite artırılmalıdır.
Bilim ve Sanat Merkezleri’nde (BİLSEM) kurum başına düşen öğrenci yoğunluğu dikkate alınarak öğrenci sayısı azaltılmalı, BİLSEM’lerin teknik ve fiziki altyapısı güçlendirilmeli ve insan kaynağının niteliğini artırıcı politikalar geliştirilmelidir.
Ortaöğretimden mezuniyet oranları artmasına rağmen Türkiye’deki mezuniyet oranları hâlâ OECD ortalamasının hayli altındadır. Lise mezuniyet oranlarını artırmaya yönelik çalışmalar sürdürülmeli, lise mezuniyet oranları düşük olan bölgelere yönelik daha etkin politikalar geliştirilmelidir.
Türkiye’de üniversiteye giriş sınavına başvuran ve yerleşen aday sayısı arasındaki makasın gittikçe açıldığı, son sınıf düzeyinde başvuran adayların ancak üçte birinin bir programa yerleştiği, her altı adaydan ancak birinin bir lisans programına yerleştiği, yükseköğretime yerleşmedeki sorunlu arz talep dengesinin ciddi oranda bozulduğu dikkate alınarak, yükseköğretim programları toplumsal talebi karşılayacak şekilde hazırlanmalı, özellikle lisans programlarına ayrılan kontenjanlar daha da artırılmalıdır.
Hem PISA 2018 sonuçları hem de yükseköğretime geçiş sınavı verileri, eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu olduğunu ve öğrencilerin temel bilgilere sahip olmadığını göstermektedir. Öğrencilerin bir üst sınıfa geçerken ya da mezun olurken temel bilgi ve beceriyi elde etmesi sağlanmalıdır. Bu anlamda öğrencilere destek sunacak sağlam telafi mekanizmaları ihdas edilmeli ve bu sistem etkin bir şekilde kullanılmalıdır.
PISA 2018 verilerine göre lise türleri ve bölgeler arası başarı farkı aşırı büyüktür. Okullar arası hiyerarşinin azaltıldığı bir sistemin kurulması hedeflenmeli, bölgeler arası eşitsizliğin azaltılması için fiziki ve beşeri kaynakların dağılımında dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.
Türkiye’de genel ve meslekî ortaöğretim mezunlarının işsizlik oranlarının artması, istihdam oranlarının azalması, Türkiye’nin genel ve meslekî lise mezunlarının OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam, en yüksek işsizlik ve istihdamda olmayan oranına sahip olması dikkate alındığında, meslekî eğitimin niteliğinde bir sorun olduğu görülmektedir. Bu nedenle, meslekî eğitimin niteliğini geliştirici ve istidam imkânlarını artırıcı etkin politikalar geliştirilmelidir.
Öğretmenliğe yönelik arz ve talep arasında önemli bir sorun var olmaya devam etmektedir. Bunun için mevcut öğretmen açığı dikkate alınarak yıllık atama sayıları artırılmalı ve öğretmen adaylarına gerçekçi kariyer hedefleri konulmalıdır.
OECD ülkeleriyle kıyaslandığında öğretmen maaşlarının düşüklüğü dikkate alınarak genel olarak öğretmen maaşları artırılmalı, özelde ise meslekî tecrübeye göre maaş artışını sağlayan bir sistem kurulmalıdır. Benzer şekilde Türkiye’deki okul müdürlerinin OECD ülkeleri arasında en düşük maaş alanlar arasında olduğu göz önünde bulundurularak okul müdürlerinin maaşları artırılmalıdır.
Okul öncesi kademesine ayrılan bütçe artırılmalı ve özellikle dezavantajlı bölgelerde okul öncesi kurum açılmasına öncelik verilmelidir.
Sınıf mevcudu ve öğretmen başına düşen öğrenci gibi hususlarda bölgeler arası eşitsizlikleri azaltmak için yeni okul ve derslik yapımı ile öğretmen atamalarında dezavantajlı bölgelere daha fazla öncelik verilmelidir.
Taşımalı eğitim yerine, öğrencilerin evlerine en yakın yerde eğitimin öncelendiği bir yaklaşım esas alınmalıdır.
Türkiye’nin özel harcamalardan kaynaklı olarak eğitimsel eşitsizliğin büyümesini engellemek, tüm çocuklara daha kaliteli ve eşit eğitim fırsatları sunmak için eğitime ayrılan kamusal kaynaklar artırılmalı, bu kaynaklar dağıtılırken dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.
Daha kaliteli bir eğitim hizmeti sunulabilmesi için öğrenci başına harcama miktarı 5 bin TL civarından en az 10 bin TL’ye çıkarılmalıdır.