Bu günlerde basında, kamuoyunda ve mağdur olan memur adayları arasında mülakat tartışması gündemden düşmüyor. Seçim öncesi verilen vaatler sık sık hatırlatılıyor. Bu konuda Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in son açıklamaları da gündem oluşturdu. Tartışmalar daha da alevlendi.
Mülakat sözcüğünün sözlük anlamı, bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapabilmek amacıyla kendileriyle tek tek, yüz yüze karşılıklı konuşma, görüşme demektir. Toplumdaki karşılığı ise, torpilli olanların öne çıkması, olmayanların elenmesi, hakkının yenmesidir.
Resmiyette karşılığı ise, mülakata giren kişinin istenilen göreve fiziken, ruhen ve düşünsel olarak uygun olup olmadığını belirlemektir. Daha açık bir ifadeyle devleti bölmek isteyenleri, yasa dışı örgüt üyesi olanları ve fiziksel ve ruhsal olarak istenilen göreve uygun olmayanları mülakatla tespit etmektir.
Tamamen kaldırmak da devletimizin bekası açısından sakıncalıdır. Hele ki Milli Savunma, Milli Eğitim, MİT, İçişleri Bakanlığı, Yargı gibi kurumlarda daha da önemlidir. Mülakatta kasıtlı olarak elemek de kişinin hakkını gasp etmek sayılır. Bu da kul hakkına girer ve en büyük bir günahtır. O zaman buna bir çözüm bulmak gerekiyor.
Herkes olumsuz bir eylem sonrası için, “bunlar devlete nasıl sızdı, kim aldı.” diye hep birileri suçlanmıştır. Bundan dolayı da kimse vebale girmemiş olacaktır
Kamuoyundaki mülakat tartışması daha ziyade öğretmenliğe girişte yapılan subjektif kriterlerin ön planda olduğu mülakatlardır. Çünkü öğretmenlikle ilgili KPSS’ YE 2023 yılında 573 bin kişi katılmış, belki bunların içinden onda biri bile alınmamıştır. Giren çok, alınan az olunca da tartışması da çok olmaktadır.
Mevcut şekli ile sınava girilip, yüksek puan alındıktan sonra mülakatla eleme sistemi, ne kadar objektif olursa olsun, hep tartışılır. Mevcut sistemle adaylar aldıkları yüksek puanla bir meşruiyet, bir hak kazanmış oluyorlar. Mülakatı kaybedince de, kabullenmiyorlar, haklarının yenildiğini düşünüyorlar, sisteme isyan ediyorlar.
Öğretmenlik için yapılan mülakatlarda öğretmen adayının fiziksel olarak aşırı zayıf, aşırı kilolu, aşırı konuşma güçlüğü çekiyor vb. dış görünüşleri ile topluluk karşısında aşırı heyecanlı, aşırı panik atak, aşırı korkak, öğretme yeteneğinin olup olmadığını vb. ruhsal yönleri tespit edilmeye çalışılmaktadır.
Mevcut durumda bu durumları MEB’in kendi kurduğu komisyonlar tespit etmektedir. Şikayetlerde bundan kaynaklanmaktadır. Hâlbuki öğretmenlik için gerekli bu fiziksel ve ruhsal kriterleri kimlerin taşıdığını, ya da taşımadığını sağlık raporlarıyla psikayatristler, doktorlar raporlarıyla tespit etseler sanırım tartışma da az olacaktır.
Bunun için sabıka kaydı ve sağlık raporu KPSS sınavına girmeden önce alınırsa, bu iki rapordan biri olumsuz olanlar KPSS sınavına alınmazsa, durumu meşruiyet kazanmadan, mülakata gerek kalmadan sorun çözülmüş olacaktır.
Sabıka kaydı ve sağlık raporu olumsuz olanlar belki %5 bile yekûn tutmazken, KPSS’ YE girenlerin hepsi mağdur oluyor. Yani yaşın yanında, kuru da mağdur oluyor. Ayrıca mülakatlar için günlerce adayların ve görevlilerin de gereksiz zaman ve emek harcamaları da son bulacaktır.
Tamamıyla belgeye dayalı bu iki rapor objektif bir şekilde düzenleneceği için siyasi otoritenin de dahli olmayacaktır. Böylelikle tartışmada azalacaktır.
Böylelikle hem devlete sızmak isteyenler, hem fiziksel ve ruhsal durumu uygun olmayan öğretmen adayları önceden elenmiş, engellenmiş olur. Mülakattaki maksat da hâsıl olmuş olur.
Önceden yasa dışı örgütlere katılanların, eylem koyanların, sabıka kaydı oluşanların KPSS’ YE giremeyeceği bilinirse, gençlerin yasadışı örgütlere ilgi duymasının da önüne geçilir ve üniversitelerde yasadışı örgütlerin eylemleri de son bulur.
Bundan sonra mülakata gerek duyulmadan, KPSS sınavdaki puan sıralamasına göre alım yapılır. Konu siyasi istismardan da kurtulur. Hiç kimse de hakkım yendi diye şikâyette bulunamaz.
Şemsettin CERAN
Eğitimci-YAZAR/ŞAİR
“Eğitimde Yeniden Yapılanma “ Kitabı Yazarı