Malumunuz olduğu üzere son 20 yılda ülkemiz sathında birçok üniversitenin, fakültenin, bölümün çoğaldıkça çoğaldığına şahitlik ettik.
Üniversitelerimiz çoğaldı, üniversite mezunlarımız da çoğaldı.
Üniversiteli işsizlerimiz de bununla koşut çoğaldı.
Üniversiteler yalnızca çoğaldı.
Nicelik görüntüsü niteliği ortadan kaldırdı.
Önceleri üniversitelerin bir pıtrak gibi çoğalması milleti heyecanlandırdı, sevindirdi.
Sonraları görüldü ki üniversiteler, çeperinde kafeleri çoğaltıyor.
Önceleri üniversiteler çoğalıyor diye sevinenler sonraları üzülmeye başladılar. Kaygılı kesim halini aldılar.
Çünkü üniversiteli olan çocukları ve torunları üniversitelere yıllarını verip sonucunda elde var sıfır akıbeti ile karşılaşıyor iken nasıl sevinilebilirlerdi? Ve nasıl kaygılanamazlardı?
Sevinmelerin uzun vadeli olmadığı artık gün yüzüne çıktı.
Demek ki üniversitelerin çoğalması her şeyi çözmüyor. Üniversiteler çoğalınca sorunlar azalacak diye mi düşünülüyordu? Büyük yanıldık diyebilirim günün sonunda.
Aksine yeni yeni problemler doğduğunu söyleyebiliriz.
Mesela bundan 20 yıl önce atanamayan öğretmenler var mıydı?
Yoktu.
Şimdi atanamayan öğretmenler sorunu ile karşı karşıyayız.
Ve siyasiler ne derse desin bunun çözümü yok.
Eğitim fakülteleri çoğaldı lakin öyle bir plansızlıkla çoğaldı ki perşembenin gelişi çarşambadan belliydi zaten.
Atanamayan öğretmenler, siyasi mesele haline geldi.
Siyasi arenada da kullanılıyor zaten.
İktidar yok bir şey modunda iken muhalefet yandık anam hallerinde... Ortada atanamayan öğretmenler var ve o garipler de bir o yana bir bu yana bakıp duruyor. Çözüm yok. Meseleyi çözen değil de kullanan çok... Mesele çözülecek gibi de değil zaten.
İktidar gençleri öğretmen olsunlar diye okutuyor, onlara yatırım yapıyor, gençler öğretmenlik hayali kurup nihayetinde BİM ve A-101 için insan kaynağı oluyor. Yani iktidar, yatırımını A-101 ve BİM’e altın tepside sunuyor. Olan, gençlere oluyor.
Muhalefet ise siyasi maden ya da hazine bulmuşçasına iktidarın hayal kurdurup atamadığı bu insanların hayalleri üzerinde propaganda geliştiriyor. Onlarla siyasi ikballeri uğruna oynuyor. Günün sonunda bu meselede bir arpa boyu yol alınamıyor. Oysaki bu mesele, mesele olmadığı dönemlerde çok rahat çözülebilirdi. Yalnız bunun için istikbale dönük bir planlama icap ediyordu. Bir de her seçim öncesi oy kaygısı ile yapılan atamalar olmamalıydı. Ne yazık ki o gün kızı için sevinenler, şimdilerde torunu veyahut torununun çocuğu için çok üzülüyor. Elden ise an itibarıyla bir şey gelmiyor. Bu, açık... Hakikatleri konuşmalıyız. Söylüyorum onu: ‘‘Ey atamayı bekleyen öğretmenler, kendinize iş bulun!’’
Kahrolarak söylüyorum bunu. Zira devletin öğretmen atayacak ekonomisi olmadığı gibi hepinizi istihdam edecek kadrosu da yok artık.
İşte bu kısır döngü ve darboğazda yıllar yılları kovalarken gençler okudukları fakültenin aksi istikamette bir hayat yolculuğuna başlıyor, başlayacak. Bu da Allah’ın emri... Yoksa bekle, bekle nereye kadar... Ölme eşeğim ölme...
Tabii bu hayat yolculuğu içlerine sinmiyor birçok öğretmen adayının. Hak veriyorum.
İtiraz ediyorlar. Hak veriyorum.
Gösteri yapıyorlar, eskilerin deyimi ile nümayiş...
Bir türlü istediklerini alamıyorlar.
Nasıl alsınlar ki?
An itibarıyla çoğalan üniversitelerin, fakültelerin, bölümlerin gazabına uğruyorlar.
Neticelerini iliklerine kadar hissediyorlar.
Eğitim öğretim ortamı öyle bir duruma geldi ki an itibarıyla kadrolu bir öğretmen dahi iller arası ve il içi hatta mazerete dayalı istediği okula yer değiştiremiyor.
Öğretmenlik mezunları için atanamama; muvazzaf öğretmenler için yer değiştirememe sorunu ayyuka çıkmıştır.
10 Temmuz 2024 günü itibarıyla duyduk ki YÖK bazı bölümleri kapatıyormuş.
Nihayet, diyoruz.
Gözlerimiz öğretmenlik bölümlerini arıyor.
Yok.
Asıl olması lazım gelen diyoruz.
Sonra bir de bakıyoruz ki 2. öğretimler toptan kapatılıyormuş.
Diyoruz ki:
‘‘Kötünün iyisi...’’
Yani bu da iyi...
Lakin ne olacak bu kadar üniversitelinin istikbali?
Ne yazık ki insan yetiştirmede, o insana istihdam sahası yaratmada çok gerideyiz.
Düşüncelerimizde ve planlarımızda gençlerin istikbali olmayınca günün sonunda olacağı buydu.
Herkes başının çaresine baksın...
YÖK, bir an evvel belli başlı üniversiteler dışında kalan eğitim fakültelerini kapatmalı.
YÖK, yok artık demeli.
Yoksa gençler üniversiteden mezun olunca ve öğretmenlik yerine başka başka yerlerde onları görünce bizler diyeceğiz ki:
‘‘Yok artık!’’
Mahal vermemeli...
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN