Öne Çıkanlar Mahmut Özer sağlık personeli enflasyon öğrenci Müze ve Ören Yerleri

Öğretmen Kariyer Sınavları Her Yıl Tekrarlanacak ve İçerikler Güncellenecek

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ''İlk kez 136 milyon yardımcı kaynağı eğitim öğretim başlarken tüm illerimize gönderdik, dağıtımları yapıldı ve yardımcı kaynaklarla ilgili okullarımızın işte daha önceden de bildiğiniz, kamuoyuna yansıyan yardımcı kaynak aldırmayla ilgili o yaklaşımlar, artık yavaş yavaş eğitim sistemimizde tarih olmaya başladı, bu çok kritik bir hamleydi.

Geçen hafta itibarıyla 3 milyar 700 milyondu, bugün sabah programa gelirken rakamları bir daha güncelledik, yazdan itibaren eğitim öğretim yılına hazırlıkla ilgili tüm okullarımıza 3 milyar 900 milyon para göndermişiz, yani yaklaşık 4 milyar bütçe göndermişiz. Şu ana kadar kullanılan miktarı 2 milyar 500 milyon, yani 1 milyar 400 milyon lira hâlâ okullarımızın bütçesinde okul ihtiyaçlarını gidermek için hazır duruyor. Bu o kadar çok şeyi değiştirdi ki okullarımızın duruşunu, okul iklimini değiştirdi.

Bu, eğitimde kitleselleşme demektir, evrenselleşme demektir. Yani bizim rekabet ettiğimiz ülkeler, OECD ülkeleri, bu gelişmeleri 70 yıl önce tamamladılar, biz 70 yıl gecikmeyle bu dönemi geçirdik ama sadece bu olmadı. Aynı zamanda eğitimin önündeki tüm antidemokratik uygulamalar kaldırıldı. Bu ülke eğitim sisteminde kendi başörtülü çocuklarına eğitim yasağı koydu; bu yasaklar, bu dönem kaldırıldı. Katsayı uygulaması, imam hatip ve mesleki eğitimle ilgili katsayı uygulamaları ciddi travmalara yol açtı, bu dönem kaldırıldı. Peygamberimizin hayatı, Kur'an-ı Kerim, dini bilgilerle ilgili seçmeli dersler imam hatibin dışında ilk kez kondu, yani eğitim sistemi demokratikleşti. Kız çocuklarının okullaşma oranları arttı, erkekleri, hatta yükseköğretimi de geçti. Aynı zamanda, bu büyüme sağlanırken kaliteyi sürekli iyileştirebilmek öyle kolay bir şey değil, Türkiye işte bunu başardı. Yani bir taraftan öğrenci sayısını artırırken, sistemi kitleselleştirirken, evrenselleştirirken kaliteyi de uluslararası öğrenci başarı araştırmalarından görüyoruz ki -PISA ve TIMSS gibi- sürekli iyileştirdi. İşte OECD Genel Sekreterini de etkileyen şey, bu.  Çünkü OECD ülkelerinde öğrenci sayısı sabittir veya düşer ama bizim sürekli öğrenci sayımız artıyor; artmasına rağmen bu iyileşmeyi sağlayabilmek, aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek, kız çocuklarının okullaşma oranlarını artırabilmek, bu öyle basit bir şey değil. Onun için de OECD Genel Sekreteri,  'Bu dünyaya örnek olmalıdır, bölgesine örnek olmalıdır.

O zirvede şunu gördük: Kovid-19 salgını gerçekten eğitim sistemlerinde çok ciddi maliyetler üretmiş.  Hem bu maliyetleri azaltmak hem de yeni meydan okumalara karşı eğitim sistemini şimdiden güçlendirmeyle ilgili, işte eğitim içeriklerinin dijitalleştirilmesi, öğretmenlerin yeni becerilerle desteklenmesi, eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi, mesleki eğitimin rayına oturmasıyla ilgili çok sayıda, işte iklim değişikliğinin, çevre bilincinin eğitim sistemleri içinde daha fazla yer bulmasıyla ilgili önerilerin olduğu geniş kapsamlı bir zirve oldu.

Öğretmenlerin mesleki gelişim eğitimleriyle ilgili, öğretmenlerin yeni becerilerle donatılmalarıyla ilgili, mesleki eğitimin güçlendirilmesiyle ilgili, eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesiyle ilgili... Yani orada bahsedilen konuların hiçbiri bizim için sürpriz değildi, zaten biz onlardan çok önemli mesafeler alıp çok iyi noktalara geldiğimizi görmekten de ayrıca büyük mutluluk duyduk. Yani Türkiye eğitimde güzel işler yapıyor.

Şöyle bir algı var: Öğretmenlik Meslek Kanunu bu mudur? Hayır, bu değildir; bu, sadece bir başlangıçtır. Bu Kanun, 2023 yılında Meclis açıldıktan sonra yeni haklarla sürekli genişleyecek olan bir kanundur. Eğer bir kanununuz olmazsa o zaman oraya atıf yapacağınız, iyileştirme yapacağınız bir alanı bulamazsınız. Bu anlamda gerçekten önemli, yani AK Parti hükümetleri dönemindeki 20 yıllık eğitimdeki bu dönüşümün aslında taçlandırılmasıdır.

2005-2006 yılında bununla ilgili sınavlar yapıldı. Yani 90 binin üzerinde uzman öğretmen sistemde vardı ve sınava girildi ve yanılmıyorsam 338 de başöğretmen vardı sistemin içinde, yani 2006'tan itibaren bu öğretmenler zaten sistemin içerisindeydi.

Bu sınav, öğretmenlerin öğretmenlik yeterliliği yapmaya matuf yapılan bir sınav değil, kimsenin haddine değil, öğretmen olarak girmiş zaten. Bu sadece o uzman öğretmenlerin almış olduğu 180 saatlik eğitimin değerlendirmesi. Orada da eğer yüksek lisans yapmışsa, tezli veya tezsiz, alan içi veya alan dışı muaf, yani yaklaşık 90 bine yakın öğretmenimiz master ve doktora yaptığı için uzman ve başöğretmenlik sınavından muaf oldu. Başöğretmenlik de aynı, 240 saatlik bir eğitim var, sonunda sınav var, doktora yapmışsa alan içi- alan dışı hiç fark etmez, sınavdan muaf.

Öğretmenler o sınavda öğretmen arkadaşlarıyla rekabet etmeyecekler, kendileriyle rekabet edecek. Yani 614 bine yakın öğretmen başvurmuştu, 606 bin 185 öğretmen eğitimini tamamlamış, yani yüzde 99'u tamamlamış eğitimlerini. Bu 606 bin 185 öğretmenin tamamı da sınavda başarılı olursa tamamı hangi sınava başvurduysa ya uzman öğretmen olacak ya başöğretmen olacak, yani bir kota da yok bu anlamda.

Sınav haricinde iyileştirme yapılacak alanlar var, yani sahadan gelen özellikle işte 40 yıllık öğretmen, 35 yıllık öğretmen haklı olarak diyor ki 'Şimdi ben uzman öğretmenlik sınavına giriyorum, uzman öğretmen olduktan sonra 10 yıl bekleme vaktim yok. Zaten emekli olacağım, yani başöğretmen olamayacak mıyım?' İşte bunlarla ilgili arkadaşlarımız çalışma yapıyor. İnşallah, bunlarla ilgili o iyileştirmelere bir fırsat verecek düzenlemeleri de önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşırız.

345 bin 732 öğretmenimiz uzman öğretmenliğe başvurmuş sınav için. 42 bin 561 eğitimini tamamlayan öğretmenimiz de başöğretmenliğe başvurmuş. Yani iki gün gibi kısa sürede 388 bin 293 öğretmen, yani eğitimini tamamlayan öğretmenlerin yüzde 64'ü sınava başvurmuş.

60'ın üzerinde ile gittim bir sene içinde. Tüm arkadaşlarımızla da benzer şekilde sahadayız, öğretmenlerimizi dinliyoruz. İlk kez okul yöneticileriyle tüm illerde değerlendirme toplantısı yapıyoruz. İlk defa böyle bir şeye giriştik, eğitim öğretim hazırlıklarıyla ilgili. Tüm illerde okul yöneticilerimiz bizim oradaki neferlerimiz, yani eğitimin kalitesini artırmayla ilgili en önemli paydaşlarımız, onlarla birlikte bir saate yakın hem eğitim politikalarımızı konuşuyoruz hem onların eleştirilerini alıyoruz, süreçleri birlikte yönetmeye çalışıyoruz. Yani bizim derdimiz bu kitleselleşme evresini tamamlayan eğitim sisteminin kalitesini özellikle okul yöneticilerimiz, tüm yöneticilerimiz ve öğretmenlerimizle birlikte sürekli kalitesini geliştirmek.

Öğretmenlerimiz yüksek lisans ve doktora yapmaya başlayacaklar, yönelimleri artacak. Dolayısıyla bu süreçten öğretmenlerimizin büyük bir kısmının yararlanacağına inanıyorum.

Hemen hemen tamamı bu süreçlere başvurdu, problem olsa başvurmazdı.

O zaman dedik ki köydeki okullarımızı tekrar aktif hâle getirelim. Nasıl yapalım? Üç şey yapalım: Bir, köy anaokulu yapalım. Biliyorsunuz, okul öncesi eğitim bizim bu dönemdeki en önemli önceliklerimizden biri. Anaokulu açmak için gerekli öğrenci sayısını 10'dan 5'e düşürdük, 1.800 köyde bir anda 20 bin çocuğumuz anaokullarıyla, okul öncesi eğitimle buluştu. İlkokulları açma şartını değiştirdik, ilkokulların açılabilmesini kolaylaştırdık ama en önemli değişikliği şöyle yaptık: Köy okullarının olduğu binalara halk eğitimi kurslarını açmaya başladık, halk eğitim merkezlerini kurduk. Yani ilk kez köyde yetişkinle çocuğunun veya torununun bir arada, aynı çatı altında eğitim aldığı bir alan oluşturduk. Onun için de okul demedik, köy yaşam merkezi dedik. Yani bazı köylerimiz var mesela öğrenci hiç yok, ilkokul ve anaokulu açmamızın bir anlamı yok ama halk eğitimi merkezi açarak burada tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili kurslar açıyoruz. Bu konuda Tarım ve Ormancılık Bakanlığımızla da iş birliği içerisindeyiz, onların desteklerini de alıyoruz. Dolayısıyla köydeki o atıl duran kapasiteyi hızla onararak, revize ederek aktif hâle getirip oradaki 7'den 70'e herkesin kullanımına açtık. Yani başlangıçta 12 Eylül'e kadar 1.500 köy yaşam merkezini açma hedefimiz vardı, şu anda 1.700'leri geçtik. Ekimin ikinci haftasına kadar 2 bin köy yaşam merkezini aktif hâle getirmeyi düşünüyoruz.

Siz ilkokul, ortaokul, lisedeki okullaşma oranlarını yüzde 90'ların üzerine çıkarabilirsiniz ama okul öncesi eğitimde aynı istikrarı sağlayamazsanız o başlangıçtaki eşitsizlikler, eğitimin ilerleyen kademelerinde varlığını sürdürmeye ve okullar arası başarı farkı olarak önünüze çıkmaya devam eder. Bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri, kök problemlerimizden biri buydu. Onun için dedik ki madem Türkiye eğitimde kitleselleşmeyi tamamladı, artık tek bir konusu var: Kaliteyi sürekli iyileştirmek ve eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek. Bunun da en önemli hamlesi okul öncesi eğitimi güçlendirmek çünkü okul öncesi eğitim sadece bilişsel olan beceriler değil; çocuklarımızın bilişsel olmayan psikolojik, sosyal, duygusal gelişimlerini de etkileyen en önemli eğitim kademelerinden biri.

Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde sürece başladık. Ben şunu söyleyeceğim, demek istediğim şey şu: Odaklandığınız zaman eğitim sisteminde çözemeyeceğiniz hiçbir problem yok. Şu ana kadar biz 1.710 bağımsız anaokulu yaptık. 11 bin 50 de anasınıfı açtık ve 5 yaştaki okullaşma oranını yüzde 78'den yüzde 93'e çıkardık, bir sene gibi kısa sürede. Yani rakamlara tekrar gelirken baktım. Şimdi İstanbul, Ankara ve İzmir'de 5 yaştaki okullaşma oranları neymiş, yani bunun bilinmesinde fayda var. İstanbul yüzde 45'miş bu projeye başlamadan önce. Türkiye ortalaması yüzde 78 olmasına rağmen İstanbul aslında en mağdur illerden biriymiş yüzde 45'le. Şu anda yüzde 87. Ankara yüzde 42'ymiş, şu anda yüzde 84. İzmir yüzde 55'miş, şu anda yüzde 92. Üç de farklı il aldım: Giresun gibi çarpıcı iller... Giresun'da 5 yaştaki okullaşma oranı bu projeye başlamadan önce yüzde 25'miş, şu anda yüzde 98. Siirt yüzde 33'müş, şu anda yüzde 90. Erzurum yüzde 38'miş, şu anda yüzde 97, bu gerçekten müthiş bir eğitim sistemine katkı sunacak.

Bunun yüzde 70'i kadın, kursiyerlerimize 3 binin üzerinde kurs desteği veriyoruz. İlave olarak bir şey daha yaptık, yine Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde Aile Okulu'nu hayata geçirdik. Yani kültürel değerler, aile içi iletişim, çocuklarımızın madde bağımlılığı, internet bağımlılığıyla nasıl mücadele edilebilir, çevre bilinci gibi bir sürü konuda 44 saatlik Aile Okulu eğitimi hazırladık. 81 ilde süreci başlattık, 137 bin aileye ulaştık. 2022'nin sonuna kadar hedefimiz 1 milyon aile. Genel de hep 1 milyonla açıyoruz hedefi. Çıraklık, kalfalık vs.de - bak göreceksiniz - 1 milyonu geçeceğiz bile. Yani biz sadece çocuklarımızı değil, okul ortamını değil, aynı zamanda onların velilerini de sürekli eğitim seferberliğiyle sürece dâhil ederek, bilgilendirerek, farklı destekleme mekanizmalarıyla destekleyerek bir bütünlük içinde süreçleri yönetmeye çalışıyoruz çünkü biliyoruz ki aile ortamı, aile ortamında yaşananlar öğrencilerimizin, çocuklarımızın akademik başarısını doğrudan etkiliyor. O ortamları ne kadar güçlü hâle getirebilirsek, ne kadar sağlıklı ve barışçıl ortamlara dönüştürebilirsek ve eğitim seviyesini ne kadar artırabilirsek eğitim sistemimiz de bundan o kadar müstefit olacak.'' dedi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.