"Öğretmen Hilal" tabelasını gördü. 

Yanında "Öğretmen Osman" tabelası vardı.

Artık "Avukat İsmail" ile "Öğretmen Murat" iş merkezinde yer sahibiydi. Birisinde cübbe, diğerinde önlük...

Öğretmen adayları, öğretmenlik yapar ruhsatını alarak çok rahat mesleğini icra edebiliyordu.

Öğretmenlik yapar ruhsatı için de eğitim fakültesi okumak kafiydi.

Daha fazlası yoktu. Devletin öğretmeni olabilmek cennetle müjdelenmeye denkti.

İş yerini açan "Öğretmen Hilal" duruşmadan duruşmaya pardon özel dersten özel derse koşuyordu. Çok da iyi kazanıyordu.

Hatta devletin özel ders teşviki de bulunuyordu.

Eğitim fakültesi mezunlarının büyük bir kısmı hariçten gazel pardon ders anlatıyordu. Eğitim kurumlarında değil de iş yerlerinde mesleklerini ifa ediyorlardı. Bakanlık, politikalarıyla onlara zemin oluşturuyordu. 

Öğretmenlik mesleğinden beklenti tamamen sınavlara indirgenmişti, aileler okullardaki müfredatı yetersiz göregelmişti, çocuklarının tutsak edildiği bu sistemden çıkışı da tabela öğretmenlerine sığınmakta bulmuşlardı, öyle ki dışarıdan takviye devletin oluru haline gelmişti, yani isteyen dışarıda ders alıyorsa okuluna bildirip okula devam etmeyebiliyordu. Eğitim, bölük pörçüktü. Bir o kadar da merkezi... Bir uçtan bir uca savrulma, dengeyi bozmuştu. Denge falan hak getireydi. Ve alışılmıştı da buna. İnsanlar, dengesizliğin ve savruluşun düzeninde pozisyon alıyordu. 

MEB, öğretmenlerin rütbesini yükseltip onları geliştirememişti. Onları uzman ve başöğretmen eyleyip öğretmenin gelişiminin önünü açamamıştı. Öğretmenliğe alımlarda uyguladığı yöntemler de işe yaramamıştı. Ve gelinen nokta burasıydı. Selefler ile haleflerin adı miras kalmıştı gelecek kuşaklara. O isimlerin eylediklerinin sonuçlarını yaşamak ise onlara düşendi.

Yukarıda anlatılanlar tamamen hayalidir. Bir gelecek kurgusu... Geçmişe ve günümüze dayanan...

Meclis tarafından kabul edilmiş ÖMK'den sonra eğitim fakültesinde okuyan tüm öğretmenlik programı öğrencileri, mezun oldukları an bundan böyle bir atama sınavına girmeyecekler. Girecekleri sınavlar: Öğretmenliğe Giriş Sınavı 'dır. Yani ÖMK, ÖGS'yi doğurmuştur.

Eğitim fakültelerinin şu durumda ÖGS'ye giriş biletinden başka bir anlamı yoktur. Öğretmenliğe giriş biletini alınca sıra AG'ye yani Akademiye Giriş 'e gelecektir. Daha sonra AÇ 'ye yani Akademiden Çıkış 'a uzanacaktır. Akademiden Çıkış ile sözleşmeli atama gerçekleşecektir. En sonunda kadrolu atama... Bundan 15-20 yıl önce mezun olmuş eğitim fakültesi mezunları erken doğdukları için çok şanslılar. Zira 1 kitapla sınava hazırlanıp 1 sınavla kadrolu atandılar. Anaları onları Kadir Gecesi doğurmuş. 

MEB; kurduğu, kuracağı ve kurgulayacağı bu yetiştirme sisteminde öğretmenliğe atanmışların rütbesini yükselterek salt maaş bordrosuna tesir ediyor ve öğretmenliğe atamayı da çetinleştirerek cennetle müjdelenir duruma getiriyor. Eğitim fakültelerinin kontenjanları dolmazken ve fakülteyi tercih edenler kalburüstü öğrenciler değilken bu profile sahip mezunların çok az kısmının öğretmenlikle müjdelendiğine şahitlik edeceğiz istikbalde. Bu da çok garip ve ironik olacaktır. Yani öğretmenlikle müjdelenenler, acaba öğretmenliği hak eden bir öğrenci geçmişini haiz olacak mı? Burası da düşündürücü olsa gerek... 

Nihai noktada KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN öğretmenler değil de PROSEDÜRÜ GERÇEKLEŞTİREN öğretmenler, uzmanlar ve başöğretmenler sisteme peyda olacaktır.

Saygılarımla...

Yusuf Sevingen

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.