Öne Çıkanlar Mahmut Özer öğrenci Hakmar Express Müze ve Ören Yerleri enflasyon

Kira Artışına Sınır Getirildi

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''Bugün, Adalet Komisyonu'nda Borçlar Kanunu'na geçici madde eklenmesi söz konusu olacaktır. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay Bey, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımız Murat Kurum Bey, Hazine ve Maliye Bakanımız Nureddin Nebati Bey ve Ticaret Bakanımız Mehmet Muş ve Adalet Bakanlığı olarak beraber yaptığımız çalışma sonucunda konut kiraları bakımından 1 Temmuz 2023 yılına kadar yenilenecek kira sözleşmelerinde bir önceki kira yılının yüzde 25'ini geçmemek koşuluyla yapılacak artışların geçerli olduğuna dair bir geçici hüküm Borçlar Kanunu'na, Adalet Komisyonunda eklenecek AK Parti grubu, MHP grubu teklif verecek ve oraya eklenecektir. Böylelikle konut kiralarında bir yıl süreyle bir önceki yılın kira bedelinin yüzde 25'ini geçmeyecek şekilde bir artış yapılabilme imkanı getiriliyor. Bunun üzerinde yapılacak artışların geçerli olmadığı açıkça ifade ediliyor. Bu düzenlemeyi yaparken, geçici olmasına özellikle önem verdik. Geçici bir düzenleme. Bu düzenleme kiracı ve ev sahibinin hukukuna halel vermeden ikisinin de belli bir fedakarlıkla bir noktada durmasına da özen gösterdik. Umarım beklentileri karşılar, umarım beklediğimiz sonuçları doğurur. Şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Avrupa Parlamentosu dün Türkiye ile ilgili raporu oyladı ve kabul etti. Avrupa Parlementosunun Türkiye’ye karşı daima objektif ve tarafsız olmasını bekliyoruz. Başka ülkelere, Yunanistan’a, Fransa’ya, Almanya’ya nasıl davranıyorsa, Türkiye’ye de aynı şekilde davranmasını, onlara hangi gözle bakıyorsa Türkiye’ye de aynı gözle bakmasını istiyoruz. Ama bakmıyorlar, Türkiye’ye terör örgütlerinin gözü ile bakıyorlar, terör örgütlerinin yazdıkları çizdikleri ile Türkiye hakkında raporlar oluşturuyorlar. Sonra da Türkiye’den 'Bizim raporlarımızı niye kaile almıyorsunuz?' diye Türkiye’yi eleştiriyorlar. Biz Türkiye’ye karşı ön yargıdan uzak, objektif, adil, tarafsız her raporu bu güne kadar başımızın üzerinde gördük ve gereğini yaptık. Ama Türkiye’de olup bitenleri çarpıtan, Türkiye’de terör örgütlerinin sözlerini raporlarına yansıtan ve Türkiye’ye karşı ön yargıyı raporlaştıran bir raporu Avrupa Parlamentosu değil, kim kabul ederse etsin, biz onlar karşısında Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukukunu koruma noktasında kararlıyız. Ama tarafsız olan her konuyu da eleştirilerden saklı olarak gereğini yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Buradan da muhataplarımızı bize karşı tarafsız davranmaya davet ediyoruz.

Türk hükümet yetkilileri ile kurum ve kuruluşları ile sadece hazırladıkları raporların meşruiyetini artırmak için yapılan görüşmeleri doğru görmüyoruz. O raporda Türk hükümetinin, Türk kurum ve kuruluşlarının görüşlerinin yer alması ve o çerçevede bunun değerlendirilmesinin doğru olduğunu ifade ediyoruz. Ama her defasında yüzlerine de açıkça söylememize rağmen, Türkiye aleyhine raporları adeta yarıştırıyorlar. Türkiye’nin hak etmediği eleştirileri Türkiye’ye yöneltiyorlar. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bugüne kadar verdiği kararlara uymuştur. 4 bin 266 AİHM kararı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine taşınmış ve bugüne kadar Türkiye bu kararların 3 bin 758‘ini infaz etmiştir, diğerlerinin de infazı devam etmektedir. Türkiye’nin infaz oranı yüzde 89’dur, Avrupa konseyine üye ülkeler içerisinde oran itibari ile en yüksek olan ülke Türkiye’dir.

Ama bizden Kavala davasına müdahale etmemizi istiyorlar. Bir yandan 'Yargı Türkiye’de bağımsız değildir' diyorlar, 'Siz karışıyorsunuz' diyorlar, öte yandan da rapora yazmışlar, 'Kavala, Demirtaş serbest bırakılsın.' Yahu Türkiye’de mahkemeler, yargı bağımsız, ne Türk hükümeti, ne Meclis, ne başka biri emir ve tavsiyede bulunamaz, telkinde bulunamaz, 'yargı yetkisini şöyle kullanacaksın, böyle kullanacaksın' denemez. Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de aynı konuda hassas. Ama öte yandan da raporun içerisine 'Bunları serbest bırakın' diye Türkiye’ye tavsiyede bulunuyorlar. Türk yargısı bağımsızdır, bu bağımsızlık sadece Türkiye’deki yasama, yürütme organına, medyaya, diğerlerine karşı değil, dünyanın bütün ülkelerine karşı da bağımsızlığı kapsar. Türk yargısına Avrupa Konseyi de başka bir yer de Avrupa Parlamentosu da emir ve talimat veremez. Şunu da ifade etmek isterim; Kavala kararını Türkiye Cumhuriyeti yargısı uygulamıştır. Uygulanan bir karar üzerinden Türkiye’yi uygulamadı diye itham etmek esasında niyet okumaktır ve farklı bir değerlendirme yapmaktır, bir karar verdi AİHM 'ihlal' dedi, gereği yerine getirildi mi, getirildi. Sonra başka yargılama sonucunda başka bir karar çıktı. O ayrı, o ayrı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2008’den beri Yunanistan’da oradaki Türk Gençler Birliği ve oradaki bazı derneklerin isminde Türk kelimesi geçiyor diye bu dernekleri kapattılar. Yargıya gitti, Yunan yargısı oradaki dernekleri haksız buldu. Sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitti, AİHM hak ihlali kararı verdi. 'Yunanistan haksızdır' dedi ve Yunan hükümeti 2008'den beri bu kararların gereğini yerine getirmiyor. Peki, 2008’den beri Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi neden Yunanistan ile ilgili yerine getirmediği bir kararı gündemine alıp AİHM’e Türkiye’de olduğu gibi görüş sormuyor? Fransa’nın var, Almanya’nın var. İngiltere’nin benzer yerine getirmediği kararlar var onları gündemine alıp AİHM’e dahi sorma gereği duymazken, Türkiye’nin infaz ettiği bir kararı gündemine alıp niyet okuyarak Türkiye ile ilgili görüş soruyor. Bu, çifte standart değil mi? Elinizi vicdanınıza koyun kararların doğruluğu eğriliğinden bağımsız olarak bunu düşünmenizi istiyorum. Madem ki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi AİHM kararlarının infazını değerlendiriyor buna göre bir takım kararlar alıyorsa o zaman bu kararları Yunanistan’a karşı 2008’den beri neden almadınız? Fransa’ya, Almanya’ya, İngiltere’ye bir sürü karar var tek tek saymayayım, neden almadınız? Türkiye söz konusu olunca birden ilkelerini hatırlıyorlar. Yunanistan söz konusu olunca birden ilkesizliğin abidesini dikiyorlar. Olur mu böyle şey? Biz eşit muameleyi, adil davranışı, tarafsızlığı herkesten ve her kesimden bekliyoruz ve beklemeye de devam edeceğiz. Türkiye uluslararası alanda hakça bir yaklaşımı her alanda hayata geçirdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak konusunda da Avrupa Konseyi ile olan ilişkilerinde de bunu daima gözetti, gözetmeye de devam edecektir. Bize söz verdiler, neler dediler, Rum Kesimini gittiler Avrupa Birliğine aldılar.

İsveç ile Finlandiya üzerinden de Türkiye’ye dair raporda ayar veriyorlar. NATO, bir güvenlik örgütü, NATO, üyesi olanların güvenliğini koruma örgütü. Kimden bir tehdit NATO üyesine gelirse onun karşısında işbirliği ve dayanışma içinde olmayı örgütün temel belgeleri her bir örgüt üyesine emrediyor. İsveç, 10 tane FETÖ’cü terörist, 10 tane PKK’lı teröristin iadesini istemişiz bize bir tanesini iade etmemiş. Finlandiya, 6 FETÖ’cü, 6 PKK’lı teröristin iadesini istemişiz bir tanesini bize iade etmemiş. Şu anda İsveç’te FETÖ, PKK devletin resmi görevlilerinin adeta himayesinde terör faaliyetlerini yürütüyorlar, resmi görevliler makamlarında bu terör örgütlerinin teröristleriyle görüşmeler yapıyorlar. Şimdi NATO’nun şemsiyesi altına girmek isteyen bir ülkeye karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi güvenliğini, birliğini tehdit eden terör örgütlerine karşı Türkiye’nin yanında olmasını istemesi hakkı değil midir? Bu bizim hakkımızdır. Siz terör örgütlerine karşı mesafeyi koyarsanız, Türkiye’nin tavrı da ona göre değişecektir. Ama öte yandan terör örgütlerine binlerce TIR silah verip, eğitim yaptırıp, onlara her türlü desteği verip öte yandan Türkiye’nin bunları görmezlikten gelmesini istemek Türkiye’yi tanımamaktır. Türkiye her şeyi gören bir ülkedir ve hukukunu da yedi düvele karşı nasıl Kurtuluş Savaşı yıllarında koruduysa kıyamete kadar koruyacak bir milletin devletinin adıdır. Bunu iyi öğrenmeleri lazım. Onun için de bu noktadaki yaklaşımlarını da çifte standardın bir başka örneği olarak görüyoruz. Kimse kusura bakmasın Türkiye’nin hukukunu çiğneyenlere karşı Türkiye Cumhuriyet Devleti hukukunu koruma konusunda kararlıdır. Haklarımızdan taviz vermedik, vermeyeceğiz. Haklarımıza, hukukumuza saygı duyulması halinde işbirliğinde daima olduk bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.

Bugün Adalet Komisyonu’nda görüşülmekte olan teklif var. Biliyorsunuz hakim ve savcı yardımcılığı bu teklifin içerisinde geliyor ve meslekten önce en az 3 yıl hakim ve savcı yardımcılığına atanan kişilerin, hakim ve savcı yardımcılarımızın hem Adalet Akademisinde hem de atandıkları hakim ve savcı yanında çok iyi bir eğitim alarak yetişmelerinin önünü açan bir adım atıyoruz. Usta-çırak ilişkisi içerisinde, meslek öncesi araziyi tanıyarak yetişecek olan hakim ve savcılarımız, kürsüye çıktığı zaman kendine ve özgüveni yüksek bir şekilde çıkacak ve daha iyi kararlar verme konusunda kendini daha donanımlı daha yetkin bulacaktır. İkinci olarak, 2 yılda bir teftişi zorunlu hale getiren adımlar atıyor, müfettişlere yeni imkanlar veriyor ve bu çerçevede Türkiye’de bulunan her bir adliyenin daha doğru bir ifade ile her bir hakim ve savcımızın iki yılda en az bir defa denetlenmesini zorunlu hale getiriyoruz. Bu ayıp arayan, açık arayan bir denetim değil, işin esasında yol gösteren, rehberlik eden ve tecrübeyi aktaran bir denetim olacaktır. Bu yolla da biz meslek başında rehberlik eden teftişle hakim ve savcılarımızın daha iyi yetişmelerine katkı sağlayan tarihi bir reforma imza atmış olacağız. Meslek içi eğitim bugün ihtiyari, yine ihtiyari olacaktır ama birinci sınıfa ayrılma şartları arasına en az üç defa meslek içi eğitim katılmış olma şartını getirmek suretiyle birinci sınıfa ayrılmadan önce görev yapmış olan hakim ve savcılarımızın meslek içi eğitimi almalarının da önünü açıyoruz. Böylelikle çağın ve ülkemizin hukuk ve diğer alandaki gelişmelerini içtihat değişikliklerini bu eğitimlerle aktarma, paylaşma, öğrenme, öretme konusunda önemli mesafe alacağımızı yürekten inanıyorum. Böylelikle yargıda pek çok eleştiriyi ortadan kaldıracak bu tarihi adımın ülkemize, milletimize hayırlı olmasını Cenabı-ı Allah’tan temenni ediyorum.

Vatandaşlarımız bir yandan tapu sicil müdürlüklerinde gayrimenkul alım satımı yaparken, isterlerse noterlerde de gayrimenkul alım satımı yapabileceklerdir. Hem stokçuluğun hem de fiyatların fahiş arttırmanın cezalarının alt ve üst sınırlarını yükseltiyor böylelikle bu suçların tutuklama yasağı kapsamına çıkarıyor, tutuklama tedbiri konusunda konuyu mahkemelerimizin, hakimlerimizi takdirlerine arz eden bir yasal düzenlemeyi de Meclisimizin gündemine taşımış olduk. Şimdi bu düzenleme dün görüşüldü, görüşülüyor bugün de Adalet Komisyonu’nda devam edecektir.

Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması nedeniyle orada belki görülmeyeceğini düşünerek, pek çok sinkafı düşünce ve fikir olarak zikretmeye çalışan kişiler türedi. Şunu bilmekte fayda var; Hakaret Türkiye’de de suç, Almanya’da da suç, İngiltere’de de suç, Amerika’da da suç. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin hakaret suçtur, sinkaf suçtur. Kim tarafından kime söylenirse söylensin suçtur. Bunun sınırlarını kim çiziyor? Yargı çiziyor. Ama yargının da hakaret ile eleştiri sınırını ayırırken çok itina göstermesi gerektiğine yürekten inanıyorum. Sinkaf, ağır eleştiri, şok edici eleştiri sınırı içerisinde değerlendirmek, Türk kültürüne ve medeniyetine uygun bir davranış değildir. Yargı, bunun ederi neyse elbette onu takdir edecektir. Kanun çünkü bunu suç saymıştır. Bunun sınırını tayin etmek de elbette yargının görevidir. Ama bu ince çizgiyi birbirinden ayırmada hepimizin üzerine çok büyük bir hassasiyet düştüğünü ifade etmek isterim. Çünkü bir yandan biz ifade hürriyetinin sınırlarını sonuna kadar açalım, gevşetelim derken, öte yandan sinkafı, hakareti, ifade hürriyeti kapsamı içerisinde değerlendirirsek, bu millete de bu devlete de hukukumuza da en büyük kötülüğü yapmış oluruz.

Fikir özgürlüğü, fikirleri serbestçe ifade etmek, karşı olanları serbestçe eleştirmek bu konuda herhangi bir korku, baskı, endişe hissetmeden dilediği gibi konuşabilmektir. Ama eleştiri yapıyorum diyerek, karşısındaki muhataba hakaret eden, sinkaf eden bir açıklama fikir değildir, fikirsizliktir. Bunu biz birbirinden ayırmamız lazım, ayırmazsak o zaman bu ayrımsızlık bizi daha kötü sonuçlara götürür, daha kötü sonuçlarla karşı karşıya kalırız. O yüzden de ben bu noktada çok net söylüyorum ve her zaman inanarak söylüyorum, hakaret kim tarafından kime karşı nerede ne zaman, nasıl yapılırsa yapılsın suçtur. Fikir hürriyeti ile eleştiri hürriyeti ile hiçbir alakası yoktur. Sinkaf suçtur, ağır eleştiri falan da değildir bunlar, şok edici şey de değildir. Küfürün neresi şok edici şey? Bunun altını bir kez daha çiziyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu dün Grup Toplantısında konuştu, 'Ben iktidara gelirsem tweet atanlar rahat atacaklar, kimse ceza görmeyecek.' Ben o zaman buradan Sayın Kılıçdaroğlu’na soruyorum, kaç dosyada bu güne kadar sizin aleyhinize tweet attılar diye şikayetçi bulunduğunuz kişilerle uzlaştırmaya oturdunuz? Uzlaşma kapsamında. Kaç kişi hakkında bugüne kadar tweetter vasıtasıyla sinkaf veya hakaret yoluyla sizin aleyhinizde söylemde bulundular diye şikayette bulundunuz? Başkaları da var böyle. Adliyeler dosyalarla dolu. Samimiysek o zaman ne yapacağız? Yapılan bütün şikayetleri geri çekeceksiniz. Şu anda Ankara Adliyesinde, Türkiye’nin diğer adliyelerinde yüzlerce, binlerce dosya var, dava var, sayısını ben bilmiyorum. Ben şimdi buradan soruyorum, kaç kişi hakkında bu güne kadar hakaret etti diye şikayette bulundunuz madem öyle? Sayın Akşener’e de soruyorum, diğer liderlere de soruyorum, maden Twitter'in içerisinde yazılanlarla sinkaf etmek, hakaret etmek suç değil, öyle inanıyorsunuz, o zaman neden sizinle ilgili tweet atan insanlar hakkında şikayetçi oluyorsunuz, şikayetlerinizi geri almayı düşünüyor musunuz? Kaç bin kişi hakkında bu güne kadar şikayetçi oldunuz? Yeri gelince mangalda kül bırakmıyorlar. Ama icraata bakınca, icraat onları tekzip ediyor, bir yandan 'helalleşme' deyip öte yandan uzlaşma masalarına oturup, 'Şu kadar verilirse şöyle olur, bu kadar verilirse böyle olur' demek ahlaki de değil, hukuki de değil, doğru da değil. Samimi olmak lazım, buradan o nedenle konunun altını özellikle çizme ihtiyacı duydum. Çünkü Türkiye’de sanal alemde de diğer şekilde de olursa olsun hakaret suçtur. Kimse bunun aksini iddia edemez.

Fikir hürriyeti ile hakaret birbiri ile aynı değildir, birbiri ile asla örtüşmez, bunu bir kez daha buradan ifade etmek isterim. Türkiye’de sosyal medya platformu Twetter’dan günde 13,5 milyon kullanıcı işlem yapıyor. Yani şimdi kullanıcı günde de ortalama 2 milyon tweet atıldığını görüyoruz, hangisine işlem yapıldı? Eğer öyle olsa 2 milyon kişi ile ilgili soruşturma olması lazım. Var mı? Öyle bir şey yok. Sinkaf edip hakaret edip bunu fikir hürriyeti adı altında savunmak ahlak değildir, siyasi etiğe de hiç uygun değildir ve bu konuda Türkiye’nin bir sıkıntısı yoktur. Türkiye, ifade hürriyetini sonuna kadar herkesin kullandığı bir ülkedir. Bizim Ceza Kanunu'muzun amacı da uygulanan maddelerin hepsinde de düşünce açıklamasıyla yapılan eleştirilerin suç olmayacağı, her bir düşünceyi ifade eden maddelerin arkasında tek tek zikredilmiştir ve Türkiye bu konuda rahattır.'' dedi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.