Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, ''Sendikalar demokrasi ile birlikte varlardır, işçi hareketi demokrasi içerisinde gelişir. Sendikalar ilk kurulduğunda sendikalara karşı patronların negatif bakış açısı vardı. Sadece patronların mı, herkesin birtakım ön yargıları vardı. Mesela sendikaların sosyalist ya da solcu, işte komünist olduğu iddiası vardı. Böyle bir iddia ile karşı karşıyaydı sendikacılar. Oysa sendikalar demokratik toplumların ürünüdür, demokrasinin kurumlarıdır.
Biz emek mücadelesini vatan mücadelesinin bir parçası olarak görürüz. Vatan ve emek, bunlar ayrılmaz bir bütündür. İşçinin emeği vardır ama bir de vatanı vardır. Bunlar ayrılmaz bir bütündür. Ama demokrasi onun üçüncü unsurudur. Emek, vatan ve demokrasi bunların üçü birbirinden ayrıldığı zaman orada ya antidemokratik rejim kurulur ya vatan tehlikeye girer ya da emek örgütleri etkisiz hale getirildiği için orada insan hakları yok olur. Demek ki emek mücadelesi aynı zamanda bir insan hakları mücadelesidir ve temelini oluşturur.
Ne zaman ki Türk-İş kalktı 28 Şubat'ta Türkiye'ye giydirilmeye çalışılan deli gömleğini ve faşizan yönetimi reddetti o zaman TÜRK-İŞ demokrasiye de vatana da ve emeğe de gerçek anlamda sahip çıktı diyebiliriz. Sayın Genel Başkan'ın 15 Temmuz'daki katillere, dışarıdan kumanda edilen cemaat adlı, cemaat falan yok bir istihbarat örgütünün Türkiye'deki operasyonuna karşı meydanlarda çıkıp Türk işçisinin yiğitçe bu darbe girişiminin, bu işgal girişiminin karşısında durduğunu ve haykırmasını da bu mücadelenin bir parçası olarak görüyorum.
Biz, örgütlenme hakkının sonuna kadar savunulmasından yanayız, sonuna kadar savunucusuyuz ve örgütlenme hakkına karşı çıkan kim olursa olsun onun karşısındayız. Burada hiç kimsenin tereddüdünün olmaması gerekir.
Her malın talebi arttıkça fiyatı artar, dövize talep arttıkça da fiyatı artmaktadır. Bu yılın sonuna kadar yaklaşık 50 milyar dolarlık bir yük Türkiye ekonomisinin üzerine gelmiştir. Türkiye bugün bütünü ile bu sıkıntılarla karşı karşıyadır. Evet dışarıda enflasyon var ama içerideki enflasyonun bu iki sebebe bağlı olarak daha fazla arttığının altını çizmek istiyorum. Ama bunun karşısında Türkiye'nin imkanları var. Biraz önce çok haklı olarak vurgulandı, Türkiye daha önce karşılaştığı ekonomik sorunları bedelini emekçilere ödettiriyordu, grev yasakları geliyordu, toplu sözleşmeler askıya alınıyordu, işçi örgütlenmelerinin önüne geçiliyordu, reel ücretler düşürülüyordu. Bugün Türkiye çok şükür bütün bu ekonomik baskılara rağmen, enflasyonun tahribatına rağmen asgari ücretini yıllık bazda yüzde 94 artırarak yoluna devam ediyor. Kamu çalışanlarının ücretlerini benzeri bir şekilde artırarak yoluna devam ediyor ve emeklilerini belirli ölçülerde devletin imkanlarını sonuna kadar kullanarak korumaya devam ediyor. Sebebi ne? Sebebi, Türkiye üretim gücüyle bu sorunları... IMF'nin programları doğrultusunda değil, o emekçilere baskı yapan, işçi ücretlerini kısan, reel ücretleri düşüren ve emekçileri baskı altına alan IMF programları artık söz konusu değil. Türkiye onların defterini dürüp tarihin çöp sepetine atmıştır. Bugün Türkiye kendi imkanlarıyla bir ekonomik politika uygulamaktadır ve bu politikanın arkasında Türkiye'nin üretim gücü vardır.
Yıl sonunda da bunu dikkate alarak yeni bir düzenleme yapacağız ve emekçilerimizi ne enflasyona ne de sermayenin baskısına karşı ezdireceğiz.'' dedi.
“TÜRK-İŞ 70. Yıl Belgeseli” programına katılan TÜRK-İŞ Genel Başkan Ergün ATALAY, önemli açıklamalarda bulundu.
TÜRK-İŞ Genel Başkan Ergün ATALAY, ''Sendikalar benim ülkemde maalesef yarım asırdır meclisin, siyasetin, sermayenin elinde. İnanın bu dün de öyleydi, ondan önceki gün de öyleydi, bugün de öyle. Emeklilerin ve tüm işçilerin alım gücünün korunması, emeklilikte yaşa takılanların durumu, taşeron işçilerin kadroya alınması, geçici işçilerin çalışma süreleri ile ilgili sorunlar acil çözüm beklemekte. Biz işçiler 17 milyon çalışan olarak bu ülkenin dörtte üçüyüz. 600 tane vekil; bir parti bir tane alıyor bir tane o alıyor. 600 tane vekilin olduğu mecliste 3 tane işçi kökenli vekil olursa işçinin lehine kararları zor beklersiniz.
Örgütlenmeden rahatsız olmamak lazım. Örgütlenmeyle ile ilgili topyekün mücadele vermek lazım. Kim nerede istiyorsa orada örgütlensin kapı açık sonuna kadar. Siyasi partilerin sendikası olmaz, bakanların sendikaları olmaz. Biz işçinin sendikasıyız. Bu kurum 70 yıldır var. Bir yer örgütlendiği zaman ya kapının önüne koyuyorlar, ya mahkemeye veriyorlar. Aklınıza gelen bütün hileleri yapıyorlar. Mahkemeye gidiyorsun 7 sene sürüyor. Ne han ne hancı kalıyor 7 senede. Sendikal örgütlenmeye karşı olan bazı işverenler emeği sömürmeye devam ediyorlar. Geçmişten beri gıda ve enerji gibi kritik öneme sahip sektörlerin özelleştirilmemesi gerektiğini dile getiriyoruz. Şeker Sendikası’nın Aksaray’da 7 sene kaldı. Hiçbir şey kalmadı ortada.'' dedi.