Hep Andersen'den mi masallar dinleyeceksiniz?
Bu kez de benden dinleyiniz.
Tokat'ta doğdum.
Adı şirin, kendi şirin ama yokluk ve yoksulluk hamuruyla, kara lastikleri yutan çamuruyla tam bir Anadolu köyü.
Adı hiç değişmemiş, geçim kaynağının ismini almış Ekincilik Köyü.
Elektrik yok, yol yok, su kadınlara yük, çamaşırlar yunakta ve iktidar o zamanlar birkaç bunakta.
Televizyon yok, pilli transistörlü radyolar yeni yeni.
Çizgi film izlemek nerede
Dinlemek varken ninemi.
Baba işçi, ana ırgat
Şimdiki nesle anlatsam da anlamaz
Tepki Oh May Gat (My God)
Köyün gençleri sağ sol sarmalında milliyetçi,
Köylü desen rençber ve de çerçi
Yiyecek ekmek yok,
İktidar sahipleri her zamanki gibi tok.
Nutukları atan siyasilerden vaatler demet demet
Vatan için ölen her zamanki gibi bizim
Gariban Memet.
Sözün kısası ben çocukken,
Doğduğum yerlerde,
Her kelimesi baldırandan daha zehirli
Dinledikçe sözü aşıp,
Öze değen,
Değdiği özü kezzap gibi yakıp
Hüzün deryasına çeviren
Hayali bir sevgiliye yazılmış
Arabesk şarkılar dinlenirdi.
Bu yüzden
Bizler ‘70’li , ‘80’liler kuşağı hüzne meyilli gençlerdik,
Belki de şimdi bile,
Her türküde
Hicaz bir şarkıda
Yüreğimizin yanması
Canımızın acıması
Biraz da ondan.
…
Daha ergenliğe girmemiş
bıyığı terlememiş çocuklarken,
sağ sol olaylarıyla tanıştık,
Herkes vatanı birilerinden
Kurtarmalıydı
Ve ne kadar çok hain vardı.
İlk, orta ve liseye silahların gölgesinde başladık,
Yağ, şeker, gaz, kuyruğuna girdik,
Darbe oldu, askerin önünde eğilip eşek sudan gelene kadar dayak yedik.
Vatan, millet, Sakarya denkleminde hep kullanıldık.
Sürekli bir kurtarıcı aradık.
Kurtaranlar kurt adamlar oldu.
Bir karasaban bir karabasan oldu gençliğimiz.
Nice öküzler arasında...
Hayatla olan her kavgamızda her yenilgimizde, suçu hep kadere attık, atardık.
“Batsın bu dünya…” deyip hıncımızı öfkemizi en zayıfımızdan çıkarmaya çalışır havadaki buluttan nem kapardık.
Patlat bir "Ferdi"derdik,
Toplumsal dertlere ferdi girerdik.
Arabesk deyince Müslüm, pop deyince gayrımüslüm vardı.
Meşrubatla yeni yeni tanışmıştık, diğerleri gayrimeşrubat..
Hep yokluk, hep acı,
Hep hayat pahalılığı
Hep acı, hep isyan
Hep kavuşamama vardı.
Belki de bu gün bile, en ufak bir eleştiriye, tahammülsüzlüğümüz, hassas ve alınganlığımız biraz da ondan.
Biz arabeskin değişik tonlarıyla yaşlandık, kalbimizde, yüzümüzde, sürekli bir hüzünle büyüdük.
Üniversitede gizli gizli
Ahmet Kaya dinleyen ülkücüydük.
Das Kapital'in üstündeki aksakallı
Marx'ı anamıza hoca diye tanıtan
Utangaç solcu
Bazen de orta yolcuyduk.
Darbeci Netekim Paşa'nın sevgenç hayaliyle apolitik bir nesil üretme çiftliği kurma çabalarını da gördük.
Tonton Turgut'un serbest piyasa ekonomi hayali ile Adam Smith'i bize kakalamasını da.
Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler derken, üzerimizden geçenleri...
"Laissez faire laissez passer"* derken üzerimizden geçinenleri gördük.
Sivas'ta yananları, Başbağlar'da katledilenleri gördük.
Uğur Mumcu ile kitlelerce öldük.
İbrahim olmaya heveslenen düştüğü ateşi gül bahçesi zanneden, zannettikçe daha çok yanan yandıkça feleğini şaşıran, sonunda içkiye ,sigaraya, kumara alışan intihara meyilli arkadaşlarımız oldu.
Kimileri önce okullarını, sonra evlerini terkettiler.
Vasıfsız, kalitesiz, çayı demli, yüreği gamlı bir nesil soldu.
Sağından da, solundan da “ … ölenler oldu, mum gibi sönenler oldu…”
Kısacası bizim kuşak; sağ, sol kavgası, ‘80 darbesi ve Arabesk müzik üçgeni ortasında Bermuda şeytan üçgeni üzerinde kaybolan uçaklar gibi kaybolup görünmez oldu.
Ta ki; sokak röportajları başlayana kadar.
İşsiz güçsüz, kendini her konuda ispat etmeye çalışan utuber çocukların, rastgele vatandaşları çevirip siyasi sorular sormaya başlamalarıyla önce ellerinde tesbihleriyle kenarda kenarda durup zurnanın zırt dediği yerde, muhabirden önce atılıp, “ sen önce telefonunu göster, yağ, şeker kuyruklarını unutmadık … bunlar hep dış güçlerin oyunu…” diyen sorunları sürekli dış güçlerde arayan ama asla kendinde görmeyen, tüm dünyanın işi gücü bırakıp bizimle uğraştığını düşünen ve nerede görsem tanıyacağım bizim kuşak tekrar arzı endam eyledi.
Bugün kendini Z kuşağı diye tanımlayan, iki binli yıllarda doğan gençlerin bizleri anlamaması, biraz da bu şeytan üçgeni dediğimiz dönemde yaşamamış olmalarından.
X Latince'de ölü demek..
X kuşağı , ex oldu.
Z kuşağı "Mad Max" oldu.
Z kuşağı zzzzzZ modundan uyanırsa diriliriz.
Biz derdimizin ilacını iyi biliriz.
Ne geniz kaldı ne beniz..
Bitiriyorum artık bendeniz.
EZS'den masallar dinlediniz.
* Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler.
Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar
Süper bir yorum. Kıymetli Müdürüm Kaleminize yüreğinize sağlık...Sevgi ve Saygılarımla...