Bu yazıyla, eğitim camiasının ve eğitime dair konuların haricinde lâkin; Türk toplumunun dâhilinde, hepimizi ilgilendiren farklı bir mevzuya kısaca değinmek istiyorum.
Filistin´de GAZZE´miz yakılıyor, yıkılıyor, soykırım yapılıyor. Suriyede Müslüman kardeşlerimiz, Türkmen akrabalarımız aç, bi-ilaç. Oruç tutmanın bile yasaklandığı Doğu Türkistan´ı mı söyleyeyim, Pataniyi mi, Myammar´ı mı, Mısır´ı mı hangisini bilmiyorum… İslam Camiasının hali pür melali böyleyken; bizim de başımıza kimbilir ne çoraplar örülüyordur yine.
Bu genel gidişata rağmen günlük aktivitelerimizden çok şey kaybettiğimiz de söylenemez. Asker uğurlamalar, umreden gelenler, düğünler, sünnetler... Tüm bunlar ve daha fazlası sokaklarımızı hareketlendiriyor.
Türk toplumu için, kanının kaynamadığı, gürültü-patırtı yapmadığı, esip gürlemediği bir zaman var mıdır, o da ayrı bir mesele. İşte bu “düt düt” ortamı, beni Türk toplum yapısının nasıl adlandırılabileceği ile ilgili bazı düşüncelere sevk etti.
Hiç düşündünüz mü, içinde bulunduğunuz zamanı ve toplumsal yapıyı adlandırmanız istenseydi ne yanıt verirdiniz. Eğer düşünmediyseniz şimdi düşünün. Şundan eminim cevabınız büyük ölçüde öğrenim alanınızla ilgili olacaktır. Eğer bir doğa bilimcisiyseniz zamanın “teknoloji çağı”, toplumunda “teknoloji toplumu” olduğunu söyleyebilirsiniz kısa yoldan. Ya da “sanayi toplumu”, “enformasyon toplumu” gibi adlandırmalarda bulunabilirsiniz. Eğer bir sosyal bilimciyseniz, toplumu isimlendirmeler çok daha çeşitlenebilir. “Modern toplum”, “post modern toplum”, “küresel toplum” gibi. Hatta ezberden; bir çırpıda, artık dünyanın küreselleştiğini, bu haliyle dünyanın küçük bir köye benzediğini, iletişim alanında büyük gelişmelerin yaşandığını, globalleşmenin kaçınılmaz bir süreç olduğu şeklinde birçok Batı menşeili söylemleri… vs söyleyebilirsiniz.
Toplumları kategorize edip onları sınıflandırarak, isimlendirmek sadece bugünün işi değildir. Özellikle sosyologlar bu konuda çok üretken ve çok mahirdirler. Farklı ölçütleri temel alarak toplumları/toplulukları değişik adlarla adlandırmışlardır.
Örneğin Durkheim,iş bölümüne dayanan dayanışma temelli açıklaması ile toplumları “mekanik toplum” ve “organik toplum” şeklinde ayırarak isimlendirir. Readfield,
Bu tür adlandırmalarda dikkat çekici olan, sosyologların içinde bulundukları veya inceleme konusu yaptıkları toplumlara bakarak bu tür genellemelere gittikleridir. Bu da gösteriyor ki, toplumsal değişme süreci sonucu değişen toplumlar farklı şekillerde adlandırılmaktadır. İyi de şimdi bu kadar laf-ü güzafı niye ettik?
Yukarıda değinildiği gibi toplumları; “sanayi toplumu”, “bilgi toplumu”, “post-modern toplum”, “pre-kapitalist toplum, “sosyalist toplum”, “tarihin sonu” gibi adlandırmalarla açıklayanlar, tüm bunların bir getirisi olan “STRES TOPLUMU”ndan hakkıyla bahsetmiyorlar. Bugün dünya toplumlarını, genel bir açıklama olarak; STRES TOPLUMU” şeklinde bir ifadeyle açıklayabiliriz.
Stres toplumunun ülkemize yansıma biçimi ise homo düt dütus (düt düt toplumu)dur. Psikolojide olur-olmaz dengesizliklerde bulunup, gürültü-patırtı yapanlar yani normal davranışlarda bulunmayanlar “patolojik”
Çocuklar sünnet ettirilir…düt düt…Birileri evlenir düt düt…Hacılar gelir düt düt…Asker gider-asker gelir düt düt…En böyük asker bizim asker düt düt…Doğan görünümlü Şahin´e biner dım tıs, dım tıs…
Hasılı “düt düt toplumu”yuz. Alın size yeni bir model: “homo düt dütus”.
Daaaaaat…daaaaaaaaat…
*2002 yılında, Cumhuriyet Üniversitesi yayını olan Objektif Gazetesi´nde yayımlanan yazımın geliştirilmiş biçimidir.(yıl:16, sayı:20, sayfa:5)
Ömer Emir DOĞAN