Sürekli duyduğum tekrar cümleler var. Herkesin her işi yapabileceğine olan inancından, liyakat ve adil rekabet kavramlarının o kadar da önemli olmadığı üzerine… Materyalist bir yaşam felsefesi insanı tek gözle değerlendirmeye ve belli sıfatların içinde sabitlemeye yöneltiyor. Oysa iki gözle bak dünyaya diyordu adamın biri. Biri dışarıyı temaşa ederken diğeri de içini gözlesin. Demem o ki tek kürekle sandalı yüzdüremez, tek kanatla kuşları uçuramazsınız. İnsan ruh ve beden ikileminden yaratılan muhteşem bir canlı. Bedenin doyurulduğu ruhun aç bırakıldığı bir anlayışa evrilirse onu ve nihayetinde yaşadığı toplumu kuşatan materyalist bir tabuya dönüşür. Sadece ruha yapılan yatırım da sonu alınamaz büyük problemlere gebedir. O halde bedenen ve ruhen sağlıklı bireyler yetiştirilmesi elzemdir.
Hangi dağlara tırmanıyorsun hangi denizlere dalıyorsun, hangi yokuşlardan yuvarlanıyorsun, kimlerle hangi sevdanın peşindesin? Yaşadığın bu koca dünyaya sorular sormaya devam et. Ama tüm bunları yaparken içinde barındırdığın o kâinat kadar büyük yüreğini de ihmal etme sakın. Sürü psikolojisi ile günü dem bu dem deyip malayani alanlara devşirmek kolay. Yaşamı standarda bağlayıp gelen ağam giden paşam demek kolay… Zor olan kendine yolculuk, kendimize sorduğumuz sorular… Dünyanın dört bir yanında soydaşların ve Müslüman kardeşlerin inim inim zulüm altında boğulurken senin yüreğine giden yolda hangi yangınlar açığa çıkıyor? Ona bak. Bugün Kudüs’te, Filistin’de, Myanmar’da, Doğu Türkistan’da mazlumların başına bela olan barbar toplumlar elinden geleni ardına koymazken sen ben ne yapıyoruz? Dünya kapkara kesilmiş, kötülüğe boğulmuş. Oyun bahçesinde, okulun içinde dışında ders görmesi oyun oynaması gereken çocuklar barbarca öldürülüyor ve biz sadece seyrediyoruz. Bu suçluluk ve utanç duygusu bize insan olma onurumuzun nerelerde olduğunu sorgulatıyor. Müdahale edemediğimiz ve önünü almaya henüz muktedir olamadığımız bu savaşa sadece tanıklık ediyoruz. Bu sebeple maddenin manaya galebe çalmasına artık izin vermemeliyiz. Çocuklarımızın yetiştirilmesine öncelik ve özel önem vermek zorundayız. Onların çift kanatla uçmaları adına ruh ve beden ihtiyaçlarının doğru tespitleri yapılmalı ve bu ihtiyaçlar azami ölçüde karşılanmalıdır. Yeryüzünün herhangi bir köşesinde süren bu zalimce tavırların yarın bizim neslimizin ve bizim başımıza gelmeyeceğini kimse söyleyemez. Ve yine dünyanın neresinde olursa olsun hangi inanış ve düşüncenin eseri olursa olsun çocukların öldürülmesi tam anlamıyla barbarlıktır. Bunun adı insanlık terörüdür. Bu sebeple kendimizi yeniden manevi iklimin mekanında formatlamak zorundayız.
Bugün herhangi bir yere etiket olmak davası aslında özgür olmak adına atılan bir adım değildir. Zira etiket kendi çıkarı üzerine inşa edilen yarınlar demektir. Sadece ben kazanayım, ben hükmedeyim, benim ve hamili yakınım iyi olsun kalanlar teferruattır zincirine dâhil olsun, demektir. İstisnai durumlar elbette mevcuttur lakin istisnalar kaideyi bozmaz. Ülkemizde son çeyrek asırdır yaşanan ben merkezli anlayış diğerine tek gözle bakmayı uygun görmüştür. Partizanlık, ya da bir STK’nın üyesi olmak birinci öncülde kendi çıkarı adına kazanım demektir. Yoksa genel anlamda; toplumun düzelmesi, insanların adil biçimde mücadeleye revan olması ve herkesin hakkına rıza göstermesi için ortaya konulmuş bir gerçeklik değildir. Bizim hangi nazarla ona baktığımız ve ona giydirdiğimiz elbise çok kıymetli. Burada tekrar iki gözle bak diyorum. Birisi dünyayı keşfetmeye devam ederken diğeri gerçekten senin içinde neler olup bittiği ile ilgilensin. Zira edep ve insanlık ayarlarımız kendimizin noksanlarını bilmekle başlar.
Hepimizi genel manada karşımızdakinin bize ve fikirlerimize saygı göstermesini bekliyoruz. Ve onların bizim istediğimiz yöne evirilmelerini, değişimi bu yolda yapmalarının doğru olacağı savıyla hareket ediyoruz. Ve ne acıdır ki bizim dışımızda hiç kimsenin güç sahibi olmasını istemiyoruz. Çok beğendiğim bir söz vardır. “Kendine kör bir insan, dünyayı hangi berraklıkta görebilir?” Hal böyle olunca iki gözle bakmanın ne kadar önemli olduğu gerçeği çarpıyor yüzümüze. Ve önceliğin kendi iç dünyamıza bakmak olduğunu haykırıyor. Gül tutan gül kokarmış. Gönül gözeyle bakan gökkuşağı görürmüş.
Peki, iki gözle bakabilmenin en büyük destekçisi nedir? O da elbette bu coğrafya insanı başta olmak üzere tüm insanlığın baş tacı Kuran-ı Kerim’e kulak vermek, göz nuru akıtmak, söylemlerini işitmekle mümkündür. İlk emdi “oku” olan inancımız bize düşünmenin ne kadar manalı bir eylem olduğunu ifade ediyor. Düşünmek kitabımızın birçok yerinde bizlere hatırlatılıyor. Düşünmek ruhun kendisiyle yaptığı derin sohbettir, tefekkürdür. Ve nihayetinde teşekkürdür. İnsanın kadrini kıymetini bilmediğimiz ve onun yüreğine dokunmadığımız hiçbir yolculuk bizi ilahi mekânlara taşıyamaz. Çocuklarımızın yetiştirilmesinde maddenin ötesinde bir de manaya bakmak gerekir. İki kavramı onların yüreklerine ilmek ilmek nakış nakış işlemek elzemdir. Ki yarın uçuşları muhteşem olsun.
Saygılarımla
İrfan ERTAV
Yazar
İnstagram: @yazar.irfan_ertav
Facebook: Uzman Muallim
G-mail:[email protected]
Yüreğinize, kaleminize sağlık üstadım