Emine Erdoğan, ''Güzel bir dünya' dediğimizde aklımıza yoksulluğun bertaraf edildiği, müreffeh, barış ve istikrar içinde doğanın ve kaynaklarının korunduğu bir yer geliyor. Böyle bir dünyanın inşası, insan haklarının, kadın haklarının, çocuk haklarının tam olarak teslim edilmesiyle mümkündür.
Kalkınma dediğimiz kavram, bugünün dünyasında yalnızca fiziksel kalkınmayı değil, toplumsal ve sosyal kalkınmayı da içine alan geniş bir çapa ulaştı. Dolayısıyla kadınların güçlendirilmesi, sürdürülebilir kalkınma için bir zarurettir. Kadınların sosyal hayatta, iş hayatında veya akademik hayatta karşılaştıkları engellerin kaldırılması ortak çabamız olmalıdır. Hükümetimiz, tüm kurum ve imkanlarıyla, kadınların her alanda aktif rol almaları için kapsamlı çalışmalar yürütüyor. En başta kadınların insan onuruna yakışan bir hayat sürmeleri, hak ve fırsatlardan eşit yararlanmaları için türlü destek mekanizmalarıyla kadınların yanında yer alıyor.
Hükümetimiz bugüne kadar reform niteliğinde düzenlemeler gerçekleştirdi. Kadınların haklarının korunması için güçlü bir hukuksal ve idari altyapının temellerini attı. Bu temelin üzerine her gün yeni başlıklar ekleniyor. Kadınların, geleceğe ümitvar bakabilmelerini istiyoruz. Her şeyden önce, kadına yönelik şiddetle mücadele en önemli gündem maddemizdir. Kadına yönelik şiddet, insanlığa karşı işlenmiş en ağır suçlardan biridir. Tüm kurumlarımız, 'amasız, fakatsız' hiçbir bahaneye geçit vermeden, şiddete 'sıfır tolerans' ilkesiyle konuya yaklaşıyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarımız yoğun bir mesai ve koordinasyon içindeler. Dünyanın her yerinde yaygın olan ve toplumsal bir hastalık kabul ettiğimiz kadına yönelik şiddetle mücadelede örnek uygulamalar ortaya koyuyorlar. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi ŞÖNİM, 81 ilimizde 7 gün 24 saat esasına göre hizmet veriyor. 2002'de 283 kişi kapasitesi olan 11 Kadın Konukevi bugün 3 bin 624 kişi kapasitesiyle 149'a çıkmıştır.
Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinde yüzlerce yıl öncesinde kadınların toplumsal ve ekonomik hayatın liderleri olduğu gerçeğini hatırlayalım. Tarihimize dönüp bakarsak sadece bugünün dünyasına değil, yarının dünyasına da rol model olacak sayısız güçlü kadının ayak izini göreceğiz. Bizim esasımız, Bacıyan-ı Rum'dur, Milli Mücadele'nin kadın kahramanlarıdır, 15 Temmuz efsanesini yazan kadınlardır. Bilimde, sanatta, sporda ve iş dünyasındaki başarılarıyla, dünyanın her yerinde bayrağımıza rüzgar olan kadınlardır. İşte, geleneğiyle ve asli kimliğiyle büyüyen bu güç, Türkiye'yi geleceğe taşıyacak güçtür.
Böyle önemli bir günde kadınların ve tabii çocukların savaşlardan orantısız etkilendikleri gerçeğinin altını çizmek istiyorum. Gerek Ukrayna'da gerek dünyanın birçok mazlum coğrafyasında savaşlar kadınların ve çocukların hayatlarını yok etmeye devam ediyor. Eğer kadınların hak ettikleri gibi insana yakışır bir hayat sürmelerini istiyorsak, önce savaşları durduralım. Tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum. Kadınların ışığının tüm karanlıkları aydınlattığı bir dünya diliyorum.'' dedi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, ''Hep böyledir. Savaşlarda kadınlar, pandemide kadınlar, dünya sancılı bir dönemden geçiyorsa o sancının tam ortasında hep kadınlar ve çocuklar vardır.
Kadınlara isim dahi verilmediği bu zamanlarda, coğrafyamız kadınların isim sahibi, güçlü bireyler olarak var olduğu, toplumsal hayata katıldığı bir coğrafya olmuştu. Türk toplumlarında kadınlar yaşadıkları dönemin aksine, güçlü, özgüvenli ve itibarlı kişiliklerdi. Bugüne ulaşan yazıtlar, anlatılar, destanlar bunun ispatıydı.
Bizim gerek tarihten gelen kültürümüzde gerek inancımızda kadının adı hep vardır, bundan sonra da hep olacak.
Günümüz diliyle Anadolu Bacılar Teşkilatı. Bu kurum aynı zamanda bir eğitim öğretim ocağıydı. Tecrübe ve bilgi aktarımı ile hem ekonomik hayatta güçlü bir şekilde yer alıyor, hem de gelişmeye açık bir sistemi devam ettiriyorlardı. Günümüz kooperatifçiliğinin belki de dünyadaki ilk örnekleriydi. Yani bugün kurulmasına destek verdiğimiz 525 kadın kooperatifinin ilk örnekleridir.
Modern toplumların gelişmelerindeki en büyük pay şüphesiz kadınlara ait. Kültürü aktaran, dili öğreten, kurumsallaşmayı sağlayan ve geleneklerin muhafaza edilmesi gibi alanlarda kadınların katkısı muazzam, yokluğu ise telafi edilemez bir boşluk yaratır.
Bugün bile kullandığımız kilimlerimizde en yoğun işlenen motiflerden birisi 'eli belinde' motifidir. Öyle ki bu motif zihnimizde Anadolu'yu simgeler hale gelmiştir.
Zora düştüğünde o zorluğu aşacak hayatiyete sahip bir değer içerir. Çeyiz kadının şahsi varlığıdır ve tamamen kendi tasarrufundadır. Çeyiz hem maddi hem manevi kıymetli şeylerden oluşur. Kimi zaman ziynet eşyası, kimi zaman bir tarla, arsa gibi gayrimenkul, bazen at gibi binek hayvanı bazen de koyun veya büyükbaş hayvan gibi ekonomik özgürlük sağlayan değerli şeyler olur çeyizde. Güçlü ve özgüvenli bir birey olarak var olmasına yönelik ciddi bir tasarruftur çeyiz.
Yörüklerimizde evlenecek kız için hazırlanan çeyizin en kıymetli parçalarından biri cepkendir. Evlilik çağı gelen kız için bir cepken işlenmeye başlanır. Bu cepkende her rengin bir anlamı vardır. Pembe gül üzüntüyü, sarı çiçek ayrılığı ifade eder. Mor menekşe ise sevgi ve mutluluğu temsil eder. Hayat, acının da mutluluğun da beraber olduğu bir zaman dilimidir. Bu cepkene tüm renklerde çiçekler işlenir, her motif bir duadır. Fakat mor menekşe daha çok işlenir. Temenni odur ki, üzüntünün de ayrılığın da olduğu bu hayatta, mutluluk daha çok olsun. Haliyle cepkenin rengi mor ağırlıklıdır ve adına 'mor cepken' denir. Ne güzel bir temennidir o cepken, hüzün de olacak hayatında ayrılık da, ama mutluluk daha çok olsun. Bu cepken nesilden nesile kalır, ninenin cepkeni anneye, annenin cepkeni kızına…
Mor cepkene mutluluk duaları eşliğinde işlenen figürler bir yandan da 'Allah giymeyi nasip etmesin' temennisidir. Zira cepkeni giyen kadının hayatında mutluluk eksiktir. Mutlu olma isteğiyle giyilir cepken ve bu yüzden mor cepkenin yeri, çeyiz sandığının en altıdır. Eğer gelin giden kız mutsuz olur, şiddete maruz kalır ve zor duruma düşerse sandığının dibinden bu cepkeni çıkarır, giyer ve obanın, köyün görünen bir yerine gider oturur. Bu şiddet görüyorum, zor durumdayım mesajıdır. Mor cepkeni giyip meydana çıkan bir kadın olduğunda, bütün kadınlar ocakta yemeğini, tarlada hasadını bırakır ve mağdur kadının etrafında toplanır. Mor cepken giymek zorunda kalan kadının kocası, ailesi dışlanır. Alışveriş kesilir. Karısına mor cepken giydirmiş bir adama tekrar evlenmek istediğinde bir daha kız verilmez, ailesine selam verilmez. Mor cepken büyük bir sosyal destek mekanizmasıdır. Şiddetle mücadelenin kodlarımızdaki simgesidir.
Kadınları şiddete karşı koruduğumuzda toplumumuzun huzur ve güven içinde gelişeceğini biliyoruz. Geçmişte olduğu gibi bundan sonra da bu inançla, doğru bildiğimiz yolda yürüyecek, mağdurun yanında olacak, haksızlığa uğramışların hakkını savunacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Şüphesi olanların şüphesini gidermek de yine bizim görevimizdir, yeter ki amacımız aynı olsun, hedefimiz kadınların yararına olsun.'' dedi.