Öne Çıkanlar Mahmut Özer sağlık personeli enflasyon Müze ve Ören Yerleri deprem

Muayene Randevularındaki Gecikmeler Konusunda Açıklama

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ''Bugün ve yarın gerçekleştireceğimiz çalışma oturumlarında, meclis faaliyetlerinden güvenlik ve dış politikaya, ekonomiden tarım ve enerjiye kadar pek çok başlığı takdimlerle, soru cevaplarla ele alacağız. Toplantımızın partimiz, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını rabbimden niyaz ediyorum.

Biliyorsunuz en son istişare ve değerlendirme toplantımızı 2019 Ekim'inde yapmıştık. Salgın döneminde toplantılarımıza mecburen ara verdik. Hamdolsun ülke ve millet olarak bu sıkıntılı süreci en az kayıpla geride bıraktık. Bu vesileyle salgın döneminde COVID-19 teşhisiyle hayatını kaybeden yaklaşık 99 bin vatandaşımıza Allah'tan rahmet, hastalığı atlatan yaklaşık 15 milyon vatandaşımıza da geçmiş olsun dileklerimi şahsım ve milletim adına ifade ediyorum. Rabbim ülkemizi ve dünyayı bir daha böyle musibetlerle imtihan etmesin diyoruz.

Türkiye'nin bu zorlu süreçte sergilediği dirayetli duruş, ülkemize 20 yılda kazandırdığımız hizmet ve eserlerin önemini bir kez daha göstermiştir. Ülkemizin son 20 yıldaki kazanımları, her alanda hayatımızın ayrılmaz birer parçası haline geldiği için çoğunun altında kendi imzamızın olduğunu dahi unutmaya başladık. Ülkemize kazandırdığımız eserleri, milletimize verdiğimiz hizmetleri her fırsatla hatırlamalı ve hatırlatmalıyız.

Partimizin kuruluşunun 21'inci, hükümete gelişimizin 20'nci yıldönümünü idrak ettiğimiz bir dönemde bu muhasebeyi hep birlikte yapmamızın önemli olduğuna inanıyorum.

Biliyorsunuz iktidara gelirken milletimize, ülkemizi dört temel unsur üzerinde yükselteceğiz dedik. Bunlar, eğitim, sağlık, adalet, emniyet temelleri. Bunun için de her zaman eserlerimizi ve hizmetlerimiz anlatmaya bu sırayla başlıyoruz. Şimdi sizlerle 20 yılda ülkemize kazandırdığımız asırlık eser ve hizmetlerin çok kısa bir özetini paylaşacağım.

Geçtiğimiz 20 yılda eğitimde yükseköğretim dahil toplam eğitim bütçemizi yılda 10,3 milyar liradan 274,3 milyar liraya çıkardık. Derslik sayımızı 343 binden 611 bine yükselttik. Hükümete geldiğimizde 526 bin öğretmen varken biz bugüne kadar toplam 730 bin yeni öğretmen ataması yaptık. Öğrencilerimize 2003 yılından beri toplam 4 milyar adet ders kitabını her eğitim öğretim yılı başında masada olacak şekilde ücretsiz olarak verdik. Artık ders kitaplarıyla birlikte yardımcı kaynakları da öğrencilerimize ücretsiz dağıtmaya başlıyoruz.

Maarif Vakfı'mız vasıtasıyla 49 ülkede 406 okul, 1 yükseköğretim kurumu, 21 eğitim merkezi ve 44 yurt ile eğirtim öğretim faaliyetlerini sürdüdüyoruz.

İktidarı devraldığımızda 76 olan üniversite sayımız bugün 208'e ve 81 vilayetimizin tamamında, 70 bin olan akademik personel sayımız 185 bine, 1 buçuk milyon olan üniversite öğrencisi sayımız 8,3 milyona çıktı.

Sağlıkta farklı kurumlara bağlı hastaneleri birleştirerek sağlık sigortasını neredeyse nüfusumuzun tamamını kapsayacak şekilde genişleterek tarihi bir reforma imza attık. Bunun yanında, hastane yatak sayımızı 164 binden 258 bine, nitelikli yatak sayımızı 19 binden 165 bine yükselttik. Açtığımız toplamda 25 bin 298 yatak kapasiteli 19 şehir hastanemizle birlikte hizmet kalitesini yükselttik. Toplamda 18 bin 794 yataklı 14 şehir hastanemizin inşası, ikisinin ise ihale ve proje çalışmaları devam ediyor.

Son dönemde devlet hastanelerindeki sağlık hizmetleri konusunda muayene randevularındaki gecikmeler başta olmak üzere sistemdeki kimi aksaklıklarla ilgili şikayetler gelmeye başladı. Salgının bitmesiyle bu sorunları hemen gündemimize aldık, süratle çözümünü sağlayacak adımları atıyoruz.

Gençlik ve sporda gençlik merkezi sayımızı 9'dan 407'ye, spor tesisi sayımızı 1575'ten 4 bin 127'ye, yükseköğrenim yurt yatak kapasitemizi ise 182 binden 746 binin üzerine çıkardık. Yükseköğrenim burs ve kredi tutarını lisans öğrencileri için aylık geldiğimizde 45 liraydı, 850 liraya, yüksek lisans öğrencileri için aylık 90 liraydı, 1700 liraya, doktora öğrencileri için aylık 135 liradan 2550 liraya yükselttik.

Aile ve sosyal hizmetlerde son 20 yılda toplam 522 milyar liranın üzerinde sosyal yardım yaptık. Kamuda 192 bin yeni engelli kardeşimizi istihdam ettik. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerini 81 ilimizde faaliyete geçirdik.

Suriye'de derinleşen insanlık dramına karşı sınır ötesi harekatlarımızın başladığı günden bugüne oluşturduğumuz güvenli bölgelere 500 binin üzerinde Suriyeli kardeşimizin geri dönmesini sağladık.

Türk milleti için güçlü bir orduya sahip olmak, tarih boyunca hep olageldiği gibi bugün de bir tercih değil, bir mecburiyettir. Uzunca bir süre ordumuzu içten içe çürütmek, ölürsem şehit, kalırsam gazi anlayışında vücut bulan, vatan müdafaasında zafiyete düşürmek, tarihiyle ve kadim değerleriyle bağını koparmak için her yola başvurdular.

Bunun için her dönem farklı araçlar, farklı kişiler kullandılar. En son FETÖ ihanet çetesinin ordumuz içindeki elemanlarıyla bu emellerine ulaşmaya çalıştılar. Hamdolsun milletimizle birlikte bu büyük ihanet oyununu bozduk. FETÖ'den temizlediğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerimizi, personel temini ve eğitiminden, silah gücüne kadar her alanda dünyanın en modern orduları arasına katacak adımları attık. Bu sayede Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı Harekatları ve nisan ayında başlattığımız Pençe-Kilit Operasyonuyla güney sınırımızda oluşturmaya çalışılan terör koridorunu darmadağın ettik.

Hem güney sınırlarımızdaki güvenlik hattımızın eksiklerini yeni harekatlarla tamamlayacak hem de karasıyla, deniziyle, havasıyla tüm kuvvetlerimizi her türlü göreve hazır hale getirecek çalışmaları titizlikle yürütüyoruz.

Milli gelirimizi 238 milyar dolardan aldık, 1 trilyon dolar sınırına kadar getirdik. Şayet Gezi olaylarıyla başlayan ve ardı ardında devam eden ihanetlerin ülkemize kur, faiz, enflasyon şer üçgeni üzerinden ödettiği ağır bedeller olmasaydı bugün 1,5 trilyon doları bulan bir milli gelirle çok farklı bir yerde olacaktık. Sahnede ülkemiz aleyhine hangi oyun sergilenirse sergilensin, gerisinde bunu destekleyecek bir ekonomik sabotaj mutlaka vardır. Buna rağmen ülkemize ne siyasette ne ekonomide diz çöktürülmesine izin vermedik, vermeyeceğiz.

Türkiye'nin şehit kanlarıyla, heba edilen kaynaklarıyla, kaybedilen vaktiyle ödediği bedellerde payı olan herkesin yakasına yapışmak boynumuzun borcudur. PKK ile mücadelemizin de, FETÖ'nün üzerine tavizsiz gidişimizin de, CHP ve şürekasına karşı siyaset zemininde verdiğimiz sert mücadelenin de sebebi, milletimize olan işte bu borcumuz, işte bu sorumluluğumuzdur.

Karşımıza çıkarılan aktörlerin birer aparat, yürütülen kampanyaların birer proje olduğunu biliyor, asıl mücadeleyi bunların yularını ellerinde tutanlara, projelerin gerçek sahiplerine karşı veriyoruz. Biz, başaramayacaksınız diye meydan okudukça üzerimize yeni yöntem ve araçlarla gelmeyi sürdürenlere diyoruz ki, bu milletin son ferdi de toprağa düşmeden, sinsi senaryolarınızı hayata geçiremeyeceksiniz. Biz istiklal ve istikbal diyerek mücadele bayrağını yükselttikçe ayağımıza taktıkları çelmeleri artıranlara diyoruz ki, bu milletin son ferdi de şehit olmadan aziz vatanımızın tek karış toprağını kirletemeyeceksiniz.

Biz büyük ve güçlü Türkiye diyerek hedeflerimize kilitlendikçe eşi benzeri görülmemiş bir kin ve nefretle üzerimize saldıranlara diyoruz ki, son ferdi de nefesini tüketmeden bu milleti esir alamayacaksınız. Türkiye'nin ekonomide geldiği yeri de, yaşadığı kayıpları da işte bu perspektiften değerlendirmek gerekiyor. Tabii onların göremedikleri, fark etseler bile anlayamadıkları bir gerçek var. Bu gerçek, Türkiye'nin potansiyelinin ve gücünün kağıt üzerindeki ölçeklerin çok üzerinde olduğudur. Eğer biz kağıt üzerindeki hesaplara kalsaydık ne vesayetle mücadelemizi başarıya ulaştırabilirdik ne terörle mücadelemizi zaferle neticelendirebilirdik ne darbecileri bozguna uğratabilirdik ne de uluslararası ayak oyunlarıyla baş edebilirdik.

Biz milletimize güvendiğimiz, ülkemize inandığımız, inancımızdan şüphe duymadığımız için 20 yıldır Allah'a hamdolsun ayaktayız.

Biz ülkemizi eserlerle donatmanın, milletimize aşkla hizmet etmenin mücadelesini verirken, siyasetin cilvesi diyebileceğimiz bazı kişiler ve konularla da uğraşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Türk siyasi tarihinin en ağır, en eziyetli, katlanması en zor cilvesi maalesef bizim dönemimize denk geldi. Bu talihsiz cilvenin adı Kılıçdaroğlu'dur. Karşımızda öyle bir karakter var ki ciddiye alsak ciddiye alınacak tarafı yok, gülüp geçsek gülünecek tarafı yok. Biz de çoğunlukla yok saymayı tercih ediyoruz.

Kendisini uzunca bir süre yok saydığımızda da arsızlara özgü bir cesaretle yalanın, iftiranın, zırvanın dozunu sürekli yükseltiyor. Biz de mecburen bu zatı ara ara paçasından tutup aşağıya çekmek durumunda kalıyoruz. Yine böyle bir mecburiyetle karşı karşıyayız.

CHP'nin başındaki zat, güya bizim AK Parti Meclis Grubu toplantımızda sorduğumuz sorulara cevap vermiş. Sonra da güya bize 10 soru sormuş. Bizim sorularımıza verdiği cevapların her satırından bu zatın hep işaret ettiğimiz sinsiliği, riyakarlığı, kifayetsizliği buram buram tütmektedir.

Birinci sorum olan hiçbir ayrım yapmadan tüm terör örgütlerini lanetleyip lanetlemeyeceğine verdiği cevaptaki örgüt ilişkilerinden terörle mücadele taktiklerine kadar tüm göndermeler, Türkiye'yi birilerine gammazlayan hatta el altından müdahaleye çağıran alçakça tuzaklarla bezelidir.

İkinci sorum olan Türkiye'nin PKK ve YPG'ye karşı yürüttüğü sınır ötesi harekatlarını destekleyip desteklemediklerine, yabancı postal gibi yapılan işlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir iğrençliği karıştırarak kirli zihnindeki hezeyanları bir kez daha sergilemiştir.

Üçüncü sorum olan İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği tartışmalarında devletinin izlediği politikaların yanında olup olmadığına verdiği cevap, sadece bu mücadelemizde karşımızda olanları sevindirecek bayağılıktadır.

Dördüncü sorum olan Türkiye'nin Akdeniz ve Ege'de yürüttüğü mücadelede kimin safında olduğu hususuna verdiği cevapta, ülkesinin değil, Rumların ve onları üzerimize salanların yanında yer aldığını tekrar göstermiştir.

Beşinci sorum olan dünyanın küresel krizin ekonomik boyutunun ülkemize etkilerine karşı sürdürdüğümüz mücadeleye destek verip vermediğine, olup bitenlerden hiçbir şeyden anlamadığı için Türkiye'nin başındaki en büyük felaketin kendisi olduğunu gösterecek basitlikte bir cevap vermiştir.

Altıncı sorum olan yalanı ve iftirayı bir kenara bırakıp bırakmayacağına, tam da kendi karakter fukarası tarzına yakışır şekilde aynı yalanları ve iftiraları tekrarlayarak cevap vermiştir.

Yedinci sorum olan siyasi stratejilerini yabancı ülke temsilcilerine hatırlatmak veya hazırlatmak ve onaylatmaktan vazgeçip geçmeyeceğine, yine bu mahfillerin telkin ettiği şekilde inkarla cevap vermiştir.

Sekizinci sorum olan bu toprakların tüm değerleri, sembolleri, birikimleri ve kazanımlarıyla asil bir evladı gibi hareket etmeyeceğine, asil değil sefil bir şahsiyet olduğunu göstererek cevap vermiştir.

Dokuzuncu sorum olan, partisi içindeki her türden terör örgütü destekçisini, her türden hırsızı, tacizciyi, tecavüzcüyü, istismarcıyı tasfiye etmeyi düşünüp düşünmediğine, tüm bu rezilliklere üstünü örterek ortak olduğunu ikrar ederek cevap vermiştir.

Onuncu sorum olan yüreği yetip 2023'te Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağına ise sorumda zaten belli olan seçim tarihinin açıklanması bahanesiyle yüreksizliğini, çapsızlığını, iradesinin ve ipinin başkalarının elinde tutulduğunu bir kez daha göstererek cevap vermiştir.

Seçim tarihi belli. Bizden yeni seçim tarihi istiyor. Seçim tarihi belli olduğuna göre sen şimdiden Haziran 2023'e hazırlan. Ama önce adayınızı belirleyin. Sen kendin sıkıysa aday oluyor musun olmuyor musun? Önce bunu açıkla. Soru diye papağan misali tekrarlayıp durduğu zırvalar ise onun sadece yalancılığını, çapsızlığını değil, aynı zamanda ülkesinin ve milletinin çıkarlarını savunacak kalibrede bir devlet adamı olamayacağını göstermiştir.

Biliyorsunuz Merkez Bankası'nın 128 milyar dolarlık rezervi meselesini tüm kalemleriyle, üstelik bunların yaptığı yalan yanlış rakamlarla da değil, en doğru, en açık, en sarih haliyle kamuoyuyla defalarca paylaştık. Buna rağmen hala aynı nakaratı sanki altında başka bir şey varmış gibi tekrarlayan bu zatın idraksizliği, kendisinin ve partisinin sorunudur. Biz attığı iftiranın hesabını hukuk önünde soruyoruz ve soracağız. Bunun da altından kalkamayacak. Bunu da çok kısa zamanda göreceksiniz.

Ülkemize sığınmış mazlumlara karşı yürüttüğü kin ve nefret siyasetini bu zatın bozuk karakterine veriyoruz. Türkiye'nin çıkarlarının nasıl savunacağını bilmeyen bu zatın devlet yönetimindeki tek referansı, Genel Müdürlüğünü yaptığı SSK'yı batırmasından ibarettir. Bay Kemal, biz senin SSK'yı nasıl bitirdiğini ve batırdığını çok iyi biliriz.

Kendi kendine SADAT diye bir öcü uydurup bizim şirketin kurucusuyla evinde konuştuğumuzu söyleyecek kadar hayal alemine dalmış bu zata ne desek fayda etmeyeceğini biliyorum. Her gün altı da üstü de boş yalanlarla insanları tehdit ederek haysiyet cellatlığına soyunan birisinin bizi toplumsal çatışma çıkarmaya çalışmakla itham etmesi tirajı komik bir çırpınıştır. Ben SADAT'ın kurucusuyla evlerinde bir görüşme gerçekleştirmedim. Böyle bir görüşmem yok Bay Kemal, sen yalancısın, sen cambazsın ve SADAT'ın kurucusu denilen tuğgeneralle göreve getirdikten sonra benimle çalıştığı süre içerisinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde görüşmelerim var ama evinde herhangi bir görüşme söz konusu olmadı bunu da bilesin.

Milletimiz, hatta CHP'ye oy veren kardeşlerim, umut bağlayanlar, sizler adına biz üzgünüz. Kendisinden hiçbir şey olmayacağını tekrar ortaya koyan bu zatı, siyasetin konusu olmaktan çıkartıp tekrar tababetin ilgi alanına ve mazur sıfatıyla milletimizin takdirine havale ediyoruz.

Altılı masa, kimi seçerse o aday olacakmış. Altılı masa da bunu bu kadar uzatmasın artık, kararı ne zaman verecekse versin. Altılı masanın altında olanlar varsa onlar da meydana çıksın. Herhalde artık bu yıl içerisinde bu açıklamayı yapacaklardır.

Türkiye son 10 yıldır yakın tarihimizin en kritik dönemeçlerinden geçmiştir. Bu süreçte ülkemiz, ekonomik, siyasal bakımdan farklı yöntemler kullanılarak kuşatılmak istenmiştir. Milli iradeyi ve seçilmiş hükümeti alt etmeyi hedefleyen bu dönemin işaret fişeği 7 Şubat MİT kriziyle çakılmıştır. Ardından da Gezi olayları gelmiştir. Siz hala meseleyi anlamadınız mı diyen elebaşıların da ikrar ettiği gibi Gezi olaylarının ne ağaçla, ne çevreyle ne de yeşil hassasiyetiyle bir ilgisi vardır.

Şimdi ben buradan Bay Kemal'e ve CHP'ye sesleniyorum; Beşiktaş Çırağan Caddesi'nde o canım canım çınar ağaçlarının kesilerek orada çok farklı bir katliamın yapılmasını acaba gözü var görmüyor muydu? Peki bu konuda acaba ne yaptı? Ne gibi bir adım attı? Atılan bir adım var mı? Nerede bu çevreciler? Bu çevreciler bu ağaçları kesenleri acaba hiç dillerine doladılar mı? Bunlara acaba bu işin hesabını hiç sordular mı? Yok. Biz milyonlarca ağaç, fidan diktik iktidarlarımız döneminde. Hala dikiyoruz.

İşte şimdi Atatürk Millet Bahçesi'ne de Bay Kemal, dikiyoruz. 1 milyon 250 bin fidan ve ağacı oraya dikiyoruz. 350 yaşında bir zeytin ağacını da oraya diktik. Bak alışacaksın bunlara ama senin çevreyle alakan yok. İnşallah göre göre bunlara da alışırsın. Gezi olayları ağaç ve çevre kılıfı altında Türk demokrasisine kurulmuş bir pusu, sokak terörü üzerinden milletin iradesini gasbetme girişimi azgın azınlığın sessiz çoğunluğu sindirme teşebbüsüdür. Bu olaylar Türkiye'nin IMF defterini tamamen kapattığı tarihi günlerde doğrudan ekonomik bağımsızlığımızı hedef alan mandacı bir eylem, İstanbul'un duvarlarının 'zulüm 1453'te başladı' yazılarıyla kirletildiği Bizans heveslisi bir girişimdir. Bay Kemal, bunları siz yaptınız.'' dedi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.