Öne Çıkanlar Sağlık Bakanlığı Malazgirt Zaferi Sanayi Alanları Yükseköğretimdeki Okullaşma Oranı 23. Cüz Oku

Ucu Açık İndirim Nedenleri Tamamen Ortadan Kaldırılıyor

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''Kararların vaktinde verilmesi, adaletin zamanında tecelli etmesi ve isabetli olması yargıya güveni de, karar verene güveni de, hukuk devletine güveni de arttırmaktadır. Bunda hiç şüphe yoktur. Geciken adaletin adalet olmadığını hepimiz biliyoruz. Hedef sürelerin ilan edilmesinden sonra da yargılamaların uzun sürdüğünü maalesef müşahede ediyoruz. Yargılamaları hızlandırmak ve zamanında adaletin tecellisine katkı vermek bizim öncelikle vazifelerimiz arasındadır. Bu açıdan üzerimize düşen ne varsa HSK ve Bakanlık olarak yapmaya hazır olduğumuzu buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Hedef sürelerin ortaya koyulmasından sonra uygulamada ortaya çıkan sorunları bir bir ele alıyor ve bunların üzerinde duruyoruz. Yeni dönemde adaletin vaktinde tecelli etmesini temin etmek ve gecikmesini önlemek için ciddi tedbirler alacağımızı buradan bir kez daha kamuoyuna ilan etmek isterim.

Hz. Ömer’in döneminde Vali Ebu Musa El Eşari’ye yazdığı bir mektupta dediği gibi ‘Zayıflar adaletten ümitsizliğe düşmesin, kuvvetliler de senden taraftarlık ummasın’. Hakimlerin görevlerini yaptığı yerlerde, savcılarımızın da bulunduğu yerlerde, zayıflar eğer adaletten ümitsizliğe düşer de kuvvetliler de hakimler ve savcılardan taraftarlık ummaya başlarsa, işte o zaman adalete de, yargıya da, hakime savcıya da güven büyük zede almış olur. Buna hiçbirimizin izin ve fırsat vermemesi, bağımsızlığımıza ve tarafsızlığımıza gölge düşüren her türlü eylem ve davranışlardan uzak durulması, elbette insanımızın adalete yargıya ve hukuk devletine olan güveni ve verilen kararlardan memnuniyeti büyük oranda arttıracaktır. Bizim adalet, yargı ve verdiğimiz kararlar konusundaki hassasiyetimiz milletimizin, devletimize olan güvenini de arttıracaktır. ‘Hakimler var, savcılar var başım derde girerse, sıkıntıya düşersem onların kapısını çalarım’ diyebilme özgüvenine her bir vatandaşımız sahip olmalıdır. Hakime savcıya gitmekten insanlar çekinmeye başlarsa o zaman bir sıkıntı var demektir. İnsanların güvenerek korkmadan kapısına gideceği kişiler savcılarımız, hakimlerimiz olmalı dertlerini dava yoluyla şikayet yoluyla veya doğrudan onlara aktarabilme imkan ve fırsatını bulabilmelidirler. O yüzden güven kapısı, hak kapısı, hak arama kapısı, adalet kapısı hakim ve savcılarımız bu kapıyı sonuna kadar açık tutmalarında fayda vardır.

Biliyorsunuz ki daha önce ceza muhakemesi kanunumuza koyduğumuz lekelenmeme hakkı ile ilgili tarihi bir düzenlemeyi hayata geçirdik. Uygulamada bu düzenlemeyi yüzde 85 oranında başarıyla uygulandığını görüyoruz. Lekelenmeme hakkını hayata geçirmek ve her bir insanımızın iftiralar, yalanlar karşısında yargı yoluyla kirletilmesinin önüne geçmek öncelikle Cumhuriyet savcılarımızın, kolluğumuzun ve hakimlerimizin görevidir. O yüzden de bu süreçleri dikkatle takip etmek ve bu konuda cesur kararlar almak insanlarımızı her türlü kirden ve lekeden korumak bakımından son derece önemli olduğuna yürekten inanıyorum. Temiz bir insana suçsuz bir insana şüpheli vasfı,  sonra da sanık vasfı verip, daha sonrasında bu kişi hakkında beraat ile sonuçlanan bir davada hepimizin, bu süreçleri başlatanların sorumluluğu var. O yüzden de şüpheli veya sanık sıfatı verilmesi gerektirmeyen her bir vatandaşımızla ilgili ihbar ve şikayetleri dikkatle, titizlikle incelemek takip etmek ve bunları insanların hak ve hukukunu onurunu koruyacak şekilde değerlendirip somut deliller yoksa burada hukukun emri neyse onu yapma konusunda Cumhuriyet savcılarımızın özellikle cesur davranmasında büyük bir fayda olduğuna yürekten inanıyorum.

Suçların işlenmesini önlemek için cezaların caydırıcılığının önemi tartışmasızdır. Ama bundan önce de önleyici bir hukukun olması, bunun aktif bir şekilde işletilmesi, devletimizin bütün kurumlarının bu konuda seferberlik anlayışıyla aileden başlayarak çalışması son derece önemlidir. Uygulamalar gösteriyor ki tek başına cezaları arttırmak, infazı daha etkili hale getirmek suçların işlenmesinde caydırıcı fonksiyonu ortaya koysa bile suçların işlenmesini tek başına maalesef engellememektedir. O nedenle de suçların işlenmesini önleme bakımından önleyici hukuku Türkiye’nin daha aktif bir şekilde devreye koyması, insanları suça bulaşmadan suçtan hem suç mağduru olmaktan, hem de suç faili olmaktan koruması, hukuk devletinin en önemli vazifelerinden biridir. Bundan sonraki süreçte elbette önleyici hukuku hayata geçirme konusunda çok önemli adımları hep birlikte atacağız.

Kadına şiddet ve şiddetle mücadele konusunda, şiddet mağduru olan kadınlarla ilgili veya cinayete kurban giden kadınlarla ilgili yapılan yargılamalarda toplumu ayağa kaldıran, pek çok insanın vicdanlarını sızlatan nice örneklere hep birlikte maalesef şahit olduk. Geçmişte Tokat’ta 23 yerinden bıçaklanan bir kadını bıçaklayan fail ile ilgili adli kontrol kararı verilebildi. Aksaray’da kendinden geçmiş, döne döne küçücük bir yavrumuzu dövene, mahkeme iyi hal indirimi uygulama kararı verebildi. Ben bu kararları televizyonda dinleyince kahroldum. Kanuna baktım acaba bu kanun ne diyor diye. Mahkeme-hakim eleştirisi yapmak istemiyorum. Ama bir hakikati de burada bizim tespit etmemiz lazım. 23 bıçak yiyen bir kadını bıçaklayan faili bizim kanunumuz adli kontrol ile serbest bırakmaya izin vermez. Ama takdir hakkın var diye kanunu amacı dışında değerlendirdiğimiz de farklı sonuçlar elbette ortaya çıkabilir. Ama hakimlerin ve savcıların takdir hakları Anayasa, Kanun ve Hukukla bağlıdır. Bunun dışında, bu bağlılık dışında takdir hakkını hiç birimizin kullanmaya hakkı yoktur.

Yeni düzenlemeyle kamuoyunda halk arasında iyi hal indirimi olarak bilinen takdiri indirim nedenlerini somutlaştırıyor, sınırlandırıyor ve ucu açık indirim nedeni uygulamasına son veriyoruz. Duruşma öncesi ve duruşma sırasındaki davranışların somut pişmanlığı gösteren davranışlar olması kuralını yasaya getirip koyuyoruz. İkinci olarak sırf duruşmada hakimi, mahkemeyi etkilemek maksadıyla yapılan rol kesmelere, oynanan tiyatroya son veriyoruz. ‘Kravat taktı, boyun büktü, el bağladı’ gerekçeleriyle veya mahkemeye sunulan  o rol ve algı nedeniyle indirim yapılmayacağına dair yasaya açık ve net yasak koyuyoruz. Üçüncü olarak 'gibi hususlar' ibaresi fıkranın sonunda geçiyor. Bu gibi hususlar ibaresinin içinde ne var bilen yok. Sınırsız ve sonsuz şey bunun içerisine girebilir. O nedenle bu ucu açık indirim nedenlerini de tamamen ortadan kaldırıyoruz. Bundan sonraki süreçlerde iyi hal indirimi somut pişmanlık gösteren davranışlarla ilgili olacak ucu açık nedenlerle olmayacak ve bunu indirimi yapan hakim bunun gerekçesini de açık açık detaylıca karara yazacak. Bu sadece kadınlarla ilgili de değil. Bütün yargılanan vatandaşlarımızla ilgili uygulanacak durum olduğu için herkesi kapsayan ve herkese uygulanacak bir yeni düzenleme ve uygulamadır.

Kadınlarımızın hakkını, hukukunu korumak medeniyetimizin, kültürümüzün, ahlakımızın, anayasamızın ve hukukumuzun hepimize ortak emridir. Elbette ki yasalar bu hakları bu hukuku koruyacak yargı mensupları da bu hukuku korumak için üzerine düşenleri yapacaktır. Yeni dönemde bu alanda yeni bir adımı daha atıyoruz. Israrlı takibi müstakil bir suç olarak düzenliyor iki-altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile bir yaptırıma bağlıyoruz. Israrlı bir şekilde fiziken takip etmek haberleşme veya iletişim araçları veya bilişim sistemleri veya üçüncü şahıslar üzerinden bir kadına karşı ısrarlı takipte bulunmak, tacizde bulunmak bundan sonra ceza kanunumuzda müstakil bir suç olarak yerini alacaktır. Ayrıca eğer bu suç okulunu, meskenini, iş yerini, adresini değiştirmesine ve daha başkaca nedenlerle dolaşıyorsa bu suçun nitelikle hal olarak görülecek daha ağır bir yaptırıma tabi tutulacaktır. Böylelikle kadınlarımızın kendini bilmeyen kişiler tarafından ısrarlı bir şekilde takip edilerek taciz edilmesi, rahatsız edilmesi haklarının ve hukuklarının çiğnenmesi yönünden önemli bir tedbiri hayata geçirmiş oluyoruz. Bunun da uygulamada ben eminim ki pek çok haksızlığın ve hukuksuzluğun önüne geçecek ve bu alanda yeni bir çığır açacaktır. Tabi kadına karşı şiddet sadece darp ile olmuyor. İşkence var, eziyet var, tehdit var başka yönlerle de yapılıyor ve yeni düzenleme içerisinde. Kasten yaralamada, eziyette, işkencede ve tehditte de kadına karşı dönük eylemlerin cezası özellikle arttırılmaktadır. Ayrıca CMK’nın 100’üncü maddesinde yer alan tutuklanma nedeni var sayılan haller başlığı altında yer alan katalog suçların arasına kadına karşı şiddeti koyuyoruz. Sağlık çalışanlarına karşı şiddete kataloğa koyuyoruz. Kadınların yüzüne kezzap atmak suretiyle onlara zarar vermeyi de, bu şekilde bu kapsama alıyoruz. Kendini koruyamayacak durumda olan kişilere karşı darp suçunun işlenmesini de yine CMK 100’deki kataloğun arasına alıyoruz. Zira döne döne çocuk dövenler, kendini savunamayacak insanlara zarar verenlere karşı da hukukumuzun etkin bir şekilde uygulanmasını, kendini savunamayacak insanları hukukun savunmasını son derece önemli olduğuna yürekten inanıyoruz.

Kadınlarımıza şiddet ve diğer konularda, bugün sadece cinsel saldırı ve hapis cezası beş yılın üzerinde olan suçlarda talepleri halinde baro tarafından ücretsiz avukat görevlendirilmesi yapılmaktadır. Bundan sonra kadınlara karşı şiddet içeren her türlü suçun işlenmesi halinde darp, işkence, eziyet, tehdit, çocukların cinsel istismarı, fuhuş ve diğer bütün hallerde hapis cezası süresi aranmaksızın süreye bakılmaksızın talepleri halinde doğrudan ücretsiz avukat görevlendirilmesi sağlanacaktır.

Elbette ki bu düzenlemeler tek başına kadınları şiddete karşı tacize karşı, kötü muameleye karşı korumaya yetmez. Ama cezaların caydırıcılığı, bunların aktif uygulanması, uygulamanın bu konuda merhamete değil adalete dayalı olması onların bu suçlara yönelimlerinde caydırma konusunda azda olsa bir etki doğuracağına yürekten inanıyoruz. Kadına karşı şiddetle mücadeleyi amasız, fakatsız, lakinsiz yapmadıkça başarılı olamayız.

Önümüzdeki dönemde yeni ve tarihi bir reforma imza atmayı planlıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da daha önce açıkladığı gibi hakim ve savcı adaylığı müessesini kaldırıyor ve yerine hakim ve savcı yardımcılığı müessesini getiriyoruz. Hakim ve savcı yardımcılığı müessesesi için 3 yıllık bir süre öngörülmektedir. Bu 3 yıllık süre içerisinde hakim ve savcının yanına en fazla iki hakim ve savcı yardımcısı ataması yapılacak, hakim ve savcı nezdine atanan eğitimci hakim ve savcının bunlarla daha etkin daha verimli ilgilenmesi temin edilecek. Onlara da ayrıca tayinlerinde, terfilerinde bu işlemi iyi yapmaları, nedeniyle yeni imkanlar ve fırsatları yasaya koyacağımızı buradan ifade etmek isterim. Tabi Türkiye Adalet Akademisi’nde (TAA) belli aralıklarla hakim ve savcı yardımcıları eğitimlerini alacak. TAA ve hakim ve savcı yardımcısı olarak atandıkları yerlerde usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrendikleriyle, 3 yıllık bir tecrübeden ve bizzat pratiğin içinde yetişmeden sonra kürsüye çıkan hakim ve savcılarımızın daha başarılı olacaklarına yürekten inanıyoruz. Bu konudaki önemli düzenlemeyi yakında kamuoyuyla daha geniş detaylarıyla paylaşacağız. Ayrıca il bazında coğrafi teminatı da yeni düzenlemenin kapsamında hayata geçireceğiz.

Bizim bu kararlarımızda, yaptığımız iş ve işlemlerimizde medya denetimini de kamuoyu denetimini de elbette göz önünde bulundurmamız son derece önemlidir. Ama bunu yaparken medyanın ve sosyal medyanın hakim ve savcı yerine geçmesine asla izin vermemeliyiz. Eğer bir savcı, hakim veya mahkeme anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verme yerine medyaya sosyal medyaya veya kamuoyu baskısına göre karar verirse adaleti ayakta tutmamış hakkı tespit etmemiş hak sahibine teslim etmemiş haksızlığa vesile olmuş olur. Bizim kararımız doğruysa Türkiye ayağa kalksa dahi kararın arkasında biz durmalıyız. Kararımız yanlışsa düzeltmekte de hiç çekingen davranmamalıyız. Bu noktada yargı kamuoyu ayağa kalktı diye eğer bir karar değiştiriliyorsa iki şey var demektir. Ya karar yanlıştır ya da gerekçesi yetersizdir. Her iki halde kötü. Karar yanlışsa fevkalade kötü. Eğer gerekçesi yetersizse o da ayrıca kötü. Çünkü doğru bir kararı yanlış bir gerekçeyle veya eksik bir gerekçeyle eğri hale biz kendi elimizle getirmiş oluruz. O yüzdende kararların gerekçelerinin doyuruculuğuna son derece önem vermemiz gerektiğine yürekten inanıyorum. Kararlarımız doğruysa o kararların arkasında durmak ve gerekçemizi yazmak.

Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında yaşanan hadiseler nedeniyle zaman zaman piyasadaki fiyatları etkileme, stokçuluk yaparak daha fazla kazanma saiki ile hareket edenler söz konusu. Ceza kanunumuzun 237’inci maddesi işçi ücretlerinin veya besin ya da malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğuracak şekilde ve bu maksatla yalan haber veya havadis yayan veya sair hileli yollara başvuran kimselere ilişkin cezai yaptırımı öngörüyor. Yine TCK 240’ıncı maddesi,  'belli bir mal veya hizmeti satmadan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişi hapis cezasıyla cezalandırılır' diyor. Bu ceza kanununu, ülkenin ihtiyaç duyduğu zamanlarda bu konuları kötüye kullanarak suç maksadıyla fahiş fiyatların oluşmasını sağlamak, piyasada daralmayı temin etmek ve kamu düzenini bozmak için de kullanabilirler. İşte bu maddeler esasında kötü niyetli fiyatları arttırmak isteyenler, stokçuluk yapanlara karşı ceza kanunumuzun aldığı tedbirlerdir. Bu tedbirlerin uygulanması son derece önemlidir. Ama bizim gördüğümüz kadarıyla buradaki cezaların fazla caydırıcı olmadığı da bir gerçektir. Onun için yeni dönemde fiyatları etkileme ve stokçulukla ilgili maddelerdeki yaptırımları yeniden ele alıp yeniden düzenleyeceğimizi de buradan ifade etmek isterim.'' dedi.

Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde KADEM 4. Olağan Genel Kurulu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni yargı reformuna ilişkin, ''Ülkemizde kadına yönelik şiddet mücadelede tarihi bir devrim olan 6284 sayılı kanun kapsamı ve etkinliği ile dünyada örnek teşkil eden bir düzenlemedir. Şiddete uğrayan veya uğrama ihtimali bulunan kadınların korunması için konuk evleri açılmasından izleme merkezleri kurulmasına psikolojik ve maddi destekten uzaklaştırma işlemlerine kadar pek çok tedbir hayata geçirilmiştir. Sadece şiddet önleme ve izleme merkezleri ŞÖNİM’lerden bugüne kadar bir milyonun üzerinde vatandaşımızın yararlanmış olması atılan adımların isabetini ve faydasını göstermeye yeterlidir. Kadına sırf cinsiyetinden dolayı uygulanan şiddeti özellikle öldürme eylemini insan olan hiç kimse kabul etmez edemez. Ülkemizdeki kadın cinayetleri oran olarak Avrupa ülkelerinin çoğundan daha geridedir.

Nitekim bir süredir Adalet Bakanlığımız bu çerçevede yeni bir reform paketinin hazırlıklarını yürütmektedir. Taslağı üzerinde çalışmaları biten bu paketi en kısa sürede Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gündemine getireceğiz. Yeni düzenlemeyle artık kadına yönelik saldırılarda faillerin somut pişmanlık emaresi içermeyen hiçbir davranışı indirim nedeni olarak kabul edilmeyecektir. Sadece takım elbise giyip kravat takarak ellerini önünde birleştirip başını yana eğerek sergilenen tiyatrovari görüntüler takdiri indirim gerekçesi olmayacaktır. Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve eziyet gibi suçlar kadına karşı işlenmişse cezalar daha da arttırılacaktır.  Nikâhlı veya boşanmış eşe karşı işlenen tehdit suçlarına verilecek cezalarında alt sınırı 6 ay dan 9 aya çıkartılacaktır. Fiziken veya iletişim araçları vasıtasıyla yapılan ısrarla takip eylemleri artık cezasız 6 aydan 2 yıla kadar hapisle sonuçlanacak bir suç olarak işlem görecektir. Belli durumlarda bu suç için tutuklama kararı da verilebilecektir. Aynı şekilde eşe veya boşanılan eşe karşı işlenen kasten yaralama suçları da katalog suç düzenlemesine dâhil edilerek tutuklama kararları kolaylaştırılacaktır. Şiddet mağduru kadınlara talep etmeleri halinde baro tarafından ücretsiz avukat görevlendirilebilecektir. Tüm bu yeni düzenlemelerinde ülkemiz ve kadınlarımız için şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.

Türkiye'de kadın hakları konusunda çift standardın en bariz örneği 28 Şubat uygulamasıdır. Batıdaki gelişmelere işaretle kadını öne çıkarma söylemiyle hareket edenlerin, zihinlerinin gerisinde nasıl faşist, gerici ve karanlık dünya taşıdıklarını 28 Şubat'ta gördük.

Bu dönemde sözde çağdaşlık adına başlarını örttükleri için kız öğrencilerinin eğitim haklarını ellerinden alan zihniyet kara bir bulut gibi ülkenin üzerine çökmüştü. Kamuda çalışan kadınları gözlerini kırpmadan kapı önüne koydular. Bu uygulamayı özel sektöre kadar yaygınlaştırdılar. Şimdi 28 Şubat'ın peşindeler. Kusura bakmayın, o geride kaldı.

Milletin değerleriyle, inancıyla, kültürüyle kavgalarını kılık kıyafet üzerinden yürütenlerin foyaları ortaya dökülmüştür. Şimdi bir araya geliyorlar. Her girişim gibi bu sürecin arkasından bankaları soyan, kıt kaynakları yağmalayan, girişimlerin engelleyenler çıkmıştır.

Ülkemizin potansiyelini harekete geçirdiğimizde, kaynaklarını eser ve hizmet üretmek için kullandığımızda Cumhuriyet tarihinde yapılanları 5'e 10'a katlayan işler gerçekleştirdiğimizi ortaya koyduk.

Kadınların sadece inançlarına değil, varlıklarına saygı duymayanlar hangi süslü kavramların arkasına sığınırlarsa sığınsınlar bu açıklarını ortaya çıkmasından alıkoyamayacaklar. Ülkenin ikinci büyük partisinin taciz, tecavüz, hırsızlık vakalarını görmezden gelmesi kadınlara yapılan en büyük saygısızlıktır. Nerde bu kadın dernekleri, niye meydana çıkmazlar? İlla kendi sulplerinden, kendi zihniyetlerinden mi olacak? Niçin gitmiyorsunuz adalet saraylarının önlerine? Görünmezler, onların bu noktada cibilliyetleri bozuktur.

Başak Cengiz'de gördük, çıkmadılar. Çünkü sulpleri birbirine uymuyor. Bunların derdi insanı, kadını savunmak değil kendi sapkın ideolojilerine zemin hazırlamaktır. Kadınların haklarını, hukuklarını koruma mücadelesinin en samimi savunucusu biziz diyoruz.'' demişti.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.