Türkiye’de yapılandırmamız gereken bir alan var ki buna da dil felsefesi diyebiliriz. Zira dil çok derin bir kavram. Arkasında, insanların yaşayış biçimleri, kültürleri, inançları, gelenek görenekleri, örf adetleri ile bugüne kadar inşa edip biriktirdikleri gelir. Bir dili konuşurken bir söylemde bulunurken sizinle aynı şeyi kastetmiyor olabilirim. Çok zengin bir havza. Mevlana’nın dediği gibi: Siz ne söylerseniz söyleyin karşınızdaki kişinin algıladığı kadarsınız.

Eğitimin bir paçası da ezber mantığıdır. Genel manada ezbere dayalı bir sistemden bahsetmiyorum. Ama fizikte, kimyada, matematikte formüller var ve bunları yeniden keşfedemeyeceğinize göre ezberleyeceksin. Kuran okumayı biliyorum demek yetmez. Namazı surelere bakarak mı okuyacak, kılacaksınız?

İbn-i Sina bir tıp bilimcisi olarak bilinir ki haklıdır da aynı zamanda bir dil bilimcisidir. Tıpla ilgili olarak o gün farklı bir coğrafyada yetişmiş büyümüş olsaydı bugün HİPOKRAT yemini yerine İbn-i Sina Yemini ediyor olabilirdik. Bu emperyalist sistemin sonucu elbette. mâ ona rağmen gelişmiş Avrupa medeniyeti tıp biliminin öncüsü olarak İbn-i Sina’dan destek almaya devam ediyor.

Bir kültürün filozofu, felsefecisi yoksa o kültür düşünmüyor olabilir. Ve maalesef bu o toplum için çok tehlikelidir. Son zamanlarda bizim dünyaca tanınan bir felsefecimiz var mıdır? Mesela Emanuel Kant, Sipinoza, Hegel, Ulus Baker gibi… Var yazının sonundra hayatını okumanızı isteyeceğim. Ama bir tane değil onlarca olsun, derdimiz bu.

Bir ülkenin, bir kültürün felsefecisi yoksa, filozofu yoksa bu sefer daha üstün körü, adına kişisel gelişimci, sipirütüelleik, ruhsallık gibi teknik reçetelerle ilerlediğin bir dünyaya mahkûm oluyorsun. Hadi aslanım sen yaparsın, başarırsın diyen ara gazcılarla ancak bir yere kadar…

Tasavvuf Kültürü bizim, yani doğu kültürlerinin dünyaya ihraç ettiği en büyük kültürlerden biridir.

11, 12 ve 13. Yüzyıllar arasında Mevlana ve Yunus Emre’yi içine alarak söylemeliyiz ki HÜMANİZM yaklaşım bu coğrafyada hayat bulmuştur. Bu süreç Avrupa’da 15. Yüzyılda DANTE ile yakalanabilmiştir ancak. Mevlana ‘ne olursan ol yine gel’ derken ki dediği kişi zaten Müslüman’dır. Bizim devşirmemiz o Müslüman kısmını atıp ne olursan ol gel olmuştur. Olsun bu da hümanist bir yaklaşımdır. Buna da eyvallah demişizdir.

Kaldı ki 15.yüzyıl Avrupa’sında Dante ile tanışan hümanist sistemde farklı işler dönmüştür. Dante dine nifak soktuğu için Hz Muhammed SAV ile Hz Ali’yi göbeğinden boğazına kadar ikiye ayırıp cehennemin en dibine atmıştır. Onların hümanizmasının temsilcisi bunu yapmıştır. Thomas More Ütopya ’da hümanizmalarını en tepeye çıkarmıştır batı düşüncesinin. Onu da saray sünepesi diye bir ay Londra sokaklarda gezdirip idam etmişlerdir. O yüzden Gazze’yi bombalıyorlar. Çünkü bizim tabirimizle kendilerine Müslüman onlar. Batı düşüncesinin içinde doğunun sahip olduğu merhamet ve vicdan düşüncesi hareket etmemiştir. Normlar hareket edilmiştir. Kuralcılardır. Rasyonel düşüncenin adı altında yapmaktadırlar tüm pisliklerini… Onlar için üstün Yahudi önceliği vardır. Bu sebeple bu sınıfın dışında kalan insanların hepsi Müslüman ya da onlara göre köle canlılardır. Şimdi Lübnan bombalanıyor. Bombalanan yerde yaşayanların çoğu Hristiyan oysa. Mesele güç ilişkilerinde. Bunu iyi çözümlemek lazım. Sadece Müslümanı değil Hristiyan’ı ‘da öldürebiliyorsun. Gerekli koşullar altında.

Çok güzel işler başarmışız ama bunu sistem haline getirmemişiz. Bu konuda çok kötüyüz. Avrupa’nın yaptığı sistematik yaklaşım ve planlı bir yaşam biçimini hayata geçirememişiz. Bir sistem aklımız yok. İnşa ettiğimiz güzel şeyleri yaşatamamış yaygınlaştıramamışız.

Gençler kültürünüzle ilgili güzel şeyler hissedin, iyi fikirler besleyin, sevin içinde yoğrulamaya çalışın çünkü oradan çıkışınız sizler adına muhteşem olacak.

Pandemi döneminde hayatımızda halen tahribatını tam olarak anlayamadığımız daha yeni yeni ortaya çıkan hasarları görüyoruz. Bunlardan en büyüğü TOPLUMSAL PANDEMİ HASTALIĞI. Biz ciddi boyutuyla sağlıktaki bedensel hastalıktan öte RUHSAL hastalandık.

Umutsuz olmayacağız en azından bu umudu yüreğimizde barındırmaya devam edeceğiz. Her şeyin kötü gittiği tepetaklak yuvalandığımız görünebilir ama görünmeyen kısmında ayaktayız. Yarınlara bağlıyız. Geçmişimizde 16 büyük imparatorluklar kurmuşuz, hatta büyük devletleri kurmuşuz Gazneli’ler gibi. Demek ki KURUCU AKLIMIZDA bir sıkıntımız yok. Ama 15 büyük devletimiz ortada yok. Sıkıntı SİSTEM AKLIMIZDA, yürütemiyoruz. Kurallarına riayet etmiyoruz. Yaptığımız kuralları çiğnemek de üstümüze yok. Öyle olunca da batıyoruz, yıkılıyoruz. Bunu kalıcı hale getirmek zorundayız.

Son 5 yıldır eğitim sistemlerinde ÇİN sürekli bir numarada. Dünya ticaretinin merkezine oturmasındaki sebep budur. Çin 2012’de bir KÜLTÜR DEVRİMİ açıkladı. Bu devrimin temeli eğitim devrimine dayanıyordu. Eğitimi lokal bilimi evrensel kabul etti. Kendi gelenekleriyle yoğrulacaklarını beyan ettiler. Ve 12 yıl sonra sonuç bu.

Bütün anlatılanların nihayetine ülkemiz; eğitim de kendi inanç ve kültür kodlarına evrensel bilimin ışığında dönmek zorludadır. Bir örnekle açıklayalım sebebini. İlkokul ikinci sınıftan itibaren doçentlik kadrosuna kadar zorunlu eğitimin içinde bir yabancı dil eğitimi var fakat hiçbir birey İngilizce konuşamıyor. (İstisnalar kaideyi bozmaz). Peki, şöyle bir fotoğraf çizelim. Çocuğun babası Türk, anne İtalyan, yaşadıkları yer Rusya. Bu çocuk beş yaşına kadar Rusya’da olduğu için Rusçayı, ikinci dil olarak İngilizceyi, babası Türk olduğu için Türkçeyi, annesi aslen İtalyan olduğu için yazın tatillerde orada olacağı düşünülürse İtalyancayı konuşuyorsa, alımlama, edinim yoluyla dört dili öğreniyor demektir. Peki onca yıl örgün eğitimin içinde bu çocuk ikinci bir dili neden öğrenemiyor? Biz bazı şeyleri yanlış yapıyoruz. Bu sebeple tekrar hatırlatalım. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli buna kapı aralasın inşallah. Yukarıdaki örneğe bakıldığında aslında biliyoruz ki çocuk doğuştan öğrenerek hayata merhaba diyor. Öyle bir eğitim sistemi kurguluyoruz bu çocuk için öğrenme süreci sekteye uğruyor ve maalesef biz bu öğrenme yolculuğunu engelliyoruz.

Hz. Muhammed efendimizin eğitim ve hayat düsturu, örneklerini, beşeri ilişkilerini iyi bilmek zorundayız. Fatih Sultan Mehmet Han’ın yaşam felsefesi, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün üstün komutanlık vasıfları ve vatan aidiyetini anlatırken, Yavuz Sultan Selim deyince adaletin ne olduğunu ifade ederken titriyor yüreğimiz. Aynı zamanda negatif olan isimleri de ve yaptıklarını da bilmeliyiz. Osmanlıda Şeyh Şüca padişahın yayında ilk rüşveti alan adam. Osmanlıda rüşveti kurumsallaştıran adam olarak bilinir. Bu adamdan sonra daha dikiş tutmamış imparatorluk. Eflak-Boğdan-Erdel’de (ki üç memleket olarak bilinir) yirmi yılda bir vali ataması yapılırken bu adam zamanında bir yılda yirmi iki vali değiştirmek zorunda kalınmıştır. Ne acıdır ki ilk ayrılık da oradan başlamıştır. Bilinmelidir ki yıkılmanın temeli coğrafi keşiflerden değil bu tür rüşvet olaylarıyla kendi kodlarından uzaklaşan yönetim ve toplumdandır.

Öğrenmenin birinci basamağı bilişsel öğrenmedir. Okumak, yazmak, dinlemek gibi.

İkinci basamak deneyimsel öğrenme: Yaparak ederek öğrenme, sahada tecrübeyle, deneyerek bir başkasına bakarak öğrenmedir. Bu iki basamak sırasındaki öğrenmeler asla etkin öğrenmeyi taşımıyor yüreklere. Burada üçüncü bir öğrenme basamağı var. Ve asıl önemli olan basamak da burası.

Duyuşsal öğrenme( kimliksel öğrenme): Duyuşsal öğrenmenin olmadığı hiçbir öğrenme sistemi başarıya ulaşamaz. Bu üç basamaklı öğrenme birleşimi gerçekleşirse nörofizyolojik, (beyinsel) öğrenme gerçekleşiyor. Maarif modelindeki erdem-değer-eylem yolculuğu ve kâmil insana varış süreci umarım buna bir kapı aralar.

Sonuç olarak bu ülkenin evlatlarına katkı sunacak olan birincil öncüler anne ve babalardır. Dünya’da bir çocuğun başına gelebilecek en büyük mucize anne babasından sonra iyi bir öğretmendir, sözüyle öğretmenler, yaşanılan çevre halkı, STK’lar, Meslek Örgütleri, akademisyenler, siyasetçiler ve herkes bir neslin iyi eğitiminden sorumludur. Söylem bazındaki her şey soyuttur. Eylem bazında desteklenmelidir. Örnek olmak en kıymetli hazinemizdir. Lütfen tarihimizi gözden geçirelim. Ahilik nedir? İncelmeyelim. Şu dünyanın çok kısa süreli bir film olduğu dünya malının beş para etmediği gerçeği vardır.

Son dönemin filozofu Cevat Şakir KABAAAĞAÇLI (Halikarnas Balıkçısı) yı okuyalım. Hâsılı kitapların yazdıkları insanların söylediklerinden çok daha kıymetlidir. Bilinçli olmak zorundayız. mâ önce biz; anne babalar, öğretmenler sonra çocuklar…

Ez-cümle;

Çocuğunuzu korumayın, çocuğunuza:

İyiyi 

Güzeli 

Doğruyu

Ahlakı 

Erdemi 

İnsan olmayı,

İnsan kalabilmeyi öğretin 

O kendini korur...

Saygılarımla

İrfan ERTAV

Yazar 

İnstagram: @yazar.irfan_ertav

Facebook: Uzman Muallim    

G-mail: [email protected]

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.