Türk Eğitim-Sen Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan, ''Biliyorsunuz, bu sene farklı bir durum oldu. Türkiye Kamu-Sen 6. Dönem Toplu Sözleşmesine irade desteği verdi. Yetkili konfederasyon Başkanı genel başkanımızı arayarak ‘Gelin talepleri ortaklaştırarak toplu sözleşme masasına beraber oturalım’ teklifi getirdi. Türkiye Kamu-Sen bu çağrıya olumlu yanıt verdi. Neden bu talebe olumlu yanıt verdik?
Öncelikle şunu söylemem gerekir ki; talepleri ortaklaştırma usulü yeni bir usul değildir. Talepleri ortaklaştırılma usulü Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu 2002 yılından 2009 yılına kadar uyguladığı bir usuldü. Bir heyet oluşturulur, üye sayılarına bakılmaksızın tüm sendikaları ziyaret ederdik. Şu anda 1 milyon üyeye sahip olan yetkili konfederasyonun o tarihte üye sayısı 41 bin 800’dü. O sendikayı da ziyaret ederdik. Tüm sendikaların toplu görüşme sürecine dair taleplerini, beklentilerini alır, birleştirir, işverenin karşısına tüm kamu çalışanlarının ortak gücünü yansıtırdık. 2009 yılından sonra yani Türkiye Kamu-Sen yetkili olma hüviyetini kaybettikten sonra da bu usulümüzü yetkili sendikaya çağrı olarak yineledik. ‘Ey Memur-Sen toplu pazarlık masasında kamu çalışanlarının iradesini ortaklaştıralım, hükümetin karşısında o güçlü iradeyle duralım’ dedik. Çünkü toplu pazarlık masası sendikal rekabetin ya da didişmenin zemini değildir. O masa, kamu çalışanları için bir fazla kazanım nasıl elde ederiz şeklinde bir gayretin ortaya konulmasını ön plana çıkaran bir süreçtir. Bu nedenle, ‘İş bırakma dahil alacağınız her eylem kararına destek veririz’ dedik. Türkiye Kamu-Sen olarak böylesine bir erdemli duruş ortaya koyduk ama yıllarca bu erdemli duruş muhatap bulmadı. Masaya ilk oturduğumuzda yetkili konfederasyon genel başkanı, ‘Toplu sözleşme masasında Türkiye Kamu-Sen’in, Kesk’in ne işi var? Yasanın merhameti ile oturuyorlar’ diyerek, işvereni bırakıp, sağındaki solundaki sendikaların varlığıyla didişmeyi tercih etti.
Peki 6. Dönem Toplu Sözleşme Sürecine gelindiğinde ne oldu? Yetkili konfederasyon tavır değişikliğine gitti. Bu tavır değişikliğinin iki nedeni vardı. Birinci nedeni geride kalan son 5 toplu sözleşmedeki beceriksizliktir. Türkiye Kamu-Sen teşkilatlarının yaşananları sahaya iyi yansıtması sayesinde 3,5 yaftası boyunlarında asılı kaldı. Bunun psikolojik baskısıyla 6. Dönem süreci başladı. İkinci nedeni de ortak hareket ederek kazanım elde eden işçi sendikalarının ortaya koyduğu başarıydı. Türk-İş, Memur-Sen gibi ‘yetkili konfederasyonum, uçarım, kaçarım’ pozisyonuna girmedi, risk aldı. Bilindiği gibi Türkiye Kamu-Sen ve Kesk toplu sözleşme masasında yasanın verdiği yetki ile masaya oturuyor, oysa işçi sendikalarında böyle bir yasal zorunluluk yok. Buna rağmen Türk-İş risk alarak, bir yanına Hak-İş’i, diğer yanına Disk’i alarak işçinin gücünü işveren karşısında birleştirdi. Sonuç itibariyle de, asgari ücrete geçen yıl yüzde 22,4, 2021’de yüzde 26, bu yıl da yüzde 50,4 zam aldı. 2021 kamu toplu iş sözleşmesinde de en düşük ücretli işçinin ücretine yüzde 34, ortalama işçinin ücretine de yüzde 27,4 oransal artış aldı, 500 TL de en düşük ücretliye seyyanen artış aldı.
İşte bu nedenlerle talepleri ortaklaştırma teklifi getirdiler. Türkiye Kamu-Sen olarak hem yetkili konfederasyonken hem de yetkili unvanını kaybettikten sonra ısrarla vurguladığımız bir teklife hayır diyemezdik. 51 maddede talepleri ortaklaştırdık. Bu 51 madde ise Türkiye Kamu-Sen’in 2019 yılı sonundan itibaren memur paketi adı altında hükümetin gündeme getirdiği hususlardı. Hatırlanacağı gibi hazırladığımız memur paketinde yer alan hususlar şunlardır:
Sözleşmeliler kadroya alınmalıdır. Aynı işi yapan kamu çalışanları farklı statülerde istihdam edilemez. Ülkemizde, 130 bini öğretmen olmak üzere 450 bin civarında 4/B’li memur var. Geçici personel istihdam sağlanması için getirilen bir model asal istihdam modeli haline geldi. Hükümet tıpkı 2011 ve 2013 yıllarında yaptığı gibi tüm sözleşmelileri kadroya almalı ve bundan sonra tüm çalışanlar kadrolu istihdam edilmelidir.
Kamuda memur işi yapan ancak kadrosu yardımcı hizmetler sınıfında olan 110 bin çalışan genel idari hizmetler sınıfına alınmalıdır.
Mülakat kamuda çekirdek çıtlar gibi kul hakkı yemenin mekanizması olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle mülakat garabeti ilk atamalarda, görevde yükselmelerde, yönetici atamalarında kısacası eğitimin her alanında kökten ortadan kaldırılmalıdır.
3600 ek gösterge meselesinde sadece 4 meslek grubunun değil, tüm kamu çalışanlarının ek göstergeleri güncellenmelidir ve ek göstergeden yararlanamayan yardımcı hizmetler sınıfı ek göstergeden yararlandırılmalıdır.
Vergi dilimleri yüzde 15’e sabitlenmelidir.
Tüm kamu çalışanlarının ek ödemeleri emeklilik kesintisine dahil edilmelidir.
İşte bu tür hususların yer aldığı 51 maddede taleplerimizi ortaklaştırdık. Bu sürecin sonucunda ise toplu sözleşmeden bizi tatmin etmeyen bir sonuç ortaya çıktı ve metne imza atmadık. Özellikle mutabakat metni, refah payı ve seyyanen zam başta olmak üzere kırmızı çizgi olarak gördüğümüz ekonomik taleplerimizi karşılamaktan uzak kaldı. Yardımcı hizmetlilere ilişkin hassasiyetlerimizin göz ardı edildi, ek gösterge düzenlemesi ve sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesine ilişkin toplu sözleşme metnindeki bağlayıcı olmayan muğlak ifadeler yer aldı. Gelinen noktada Türkiye Kamu-Sen olarak metne onay vermedik. Tabi Memur-Sen açısından bakarsanız son 5 toplu sözleşmeden elde ettiklerinden daha fazla kazanım elde ettiler. Çünkü, Türkiye Kamu-Sen sayesinde kamu çalışanlarının gerçek talepleri gündem oldu. Etkili sendika Türkiye Kamu Sen’in iradesi sayesinde çalışanların talepleri ilk kez çatır çatır müzakere edildi. İşte tam da bu nedenle Türkiye Kamu-Sen yetkili olmak zorundadır. Kamu çalışanlarının hak kaybı yaşamaması ve daha fazla hak elde etmesi buna bağlıdır. Dolayısıyla Türkiye Kamu-Sen ve konfederasyonumuza bağlı sendikaların yetkili olması kamu çalışanları için fark yaratacak, çalışanların hakları sonuna kadar savunulacaktır. Hedefimiz kamu çalışanlarının geleceği için ‘yetkili’ olmaktır.
10 yılını dolduran öğretmenlere uzman, 20 yılını dolduran öğretmenlere başöğretmen unvanı verilmelidir. Kariyer basamaklarının kurs ve sınav şartına tabi tutularak belirlenmesi mesleğin muhtevasıyla örtüşmemektedir. Çünkü öğretmenlik bildiğini aktarma mesleğidir. Bu noktada kıstas tecrübe olmalıdır.
Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz tüm sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi, ücretli öğretmenliğin kaldırılması ve sadece kadrolu atama yapılmasıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus Adaylık Değerlendirme Komisyonu’nun teşkilidir. Sendikal ve ideolojik yaklaşımların, komisyon sürecinden uzak tutulmasına özellikle dikkat edilmelidir. Aksi takdirde bu, öğretmenlerimiz üzerinde bir mobbing unsuru olabilir.'' dedi.