Gelişmekte olan ülkeler için, hayatın yaptığı imtihan biraz daha ağır oluyor o coğrafya insanına. Patikaların yokuşunda, inişinde yorulmuyor insan da düz ovada çaresiz kalıyor çoğu zaman. Can alıcı söylemler sirayet etmiyor güneşte kavrulan, soğukla sınanan yüreklere. Beyhude söylemler gibi havada asılı kalıyor onca emek belki de farkına varılmadan heba ediliyor.
Elin parmak izleri kadar birbirimizden farklıyız ve öğrenme stillerimiz de bu kadar birbirinden ayrılıyor derken tek bir kılavuzla fabrikaya dönüştürüyoruz her şeyimizi. Çıktılarımız birbirimizin fotokopisi gibi. Gökkuşağı rengini oluşturamıyoruz arzulasak da bunu. Önümüze sunulan bu maratonun sonunda birinci gelmek ya da ilk onlara, yüzlere girmek. Ya geride kalanlar… Sahi o geride kalanlara ne oluyor acaba hiç düşündünüz mü? Ortaokullarda sınava hazırlıyoruz iyi bir lise için çocuklarımızı. Yetmedi iyi bir üniversite olsun iyi bir bölümde okusun diye çırpınıyoruz. Milyonları aşan bu insan selinin sadece küçük bir bölümünü üniversiteden sonra kendi alanıyla istihdam edebiliyoruz. Üniversite mezunlarının çoğu mutsuz bireyler… Zamanla anlıyor yanlış alan okuduğunu ve maalesef i ş işten geçmiş oluyor. Başlangıcında gömleğin düğmesini doğru iliklemeyince sonunda anlıyor tüm yolun boşuna tüketildiğini… Beş şıklı sonuçlardan bir kutucuğu karalayarak gelecek inşa etmeye çalışıyoruz. Ve mutsuz bireyler, huzursuz toplumları oluşturuyoruz farkında mıyız onu da bilmiyorum.
Tüm bunların yanında yaşam bizi karar vermeye zorluyor elbette. Her karar bir seçim, her seçim ise bir acıdır., çünkü seçtiğimiz için seçemediğimizden vazgeçiyoruz. Bunların tamamını beş şıklı soruları cevaplayarak elde ettiğimiz doğrular kadarıyla da hayata tatbik ediyoruz. Ve üzüntünün en büyük bölümünü ise zamanında doğru rehberlik yapamadığımız çocuklarımızın hayatlarına, geleceklerine bırakıyoruz.
Dün ve bugün gençlerimiz sınavlara gridirler. TYT, AYT ve Dil Sınavları… Sınavdan çıkan yüz çocuktan doksan dokuzunun yüzü asık. Tebessümü unutturduk çocuklarımıza gençlerimize… Rekabetin adını yarış koyduk. Birlikte başarmanın adı bir adım önde olmaya evrildi. Cuma günü milyonlarnca güzel hayal vardı yüreklerde. Bugün artık Pazar akşamına doğru bu hayallerin yüzde doksan dokuzu çöpe döndü. Kasvetli yürekler, alın ve akıl terinin heba edilmiş olması, umutsuzluk ve hayal kırıklıklarıyla dolu gençlerin bedenini ve ruhunu saran duygu. Geleceğe taşınamayan umutların, hayallerin birinci derece müsebbipleri maalesef ilahi emirle bize hatırlatılan “hiç düşünmez misiniz, hiç akletmez misiniz” unutmuş politika belirleyicileri ile sürü psikolojisi ve ideoloji ile hareket eden okumuş cahiller… Yetmedi bunlara bir de anne babaların çocukları üzerindeki meslek baskısı. Tüm çocukların tıp okumaya mecbur bırakıldığı bir ülke algısı. Zira başka meslek mezunları iş bulamıyor. Hal böyle olunca da çok iyi ve muhteşem bir öğretmen olacak bireyin tıp okumasını, çok büyük mimari işler başaracak bir mühendisin öğretmenlik okumasını, iyi bir kaynakçı, motorcu, elektrikçi ustası olacak bireyin de iktisat okumasını istiyoruz. Yarınlara umut bağlayamayan ve her gün sayısı artırdığımız bir gençlikle karşı karşıyayız. Üniversite sınavlarına gelinceye kadar kat edilen iyi bir yönlendirmeye ve rehberliğe ihtiyacı var. Nice Mozart’ları, Piri Reisleri, Aziz Sancar’ları çöp etmeye devam ediyoruz. Tez zamanda temel eğitimin 5+3= 8 yılının zorunlu biçimde revize edilmesi ilkokulun beşinci sınıfından itibaren çıraklık sisteminin tesis edilmesi gerekiyor. 12 yıllık zorunlu eğitim bu ülke çocuklarına yapılmış en büyük zulümdür ve bunun bedelini bu ülke insanı yakın zamanda çok ağır bir biçimde ödeyecektir.
Ülke gençliğinin dimağından “mezun olsam da bir işe yerleşemeyeceğim, torpilin olduğu bir dünyada bana kim referans olur” düşüncesinin silinmesi gerekiyor. Özel meslek alanlarının dışında mülakata denilen ucube sistemin torpil ayağı olmaktan çıkarılması elzemdir. Bu ülke hepimizin orta mekânı. Acıdan beslenen bir coğrafyanın mirasçısıyız. Acıdan daha önemli olan acı çekmeye değer bir yaşam öyküsü oluşturabilmektir. Bu ülkenin gençliği ziyadesiyle bunu hak ediyor.
Milli Eğitim Bakanlığımızın Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile ortaya koyduğu güncel müfredat programlarının yanına zorunlu eğitimin yeniden revize edilerek usta çırak ilişkisinin de tesis edilmesi ve mesleki eğitime öğrencilerin %70’e yakınının gitmesi sağlanmalıdır. Zorunlu eğitim sekiz yılla sınırlandırılmalıdır.
21.yüzyılın önemli kavramları olarak,
- Etkili İletişim Becerileri,
- Dijital okuryazarlık
- İnovatif düşünce, Analitik düşünce,
- Yapay zeka olarak göze çarpıyor.
Köklerinden geleceğe yürüyen gençlik için bundan yüz yıl önce çizilen vizyon motivasyon kaynağı olmalıdır. O da Gazi Mustafa kemal Atatürk’ün “ Muasır medeniyetler ötesinde bir yaşam ülküsü”. Kendi inanç ve kültür kodlarıyla yoğrulmuş yeni neslin eğitimi ikbal ve istikbal meselesidir.
Kutucukları karalayarak geleceği inşa etmekten daha fazlasını yapmak zorundayız.
Saygılarımla
İrfan ERTAV
Yazar
İnstagram: @yazar.irfan_ertav
Facebook: Uzman Muallim
G-mail:[email protected]