Türkiye Maarif Modeli seminerlerinin ülkemizin dört bir sathına yayıldığını görüyoruz. Gönülleri fethetmeye niyetlenmişlerin, önünde bir gönül haritası... Eğitim neferleri işte buna hazırlanıyor. Neyse, hamaset dilinden biraz objektif ve subjektif dile geçelim.

Bu hafta içinde, dersler başlamadan evvel öğretmenlerimiz bu modele entegre edilmeye çalışılıyor. Alelacelelik olmazsa olmazımız.  Entegrasyon, inşallah öğretmenin asimilasyonu değildir. 

Öğretmen, öğretmenlikten çıkmamalıdır. Mesela her telden çalan bir enstrümana dönüşmemelidir. Böyle bir durumda öğretmen hem kendisini kaybedecektir hem de daldan dala her şeyi yapar görünmek için kendisini feda edecektir. 

Gelin görün ki gerçek şudur:

Bu model, eğitim camiasında bir hava yaratamadı. Karşılık bulamadı. Hal böyle olursa zorlamalar ve baskılar devreye girecektir. Önce ikna yöntemi, olmazsa akabinde cebren... Allah korusun, öğretmen-müdür didişmesine dönmemeli bu model. Allah korusun, müfettiş-öğretmen didiklemesine çevrilmemeli. Allah korusun, müdürler arası bir şov gösterisi ya da köşe kapmaca olmamalı. Olmamalı da olmamalı. Oldurulmaya çalışılmamalı da. Dostlar alışverişte görsün intibası uyandırılmamalı. Torba alacağını almış, sen hala torbaya son parça da girsin hiddetindesin. Hiddet, allak bullak eder. Olağan eğitim düzlemini bir yakalayabilsek keşke... 

Toplantıların büyük bir çoğunluğu eziyet ve külfet olarak algılanıyor an itibarıyla. Eğiticiler ve öğretmenler tarafından... 

Hatta bazı öğretmenlerin eğitimler çevrim içi olamaz mıydı gibi serzenişlerde bulunduğunu işitiyoruz. 100-200 km uzaktan seminere gelenler için anlaşılır olsa gerek...

Öğretmenlerin maarif model ile kontak kuramadığı açık... Temas var, ilişki yok. Şu an çok zorlamaymış gibi gözlemleniyor. Sahanın yalancısıyız biz de.

Öğretmenler de eski köyün adetini sürdürerek ‘-mış gibi’ içine giriyor sanki. Görünmek için yapmak... Bir girdap, etrafını toplaya toplaya herkesi bir delikte çekip çevirecekmişçesine...

Eğitimi verenler yani eğiticiler de tam manasıyla bu modeli içselleştirmiş değiller. Azınlık kısmı dışarıda tutmalıyım. Bu işe kendini verenleri... Anlayanları ve anlatanları... Lakin onlar da anlık etki yaratıyor. Öğretmenler, yerlerine döndüğünde eski hamam eski tas ikliminden çıkamıyor. Yani evrilemiyor. Tabii ki bazı öğretmenleri de burada ayırıyoruz.

Maarif modeli ile ilgili şu da kesin bir yargı:

Herkesin aklına yatmayan bir durum var, gelin görün ki açıklanamıyor. Zamana havale ediliyor. Eeee, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir oysaki.

Hele bir bakalım, büyüklerimizin vardır bir bildiği gibi sözlerle gelen eleştiriler ya da sorgulamalar şimdilik püskürtülüyor. Sorgulama biraz öteye geçince sen de fazla oldun tavrı ve imaları devreye giriyor. Böylece bazı öğretmenler de kendilerini geri çekiyor. Uzak duruyor. Yani maarif modeli seminerleri sükunet içinde yol alıyor. Huzuru kaçıran yok. Hale yola konuluyor işte böyle. Huzuru kaçıran olursa ya da yola konulamazsa kılıçlar keskin... Keskin değilse de bilenir. Ve öğretmenin haddi bildirilir. Paydaşlarla gerekirse mücadele içine de girilir. Dönüş yok. 

Öğretmenleri ve öğrencileri bir modelin içine bu denli tıkıştırmak, sıkıştırmak, adeta tepelemek paydaşların öncelikle yaratıcılığını kırıyor. Bunu söylemeden geçemeyeceğim. Müfredat, gereğinden fazla önemsenince öğretmenin yaratıcılığı kalmaz. Bizde ne yazık ki her yeniliğin bir abartısı olmuştur. Abartıyla gelen abanmalar... En sonunda da abartılanın ya çöküşü ya da kökten sökülüşü... Müfredat, ölüm kalım savaşı vermeyecek efendiler... İlle de çiçeği burnunda müfredatı yaşatacağız diye öldürmeyin öğretmenin meslek aşkını ve öğrenci şevkini.

Aziz Nesin’in oğlu, Şirince’deki Matematik köyünün kurucusu Ali Nesin bir söyleşisinde şöyle diyor: 

‘Asıl problem müfredatın iyi ya da kötü olması değil, müfredatı eleştirebilirsin, bazıları beğenir bazıları beğenmez, orasını beğenirsin burasını beğenmezsin, falan filan, sorun müfredatın varlığı, müfredat olmamalı, olacaksa da çok large olmalı (yani alabildiğince esnek ve ferah), bizim müfredat sadece nelerin okutulacağını söylemiyor, aynı zamanda nelerin okutulmayacağını söylüyor, bazen yazıyor şu öğretilmez diyor, bu kadar kendini bilmezlik, sen kimsin ya, ne oluyorsun ya...’

Yani müfredat incik boncuk olmamalı. Yani müfredat, işin ıcığına cıcığına girmemeli. Yani müfredat uzadıkça uzamamalı. Yani müfredat her şeye karışmamalı. Yani müfredat öğretmene bir yol çizmeli, o kadar. Bu yolu da her okuyan anlamalı. Yalın olmalı velhasıl.

Öğretmeni de öğrencisi de velisi de anlamadığı ve içselleştiremediği bir modele uyduracak kendisini. Yani uydurmaymış gibi bir izlenim verecek o zaman.

Zaten bu ayak uydurmalarımız bizim bir türlü yön bulamayışımızın sebebidir. Herkesin yolu ayrıdır. Müfredat bir olsa da... Mesele şudur:

Çocuklarımız, hayat yolunu çizerken günün sonunda anlamlarına gidebiliyorlar mı? Eğitim yolundan sonuç alabiliyorlar mı? Yoksa ortada mı kalıyorlar? 

İnsanlar, her yenilikten sonra bir yerlere kıstırılıyor, sıkıştırılıyor, bu halden çıkan sonuç ise:

  1. Afallama

  2. Bocalama

  3. Karman çorman

  4. Elin ayağın birbirine dolaşması

Başımızda telaşe insanları bitecek, biliyorum. Tepenize dikilecekler. Gerecekler. Şunu da yap, bunu da yap diye. İçinizden gelip gelmediğini hiç sormayacaklar.  Bu modelin görüntüsünü ortaya koymaya yani tribünlere oynamaya talip tipler... Onlar, gelecekten ziyade günün adamları... Ve belki de bilinçsizce öğretmenlere yüklenecekler. Yüklenmek, yükselmek onlar için. Söylediğimiz üzere şunu da yap, bunu da yap diye diye öğretmenin iflahı kesilecek. Bir ordu, sanki öğretmenlerin üzerine üzerine geliyor. Çullanacakmışçasına... Öğretmenin ödü kopuyor. Hem kaygı hem endişe hem stres... Hepsi öğretmene boca ediliyor aslında. Öğretmene havale edile edile olacağı da budur. Arkadaşlarımızın bir kısmı bu toplantılarda bu duyguları hissetmiş olabilir. Lan ne çok işim var, diye gerilmiş olabilirsiniz. Maarif modeli dedikleri içinden çıkılmaz bir bataklıkmış, diyerek içten içe feveran edebilirsiniz. Elinize maarif modeli kağıtları tutuşturuluyor sadece. Halbuki hisleri, düşünceleri verilebilse bambaşka bir hava olacak camiada. Bu da sade dil ile olur. Az ve öz ile tabii ki...

Akademik kavramlarla bir fantezinin peşine düşenler, öğretmenleri tedirgin etse de ben öğretmenlere sakin olmalarını salık veriyorum. Her şey gelir geçer. Bu gibi yenilik furyaları sizin öğretmenliğinizi ezmemeli. Öğretmenliğiniz elinizde olsun. Aman ha, öğretmenliği elinden alınmış işleyen memurlara dönmeyin. Sizi tüketmemeli bu model. Harcatmayın kendinizi. Siz, bu müfredatın esnek yanlarından faydalanın. Elinizden gelenin en iyisini yapın. Çocukların ufkunu açın. Düşüncelerini geliştirin. İfade becerilerini güçlendirin. Değerleri kendiniz rol model olarak kazandırmaya çalışın. Eğilimlerine arka çıkın. Veliler ile iş birliğine gidin. Siz de insansınız, insan yetiştirme salt sizin yükümlülüğünüzde değil. Toplumun da devletin de burada birçok ödevi var. Sivil topluma ve devlet kurumlarına iş çıkaracak projeler üretin. Onları da katın. El ve omuz versinler. Kasmayın kendinizi. Rahat olun. Gevşeyin ve işinizi en güzel şekilde icra etmenin yollarını arayın. Üzülmeyin. Yanlışlarınız elbette olacak. Kusursuzluk Allah’a mahsustur. Kağıtta yazılı olanları, yukarıda da ifade ettiğim üzere modelin esnek damarından girerek sadeleştirin. Yalınlık, anlaşılırlık bir eğitimde olmazsa olmazdır. Ne var ki bunu bir türlü anlatamadık ilgililere ve yetkililere. 

Şundan eminim ki iller dört koldan öğretmenlere abanacak. Öğretmenler feleğini şaşırabilir bu ders yılında ve gününü görebilir. İşgüzarların ve keyfiyetçilerin olduğu yerlerde bunların olma olasılığı yüksek... MEB, amacını açık etti yalnız: Huzurlu insan, huzurlu aile ve toplum, yaşanabilir çevre diyerek... Yazın bir kenara bunları. Bu uğurda modelin esnekliğinden yararlanarak – tekrar tekrar söylüyorum- kendi çalışmalarınızı adım adım gerçekleştirin. 

Hepinizin biliyor olduğunu düşündüğüm Öğretmen Dilek Livaneli, Türkiye’de birçok örnek çalışma yaparak ulusal ve uluslararası ödüller aldı. Bu modelden önceydi hepsi. Lakin hepsi bu modelin istedikleriydi. O dönem Dilek Livaneli kendi müfredatını çıkarmıştı. Önden gidiyordu yani. Sizler için örnek olabilir Dilek Livaneli. Ve birçok bürokratik engellerle ve sorunlarla da baş etmiş birisi... Sayın Livaneli’nin ‘Bir Dilek Yetmez’ eseri de her öğretmenin okuması gereken bir kitaptır. Salık veriyorum. 

Sayın Tekin, bu bağlamda size düşen rol ise öğretmenlere yardımcı ve destek olmaktır.

Moral bozmayınız.

Modelin neticeleri günün sonunda şöyle olmamalı:

  1. Huzursuz insan

  2. Huzursuz aile ve toplum

  3. Yaşanamaz çevre

Maarif modeli inşallah huzursuzluk kaynağı olmaz!

Kervan yolunda gider ve herkese ışık saçar!

MODEL, İNŞALLAH TOSLAMAZ...

MODEL TOSLAYINCA DA BUNU YARATANLAR ORTADAN TOZ OLMAZ...

Saygılar...

Yusuf SEVİNGEN

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.