Bu yazının omurgası okul olduğuna göre önce okul nedir sorusunu cevaplamamız gerekir. Bunu yaparken de kime göre neye göre cevaplanacak; buna da bir disiplin geliştirmek doğru olacaktır. O zaman öncelikle TDK’ na göre okulu ve peşine de yazılı metinlerde ortak kabul görmüş tanımını yapalım.

Okul; anlamı her türden öğretim ile eğitim faaliyetlerinin yapıldığı mekân olarak ifade edilmektedir.(TDK)

Okul; okuyup yazma öğretiminden başlayarak en yüksek düzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye değin çeşitli derecede toplu öğretimin yapıldığı, verildiği yerdir. Bu iki genel belirleyici tanımdan hareket ederek, biz kendi ülkemiz özelinde okulun “olan hali ile olması gereken hali üzerine değerlendirmelerde bulunalım.

Bugün ülkemizdeki okulların genel yapısına bakıldığında türü ne olursa olsun büyüklüğüne küçüklüğüne göre müdür, müdür başyardımcısı, müdür yardımcıları, öğretmenler, alan/dal şefleri, teknisyenler, memurlar ve yardımcı personel çalışanları ile bir yönetimi ifade ediyor. Öğrenciler, veliler ile de tamamlanıyor. Okulların dış paydaşları var bir de. Eğitim ve öğretim faaliyetleri ile ilgili STK’lar, dernek ve vakıflar, ticari kuruluşlar okulların genel işleyişine ya katkı sunuyor ya da işleyen akışı bozuyor. Okullarımızın toplum nazarındaki yeri mevcut öğrencileri, hayata ve üst öğrenime hazırlamak olarak ortak bir anlayışta buluşuyor. Gerçekten okullarımız mevcut insan kaynağı ile çocukların yarınlara hazırlanmasını tam manasıyla sağlayabiliyor mu? Bunu yapmak o kadar kolay değil elbette. Çünkü eğitim öğretim faaliyetleri bir bütün içinde yürütülemiyor. Önemli bir işletim sistemi olan ve öğrencilerin hayattan önce hayatı tatbik yeri olarak bilinen okullar; maalesef çeşitli etkenlerle kendi kabuğundan çıkıp başka bir kabuğa bürünüyor. Amacının dışında işlevsiz hale geliyor. Bol miktarda emek verilen, enerji tüketilen bu mekânlarda emeğin ve harcanan enerjinin karşılığı yerini bulmuyor. Ülkemizin yedi coğrafyasında çok farklı mozaikler var ve her birinin farklı bileşenleri mevcut. Merkez teşkilatından gönderilen bütün talimatlar ve uygulama esasları taşrada tam anlamıyla karşılık bulmuyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri de üst yönetimi temsil eden insan kaynağı ile öğretmenlerin ekseriyeti bir bağı kuramıyor. Aidiyet oluşturamıyor. Politik yaklaşımlar eğitim öğretim faaliyetlerinde çok baskın bir yere sahip. Öğretmenler ve okul idareleri üst perdeden söylenen sözlerin ilgililerce eyleme dönüşmediğini görünce inancını kaybediyor. Bir ileri iki geri manevra yapan yönetimleri kendi yüreğinde barındıramıyor. Hâsılı öğretmen en tepedeki insanın kendinden olmasını istiyor. Programların uygulanmasında, eğitim faaliyetlerinin yürütülmesinde 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 222 Sayılı İlköğretim Kanun'un ve diğer eğitimle ilgili kanunlarda yazılı olan hükümlere sadık kalınmasını genel çerçevenin bu olmasını istiyor, arzuluyor. Genel yönetim doğru adımlar attığında bile önceki tutarsız eylemler neticesinde maalesef bu güzellikler öğretmenlerin yüreğinde yer edinemiyor. Ya da çok sonra hayata geçiriliyor. Böyle olunca da eğitim faaliyetleri bir bütün içinde yürütülemiyor, istendik davranışlar toplumun genelinde yer edinemiyor ve tüm akış insicama uğruyor. Hâsılı merkez teşkilatı ile taşranın tabanında bulunan okulların insan kaynağı birbirinden kopuk gözlemleniyor. Bu duruma sebep olan politik yaklaşımlar, ilgili STK’larının mevcut yönetim anlayışı, birbirleriyle olan ilişkileri olarak görünüyor. 

Okullarda olan öğretim faaliyetlerinin sürdürülme çabasından başkası değil günümüzde. Eğitim faaliyetleri göz ardı edilmiş durumda. Ne kadar “hayır öyle değil, eğitim faaliyetleri de çok iyidir” denilse de bugün maalesef bunun okullarda bir karşılığı yok. Öğrencilerin nitelikli niteliksiz liseler diye ayrıştırıldığı, dini inançlarının başka diyarlara evrildiği, sebep sonuç ilişkisinin bir anlamının olmadığı, birçok faktörün öğretmen üzerinde baskı oluşturduğu okullardan bahsediyoruz. Zorunlu eğitimin 12 yıl olarak belirlenmesinden bugüne mesleki eğitime yönlendirme ve nitelikli ara eleman yetiştirme çabası sekteye uğradı. Ülke genelinde birçok meslek lisesinin önü tıkandı. Özel sektörün her bulduğu yere kendi alanına bakılmaksızın özel okullar açtığı ve insan kaynağının beyhude savrulduğu gerçeği ile yüz yüzeyiz. Aslında bu sorunsal sadece ülkemize ait değil. Eğitim faaliyetleri yeryüzünde birçok ülkede başka bir alana evriliyor. Okulların sadece bir binadan ibaret olmadığı gerçeği gün yüzüne çıktı. Her yerde eğitim yer yere eğitim anlayışı gelişti. Okul paydaşlarının görev sorumluluk alanları genişledi. Teknoloji eğitim ve öğretim faaliyetlerinin merkezine gelip oturdu. Ve bu hıza ne bizim ülkemiz ne de dünyanın birçok ülkesi ayak uydurabildi! Bugün okul öncesi ve ilkokullar genel manada hala eski geçerliliğini korumaya devam ediyor. Ancak bu okullarda da ailelerin gereksiz talepleri, okulun dış paydaşlarının eğitim liderleri üzerinde büyük söz sahibi olması maalesef gelecekle ilgili olumlu tutumların geliştirilmesini engelliyor. Ortaokullar sadece liselere öğrenci hazırlamak için varmış gibi görünüyor. Bakanlığımızın mesleki ortaokulları hayata geçirmesi çabası bir an önce ülke sathına yayılmalıdır. Liselerden mezun olan milyonların önünü açacak bir gerçekçi eğitim politikamız mevcut değil. Bu sebeple üniversite kapılarında milyonlar var ve okumak için gidilen yüksekokullar mezunlarına istihdam kapılarını gösteremiyor. Bu tam bir zaman kaybı. Gençlik üretkenlik çağında işsiz, umutsuz ve endişeli. Toplumda olumsuz davranışları tetikleyen en büyük dinamik başıboş bir nesildir. Okul ikliminde olan bu maalesef.

Peki, okul ikliminde olması gereken nedir? Çok uzun bir mesele olmasına rağmen kısaca birkaç ipucu vermeye çalışalım. Öncelikle anne babalar başta olmak üzere toplumun tüm paydaşları eğitim faaliyetleri üzerine tutumlarını değiştirmek zorundadır. Ama burada ana iskelet ebeveynlerdir. Bu sebeple okullarda bir feryat var. Öğretmenlerimizin dilinde gönlündeki bu feryada kulak verilmelidir. O da, “ sevgili anne babalar lütfen çocuklarınızı konfor alanlarından çıkarınız. Kolay şartlar nitelikli insanlar yetiştirmez. Şartların zorlanması, çocuğun kurallarla donatılarak disipline edilmesi elzemdir” çığlığıdır. Eğitim politikalarına yön veren büyüklerin mutlaka alandan gelmesi, siyasilerin buna kulak vermesi hatta bütün seçimleri kaybetme pahasına eğitim alanına politik yaklaşılmaması kaçınılmazdır. Eğitimle ilgili yukarıda isimleri zikredilen yasal düzenlemelerin genel çerçevesi korunarak bölgesel farklılıklar müfredat programlarında yer bulmalı öğretmenlerin özgürlük alanları bu manada genişletilmelidir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinde ele alınan “erdem-değer-eylem “ ve nihai hedef “kâmil insan” düsturu aksatılmadan anlam kazanması, hayata tatbik edilmesi gerekmektedir. Bütün bireysel çıkarların üstünde bir çabaya ihtiyaç vardır. Bütün siyasi çıkarların ötesinde bir eğitim politikası gözetilmelidir. Eğer dünyaya ayak uyduracak çocuklar yetişecekse uğraşmaya gerek yok. Siz hiçbir şey yapmasanız da çocuk ihtiyaç duyduğu kadarıyla öğrenmeye devam edecektir. Ama biliyor ve inanıyorum ki büyük hedefimiz: dünyaya ayak uyduracak çocuklar değil dünyayı olumlu yöne kanalize edecek, lider çocuklar yetiştirmek… Özünde vatan sevgisi olan herkes bu hedefe kilitlenmekten gurur duyar. Sadece çıkarlarına yenik düşenler, dünyayı kendilerine mesken edinenler hariç…

Ez-cümle yarenler çok işimiz var. Biz eğitim liderleri olarak muhtara kızdık ama merayı yakmadık. Yakmayacağız. Bu hamama girildi ise terlenecek. Er ya da geç sabırla bekleyerek göreceğiz ki çıkarcılar kaybedecek. Bunun üzerinden hüküm sürenler de toprağa karışacak. Bir hoş seda bırakmak üzerine inşa edilmiş hayatlara selam olsun.

Saygılarımla

İnstagram: @yazar.irfan_ertav

Facebook: Uzman Muallim    

G-mail: [email protected]

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.