Maarif modelimiz ile çocukların önüne konan sınavlar başka başka şeyler telkin etmiyor mu sizce? Uyuşuyor mu? Uyuşmuyor mu?
Sınavlar olduğu sürece maarif modeli ne kadar işlek, etkili ve etkin olabilir? Maarif modelinin çalışması, önündeki taşların kaldırılması ile mümkündür. Sınavlar, kaldırılması lazım şeylerdir. Bizim bunları düşünmemiz abesle iştigal mi?
Maarif modeli, müfredatı yetiştirme oyununa dönmedi mi sizce de? Yarıştırmadan çıktık derken yetiştirmeye daldık şimdi de. Sinan Canan diyor ki: ‘‘Bu modelde müfredatı yetiştirmek için espriye zamanı kalmamış öğretmenlerin serzenişlerini işitiyoruz.’’ Çocukları bir yere yetiştirmeye mi çalışıyoruz? Eğer ki böyle bir durum varsa MEB açıklasın ve tüm öğretmenler haberdar olsun. Menzil neresi?
Sınavların baskısı varken ilaveten maarif modelinin de koşuşturması çıktı başımıza. Yarıştırmadan çıkıyoruz derken yetiştirmeye girdik. Yine parkur... Telaşe müdürleri vardı eskiden şimdi telaşe öğretmenleri olmaya başladı. Öğretmenlere rahat olun demeyiniz. Müfettiş yarın okullara geldiğinde müfredattan denetleyecek öğretmeni. Birbirimizi kandırmaktan vazgeçelim. Allah’ın bildiğini pardon hepimizin bildiğini niçin birbirimizden saklama numarası içindeyiz?
Maarif modelinin kademeli geçişine paralel sınavların isimlerinde de değişikliğe gidileceği konuşuluyor şu sıralarda. Milli eğitim akademisine giriş sınavlarından, üniversite ve liselere geçiş sınavlarına kadar... İsimler, revize edilecekmiş. Adlar değişince her şey düzelecek mi? Formatlar dönüştürülünce ahali parlayacak mı? Okullarda ders saati çok lakin okul ahalisinin birbirine ayıracak zamanı yok. İnsanın insana iyi gelmediği bir yerde eğitim, dostlar alışverişte görsün’ün ilerisi olamaz ki... Çırpınırdı Karadeniz diyoruz ya, maarif modelinizle çırpınan öğretmenlerinizin Karadeniz’de gemileri battı. Haberiniz ola. Sonradan battı balık yan gider’e dümen kırmayın sakın.
Artık sınavlar isim olarak mı, yoksa içerik ve format olarak mı yenilenir, bilemiyoruz. Ne olursa olsun dikiş tutturamayan bir MEB huzurumuzda dikiliyor.
Bildiğimiz şudur ki imtihanlar da çocukların karşısına dikilecek. Bu ülkede ilgi ve yetenekler hiçbir zaman sınavlardan güçlü ve büyük olmadı. Yanardım da buna yanarım. Çocuklar, ilgi ve yeteneklerine göre maarif modelinin okul yüzünü görüp en sonunda önlerine getirilen sınavlar ile birlikte yüzdelik dilimlerle yüzleşecekler. Çocukların hayatlarına yön verecek dilimler bunlar. Dilim dilim ederler öğrencileri. Öğrenciler, bu bakımdan eğitimin içinde asla kendisini bulamıyor işte. Eğitim ortamı yalancı bir bahar olarak görüyorlar. Hayatla da uyuşturmuyorlar. Bir kadın yazarımız, bir edebiyat buluşmasında şöyle demişti: ‘Okulları ve öğretmenleri hiç sevmedim. Çünkü hep boğuldum.’
Anlaşılıyor ki Türk eğitim sistemi yine sağ gösterip sol vuracak. İlgiyi ve yeteneği önemsediğini göster sınavla vur. Güvenilirliği ve inandırıcılığının da yerinde yeller esecek bu durumda. Savrulacak kuşaklar. Bir yaprağın, esen rüzgarla sağa sola savrulması misali... Nesiller, bu ortamda ve şartlar altında kendisini nasıl bulacak? Sınavlarla mı? Yeni maarif modeli ile mi?
Müfredatı yetiştirmek için koşa koşa derse giren öğretmen, çizilmiş sınırlar içinde ancak ders verir. Daha ötesi olmaz. Yığma ve yüklenme ile yol alınamaz. Rahat ve doğaçlama öğretmenlik ile mesleğin tadına varılabilir. Öğretmene onu da bunu da şunu da yap oyununu artık sonlandırma vakti gelmedi mi?
Bakan çocukları düşünüyor, bakan yardımcıları çocukları düşünüyor, genel müdürler çocukları düşünüyor, daire başkanları çocukları düşünüyor, il müdürleri çocukları düşünüyor, ilçe müdürleri ve şube müdürleri çocukları düşünüyor, okul müdürleri çocukları düşünüyor, öğretmenler çocukları düşünüyor, herkes çocuklar için koşturuyor ama büyüklerin bu enerjisi ve sinerjisi toplumda ve çocuklarda niçin karşılık görmüyor? Zira herkes -mış gibi’nin bir parçası olmuş. Buna alışmış. Düşünen büyükler, herhangi bir yolda -zinhar okula gidip yapmasınlar bunu- bir çocuğu çevirsinler Ferit Edgü’nün ‘Kentin Üzerinde Dayanılmaz Bir Koku’ öyküsünde yaptığı gibi ve sorsunlar bakalım, çocuklar söz konusu öyküdeki gibi her şeyi onlara söyleyeceklerdir. Çocukların burnu, ağır kokuyu alır. Büyüklerin büyük kısmı, ağır kokuya alışmıştır. Büyükler düşünedursunlar. Çocuklar, sizler düşlemeyi sürdürün.
Maarif modelimiz, ağır. Ve öğretmenlerimizin bir kısmı, bağırıyorlar, bağırıyorlar, bağırıyorlar. Çünkü onlar muhataplar. Muhabbetiniz olmasa da diyorlar ki:
‘Gelin şu müfredatı hafifletelim, çocuklarla şakalaşmaya vaktimiz olsun. Kafamızda müfredat yetişsin sancısı olmasın. Dokuz doğuruyoruz derslerde.’
Yol ayrımındayız, yol ayrımındayız, yol ayrımındayız.
Ya herro ya merro...
İşimize gelen ve bizi ilgilendiren her şeyin kokusunu alıp da asıl şeyin kokusunu almamak nedir?
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN