Hiçbir baba evladına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.(Hz.Muhmammed). Yeryüzüne geliş biçimimiz ile gidişimiz arasında tek fark iki metrelik kefen bezinden başka bir şey değil. Ana rahminden yeryüzüne ilk gözlerimizi açtığımız andan itibaren bize ait olmayan bir dünyaya hâkim olmanın derdine düşüyoruz. Bizimle gerçek âleme gelmeyecek, getiremeyecek olduğumuz bir ton mal biriktiriyoruz. Taş çatlasa 100 senelik ömür için hiç durmadan talanıyor, servet sahibi olmaya çalışıyor ve bu hayatı güç gösterisine dönüştürüyoruz. Hal böyle olunca da özümüzü kaçırıyoruz. Önceliğimizi ıskalıyoruz. Son otuz yıldır ülkemiz başta olmak üzere dünya ölçeğinde inanılmaz değişimler ve dönüşümler yaşanıyor. Ve dünya insanının bu değişimdeki dahli oldukça fazla. İnsanlık kendini bir darboğaza doğru sürüklüyor. Farkında ya da değil ama ben bilerek ve kasıtlı bir evrilmeye yol aldığımızı düşünüyorum.
Bugün yazımızı kaleme alırken gözümün önünden bir şerit gibi gelip geçen çocukluğumu, aile bağlarımı, anne baba davranışlarını ve hayata hazırlanma yolculuğumu hatırladım. Kuşaklar arasında ki zaman farkından dün ile bugünü kıyas yapacak değilim. Ama yine de köklerden geleceğe diye bir maarif modeli düşüncesi üretmişsek geçmişi bugünle ve gelecekle ilintili hale getirmek gerekiyor. Yaklaşık kırk yıl öncesinde kendi zorlukları ile yeryüzüne gelmiş ve nelerden sorumlu olduğu, hangi davranışları sergilemesi gerektiği, toplum ve ülke için önceliklerin farkında olan bireyler yetiştirilirdi. O nesil sert ve katı bir aile yapısı içinde hayata sıkıca tutunmayı ve birey olarak birbirine sonuna kadar saygı göstermeyi öğrendi yetmedi bunu hayatına tatbik etti. İstisnalar kaideyi bozmaz tabi ki… Bugün yetmiş ve seksenlerde dünyaya gelen bireylerin “seksenler” dizisine olan düşkünlüğü çocukluklarına olan hasretlerindendir. Ülkeme öğretmen, okul müdürü, milli eğitim müdürü, eğitim uzmanı, araştırmacı sıfatları adı altında hizmet etmeye çalıştım, çalışıyorum. Son zamanlarda yeni nesil çocukların tutum ve davranışları canımı acıtıyor, yüreğimi incitiyor. Çocuklar iyice tahlil edildiğinde aslında bu savrulmanın en büyük sebebinin anne ve babalar olduğunu görüyoruz. Mazlum ve masum çocukların birer canavara dönüştüğü bir dönemden gelip geçerken anne ve baba rolünün bu işletim sisteminde ne kadar büyük zararlara sebep olduğuna şahitlik ediyoruz.
Okullarda eğitim öğretim faaliyetleri yakın zamana kadar bir disiplin içinde yürütülürdü. Mevzuat belirleyici rol oynarken, anne ve babaların okula olan tutumları, çocukların genel disiplin içinde hayata hazırlanmalarını kolay kılardı. Gelin görün ki bugün hemen hemen aynı yasal yönetsel metinler mevcudiyetini sürdürürken okullara devam eden çocukların özellikle eğitsel değerler anlamında büyük savrulmalarına şahitlik ediyoruz. Bunun temel sebebi evlerde alınması gereken sevgi, saygı, paylaşma, yardımlaşma, dayanışma ve birlikte yaşam davranışlarının çocukların yüreğine sirayet etmediğindendir. Anne ve babalar, ülkemiz insanının da evrildiği daha fazla kazanma hırsına yenik düştüler. Ben merkezli bir anlayış gelişti. Benim çocuğum da benim çocuğum! Sınıf içindeki en ufak bir problemi bile farklı mecralara taşıyan, okulun, okul paydaşlarının enerjisini tüketen veliler türedi. Dünyayı kendi etrafında döndüğünü düşünen bu veli tipi öğretmenleri ve okul idarelerini kendi memuru sandı. Okullarda yaşanan öğrenci, veli sorunsalının arka planında yatan temel sebep çocukların evden getirdikleri aile içi ilişkilerin bir tezahürü gibi… En ufak tartışmada sözün ayarını kaçıran, evden çekip giden, boşanma aşamasına taşınan ilişkilerin yaşandığı günümüz ailelerinde, çocukların sağlıklı bireyler olarak yetişmesini bekliyoruz. Bu pek mümkün görünmüyor. Genel anlamda evlerde yaşanan bu olumsuz hava çocukların okullardaki olumsuz davranışlarını tetikliyor. Zira evde yeterince ilgi göremeyen ve kendini yalnızlığa iten veya fazla ilgiden dolayı şımarık olan çocukların buluştuğu okullarda olumlu iklimi kurmak ziyadesiyle zorlaşıyor. Aile içi şiddetin sebep olduğu bu bireyler arasındaki olumsuzluklar nedeniyle özellikle evin hanımefendisi kendini değersiz hissediyor. Bunu da okula gönderdiği çocuğuna en ufak bir şey olsa okulun tüm çalışanlarından çıkarmaya yöneliyor. Babalar için de hemen hemen benzer davranışlar, saldırgan yaklaşımlarla birleşiyor ve işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Okullar çocukların güdüldüğü yer değil eğitildiği, hayata hazırlandığı bir yerdir. Bu sebeple velilerin istedikleri gibi cirit atıp at oynatacakları alanlara dönüşmememi gerekir.
Toplumsal uzlaşmanın; bireysel ilişkileri güçlendirerek, barışık yaşamaktan geçtiğini göz ardı etmeyelim. Toplumun temel dinamikleri olan; adalet, ahlak, erdem, değer, liyakat, ehliyet, güvenirlik gibi kavramların içini boşaltmayalım. Bugün siyasi arenada yaşanan tüm çekişmelerin toplumun temeline sirayet ettiğini ve maalesef insan yetiştirme çabası içindeki okulları tam kalbinden vurduğunu belirtmek isterim. Dünün güvenilir insanları ne çok yalana başvurdu şu sıralar. Hal böyle olunca güven kayboluyor. Güvenin kaybolması geçerliliği ortadan kaldırıyor. Kendi dünya çıkarı için bir nesil zayi ediliyor farkına varalım. Tüm bu sebeplerle tekrar ivedilikle okullarda disiplin mevzuatının uygulanmasına, veli, öğrenci ve okul paydaşlarının kendi haddini ve duracağı yeri bilmelerine ihtiyaç vardır. Bir seferden bir şey olmaz. Aman canım çocuktur yapar. Veli velinimetimiz oy depomuzdur, sesinizi çıkartmayın. Bu tür cümleler olumsuz örnek ve eylemleri çoğaltıyor. Eğitim Liderleri ve öğretmenler başta olmak üzere bu ülkeye omuz veren kıymetli vatanperverlerin yükü daha da fazlalaşıyor. Haddini bilmeyen, sınır tanımayan tüm kişi ve gruplar çoğu zaman kendi ego ve çıkarlarını ön planda tutmaya devam ediyor. Devletin kırmızıçizgilerini aşındıran bu güruh özellikle adaletin içini boşaltıyor. Ve ne acıdır ki, mahkeme kararları ve neticelerinde kişiye göre tanzim edilen adalet insanları birbirine düşman ediyor, toplumsal kin ve nefreti körüklüyor.
Şirazeden çıkan bir neslin bu hale gelmesinde tek müsebbip anne ve babalar değil elbette. Mesleğin onuruna sahip çıkmayan küçücük bir çıkar uğruna SKT değiştirenler, etrafa ayar veren meslek örgütü temsilcileri, okul çevresinde bulunan esnaflar, okul kültürünü oluşturamayan okul müdürleri, kendini güncellemeyen yenilikleri takip etmeyen, vizyonsuz eğitim liderleri, cemaatler ve onlara çanak tutan siyasi yapılanmalar geldiğimiz noktada yaşanan tüm olumsuzluklardan sorumludurlar. Bu bağlamda emek tüketmeden, hak etmeden kilit noktalara getirilen yönetici portföyü maalesef eğitim öğretim faaliyetlerini “kervan yolda düzülür” anlayışı içinde yürütmeye çalışınca araz daha da büyüyor.
Ez-cümle: Devlet-i Alinin bütün sistematik yasal yönetsel metinleri, hukukun temel ilkeleri işletilmelidir. Kendini devlet gibi görmeye çalışan ve bu algıyı ortaya sürerek birçok işlem tesis ettiğini iddia edenlerin ipi çekilmelidir. Zira Devletin boş bıraktığı en küçük alana ülkeye zarar veren bir sürü grup yerleşmeye çalışmaktadır. Bu bir felakete dönüşebilir. Geçmişte örneklerini yaşadık. Akıllı Müslüman bir yerinden iki defa sokulmaz. Bir neslin korunması, erdem değer eylem yolunda kâmil insan yolculuğuna revan olunması için önce devletin eğitim sistemi ve adalet sitemi kusursuz işlemelidir.
Sevgili anne babalar bu yazının ilk cümlesi Sevgili Peygamber Efendimizin veciz sözlerinden biridir. Lütfen çocuklarınızı konfor alanlarında boğmayın. Bırakın zorluklar karşısında mücadele etmeyi öğrensinler. Aksi takdirde yirmi yıl sonrası için büyük bir felaketin bizi beklediğini unutmayın/unutmayalım.
Saygılarımla
İrfan ERTAV
Yazar
İnstagram: @yazar.irfan_ertav
Facebook: Uzman Muallim
G-mail: [email protected]