KamuMeb
2024-09-06 10:34:23

Yeni Eğitim Modeli Nereye Koşuyor?

Yusuf SEVİNGEN

06 Eylül 2024, 10:34

Yeni maarif modeli çok su götürecek. Camia, bu modelle yatıp kalkıyor. Daha da çok yatıp kalkacak gibi... Kafalar bununla meşgul... Kafalar kurcalanıyor.

Tribün meraklısı insanlar, müfredatın anlayışından ve kafa yapısından ırak bir rıhtımda eski kafanın paniklemelerinin çıktısını bizlere yeni müfredat diye yutturabilir. Model için tehdit, tehlike ve sabotaj diye de düşünebilirsiniz.

Onun içindir ki geliniz önce dua edelim.

Yeni müfredat modeli, siyasetin savrulmalarına maruz kalmadan bir süreklilik içinde sistemi hale yola koyar inşallah.

Yeni müfredat modeli, siyasetin gelgitlerini yaşamadan bir devamlılık ile sistemi anlaşılır ve değerli kılar inşallah.

Yeni müfredat modeli, siyasete mahkum olup da kesintiye uğramaz inşallah.

Yeni müfredat modeli, yolunu şaşırmaz inşallah.

Yeni müfredat modeli, anlayışı ve kafa yapısı doğrultusunda anlamlı bir gayeyi kovalar inşallah.

Yeni müfredat modeli, gönül verecek öğretmenlerini de bulur inşallah.

Temennilerimiz olmazsa yaşayacaklarımız yaşadıklarımızdan farksız olur.

Bundan dolayıdır ki temennilerimiz psikolojimize çok sağlam etki eder.

Bakışınız ne ise ona göre bir ruh haliniz oluyor. Malumunuzdur.

Önceliğimiz ruh halimiz... Ruh halimiz ne kadar iyi ise o kadar verimli oluruz.

İnsanlar, 7’den 70’e bizden istifade eder.

Öğretmen de zaten istifade edilen değil midir?

Ne kadar çok kişi istifade ederse o kadar iyi öğretmenizdir.

İşte o zaman çevresini olumlu cihette çekip çevirme misyonuyla ve vizyonuyla hareket edebiliriz. Böyle bir donanma, donanımlı olma yükümlülüğünü yükler her birimize. Bu da çabalamayı, çalışmayı, her daim öğrenmeyi beraberinde getirir.

Ben de Türkçe öğretmeni bir arkadaşımla borsa morsa, araba maraba konuşmak yerine yeni müfredat modeli hakkında hasbihalde bulundum. Her daim öğrenmeyi yeğ tuttuğum için...

Gözden kaçırdıklarımız olabilir.

Anlayamadıklarımız olabilir.

Yanlış baktıklarımız da olabilir.

İnsanız, daima öğrenmeye muhtacız.

Aslında ülkemiz, yüzyıllardır çağı yakalama derdinde... Osmanlıdan bu yana...

Birçok yenilik de yapmış. Tarih derslerinde görüyoruz. Sonu bilmem ne cedit ile biten değişimler bunlar, öyle değil mi? Ne var ki bu değişimler, bize bir yön tayin edememiş. Hep bocalatmış. Yenilenerek hemen değişeceğimize inanıyoruz çünkü. Zaman tanımıyoruz kendimize. Sabır yok. Şipşak olsun bitsin kafası... Oysaki yenilenme, zaman alıcı ve sabır gerektiren içselleşme şeklinde ve esasında tezahür etmiyorsa yüzeyde kısa süreli kalıyor demektir. Yani sadece görünüyor... Görünmenin ötesine geçemiyor ki bu bizim handikabımızdır. Görünmek, gösterme ile kendisini belli etme derdine ve telaşına düşüyor. İnşallah okullarımız yeni müfredat modelini gösterme yarışına girmez. 

Türkçe öğretmeni arkadaşım bizim tarihsel değişimlerimizden laf açılmışken şu örneği verdi. Dedi ki: 

‘Bulaşıkların dağ gibi ve her yerin her yerde olduğu bir evde yaşayan bir insan düşün. Bu insanın evdeki yığılma ve dağınıklık sorunundan bihaber olduğunu varsayabilir miyiz? Hayır. O, her şeyin farkındadır. Gelin görün ki bu dağınıklığı ve yığılmayı toparlayacak gücü kendisinde bulamaz. Ve bir müddet sonra böyle yaşamayı kanıksar. Ufak tefek toparlanmaların devamı yoktur. Osmanlıda da cumhuriyet döneminde de yeniliklerimiz çağa kendimizi uydurma telaşından başka bir şeye tekabül etmez kanaatindeyim.’

Yeni müfredat modelimiz, kağıt üstünde bize müthiş vaatlerde bulunsa da biz o vaatleri gerçekleştirme gücünü kendimizde görmüyoruz. Tepeden tırnağa hepimizde bir güçsüzlük ve baş edememezlik gibi bir kronik problem söz konusu... Atalet ya da tembellik de buradan nemalanıp bitiyor. Kendinde güç bulamama ve çağa ayak uydurma telaşı... 

Arkadaşım devam etti:

‘Öğretmenlerin gözlerinin içi parlamıyor. Üzerlerinde acayip bir inançsızlık yüklü... Kuşku had safhada. Hepsinin elbette ki tecrübe ile sabit bir gerekçesi olduğunu anlayabiliyoruz. Nasıl olsa bu da diğerleri gibi değişecek düşüncesinden ötürü bu modelin de muvakkat olacağını söylüyorlar. Kontak kuramıyorlar. Yani MEB öğretmeni ile bağlantı kuramıyor. Çok acı düşünüldüğünde...’

Diyelim ki gözlerinin içi parlayan ve heveslenen bir öğretmen, taşın altına elini koyarak MEB’in yenilik ipini tuttu. Sımsıkı sarıldı o ipe. Gövdesiyle o ipe bağlandı da bağlandı. Konjonktür değişti ve MEB o ipi ansızın bıraktı. Öğretmen, ip bir anda bırakılınca yere çakılacaktır, öyle değil mi? Sizce bu öğretmen, daha sonraki zamanlarda önüne gelecek olan MEB yeniliklerine nasıl yaklaşacaktır? Cevap verelim. Çekinir, geri durur, güvenemez, kendini asla yeniliğe veremez, bir dönem kendini verdiğinde ne olduğu aklına gelir, kötü anılar çağrışır. Öğretmeni bu bakımdan anlamalı. MEB, öğretmeni bu bakımdan anlarsa bu otoriterlik içinde baskılar. Bu da düşündürücü ve acı... Baskılama ve zorlama ise yeni maarif modeli ile çelişir. Çık çıkabilirsen işin içinden. Yani bir yeri yaparken diğer yer patlar. 

Türkçe öğretmeni arkadaşım devam etti:

‘Yeni müfredat modeli bana hafifle diye telkinde bulunuyor aslında. Zorlama, kasma diyor. Öğrenme çıktılarını ifade ederken bile öğrencinin o anki kapasitesi kadar yapabileceğini dile getiriyor. Beklentini karşılayan hatta beklentinin üstüne çıkan öğrenciler olabileceği gibi beklentilerini karşılayamayacak öğrenciler de olacak diye sesleniyor. Beklentinin üstündekileri ve altındakileri farklılaştırma yolları ile kıvama getir ya da derinleştir diye bir fikir veriyor. Günlük hayata koşulmayan bir yer olmamalı okul diye çağırıyor birçok öğrenciyi öğretmeni. Bu model, öğretmeni anlatıcı olmaktan çıkarıp öğrenen konumuna taşıyor. Usta-çırak ilişkisini öne sürerek anımsatıyor. Dil bilgisinin dil yapıları başlığı altında sezdirilerek verilecek olması ise kavramlarla boğulan dilimizi daha eğlenceli, anlamlı, değerli kılabilir. Öğrenciyi dilini özenli kullanmaya teşvik ederek sevdirebilir.’

Anladığım kadarıyla öğretmen de öğrenci de bu model içinde elinden geleni yapmaya gayret edecek. Bir etkileşim içerisinde de ilerleme olacak. Acele yok. Israr yok. Her şeyin bir zamanı var. Her öğrencinin öğrenme anı da değişebilir. Bir öğrenci, günlük hayata koşarak okulda öğrendiklerine ‘haaaaa, anladım...’ diye bir karşılık verip kritik öğrenme eşiğini aşabilir. Günlük hayatın kurdu çocuklar, okuldaki derslere günlük hayatı koşabilecek fırsatlar ve imkanlar bulabilir. Okula ve derslere bakışı değişebilir, düşünme şeklini değiştirebilir. Bir yol ayrımına varıp okulda öğrenme yolunu yeğleyebilir. 

Bir dönem, Hüseyin Çelik bakan iken zannedersem, yapılandırmacılık furyasına iltihak etmiştik. İttihat içindi her şey. Yani öğrenci sezecekti, hissedecekti son noktayı o koyacaktı. Sunuş yolu zinhar haramdı. Ne yazık ki yapılandırmacılık tutmadı. Ne olduysa oldu eğitim camiası eski moduna döndü. Bazı yenilikler, tilki gibi dönüp dolaşarak kürkçü dükkanına gelir. Zaman vs. kaybı olarak hatırlanır. Eskiye yeniden dönen öğretmen de sunuş yoluyla dil bilgisini verdi veriştirdi. Fiiller dedi, açın defteri dedi, yazdırdığı tanımlarla ya da kavram haritalarıyla ve örneklerle ilave olarak çözdürdüğü sorularla tüm öğrencilerin öğrenmesi için saçını süpürge etti, halbuki her çocuk aynı anda öğrenemez, her çocuk tam anlamıyla da öğrenemez, öğretmen dil bilgisi diye kendisini paralıyordu adeta, eee serde sınavlar vardı, sınavlarda çıkabilirdi, öğrenilenler sınavlara endeksli olunca yaptıklarınız da ona göre şekillenecektir, yeni modelin handikaplarından biri mevcut merkezi sınavlardır ikincisi de Türkçe öğretmenlerinin ha bire dil bilgisi öğretme merakı ve koşullanmasıdır. Ne kadar iyi dil bilgisi öğretirsen o kadar iyi Türkçe öğretmenisin. Klasik laftır. 

Türkçe öğretmeni arkadaşım burada devreye girdi:

‘Yukarıda da belirttiğim üzere artık dil bilgisi değil, dil yapılarıdır. Sezdirme ve hissettirme yine ön plandadır. Ölçme değerlendirmede dil yapılarından soru sorulamayacağı için sanki o alana bir barikat örülmüş. Öğretmenlere güvenilememiş demek ki dil yapılarını verir veriştirir diye. Ne bir öğrenme çıktısı ne de bir ölçme değerlendirme konusu... Bu bakımdan Türkçe öğretmenleri dil bilgisi öğretmeni olamayacak. Orası kapalı... Orada ekmek yok yani. Handikabın biri gitti. Diğer handikabın kaldırılıp kaldırılmayacağını zaman gösterecek. Endişem şudur ki bu modelden vazgeçersek mutfaktaki yığınağa ilaveler yapmış olacağız. Toparlama gücünü de asla kendimizde görmeyeceğiz. Sittinsene böyle geçip gidecek.’

İnşallah müfredatın kafa yapısını ve anlayışını dikkate alarak müfettiş denetimleri olur. Bu denetimler de öğretmeni şekillendirecektir. Teftişler, beraber öğrenmenin ve etkileşimin bir tezahürü olursa model desteklenebilir. 

Müdürün yeni müfredata bakışı ve yaklaşımı da öğretmeni etki edecektir. Müdürlerimiz, telaşa kapılmasın. Müfettiş ya da üst amir yolu gözlemesin. İşini herkesin istifade edeceği düzlemde yapmalıdır. 

Kısacası birbirimizi etkileyeceğiz. Orası kesin.

Bu, iyi yönde olsun ki yükselelim:

Muasır medeniyetler seviyesine...

Bakalım, yeni model nereye evrilecek:

Dağınıklığa ve yığılmaya mı?

Yoksa toparlanmaya mı?

Bugün, 6 Eylül 2024 Cuma...

Zaman gösterecek.

Saygılarımla...

Yusuf SEVİNGEN

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.