Bugün, (12 Mart) “Kahraman Ordumuza” ithaf edilmiş İstiklal Marşımızın TBMM’nde büyük bir coşku ve alkışlar arasında kabul edilişinin 103. yıldönümü. İstiklal ve İstikbal marşımız, yerine başka marşlar ikame etmeye çalışanlara inat, asırlık bir marş oldu, şükür. Yıl içerisinde çok sayıda belirli gün ve hafta var. Bir yılın farklı günlerinin hepimiz için ayrı anlamları var. Oğlunun adını Akif koyan, Akif hayranı biri olarak benim için bu anlamlı günlerden dördü de 20-27 Aralık ve 12-18 Mart günleridir. 20 Aralık 1873 yılında yalan dünyaya teşrif eden Akif; 1936 yılının Aralık ayının 27. gününde bâki âleme göçmüştür. 12 Mart, İstiklal Marşımızın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü. 18 Mart ise Şehitler Günü.
“Hayatı da büyük bir şiir” olan Akif’i anma etkinliklerinin artması çoğunuzun olduğu gibi eski bir İstiklal Marşı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi olan bu abd-i acizi de ziyadesiyle memnun etmekte. Bu programlarda Akif’in hakkıyla anlaşılıp, çekinmeden anlatılması, “kutsanmadan sevilmesini” sağlayacaktır. Onun hayatını sadece “İstiklal Marşı’na hapsetmek eğer maksatlı değilse, büyük bir gaflettir, dalalettir. Oysa; Akif, hayranlık duyulmasını gerektiren bir hayat yaşamıştır. Öyle ki;
Akif; ezanı hiçbir zaman oturarak dinlememiştir. Ve bugün bekli de O´nun dinimize bu hürmetine, milyonlarca insan istiklal Marşı´nı ayakta söylemektedir. Bir arkadaşı haksız yere işten çıkarılınca kendisi de istifa etmiştir. Mehmet Akif bir toplumsal değerdir. Edebiyatçıdır. Din Adamıdır. Kürsüye çıkmış, vaazlar vermiş, 40 yaşından sonra, 6 ay gibi kısa bir sürede hafız olmuştur. Musikişinastır. Neyzen Teyfik´ten ney öğrenmiştir. Veteriner, filolog ve müderristir. (Profesör- İstanbul Üniversitesi 1911-1913). Arapça, Farsça, Fransızca bilmektedir. Siyasetçidir. Burdur milletvekilliği yapmıştır. Akif, milletvekilliği yapmasına rağmen kendisine maaş bağlanmamıştır. (Bir iddiaya göre de öldüğü yıl olan 1936 yılında maaş bağlanmıştır.) Basın mensubudur. Sebilürreşad yazarıdır. (Sebilürreşad o günün şartlarında bir ümmet dergisidir. Muhammed İkbal de Sebilürreşad yazarıdır. Hintli Müslümanların, Anadolu Kurtuluş Savaşına yardım toplamasının sebebi Sebilürreşad Dergisidir. (Toplanan bu paralarla İş Bankası kurulmuştur.) Sportmendir. İstanbul Boğazını çoğu zaman yüzerek geçmiştir. Aktivisttir. Ve Mehmet Akif; Söylem adamı olduğu kadar da eylem adamıdır. Bütün çocuklarına sanat eğitimi aldırmış, 2-3 dil öğretmiştir. Arapça, Farsça ve Fransızcayı lügatine bakmadan çevirebilen bir insandır.
AKİF´in kişiliğine, en çok üç şey tesir etmiştir: içinde beş vakit namazın kılındığı ve KURAN sesiyle dolan ev, ilimle buluştuğu mektep ve mahallesi. AKİF´in evi ile okulu arasındaki mesafe 17 km´dir. AKİF, Halkalı´daki okuluna yaya olarak giderdi. Yani, çocuk başına her gün 34 km okul yolu yürüyordu. Ama bu çocuk, okulunu birincilikle bitirdi. Çünkü; her gün 16 saat çalışıyordu. Sadece derslerde mi, koşuda, yüzmede, ağırlık atma yarışmalarında hep birinci olurdu.
Mehmet Akif´in Kuran Meali yazdığını da biliyoruz. Kendisine o yokluk günlerinde büyük paralar teklif edilmesine rağmen, belki de vahyin orijinalini kaldırıp, benim yazdığım meali okutabilirler endişesiyle yazdığı meali vermemiştir Akif. Akif, fitneye sebep olmamak adına zorunlu ve gönüllü olarak bir Mısır sürgünü yaşamıştır. Akif´in hayatı, aynı zamanda üç büyük eserinden biridir. Diğer iki eseri; İstiklâl Marşı ve Safahat´tır. İstiklâl Marşı ki bir dini metindir ve “korkma” (la tahzen ayeti) diye başlar.
Sırtında paltosu bile olmayan, başkasının paltosuyla meclise giden, şiirini yazabilmek için sadece iki yaprak kâğıdı olan, bir yaprağa şiirin temiz kopyasını çekeceği için şiirin bir bölümünü duvara yazmak zorunda kalan bu vekilden elbette öğreneceğimiz çok şey var.
Böyle bir insan olmasına karşın Mehmet Akif merhum ile çok uğraşılmıştır ve kendisi büyük vefasızlıklara uğramıştır. Evleri yanmıştır. Arkadaşı Ali Şükrü Bey öldürülmüştür. Başka bir arkadaşı Eşref Edip, Diyarbakır İstiklal Mahkemelerinde idamla yargılanır ve Sebilürreşad Dergisini açmamak şartıyla serbest bırakılır. 1925´te Sebilürreşad kapatılmış, 1948 yeniden açılmış ve 1966 ya kadar yayın hayatına devam etmiştir. Mithat Cemal Kuntay, gün oldu ki, Akif´i sevmek bile cesaret gerektiriyordu, dostları O´nu gizli sevdiler, diye yazmıştır. Yunus Nadi bir yazısında aralarında Akif´i de kastederek, bundan sonraki mücadele gericilerle olacak diye yazmıştır. Sadece kendisiyle değil ailesiyle de uğraşılmıştır. Oğlu Emin´i askerliğini yapmak üzere Türkiye´ye göndermiş ve iddia odur ki askerde oğlunun damarlarına eroin enjekte edilmiştir. Vatan Şairinin oğlu Emin Ersoy´un 1962 de Topkapı´da bir çöplükte cesedi bulunmuştur. Maalesef; İstiklal Marşına saygı duyanların, Akif´e saygısızlıkta sınırları zorlamalarına şahit olunmuştur. Akif´in zor günlerindeki destekçisi Abbas Halim Paşa´dır.
Kırk bir mısranın her biri, bize ne olduğumuzu ne olmamız gerektiğini, ekmel bir ifadeyle hatırlatıyor. Her hafta başında ve her hafta sonunda; manasını bozan, anlaşılmaz bir hale sokan bir söyleşiyle terennüm etmek için değil; garbın afakındaki çelik zırhlı duvarlara karşı iman dolu göğüslerimizle mücadele edebileceğimizi bildirdiği için?
“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!” diye bitirmek isterdim. Lakin yurdumda onca yıldır yaşananlara bakınca, o alçakların yurdumun içinde mi, dışında mı yoksa her ikisinde mi olduğuna tam karar vermedim.
“İstiklal Mücadele’sinin fasılalarla ama sürekli dillendirildiği memleketimizde biz daha şimdiden söyleyelim:
“ALLAH, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!.”
Es-selam.
Ömer Emir DOĞAN