Sahra çöllerinde sıcaktan kavrulduğunuzu düşünün. Birkaç damla suya olan ihtiyacınızım en derin ayak sesleri, kulağınıza eğilen en ince nağmeleriyle bir ney sesi gibi yumuşak, teninize dokunan o serinliğin hissiyatı… Bir kısım insanlar için kitapların arasında dolanmak bunun kadar kıymetli bir duygu. Varlığın deryasında yüzerek keyfini sürmek! Nihayete ermeden birkaç satır daha okumanın dayanılmaz hafifliği, bedenin dinginliği, ruhun en kesif hali. Neye ihtiyaç duyuyorsa onun sinyallerini verirmiş beden. Ruh da öyle… Kütüphanelerin kitap kokularıyla kuşattığı mekânlarda büyüyen neslin kitap sevgisi Mecnun ile Leyla’ya, Kerem ile Aslı’ya, Ferhat ile Şirin’e nazire yapar gibidir. Kitap fuarlarında birlerce farklı hikâyenin kahramanıyla bilinmedik diyarları gezer okuyucu… Kendi hikâyesini ya yeniden yazar ya da güncelleme ihtiyacı duyar. Bu bağlamda değerlendirildiğinde fuarların okuyucunun hayatına attığı özel ilmekler vardır. Bir başka nakışa dönüşür, yeni desenler oluşur hayatında. Bu sebeple yaklaşık otuz yılın öncesinde kütüphanelerin varlığı, gücü, yansıması neyse bugünün kitap fuarları da öyledir. Ha, kütüphanelerin hükmünün sona erdiği anlaşılmasın sözümüzden. Her daim varlığı kıymetlidir, anlamlıdır okuyan, okuduğunu anlayan için.
Kitaplar, okuyucusunu yüzyıllar öncesine oranın karanlık dehlizlerine taşır. Kitaplar, geleceğin gizemli bilmecesi gibi merak uyandırır ve o kitaplar ki bugünün en kıymetli anlamını ortaya çıkarır. İnsanoğlunun zamandan mekândan münezzeh olmadığını, geçmişiyle bağ kurarken geleceğine yön verdiğini beyan eder. Samimidir, aldatmaz ve dahi aldanmaz. Bilir, Yüce Yaradan’ın “oku” emrine muhatap olduğunu… Okumak mucizesinin anlamını çözer, ruhunu ve bedenini bu düstur üzerine kuşanır, kuşatır. Zira okumakla başlar bütün gizemi hayatın… Önce sorulara dönüşür insan bir biri ardına… Binlerce soru kuşatır ve merak duygusuyla boğulur insan. Buldukça susar susadıkça arar yeni ve güzel olanı… Kitap okumak pahalı bir zanaattır. Zaman ister, emek ister, çaba ister, merak duygusu, öğrenme arzusu ister. Tembellerin, miskinlerin, bilmişlerin hoşuna gitmez kitaplar.
Her yıl olduğu gibi bu yılda 28 Eylül- 06 Ekim tarihleri arasında Samsun’da düzenlenen TÜYAP Kitap Fuarına iştirak eden bütün okuryazarları kutluyorum. Sürece kattıkları kıymetli değerler için müteşekkirim. Samsun Milli Eğitim Müdürlüğümüzü de bu kıymetli haftada ortaya koyduğu ilgi ve alakası, üstün gayret ve performansı için kutluyorum. Eğitim kökenli yazar ve şairleri bir araya getirmek suretiyle gönüllerde yer edindiler. Samsun İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Dr. Murat AĞAR Beye, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcımız Sayın Kenan ARSLAN Beye, AR-GE ekibimize büyük emekleri ve katkıları için müteşekkirim. Şahsımızın “Kitap ve İnsan” konulu söyleşisine iştirak eden Tekkeköy, Çarşamba, Salıpazarı, Terme, Vezirköprü, Atakum, İlkadım, Canik, Lâdik İlçe Milli Eğitim müdürlüklerimize teşekkür ediyorum. Ayrıca Büyüklü Anadolu Lisesi Müdürümüz Mücahit ERTOSUN Beye, Salıpazarı İmam Hatip Lisemize, Çarşamba Bulutoğlu Anadolu Lisemizin Kıymetli Müdürü Sayın Özcan TONYALI Beye, ilimizde faaliyet gösteren söyleşimize katılan özel öğretim kurumlarına müteşekkirim. Oyunla Öğreniyorum çocuk etkinliğine katılan 350 öğrencimize, 30 velimize ve 25 öğretmenimize şükranlarımı sunuyorum. Özellikle Çarşamba Mehmet Akif Ersoy İlkokulu Müdürü Sayın Ali İŞYAPAN Beye ve ekibine, Anafartalar İlkokulu yönetici ve öğretmenlerine, İlkadım Atatürk Ortaokuluna, Terme Atatürk İlkokuluna, İlkadım Derecik İlkokulunun kıymetli müdürü Sayın Kemal DEMİRTAŞ Beye, Sinan AKÇAY kardeşime, Amasya’dan ve Sincap’tan iştirak eden öğrencilerimize iyi ki varsınız diyorum. Görmek istediklerimiz vardı, göremediklerimiz, görünmeyenler ve ilgisini başka yöne çevirenler… onlara da selam edelim!
Okumanın ve yazmanın derinliğine sahip herkese muhabbetlerimi sunuyorum. Hayatımıza renk katan bu güzel insanlar hep var olsunlar. Okumanın sorumluluğunu bilen yazmanın hakkını veren ve bu iki hasleti birlikte yapan engin yürekli insanlara da kocaman bir alkış gönderiyorum. Bu büyük birikimi ilmek ilmek nakış nakış kitaplarına işleyen, okurlarıyla bağ kuran kıymetli yazarlarımıza da bir kaç hatırlamada bulunmak istiyorum. Yazar kimliği altında yaptığınız her şey entelektüel bir birikimin ve donanımın karşılığı olarak algılanır. Muhataplarınızla bağınız ticaret üstüne değil de muhabbet üstüne kurulursa daha derin izler bırakabilir, daha derin manalara yolculuk yapılabilir. Benim kitabımı okudun mu? Bak burada şunları anlattım. Hadi al gibi manasız beyhude yaklaşımlar kitabın, okuma değerini ve yazarın itibarını zedeliyor. Yetmedi, bu işin ahlakına zarar veriyorsunuz. Bizler tezgâhta mal satan pazarcılar (bu bir küçümseme değildir tabi ki) değiliz ki! İşimiz, gücümüz gönül bağı kurmak, kalemin, kelamın hakkını verebilme çabasını ortaya koymak. Mesele, emekli oldum, canım sıkıldı, yazayım bir şeyler karalayayım değildir. Mesele birilerine özenip ben de yaparım yazarım, kitabı da satarım değildir. Mesele gönüllerde taht kurabilmek, bir hoş seda bırakabilmektir.
Yazarın okura duyduğu saygı talebenin öğretmene duyduğu saygıdan daha derin ve değerli olmalıdır. Huzura çıkarken heybenizde olan bitenden haberdar olmalısınız. Kelime dağarcığınız, edebiyat mevcudiyetiniz asgari düzey üstünde seyir halinde olmalıdır. Sözün sanatkârı olmak, kelimelere dans ettirmek emek ister. Ve bu emek zamanla okurda saygıya dönüşür. Lütfen yaptığımız işin sadece bizi bağlamadığını bilelim. Ölü Ozanlar Derneği Filminde hoca öğrenciye soruyor ya:
* Kitap okuyor musun Bay Anderson?
* Hayır okumuyorum. Ama eksikliğini de hissetmiyorum.
* Biz hissediyoruz ama diyor hoca.
Buradaki derin manaya vurgu yaparak yazdığımız eserlerin okuyucuya zaman kaybettirmemesi adına bir çabaya ihtiyaç var. Saygı, emek ve muhabbet üçlüsü birlikte hareket ederek satırlara, sayfalara ve nihayet tüm kitaba sirayet etmeli…
Samsun TÜYAP kitap fuarında sabah saat 10.00’dan 14.00’a kadar yoğun bir ziyaretçi izdihamı yaşanıyor. Kaldı ki bunların yüzde doksan dokuzu öğrenciler. Onlar okullarına döndüğünde ise gerçek kitap dostları, kitap kurtları sahne alıyor ve bu manzara da bize gerçek kitap okuyucusu üzerine ipuçları veriyor. Ülkemizin hal-i pür melalini özetlemek gerekirse durumumuz çok kötü. Umut fakirin ekmeğidir diyerek yarınlara atıfta bulunmak istemiyorum. Kitap ile haşır neşir olanların itibarı yeniden inşa edilmeden toplumun düzelmeye niyeti yok demektir. Okumak, sorgulamayı, düşünmeyi tetikleyen en kıymetli yapı taşıdır. Kaldı ki Kuran’ımızın belki de iki yüz yerinde Yüce Yaradan kullarına seslenir: Hiç akletmez misiniz, hiç düşünmez misiniz? Akleden ve düşünen bir topluma döndüğümüzde batıyı ve batının neden bizden önde olduğunu konuşalım. O zamana kadar şairin dediği gibi, “cahille muhabbeti kestim”.
Saygılarımla
İrfan ERTAV
Yazar
İnstagram: @yazar.irfan_ertav
Facebook: Uzman Muallim
G-mail:irfanertav@gmail.com