Mehmet Akif Ersoy’un , “Durmayalım” şiirinde iki muhteşem mısra yer alıyor.
“ Hangi müşküldür ki himmet olsun asan olmasın,
Hangi dehşettir ki insandan hirasan olmasın”
Özetle ifade etmeye çalışayım. Ne kadar büyük sorun olursa olsun eğer insanlar olarak biz bir araya gelir, omuz omuza verirsek aşamayacağımız, yenemeyeceğimiz sorun kalmaz. O büyük sorun ve dehşet durum bir insanı görse korkup kaçar. Burada en büyük dehşet, sorun, tılsım insanın ta kendisidir. Biz eğitimciler insan yetiştirmeye çalışıyoruz. Mevsimlik geri dönüşleri olmayan bir iş bizimkisi. Elde edilecek ürünün onlarca yıl sonra ortaya çıkacağı ve görünür olacağı gerçeği ortada duruyor. Elin parmak izleri kadar birbirimizden farklı bireyler olarak her birimizin hayata dair genel beklentileri farklı, tutunma alanları çeşitlilik arz ediyor. Öğretmen meslektaşlarım bir orkestra şefi edasıyla hangi müzik aletinden hangi sesi alabileceğini ve muhteşem bir armoni oluşturacağını hesap ederek eğitim yolculuğuna revan oluyor. Binlerce sorunsalı olan ailelerin çocuklarıyla yolları kesişiyor ve her birine itina ile katma değer yüklemeye çalışıyor. Bu görevini de bir disiplin içinde bir plana dayalı yerine getirmeye çalışıyor. Güç aldığı en büyük yer ise 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu.
Devlet yeni neslin yetiştirilmesini, sağlıklı ve karakterli bireyler olarak topuma kazandırılmasını neden istiyor? Çünkü Devletlerin beka sorunu ancak nitelikli insan gücüyle teminat altına alınabilir. Mazisinde tarihe altın harflerle yazılmış tecrübeleri olan bu toplum, atisini garanti altına almaya özen gösteriyor. Ayrıca dünya çapında mazlum ve mağdur milletlerin umut kaynağı olmak gerektiğini biliyor. Adaletin yegâne temsilcileri ecdadın ortaya koyduğu performansı yakalamaya çalışıyor. Devletin bunu istemesi yetiyor mu? Hayır, tabi ki… Eğitimin tek paydaşının öğretmen olmadığını biliyoruz. Sadece öğretmen eliyle yürütülecek yeni neslin yetiştirilmesi çabası yarım ve noksan kalacaktır. Bu bağlamda eğitimin diğer aktörlerinin de işin içine yine bir disiplin çerçevesinde dâhil edilmesi elzemdir.
Fıtratı gereği öğrenmeye açık olarak yeryüzüne gelen insanoğlu yürüyeceği yolu emin adımlarla yürümek istiyor. Bu yolculuğun paydaşları anne babalar, öğretmenler ve toplumun mevcut insan kaynağı olarak biliniyor. Eğitim Bilimcilerimiz, 0-9 yaş aralığında karakter eğitiminin %80’inden fazlası tamamlanmıştır, diyor. Hal böyle olunca da özellikle okul öncesi ve ilkokul yıllarının birey için kıymeti harbiyesi gün yüzüne çıkıyor. Anne ve babaların ilkokula başlayacak çocukları için fellik fellik öğretmen arama çabası da bu sebepledir. Bu hassasiyeti çocuğun hayata gözlerini açtığı andan itibaren yapmalarının çok daha büyük getirisi olacağını hatırlatmalıyım. Sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu zaman dilimlerinde çocuğun eline verilecek tablet, bilgisayar ve cep telefonu gibi internet bağlantısı olan ve zehir saçan aletler anne baba ve çocuk arasında mesafeler oluşturuyor. Birbirine yakın temas kurulması gereken küçük yaş dilimlerinde araya soğuk aletlerin girmesine müsaade edilmemelidir. Etkili ve verimli vakit geçirmek, birlikte hareket etmeyi gerektirir. Karnına iki lokma gönderme çabasında olan ebeveynlerin en kestirme yol olarak çocuğun eline telefon vermesi yeni neslin eğitimine ihanettir. Telefonda ya da televizyonda bir şey izlerken çocuğun karnının doyurulması tam bir zafiyet ve acizliktir. Çocukların karnına belki iki lokma gönderiyorsunuz peki ya aklına, beynine neler gidiyor farkında mısınız?
Bugün ne acıdır ki birçok lisede hatta hatta birçok ortaokulda dersler öğretmenler tarafından işlenemez hale getirilmiştir. Evde aile içi ilişkileri zayıf bireyler, ailede şiddet gören bireyler; değer algısı gelişmemiş, sevgi, merhamet, paylaşma, yardımlaşma, nezaket kavramlarından yoksun okullarla buluşmaya devam ediyor. Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Proje Liseleri ve bazı nitelikli Anadolu Liselerinde öğrenim gören çocuklarımız geleceğe umutla bakarken bunların dışında kalan okulların hali insanın içini yaralıyor. Öğrencilerimizin bu kadar hoyratça ortalığa salınması, eğitim kurumlarında bu sorunsalın tek başına halledilmesinin önünü kapıyor. Anne babaların, çevrenin, bürokrasinin ve eğitimin diğer tüm paydaşlarının okulların yanında yer alması kaçınılmazdır artık.
Geleceğe yatırım yapılacak en kıymetli alanın insan kaynağı olduğunu hepimiz biliyoruz. Günün en fazla sekiz dokuz saatini okulda geçiren çocuklarımız yirmi dört saatten geriye kalan zamanlarını anne babaları ve yaşadıkları çevre paydaşlarıyla geçiriyor. Burada eğitimin insicama uğratılmadan bir disiplin içinde yürütülmesi gerekmektedir. Öğretmenler ve okul idareleri öğrencilerimizin geleceğine yönelik eylem planlarını eğitimin en önemli paydaşları olan başta anne babalar ve diğer etmenlerle birlikte yapmak istiyor. Bakanlığımızın bu konuda yeni eylem planları geliştirmesi gerekmektedir. Yeni eğitim politikaları üretmesi elzemdir.
Bir derdimiz var. “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın”. Derdimiz karakterli bireylerin oluşturacağı kaliteli, öncü, lider bir toplum hayalidir. Bir derdimiz var. Nitelikli eğitim liderleri yetiştirmek ve seçimlerini de somut veriler ışığında yapmaktır. Okulların eğitim liderleri okulun kalitesini de ortaya koyacaktır. Bir derdimiz var. Eğitimi eğitimci olmayan tüm paydaşlarından temizlemektir. Bir derdimiz var. Eğitimin Ankara’dan bakıldığı gibi olmadığıdır. Yedi coğrafi bölgede yedi farklı eğitim programların geliştirilmesi ve uygulanması başlatılmalıdır. Bir derdimiz var. Eğitim öğrenim faaliyetleri disiplinler yumağıdır. Eğitim alanı başıboş bırakılacak bir alan değildir. Kuralların ve kaidelerin sonuna kadar işletilmesi gereken alandır. Okullar, hayatın ta kendisidir. Çocuklarımız, gençlerimiz burada hayatın içindeki gerçeklerle yüzleşmek zorundadır. Okullar; işsizlerin, dışarıya salmayalım koruma altında olsunlar diye toplanma alanı hiç değildir. Bir derdimiz var. Devletimizin bu kadar yatırım yaptığı alanı öğrencilerin, velilerin, STK’ların talan edemeyeceği bir disiplinler bütünü inşa edilmelidir. Bir derdimiz var. Nimet külfet ilişkisi yeniden hayat bulmalıdır. Bireylerin okullara, mesleklere, hâsılı hayata yönlendirilmeleri erken yaşta yapılmalı ve liseler zorunlu eğitimin dışına çıkarılmalıdır. Anadolu Öğretmen Liseleri tez zamanda yeni donanımlarıyla ivedi açılmalıdır. Öğretmen kaynağı buralardan seçilmelidir. Okul kurum liderliği yasayla düzenlenmeli, “görevlendirme müdür” saçmalığına son verilmelidir. Milli Eğitim Bakanımız, adalette ve sağlıkta olduğu gibi eğitim liderleri arasından seçilmelidir.
Bir derdimiz var. O da bu ülkenin gurur kaynağı evlatları eğitim zayiatı edilmemelidir. Ülkenin ikbali, istikbali ve bekası için eğitimin tüm paydaşları yasal yönetsel metinler dairesinde işin içine katılmalıdır. Aksi takdirde “külli yövmin içtima, lakin sonuç mafiş”.
Saygılarımla
İrfan ERTAV
Yazar
İnstagram: @yazar.irfan_ertav
Facebook: Uzman Muallim
G-mail:irfanertav@gmail.com